MAKALE-Faşizmi yıkma zamanı

Belli ki AKP-MHP faşizmine karşı sadece gerilla eylemlerinde bir yükseliş yaşanmıyor; aynı zamanda faşizme karşı kitle eylemleri de her alanda artıyor.

Gerillanın ve halkın AKP-MHP faşizmine karşı direniş eylemlerinde gözle görülür bir yükseliş yaşanıyor. Hakkari’nin Şemdinli İlçesinde 2 Kasım günü gerçekleşen gerilla eyleminde Türk ordusunun bozguna uğradığı anlaşılıyor. Yine Hakkari’nin Yüksekova ve Çukurca İlçelerinden Amed ve Serhat’a kadar her alandan sürekli gerilla eylem haberleri geliyor. 1993 Yılında Yüksekova’da gerilla saflarına katılan Berçem Cilo adlı gerilla komutanının Diyarbakır’da faşizme karşı savaşırken şehit düştüğü bilgisi açıklanmış bulunuyor. HPG ve YJA-Star komutanlıkları tarafından, gövdesi küçük ama yüreği büyük olan bu kadın özgürlük savaşçısına dair anma açıklamaları yapılıyor. Biz de Zagros’un özgürlük gülü olan Berçem Cilo’yu saygıyla anıyoruz. Nasıl ki DAİŞ faşizmini kadın savaşçılar yendiyse, AKP-MHP faşizmini de kadın özgürlük savaşçılarının yıkacağını belirtiyoruz.

Belli ki AKP-MHP faşizmine karşı sadece gerilla eylemlerinde bir yükseliş yaşanmıyor; aynı zamanda faşizme karşı kitle eylemleri de her alanda artıyor. Hafta sonu Avrupa’daki yurtsever ve demokratik halk kitleleri faşizme karşı çok görkemli bir eylem gerçekleştirmiş bulunuyor. Bunu 25 Kasım kadın üzerindeki şiddete karşı mücadele günü vesilesiyle daha şimdiden her alanda gelişmekte olan kadın eylemleri izliyor. Zaten kadınların erkek egemen düzenin baskı ve zulmüne karşı mücadelesi hemen her gün sürüyor. Söz konusu bu mücadelenin Kasım ayı boyunca her gün yükseleceği ve tam bir isyan düzeyine ulaşacağı anlaşılıyor. Zaten söz konusu eylemlerin sloganı da “İtaat yok, isyan var” oluyor.

Açık ki faşizme karşı isyan eden sadece kadınlar da değildir, gençler de bu isyana hem de öncü düzeyinde katılıyor. Bu doğrultuda Kürdistan gençlik hareketi Komalên Ciwan Yönetimi “Seri hilda”, yani “Başkaldır” adıyla yeni bir antifaşist direniş kampanyası başlatmış bulunuyor. Bu temelde, başta Kuzey Kürdistan ve Türkiye metropolleri olmak üzere her alanda Kürt gençliğinin faşist-soykırımcı sisteme karşı yeni bir direniş hamlesinin gelişeceği anlaşılıyor. Belli ki gençler faşizme her yerde ve her biçimde saldıracaklar, ne tür eylemler yapabiliyorlarsa yapacaklar. Kimisi propaganda edecek, kimisi sokağa çıkacak, kimisi faşist odaklara saldıracak, kimisi de dağa çıkacak ve gerilla saflarına katılacak.

İşte tam da böyle bir ortamda PKK Merkez Komitesi’nin yıllık olağan toplantısını yaptığı ve tüm partililer ile halkı zafer çizgisinde mücadele yürütmeye çağırdığı duyuruluyor. PKK Merkez Komitesi yaptığı toplantı ile hem antifaşist direnişleri selamlıyor, hem de PKK’nin kırkıncı kuruluş yılına girişini daha şimdiden kutluyor. Kırkıncı parti yılında önüne daha güçlü partileşme, gerillalaşma ve demokratik uluslaşma hedefini koyduğunu belirtiyor. Partiyi ve halkı Apocu çizgide doğru partileşmeye ve yurtseverleşmeye, her alanda örgütlenme seferberliği yürütmeye ve zafer çizgisinde mücadele etmeye çağırıyor. Bu temelde Kasım ayı boyunca PKK’nin 39. Kuruluş yıldönümünü kutlama etkinliklerinin de her alanda yaygınca gelişeceği anlaşılıyor.

Şimdi bütün bunlara bakınca içine girdiğimiz Kasım ayında AKP-MHP faşizmine karşı direnişin her alanda daha çok boyutlanacağını insan rahatlıkla görebiliyor. Tabi böyle bir gelişmenin yaşanmasında Kasım ayının önemli bir mücadele ayı olması yanında, AKP-MHP faşizminin de zulmünü vahşet düzeyinde tırmandırması ciddi bir rol oynamaktadır. Öyle ki, Erdoğan-Bahçeli faşizmi eski gerilla mezarlarına saldıracak, şehitlikleri tahrip edecek ve mezarlardaki kemikleri toplayarak başka yerlere götürecek kadar alçalmış durumdadır. Kürt halkı üzerindeki soykırım saldırıları, kadınlara yönelik tecavüz ve katliam uygulamaları her gün artmaktadır. Bütün bunlar da, başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm toplumda çok önemli tepkilere ve karşı koymalara yol açmaktadır.

