MAKALE-Kürt linçleri ve nebbaşlar*

Nebbaşlık sadece mezar soyuculuğu değildir. Ölmüş insanları soymanın, cesetlerine işkence yapmanın ya da diğer yöntemle bombalarla yeniden katletmenin de diğer adıdır. Unutmamak gerekir.

Türkiye'de linç kültürü AKP iktidarı ile birlikte daha da gelişti. Geçmişte azınlıklara, solculara yönelen linç kültürü '90'lı yıllarda Kürtlere yönelmeye başladı. Ve her dönem siyasal iktidarlar kendilerine tehlike gördükleri kişi ve gruplara yönelik siyasal linçleri ya organize ederler, ya da organize edilmesine göz yumarlar. Ve AKP iktidarı döneminde bu linç kültürü nebbaşlıkla buluştu. Yaşayan insana gösterilen saygısızlık cenazelere ve mezarlara da yöneldi. İnsanlığın ilk çağından bu yana geliştirilen bu iki kültürün 21. yüzyılda siyasal linçlerle buluşması ise çağdaş ve modern dünyanın yeni bir uygulaması olsa gerek. Bazı yazarlar eleştirse, bazıları direkt "siyasal nebbaşlar" diye bir yazı da kaleme alsa da, siyasal nebbaşlığın geldiği bu noktanın yaratıcısı AKP iktidarına toz kondurulmaması ayrı bir yaratıcılık!

Ankara İncek'te yaşamını yitiren 78 yaşındaki Hatun Tuğluk'un cenaze töreni esnasında ve sonrasında yaşanan tartışmalar, kınama yazıları ise ayrı bir aymazlık. Hem yandaş medya hem de merkez medya timsah gözyaşlarına boğulsa da bu lincin, siyasal nebbaşlığın, diğer adıyla mezar soyuculuğun gerçek sorumlularına değinmemeleri ayrı bir hikaye. Klasik bir söz, timsah gözyaşları döktüler.

Acıyı da kederi de yaşayan bilir. Siyasal nebbaşlığı da siyasal linçleri de bu çağda en çok Kürtler, Aleviler, solcular, azınlıklar yaşıyor. Bırakın, binlerce yıllık kardeşliği, "yetmiş iki buçuk millet" söylemini. Hele "et ile tırnak" gibiyiz, "birbirimizden ayrılamayız" söylemlerini bırakın. Aslında ne etiz ne de tırnağız! Ne de binlerce yıldır aynı topraklarda yaşayan kardeşleriz. Aynı topraklarda 'buçukluğa' razı edilmek istenen bir halkız. Bunun için dirileri Hallacı Mansur'dan bu yana yakılan, mezarları dahi Moğol istilasında tahrip edilen, Celali isyanlarında kılıçtan geçirilen, 1915 Soykırımı'nda, Ağrı'da, Zilan'da, Dersim'de katledilen. Yunus'un deyimiyle insanız, insan olduğumuz için sevin bizi. Bir de Kürdüz, Türküz, Aleviyiz, Süryaniyiz, Ermeniyiz, Çerkesiz. Etnik ve mezhepsel özelliklerimizle sevin.

Yoksa bırakın binlerce yıldır aynı topraklarda yaşamayı, anne anne ve babadan doğan Habil ile Kabil'in hikayesini, kardeş kavgasını anlatmayın. Osmanlı sarayında taht uğruna, devletin bekası uğruna yediden yetmişe, hatta anne karnında kılıç darbeleriyle katledilen kardeşleri de biliyoruz. Bu ne kardeş sevgisi ki, anne karnındaki bebeği kılıç darbeleriyle öldürtüyor!

Hatun Tuğluk'un cenazesine yönelik saldırı linç girişimi olarak adlandırılıp herkes tarafından kınanmıştı. Ama bakanın mahalle eşrafıyla çektirdiği fotoğrafla, bu linç girişiminin tıpkı geçmişte olduğu gibi bir organizasyon olduğu da ortaya çıktı. Tıpkı Hrant Dink Cinayeti gibi. Bugün yaşanan baskı rejimi son bulduğu gün, bu organizasyon ve arkasındakiler de tıpkı Hrant olayında olduğu gibi açığa çıkacak. AKP iktidarı istediği kadar bunun üstünü örtsün.

Osmanlı da bir dönem Eyüp mezarlığında Nebbaş yakalanır ve ağaca asılır. Fakat sonrasında ortaya çıkan nebbaşların yaptıkları halkı çileden çıkarır. Bunları detaylı yazmayacağım. Fakat öyle bir hal alır ki, ilk nebbaş mezar soyucusu için camilerde dualar okunur. İmam “Allah’ın rahmeti eski nebbaşın üzerine olsun" der, cemaat de "amin" dermiş.

