Malazgirt: Türkler devlet olmaktan çıktı, çete devleti var

Halk Savunma Merkez Karargah komutanlarından Amed Malazgirt, Türklerin devlet olmaktan çıktığını belirterek, “DAİŞ’le, El-Nusra ile oluşturulmuş bir çete devleti haline gelmiştir” dedi.

Stêrk TV’de yayınlanan Özel Programa konuşan Halk Savunma Merkez Karargah Komutanlarından Amed Malazgirt, Türk devletinin bir çete devletinden öteye gidemez hale geldiğine dikkat çekti.

TÜRK DEVLETİ KÜRTLERİ HEDEF ALIYOR

Bütün alanlarda savaş var. Gerilla savaşı şu anda hangi düzeyde?

Türk işgalciliği geçtiğimiz yıllarda bir planlama içine girmişti. Bu planlarını da adım adım hayata geçirmeye çalışıyor. Aslında Türk devletinin saldırıları sadece HPG ile olan bir savaş değildir. Bu bizim açımızdan nettir. Türk devleti tamamen Kürtleri hedef almaktadır. Bunun üzerinden yeni bir planlama içine girerek, bunu pratiğe geçirmeye çalışıyor.

Dikkat edilirse başta Kuzey Kürdistan’a yöneldi. Halkı kırmak istedi. En azından sessizleştirmek istediler. Bu nedenle her yerden kapsamlı saldırlar gerçekleştirdi. Belediye başkanlarından tutalım milletvekillerine kadar herkesi tutuklayarak baskı altına aldı. Yapabildiği kadar baskı altına almaya çalışarak, halk üzerinde etkide bulundu. Bunu da ‘bunlar Kürt değil, PKK’lidir’ diyerek meşrulaştırmaya çalıştı. Sürekli olarak bunu servis ettiler. Birçok kesimi bu söylemle kandırdılar. Böyle olunca bu baskılama ve şiddete kimse tepki de göstermedi, yapılanlara sessiz kalındı. Böyle olunca AKP-MHP faşizmi bundan cesaret alarak, yeni operasyonlara başladı. Botan, Colemerg, Serhed gibi yerlerde operasyonlara girişti. Bunu da sanki hep gerillaya karşıymış gibi yapıyordu. Aslında biz biliyorduk. Bu tür saldırıların arkasından mutlaka farklı planların çıkacağını tahmin ediyorduk. Son iki yıldır bu hesapları deşifre oldu. Kürt halkının bir kazanımı var. Eğer bu kazanım siyasallaşırsa bu bütün Kürtlere mal olur diye düşünüyorlardı. Bu kazanımların siyasallaşmaması içinde yeni bir sürece başladılar.

SINIRDAKİ TEK TEHDİT, TÜRK DEVLETİYDİ

Rojava’da devam eden saldırıların amacı nedir? Kürtler bir soykırımla yüz yüze mi?

Rojava’da Kürtlerin bir kazanımı oldu. Türk devleti bunu gördü. Bu kazanım sadece Kürdistan’ın bir parçasını ilgilendiren bir kazanım değil, tüm Kürdistan parçalarının kazanımıdır. Rojava’daki mücadelenin içeresinde her halktan yer alanlar var. Araplar, Kürtler, Türkmenler, Süryaniler çok farklı kesimlerden bu mücadeleye katılanlar var.

Tabi Türk devleti bunu kedisine bir tehdit olarak gördü. Bir sınır güvenliği sorunu olarak adlandırdı. ‘Sınırdan bize saldırı geliyor’ dedi. Bu söylemi bir yıl boyunca sürdürdü. Bunu öne çıkardı. Bu söylemlere karşı da hiç kimse ses çıkarmadı. Halbuki Rojava tarafından şimdiye kadar bir taş bile atılmış değil. Fakat Türk devletinin kendisi her gün Rojava’daki Kürtleri şehit etti. QSD güçleri bu saldırılara cevap bile vermediler. Sözlü cevaplar oldu elbette ama QSD güçleri bir taş bile atmadılar. Çünkü Türk devletinin eline koz vermek istemediler. Evet sınırda bir tehdit vardı ama bu Türk devletinin oluşturduğu bir tehditti. Tehdit Türk devletinin kendisidir.

