Müftüoğlu: Darbe döneminde bile böyle bir ücret erimesi yaşanmadı

Şimşek’in programı işlerlerken TÜİK her ay enflasyonu düşürüyor, IMF ise programdan memnun olduğunu söyleyip ücret zamlarının hedeflenen enflasyon üzerinden yapılması tavsiyesini veriyor.

EKONOMİK KRİZ

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) salı günü açıkladığı ağustos ayı enflasyon rakamlarına göre aylık bazda artış yüzde 2,47 oldu. Yıllık bazdaki enflasyon ise yüzde 51,97'ye geriledi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, gerileyen enflasyon oranıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Güçlenen finansal istikrar, ekonomideki dengelenme ve beklentilerdeki iyileşmenin etkisiyle son çeyrekte aylık enflasyonun ana eğiliminde düşüş bekliyoruz. Böylece yıl sonunda enflasyonun tahmin aralığında gerçekleşmesini öngörüyoruz.” Bakan Şimşek enflasyonun düşmesini finansal istikrara bağlarken, alım gücü ise her geçen gün azalıyor. Alım gücünü etkileyen ücretlere yapılacak zamlar da önümüzdeki dönemde tartışmalı olacak. Zira geçen hafta IMF, Türkiye ile ilgili bir rapor açıklarken özellikle ücretlerin hedef enflasyona göre belirlenmesine dair vurgu yaptı. IMF açıklamasında şu ifadelere yer verilmişti: “Fiyatları, ücretleri ve diğer sözleşmeleri (kiralar gibi) yıllık olarak ve ileriye dönük enflasyona göre belirlemek, beklentileri sıfırlamak ve rekabet gücünü korumak için çok önemlidir.” Aslında bu ifadeleri 2023 Eylül ayında Mehmet Şimşek de ifade etmiş ve şöyle demişti: “Bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak.”

‘TARİHİN EN BÜYÜK ÜCRET GERİLEMESİ VAR’

Her defasında IMF’ye gidilmeyeceğini dile getiren iktidarın programının Uluslararası Para Fonu ile son derece uyumlu olduğu yapılan birçok uygulama ile ortada. Hem IMF’nin tavsiyesi hem yeni ekonomik program hem de TÜİK’in düştüğünü iddia ettiği enflasyon oranları göz önüne alındığında önümüzdeki aylarda ücret zammı tartışması nasıl yaşanacak? Çalışma Ekonomisti Özgür Müftüoğlu, hedeflenen enflasyon ile belirlenmesi tavsiye edilen ve düşünülen ücret zamlarını ANF’ye değerlendirdi.

Müftüoğlu, özellikle kışın gelmesiyle masrafların daha da görünür şekilde artacağını ve toplumda “geçinemiyoruz” söyleminin daha gür çıkacağını ifade ederek şunları söyledi: “Ücretler öylesine baskılandı ki geçtiğimiz dönem içerisinde reel olarak çok ciddi şekilde aşağıya düştü. Temmuz'daki sıfır zam ya da zaten şimdiden açlık sınırının çok çok altına düşmüş olan bir ücret seviyesi var. Bu tabii yavaş yavaş daha da hissedilir hale gelecek. Özellikle okulların açılması ve havanın daha da soğumasıyla beraber doğalgaz, elektrik gibi harcamaların artması bu sıkıntıyı daha da görünür kılacak. Hal böyle olduğu zaman da toplumda ‘geçinemiyoruz’ tepkileri daha fazla yükselmeye ve ek ücret ya da ücretlerin artırılması talepleri de daha fazla dillendirilmeye başlayacak. Bu hem sendikalı ve toplu pazarlık hakkı olan kesimler için olacak hem de sendikasız olanlar için. Onlar da ya örgütlenerek ya da daha fiili yöntemler geliştirerek geçinebilmek için zam taleplerini dile getirecek. Ücretler 12 Eylül darbe döneminde bile bu seviyede erimemişti, şu an çok büyük bir erime var. Ben, Türkiye tarihinde bu kadar kısa sürede ücretlerin böylesine reel olarak gerilediğini, böylesine büyük bir yoksullaşma yaşandığını ve çalışan yoksulluğunun bu kadar derinleştiğini hatırlamıyorum.”

‘ÜCRETLERİN ENFLASYON ÜZERİNDEN BELİRLENMESİ YANLIŞ’

Özgür Müftüoğlu, emeğin değerinin enflasyon üzerinden belirlenmesinin yanlış olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: “Tablo böyle olunca işverenler açısından baktığınızda, ‘çalışma barışını’ ortadan kaldıracaktır. Çünkü bir yere kadar baskıyla bunları yapabilir ya da durdurabilirsiniz. Örgütlenmek isteyenin örgütlenmesini engellersiniz ya da sokağa çıkanı, sesini yükselteni baskılarsınız; ama bu da bir yere kadar idare edecektir. O noktada ücret artımına gideceklerdir. Ama şöyle bir şey var; Enflasyon baz alınarak emeğin üretim sürecindeki hakkının belirlenmesi, zaten baştan yanlış ve haksızdır. Her zaman için burada emekçi kaybeder. Nasıl belirlerseniz belirleyin; misal, enflasyonun TÜİK tarafından nasıl belirlendiğini görüyoruz. TÜİK bugün böyle belirliyor da önceden ya da başka ülkelerin kurumları belirlerken daha mı hakkaniyetli belirliyor? Değil tabii, çünkü hep geriden gelen bir şey var. Ücret artışı verilse bile, geriden geldiği için yine burada emekçi kaybediyor.

Bugüne kadar bizde enflasyon gerçekleşir, gerçekleşmiş olan enflasyon üzerinden bir ücret belirlenirdi. Toplu pazarlıkta da böyleydi, bunun dışında asgari ücret belirlenirken de böyle belirlenirdi. Şimdi hedef enflasyon diye bir hedef konuluyor ve bu hedef üzerinden ‘şu kadar olacağını tahmin ediyoruz, dolayısıyla da ücretleri böyle artırıyoruz’ diyecekler. Peki bunun gerçekleşme oranı ne? Yani ne kadar gerçekleşebilir? Dolayısıyla burada yine emekçilerin kaybı olacak. Devletin getirdiği bu düzenlemeyle beraber tek taraflı olarak tüm işverenlerin hem özel hem kamu sektöründe son derece keyfi davranmasına neden olacak. Bir defa toplu pazarlık mantığını ortadan kaldırıyor. Toplu pazarlık sanki Türkiye'de çok mu geçerliydi, çok mu iyi uygulanıyordu? Uygulanmıyordu, doğru; ama bu aynı zamanda bunu yapmayan, bu sınıfsal mücadele işlevini yerine getirmeyen sendikaların da elini rahatlatıyordu. Dolayısıyla bu tek taraflı ve emekçilerin reel kayıplarını daha da artıracak bir süreç olduğu için buna yönelik bir mücadele örgütlemek lazım.”