AKP iktidarı, Çiller dönemini aratmıyor. Bu dönem, linç kültürü öyle gelişti ki, bir merkezden ve kontrollü olarak yapılmaya da başlandı. Ve artık canlıllar değil, cenazelere, mezarlıklara saldırılar o kadar arttı ki, insanlar eski dönemleri arar hale geldi. Ve yapılanlar Irak ve Suriye'de DAİŞ'in yaptığı insani ve kültürel soykırımdan farklı değil.

Hatun Tuğluk'un cenazesine İncek'te saldırtan anlayış, 3-4 yıl önce DTP Milletvekkili Sırrı Sakık'ın eşinin mezarına yönelik saldırıda, kınamalarla yetinen anlayıştır. O zaman bunun hesabı sorulsaydı, bu tepkiler gösterilseydi belki bunlar yaşanmayacaktı. Bakmayın medyanın, hükûmetin açıklamalarına, son 20 yılda bunun yüzlercesini yaşadık. Berkin Elvan'ın annesini yuhalatanların sahte açıklamalarına bakmayın. Çünkü bu organizasyonun perde arkasında AKP iktidarı ve uygulamaları var. Samsun'da Ahmet Türk'e atılan yumruk, Batman'da yine Ahmet Türk'e yönelik saldırılar bu linçlerin ürünü değil mi? Bakmayın timsah gözyaşları gibi yapılan açıklamalara.

Cizre'de buzdolabında günlerce cesedi bekletilen Cemile Çağırga, sokakta 7 gün cenazesi bekleyen Taybet Ana, Habur Sınır Kapısı'nda günlerce cenazesi bekletilen YPG'liler, Sur'da cenazesinin alınmasına aylarca izin verilmeyen Rozerin'i unutmak mümkün değil. Ya Cizre bodrumları. Diri diri yakılan insanların sayısı bile bilinmiyor. Mehmet Tunç Gazeteci Rojhat Aktaş ve diğerleri... Silopi'de yaralı oldukları halde katledilen Sêvê Demir ve arkadaşları. Şemdinli Şapatan, Mardin Xarabe Bave'de Kürt köylülerine yapılan işkence resmen linç girişimi değil mi?

Gezi'nin satırlı saldırganlarını, Eskişehir'de Ali İsmail Korkmaz'ın dövülerek katledilmesini, Berkin Elvan'a sıkılan kurşunu unutmak mümkün mü? Lice'de Medeni Yıldırım, Ankara'da Ethem Sarısülük, 12 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz, Bingöl Genç'te havan mermisiyle katledilen Ceylan Önkol, Aydın Erdem ve daha onlarcası kimin döneminde katledildi?

AKP iktidarı döneminde sadece linç kültürü yayılmadı. Garzan'da, Botan'da, Amed'de, Sise ve Çeme Alik'te bombalanan mezarlıklar, yıkılan camiler, kent merkezlerinde tahrip edilen gerilla mezarları AKP iktidarının ürünüydü. Kandil'e yönelik hava operasyonlarında ilk bombalanan alanlar mezarlıklardı. Erzurum'da, Malatya'da ailelerine verilmeden kimsesizler mezarlığına gömülen cenazeler. Bezar'da, Sason'da, Şenyayla'da Digor'da toplu mezarlara konulan gerilla cenazeleri.

Nebbaşlık sadece mezar soyuculuğu değildir. Ölmüş insanları soymanın, cesetlerine işkence yapmanın ya da diğer yöntemle bombalarla yeniden katletmenin de diğer adıdır. Unutmamak gerekir.

2007-2008'de özellikle Ege'de Kürtlere yönelik başlatılan linçler, 2015 yılında yine Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde HDP'ye yönelik olarak başlatıldı. Alanya'da bu linçlerin arkasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ailesi olduğu basına dahi yansıdı. Alanya'da Kürtleri evlerinde, işyerlerinde diri diri yakmanın hesaplarını yaptılar. Samsun'da fındık işçilerinin çadırlarına yönelik silahlı saldırıda Kürt kadını Perihan Akın katledildi.

Muş Varto'da çırıl çıplak olarak sergilenen gerilla Ekin Van'ı, Şırnak'ta panzerle sürüklenen Hacı Birlik olayını hangisi kınadı? Bakmayın medyanın sahte kalemşorlerine; bu olayların kaçında tepki gösterebildiler? Sahte köşe yazılarına aldanmayın. İktidara göre yönlerini belirliyorlar.

1994 yılında Özgür Ülke gazetesi parçalanan gerilla cesetlerini yayımladığında hangi 'gazeteci'nin çıtı çıktı? Gerillanın cenazesine ayağını koyup fotoğraf çeken askerler Özgür Ülke'de 'Çek ayağını hayvan' başlığıyla manşet olduğunda hepsi sus pus olmuştu.

1994 yılında Tuzla açıklaması nedeniyle linç edilmek istenen Kürt Siyasetçisi Hatip Dicle, Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan'ın o dönem avukatlığını üstlenen Osman Baydemir, Çevik Bir'in sızdırdığı Şemdin Sakık'ı ifadelerini gazetelerinde çarşaf çarşaf yayımlayıp, Akın Birdal, Cengiz Çandar ve M. Ali Birand'ı hedef gösterenlerin sahte özürlerine inanmamak gerekir. Gazeteci Metin Göktepe'nin yine dövülerek katledilmesi, Ahmet Kaya'yı linç etmeye kalkıp sürgüne el birliğiyle gönderenlerin Hatun Tuğluk için yazdıkları hiç de inandırıcı gelmiyor.

DEP'e dönük 2 Mart Darbesi'nin yaratıcıları, 28 Şubat'ın mimarları olan medya mensupları nerede? Merkez ve yandaş medyada yeni köşelerinde yazmaya devam ediyor. Bakmayın rüzgara göre yön aldıklarına, sahte gözyaşlarına, rüzgar yarın farklı yönden eserse, oraya doğru yelken alacaklardır. Son 10 yılda yazdıkları yazıların yönü bile bilinmiyor.

1996 Haziran ayında HADEP Kongresi'nde bayrak indirilmesi olayı yaşandı, bunun üzerine tek bir merkezden tüm kentlerde linç girişimi başlatıldı. HADEP Kongresi'nden çıkarak Maraş'a giden HADEP'liler tarandı. 2 kişi yaşamını yitirdi. Siyasal linçlerin talimatları verildi, HADEP binaları basıldı.

19 Kasım 1998'de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın İtalya sürecinde, tüm Türkiye linç girişimlerine tanıklık etti. HADEP il binaları polis ve ırkçı faşiştler tarafından ortak olarak basıldığında onlarca kişi yaralandı, yüzlercesi tutuklandı. İzmit'te emekli öğretmen Metin Yurtsever bu linç girişiminde katledildi. 2001 yılında 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde poılisin linç girişiminden kaçarken İstanbul Zeytinburnu'nda çatıdan düşerek yaşamını yitiren Zeynel Durmuş ve daha onlarcası yaratılan bu politikalarla katledilmedi mi?

"Bahara bitmedi", "sonbahara bitireceğiz" diye nara atanların eseri değil mi bu nebbaşlık? Sormak gerekmez mi, AKP ve hükûmet bu organizasyonun neresinde?

Linç girişimlerinin yaşandığı 2007-2008 yıllarında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın “Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, vatandaşın hayatına kast ederseniz, hayatına kastettiğiniz vatandaş kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri, böyle bir imkânı varsa, o da kendini savunma yoluna gidecektir” sözleri organizasyonun merkezini de gösteriyor.

28 Mart 2006'da Amed'de halkın demokratik eylemlerine karşı, "kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır" diyen Erdoğan'ın açıklaması sonrasında kaç can yitip gitti, biliniyor mu? Burada katledilen 6 yaşındaki Enes Ata, Abdullah Duran ve diğerlerini unutmak mümkün mü?

Türkiye tarihi aynı zamanda kıyımlar, soykırımlar ve katliamlar tarihidir. Bu sorgulanmadıkça siyasal linçler ve siyasal nebbaşlar da var olacaktır. Bakmayın tarih kitaplarında anlatılan resmi tarihe.

Daha geriye gittiğimizde Maraş, Çorum, 1993'te Madımak'da diri diri yakılan Alevi yurttaşların ölümünden kim sorumlu? İstanbul'da 6-7 Eylül'de azınlıklara yönelik linç girişimleri ve daha geriye gittiğimizde 1915 Ermeni Soykırımı, Dersim'de mağaralarda fare zehriyle zehirlenen Kürt çocukları, Şeyh Sait İsyanı'nda köylerinden gözaltına alındıktan sonra dere yataklarında ve mağaralarda katledildiği için isimleri sadece aileleri tarafından bilinen yüzlerce Kürt. İşte Türkiye'nin resmi olmayan tarihi. Linçlerle, katliamlarla dolu bir tarih.

Hatun Ana'nın cenazesinde yapılan bu zulmü de, 17 yaşında iken yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren'i de, Amed'de katledilen 6 yaşındaki Enes Ata'yı, Abdullah Duran'ı Dersim'i, Zilan'ı, bu yüreklerin unutması mümkün mü?

*Mezar soyguncuları