QSD güçlerinin bildiğimiz kadarı ile şimdiye kadar 17 bin şehidi ve 30-40 bin kadar da yaralısı, gazisi vardır. Rojava’daki kazanımlar için bir bedel ödendi. Dört parça Kürdistan’dan bu mücadeleyi katılıp, Rojava’da şehit düşenler oldu. Bu yüzden Türk devleti saldırıyı başlattığında dört parça Kürdistan’daki Kürtler ve dostları bunun karşısında durdu. Bu savaşın başlamaması için herkes elinden geleni yaparak soğuk kanlı yaklaştı. QSD sınırda bir ‘güvenli alan’ alan dedikleri bir yerin oluşturulmasını da kabul etti. Türk devletinin sınırı geçme hakkı olmasa da sınırı geçip ABD ile devriye atmalarına izin verildi. Erdoğan o dönem ‘ben savunma bakanımı aradım şimdilik böyle kabul edin, biz daha sonra farklı yaklaşırız dedim’ dedi. Yani en başından beri niyetleri kötüydü. Bunu dünya kamuoyu da biliyordu.

TÜRKLER DEVLET OLMAKTAN ÇIKTI, ÇETEYE DÖNÜŞTÜ

Bu aşamaya geldiğimizde de şimdi 32 km’den bahsediliyor. 32 km derinlik ve 400 km uzunluktan YPG ve QSD güçlerinin çıkarılması söz konusudur. Bununla verilmek istenen mesaj ‘burada Kürtlerin kazanımları var. Biz bu kazanımları DAİŞ eliyle almak istedik. Bu olmadı. Şimdi de bunu bize vermelisin eğer vermezsen bütün Kürtleri yok ederiz’ demek istemektedirler. Kimse de demiyor ki senin başkasının topraklarının üzerinde ne işin var? Bunu sorgulamıyorlar. Kürtler orada binlerce yıldır yaşıyorlardı. Şimdi biraz kazanımları oldu ve Türk devleti bunu ellerinden almak istiyor.

Rojava halkının yurtseverliği derindir. Nerede bir Kürt mücadelesi varsa Rojava halkı buna maddi manevi her türlü desteği vermiştir. Kuzeyde veya güneyde ne zaman bir Kürt mücadelesi olmuşsa, Rojava halkı bütün imkanlarını seferber etmiştir. Büyük fedakarlıklar yapmıştır. Şimdi de herkes Rojava etrafında kenetlenmişse bir nedeni de budur. Bunun böyle olması da gerekir.

Biz ‘Türk devleti’ diyoruz fakat bana göre Türkler devlet olmaktan çıkmıştır. DAİŞ’le, El-Nusra ile oluşturulmuş bir çete devleti haline gelmiştir. Kendi askerleri bile paralı asker olmuştur. Bir çete devletinden öteye gidemez olmuştur. Devlet olmaktan çıkmıştır.

TÜRKLER KAZANIRSA, KAYBEDEN SADECE KÜRTLER OLMAYACAK!

Her devletin kendi istihbaratı vardır. Türk Devletinin kimleri savaştırdığını çok iyi bilmektedirler. Avrupa’yı ve diğer devletleri elindeki çeteler ile tehdit etmektedir. ‘Ey Avrupa eğer benim şartlarımı kabul etmezseniz başınıza gelecekleri siz bilirsiniz’ diyerek tehditler savurmaktadır. Avrupa devletlerini mültecilerle tehdit etmektedir. Mültecileri de kendisi Avrupa’ya yönlendirerek buradaki devletleri baskı altına almak istemekte, tehdit edebilme gücünü elde etmektedir. Bu yüzden Türk devletinin bu savaşı kazanması demek tüm dünyanın kaybetmesi demektir. Yani kaybeden sadece Kürtler olmayacaktır. Bu nedenle bu saldırıların önün alınması gerekmektedir. Her şey gerçekleştikten sonra buna müdahale etmek de zorlaşacaktır. Bu böyle bilinmelidir.

Avrupa ve diğer birkaç devletin bu saldırılara söylemde de olsa bir karşı duruşu vardır. Fakat bu yeterli değildir. Erdoğan başka bir ülkenin tam tavrını görmediği sürece geri adım atması mümkün değildir. Erdoğan, bir ülke tam tavır aldığında, yaptırımlara gittiğinde geri adım atacağını herkes bilmelidir. Bu tehditlere dünya göz yummamalıdır. Avrupa devletlerinin hali hazırda aldıkları tavrı pratiğe geçirmeleri gerekmektedir.

TÜRK DEVLETİ KAN EMİCİDİR

Mevcut durumda ilan edilmiş bir ateşkes vardır. Türk devletinin ateşkese uymaması nedeni nedir? Bununla neyi amaçlamaktadır?

QSD yaptığı açıklamalarda ateşkesten haberdarız dedi. Yani bu Ateşkesi QSD de onaylamış. Fakat Türk devleti bunu pratikte gerçekleştirmiyor. Bu bir gerçektir. Bu ateşkesin sonrasında ne olacak diye Erdoğan bir arayışa girmiştir. Diplomatik, siyasi bir arayışa girmiştir. Zaten kendisi de söylüyor ben Putin ile konuşacağım diyor. Eğer Putin onaylarsa saldırılarına devam edecektir. Durum biraz böyledir. Ateşkesin devam etmesi sivil kayıpların olmaması için iyi olurdu. Türk devleti kan emicidir. Kürtlerin kanına doymuyor. Öldürülen çocukların cenazeleri TV’lerde gösteriliyor. İnsan bunları gördüğünde içi yanıyor. Kürdistanlılar acı çekiyor. Bu bir gerçektir. Türk devletinin ahlaki bir kanunu yoktur. Türk basınına bakın küçük bir çocuğu gösteriyorlar. Çocuğun her yeri yanmış durumda. Fakat Türk basını bunu nasıl işliyor. Sadece bir çocuk diyor. Kimse de demiyor bir çocuk olsa bile senin ne hakkın var o çocuğu o hale getiriyorsun. Bu gündemleşeceğine, işte sadece bir çocuk diyerek bir gündem saptırması gerçekleştiriliyor.

TÜRK DEVLETİ İLE SAVAŞMAK, DAİŞ İLE SAVAŞMAKTIR

Türklerin Rojava saldırısından sonra QSD’nin DAİŞ’e karşı savaşmaya devam etmesi mümkün mü?

DAİŞ bütün dünya için tehlikelidir. Bütün dünya için önemli bir konudur. Kürtler için de önemlidir. Kürtlerin DAİŞ karşısında savaşına devam etmesi gerekir. Doğru olan budur. Zaten Türk devleti ile savaşmak demek DAİŞ ile savaşmak demektir. Bunun böyle bilinmesi gerekir. K24 televizyonunda geçen gün bir DAİŞ’li videosu yayınlandı. Burada DAİŞ’li diyor ki, ‘Türk devletinin bizi kurtarmasını bekliyoruz. Eğer gelip bizi kurtarırsa, biz de kaldığımız yerden devam edip hedeflediğimiz şeyi gerçekleştirebiliriz’ diyor. Başka görüntülerde ise Türk devleti tarafından götürülen DAİŞ’liler var fakat bunu biz kendi insanımızı kurtardık diyerek, DAİŞ’li olduklarını gizlemeye çalışıyor. Bu çok açık ve nettir. Herkes bunu biliyor.

Bunlar belgelidir. İlgili kurumlar bu belgeleri uluslararası kurumlara taşımalı, bunun belgelerini sunarak bu ilişki tekrardan teşhir edilmelidir.

Başka bir konu da uluslararası koalisyonun Kürtlere destek vermesi gerekmektedir. Askerler gururlu insanlardır. DAİŞ’in güçlü olduğu dönemlerde hiç kimse onlara karşı savaşmayı göze alamazken, Kürtler bunu göze alıp savaştılar. Irak’ta, güney Kürdistan’da ve Rojava’da da bu böyleydi. Koalisyon güçleri de o dönemde QSD güçlerine yardım ettiler bu da bir gerçektir. Bu güçler DAİŞ’e karşı birlikte savaştılar. Şimdi ise Türk devleti ve DAİŞ birlikte QSD güçlerine yoğun bir saldırı içindedirler. Şimdi şehit düşen QSD savaşçıları, geçmiş dönemlerde onlarca defa Koalisyon güçleri ile omuz omuza savaşan savaşçılardır. DAİŞ’in yenilgisini birlikte kutlayan savaşçılardır. İşte bugün bu savaşçılar şehit düşüyor. QSD, YPG güçlerini şimdi yalnız bırakmak, tarihe düşecek kara bir leke olarak kalacaktır.

GERÇEK AMAÇ MUSUL VE KERKÜK’Ü DE İÇERİYOR

Rojava’ya gerçekleştirilen bu saldırı, Rojava ile sınırlı mıdır? Yoksa diğer parçalarda da bir tehlike durumu var mı?

Türk devletinin bu birkaç gündür söyledikleri ortadadır. Hulusi Akar geçen gün bir harita gösterdi. Bu haritada Musul ve Kerkük de yer alıyordu. Bu açık bir amacı göstermektedir. Söylediği gibi saldırı sadece Rojava üzerinde değildir. Gerçek amaç Musul ve Kerkük’ü de içeriyor. Bunu yapabilir mi, ne zaman yapar bunlar şimdi değerlendirebileceğimiz konular değildir. Ancak gerçek amaç budur. Benim kanaatime göre başta Türk devleti Musul, Kerkük ve Şengal hattına ilerlemek ve bundan sonra Rojava saldırısını gerçekleştirmek istedik. Fakat Türk askerinin sınır hattında gerilla direnişine karşı ilerleme hızı buna engel oldu. Bu yüzden Rojava’ya yöneldi ve şimdi planları bu şekildedir.

Kerkük’ü peşmergenin savunduğu dönemlerde, burada Araplar da Kürtler de, Türkmenler de yaşıyorlardı. Buradaki Türkmenler Bölgesel Hükümetle anlaşıyorlardı, hiçbir sorunları da yoktu. Bu anlamda olumluydu. Kerkük’ün el değiştirmesinden sonra dikkat edin her gün sorunlar yaşanıyor. Yani bütün bunlar planlı bir şekilde yapıldı. Herkes biliyor ki Kerkük coğrafi olarak bir Kürt şehridir. Kürdistansız bir Kerkük mümkün değildir. Ve bu bir hak değildir ki Kürtler istiyor. Zaten Kürtlerin olan bir şehirdir. Gerçek böyledir. Türk devleti buradaki Türkmenleri de tahrik ederek, kışkırtarak bazı hesaplar içindedir.

Yani Rojava’ya gerçekleştirilen bu saldırılar Musul-Kerkük hattına kadar yapılan birtakım hesapların başlangıcıdır. Rojava’da kazanırsa, buradaki planlarını gerçekleştirirse sıra buralara da gelecektir. Bana göre Kürdistanlılar da bunun bilincindedir. Rojava’ya gerçekleştirilen saldırının hemen ardından bütün parçalardaki Kürtler ayağa kalkarak buna karşı bir duruş sergilediler.

Rojava’ya gerçekleştirilen saldırıya karşı Kürt dostları ve Avrupalılar da bir karşı duruş içerisine girdiler. bu tavırları değerlidir. Bu duruşlarını selamlıyor, teşekkür ediyoruz.

SURİYE’DEKİ KRİZİ TÜRK DEVLETİ DERİNLEŞTİRDİ

Amerika’nın Askerlerini çekmesi, yerini Rusya’ya bırakması, önümüzdeki süreçte Rojava savaşına nasıl bir etkide bulunur?

QSD’nin geçmişte de Rojava’daki durumun siyasi yollarla çözümlenmesi için girişimlerinin olduğunu biliyoruz. Şimdi de aynı duruş sergileniyor. Siyasi yollarla ve diyalog ile bu duruma bir çözüm sağlamak istediğini görüyoruz. Siyasi bir çözüm sağlanırsa bu olumlu olur. Olması gereken de budur.

Rojava’ya baktığımızda Kürtler ile Araplar arasında bir kan davası ya da bir düşmanlık yoktur. Bu olumlu ve bir avantaj durumudur. Bu şimdi için bir temel oluşturmaktadır. Suriye rejiminin de bunu doğru okuması ve olumlu yaklaşması gerekmektedir. Diğer yandan Türk devletinin yanındaki çetelere Suriye Milli Ordusu dediklerini görmelidirler. Bu şu anlama gelmektedir, mevcut durumda Suriye’nin resmi ordusunu tanımamaktadır. Eğer Kürtleri devreden çıkarabilirse elindeki bu çeteleri Suriye rejiminin karşısına çıkaracaktır. Şimdi Rusya ya da Şam hükümeti bunu görmüyor mu? Elbette görüyor. Niyetlerini biliyor. Fakat siyasi ve ekonomik çıkarlar gereği şimdi buna ses çıkarmamaktadırlar.

Eğer Şam rejimi bunu doğru okuyabilirse, Türklerin devam etmesi engellenebilir. Diğer bir konu Şam rejimi Türk devletinin ne hakkı var bizim topraklarımıza giriyor diyebilmelidir. Suriye toprakları üzerinde olan herkes kendi yerindedir. Dışardan farklı bir güç olarak gelen Türk devletidir. Suriye’deki krizin derinleşmesini sağlayan bunun böyle devam etmesini sağlayan Türk devletidir.

KÜRT MEDYASI OLUMLU ROL OYNADI

Takip ettiğimiz kadarı ile son 8-9 gündür gerçekleştirilen saldırılar karşısında, Kürt basını da olumlu bir rol oynadı. Stêrk TV, Medya Haber, Çira TV, Ronahi TV ve muhabirleri zorlu bir savaşın içinden gerçekleri haberleştirebilmek için yoğun bir çaba içerisinde oldular. Canlarını riske atarak bütün dünyaya haberin gerçeğini ulaştırdılar.

Türk devleti kendi basınını bir merkezden yöneterek, resmi açıklamalar olmadan basınının bir şey söylemesine izin vermedi. Devlet ne diyorsa Türk basını da onu tekrarlıyor.

Tüm Kürdistan basını bu süreçte olumlu bir rol oynamaya devam ediyor. Rudaw TV, K24 TV gibi kanallar da gerçek haberi ulaştırabilmek için büyük bir fedakarlık sergilediler. Gerçekleri sunarak gündem oluşturdular. Bu da olumludur. Bütün Kürdistan televizyonlarının bu süreçte duruşları, yaklaşımları olumludur.