Bunlarla birlikte, faşizme karşı direnişi büyüten başka etkenler de vardır. Bunlardan bir tanesi, AKP bünyesinde yaşanan yaprak dökümüdür. Her ne kadar Tayyip Erdoğan Yönetimi bu durumu bir iç ayıklama ve bu temelde sözde güçlenme olarak göstermeye çalışsa da, kuşkusuz gerçek böyle değildir ve bu durum gerçeği maskeleme amaçlıdır. Gerçek ise, artık AKP’nin içten ciddi bir erimeyi ve dağılmayı yaşadığıdır. Giderek bu durumun bölünmeler düzeyine ulaşması da güçlü bir olasılıktır. Kısaca AKP’nin kendini birleştirici ve toparlayıcı olarak göstermesi artık mümkün değildir. Yani söz konusu tılsımı bozulmuştur. Bundan sonrası çete guruplarının parçalanması ve belki de ciddi bir iç çatışmaya girmesi olacaktır. İşte bu durum artık kitlelerin AKP’den umudu kestiğini ve AKP için artık çöküşün başladığını göstermektedir. Bu da Tayyip Erdoğan Yönetimine karşı mücadeleyi daha açık ve ciddi hale getirmektedir.

Kuşkusuz Irak ve Güney Kürdistan’da yaşananlar da AKP iktidarını olumsuz ve halk kitlelerini ise olumlu etkilemektedir. Her ne kadar saray basını gerçekleri çarpıtmaya ve söz konusu gelişmeleri AKP iktidarının lehineymiş gibi göstermeye çalışsa da, gerçek bunun tam tersidir. Çok açık ki, Irak ve Güney Kürdistan’da son yirmi gün içerisinde yaşananlar ekonomik ve askeri açıdan AKP-MHP faşizmini iyice daraltmakta ve yaşadığı krizi daha fazla derinleştirmektedir. Dikkat edilirse, Haziran ayının ilk haftasında Reqa’yı Özgürleştirme Hamlesi başladığında “Katar Krizi” ortaya çıkmıştı ve bundan da en çok AKP iktidarı etkilenmişti. Çünkü Katar’dan akan dolar muslukları kısmen de olsa kapanmıştı. Şimdi Reqa tümden özgür kılınınca da Irak ve Güney Kürdistan krizi ortaya çıktı ve bundan da en çok yine AKP faşizmi etkilenecek. Çünkü bu alandan akan dolar muslukları da artık yavaş akar hale gelecek. Bu da Tayyip Erdoğan rejiminin daha fazla ekonomik krize girmesini getirecek.

Artan ekonomik kriz, artan siyasi-toplumsal kriz ve bu da büyüyen hoşnutsuzluk ve antifaşist mücadele demektir. Demek ki Irak ve Güney Kürdistan’da yaşanan olayların sonucunda AKP-MHP faşizmine karşı Türkiye’deki kitlelerin demokrasi mücadeleleri daha çok gelişecektir. Elbette en çok gelişme de Kuzey Kürdistan’da olacaktır. Çünkü KDP’nin milliyetçi-devletçi çizgisi çok ciddi bir başarısızlık yaşamış, bu da söz konusu çizgiye umut bağlamış olanların umudunu ve beklentisini kırmıştır. Buna karşılık Önder Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği ve PKK’nin de uygulamaya çalıştığı demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm çizgisinin DAİŞ faşizmi karşısında kazandığı tarihi başarılar, tüm Kürdistan’da olduğu gibi özellikle de Kuzey Kürdistan’da söz konusu çizgiye olan güveni artırmıştır. Artan bu güven durumu da, artan antifaşist direniş olacaktır. 

Son on yıldır çok kirli bir biçimde gelişen AKP-KDP ilişkilerinin hem Kürdistan özgürlük mücadelesine ve hem de Türkiye demokrasi mücadelesine çok kötü ve zarar verici olarak yansıdığı bilinmektedir. Öyle ki güçlenen AKP, güçlenen KDP olmuş; merkezileşen Tayyip Erdoğan merkezileşen Mesud Barzani’yi ortaya çıkartmıştır. Bunların kirli ilişki ve ittifakları da Kürdistan ve Ortadoğu’daki tüm gelişmelerin ve değişimin önünü tıkatmıştır. Dolayısıyla şimdi zayıflayan KDP iktidarı zayıflayan AKP iktidarı olacaktır. Aşılan Mesud Barzani, Tayyip Erdoğan’ın aşılmasının önünü açacaktır. Böylece söz konusu ikililerin yarattığı tıkatma aşılacak ve bu temelde Kürdistan ve Türkiye’de her türlü yenilenme ve devrimci değişimin önü açılacaktır. Bu da Ortadoğu Demokratik Devriminin önünün açılması anlamına gelecektir. Demek ki tüm iç ve dış gelişmeler, her şey AKP-MHP faşizminin aleyhinedir ve onları geriletmektedir. Yani faşizmin yıkılmasına hizmet etmektedir. AKP-MHP faşizminin yıkılması gereken bir zamandan geçilmektedir. 

Kaynak: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA