Nilüfer Koç: Dış politikada anti-Kürt siyaset devam ediyor
KNK Dış İlişkiler Sözcüsü Nilüfer Koç, hem devlet içinde çözüm istemeyen saldırgan bir kesime işaret etti hem de Türk dış politikasında Kürt düşmanlığının sürdürdüğünü söyledi.
KNK Dış İlişkiler Sözcüsü Nilüfer Koç, hem devlet içinde çözüm istemeyen saldırgan bir kesime işaret etti hem de Türk dış politikasında Kürt düşmanlığının sürdürdüğünü söyledi.
Devletin, Önder Apo'nun çağrısının üzerinden iki ay geçmesine rağmen zamana oynayan bir noktada durduğunu belirten KNK Dış İlişkiler Sözcüsü Nilüfer Koç, gözle görülür, elle tutulur bir adımın söz konusu olmadığını kaydetti.
Önder Apo'nun 27 Şubat'ta yaptığı çağrı ile şekillenen çözüm ve diyalog tartışmaları sürüyor. Çağrıyla birlikte değişmesi beklenen Önder Apo'nun koşullarında hiçbir değişiklik olmadı. Geçtiğimiz günlerde 1 Mayıs'a ilişkin açıklama yapan PKK, Önder Apo'nun koşullarının değişmesini beklediklerini ve yapılacak kongreyi doğrudan yönetebilecek şartlara ulaşması gerektiğini bildirdi. KNK Dış İlişkiler Sözcüsü Nilüfer Koç, konuya ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.
Önder Apo'nun çağrısına rağmen ilk adım olarak duyurulan koşullarında bir değişim yaşanmadı. Bu durumu PKK'nin son yaptığı açıklama ile birlikte değerlendirince nasıl anlaşılmalı?
Önder Apo'nun çağrısı, geçtiğimiz iki ay içinde önemli değişimlere yol açtı. Hem toplumsal alanda ciddi bir tartışmayı beraberinde getirdi hem de tüm kesimlerde bir umut yarattı. Önder Apo, herkesi bu işin içine dahil eden bir strateji ortaya koydu. Hem Kürdistanî boyutuyla hem Türkiye muhalefeti açısından herkesi içine dahil eden bir süreç. Dolayısıyla çok yoğun geçen iki ayı geride bıraktık. Önder Apo, attığı adımlarla hükümet ile bir uzlaşı zemini yaratmaya çalışırken, muhalefeti de dahil ederken, adım atmadan önce bütün Kürt bileşenlerine mektup göndermesi kendi adına Kürdistanî partilerle görüşmelerin sağlanmasıyla birlikte siyaseten siyahtan gri bir alana girdik diyebiliriz. Yeni bir geçiş aşaması. Şiddet dışı çözümün bir geçiş aşaması olarak tarif edebiliriz. Bunun halkların umut ettiği gibi bir barışa evrilmesi için bu noktada PKK'nin yaptığı açıklama çok önemli oluyor. Bu sürecin geçiş aşamasından daha fazla demokrasiye doğru evrilmesinde Önder Apo'nun oynayacağı rol kritiktir. Bu gri atmosferden, yani geçişten çıkmanın yegane yolu, Önder Apo'nun bu süreçte kendini daha fazla ifade edebilme özgürlüğüne kavuşabilmesinden, kendi hareketi ile doğrudan iletişim kurabilmesinden geçiyor. 'Barış ve Demokratik Toplum' çağrısı bir projedir aynı zamanda. Yüzyıldır soykırım ve inkar üzerine şekillenmiş devlet politikasının değişimini hızlandırmak için bir proje sundu. Burada barış sürecini yönetebilmesi için rol alması gerekiyor, bunun için de şartlarının değişmesi gerekiyor.
Bu şartların değişimi noktasında devletin tutumunu nasıl görüyorsunuz?
Devlet, bu anlamda zamana oynayan bir noktada duruyor. İki aylık bir süreç geçti, ancak gözle görülür, elle tutulur bir adım söz konusu değil. Kaldı ki 27 Şubat çağrısı, devletin işini kolaylaştırdı. Başka müzakere deneyimlerine göre çok farklı bir yaklaşım ortaya çıktı. Devletin işini kolaylaştıran bir yaklaşım oldu, çünkü Kürt tarafı Önder Apo'nun söylediğini arkasında olduğunu söyledi. Halk bunu Newroz alanlarında gösterdi. PKK ateşkes ilanı ile buna karşılık verdi. Kürt tarafı, bu konuda nettir. Önder Apo'nun netliği kadar, Kürt tarafı da net. Burada sorun, devletin iki aylık süreç içinde böyle bir adım atmamasıdır. Ayrıca devlet içerisinde bu savaşın durmasını istemeyen taraflar var. Savaş durmadı. Kimyasal silahların kullanımı söz konusu. Yine demokratik toplumun inşasında yer alacak aktörler tutuklanıyor. Türkiye'deki muhalefete, devrimci güçlere yönelim söz konusu. Bir yanda böyle bir karşılık veriliyor. Bu işin riskli yanıdır.
Bu, devlet içinde bir çatışmaya mı işaret ediyor sizce?
Şu nokta kesin; devlet gönüllü olarak bu sürece girmedi. Bu anlaşılıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin büyük direnişi iç faktör olarak kendini gösterdi. 10 yıldır büyük bir direniş ortaya konuldu. Hem gerilla cephesinde hem halk ve siyaset cephesinde büyük bir direniş söz konusuydu. Bu devleti zorladı. İkincisi; Kürdistan'ın diğer parçalarında işte Rojava'da, Irak'ta da Kürtlerin güçlenen konumları var. Bu bir bütünen bölgede Kürtlerin pozisyonunu değiştirdi. Daha doğrusu Rojava Devrimi'nden bu yana uluslararası diplomaside Kürtler artık tutarlı, güvenilir bir muhatap konumuna geldi. Bu, Kürtlere büyük kazandırdı. Kürtleri Ortadoğu'da bir aktör haline getirdi. Bu da dış politikada Türk devleti açısından bir baskı unsuruna dönüştü.
Bölgesel değişimler de mi Türk devletini endişelendirdi?
Tabii bölgesel ve küresel gelişmeler var. Suriye'deki ani değişim, 8 günde BAAS rejiminin çökmesi bütün bunlar bir basınç oluşturunca devlet anti-Kürt politikasından, Kürt ittifakına geçerek kendisini ayakta tutma çabası içinde. Türk devleti riskli bir konumda. Bu yüzden topyekun bir siyasi çözümden yana olan tavırdan ziyade bir kısım hala Medya Savunma Alanları'na bomba yağdırıyor, kimyasal yağdırıyor. Diğer yandan Türkiye'deki işte demokrasi güçleri, devrimci hareketleri, İstanbul belediyelerini hedef alıyor. Türkiye'de demokratik toplumun muhatabı olacak kesimleri bertaraf etmek istiyor. Bazı kesimler buna 'havuç-sopa politikası' dese de ben ondan ziyade halen ikna olmayan, şiddetin kullanımı ile sonuç alabileceğini düşünen azınlık da olsa bir kesim olduğunu düşünüyorum. Bu şiddet meselesi, egemen devlet politikasına dönüşürse büyük kaybedilecek. Zaten MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de buna vurgu yapıyor. Yani doğru politika işletmezlerse devletin zora gireceğini görüyor. Belli ki bazı kesimler bunu dinlemek istemiyor. Bunun da bir azınlık olduğunu düşünüyorum. Bana göre önemli olan 27 Şubat'tan sonra Türkiye'deki tüm muhalefetin Önder Apo'nun çağrısını sahiplenmesidir. Bu yüzden buna az önce de geçiş süreci/gri hat dedim. O noktaya geldik. Bu da büyük bir başarıdır gerçekten.
27 Şubat'tan sonra uluslararası güçlerden de olumlu açıklamalar geldi fakat somut bir adım atılmadı. Sizin bu anlamda uluslararası güçlere dönük bir çalışmanız var mı?
Uluslararası ölçekte Kürtlerin Önder Apo öncülüğünde attığı adımlar makul karşılanıyor. En azından Türkiye, Batılı güçleri zorlayan saldırgan ve agresif dış politikadan, göçlere yol açan baskıcı politikalardan arındırılacak. Bu güçlerin göç sorununu da çözebilecek bir proje bu. Almanya, Fransa, İngiltere ve hatta Amerika'nın göç sorunu var. Trump, iktidara gelir gelmez bu göç sorunu gündeme girdi. Bu sorunu çözecek. Diğer yandan Türkiye'nin yayılma politikasının, yayılma politikasında kullandığı araçlar var. Bunun en başında İslamiyetin istismarı var. Bunlar toplumu parçalamaya kalkışan, toplumun bir kesimini radikalleştiren, saldırganlaştıran politikalar oldu. Burada bir değişim olacak. 35 yıldır Ortadoğu'da aktif bir savaş var. Türkiye bu savaşa 'benzin döken' konumda oldu. Bu yönüyle Türkiye eleştirilen bir devlettir.
Tüm bu faktörlere baktığımızda Önder Apo'nun çağrısı memnuniyetle karşılandı. Bu çağrı ile Önder Apo başka bir seyrin olabileceğini gösterdi ve ilk adımı kendisi attı. Önder Apo, şiddetsiz bir çözümden yana. Bu çağrıya dönük ilgi devam ediyor. Özellikle devletler boyutunda ilgi devam ediyor. Buna karşın Türk devletinin dış politikasında bir iknanın olmadığını söyleyebilirim. Dışişleri Bakanlığının devletlerle girdiği temaslar hala Kürt karşıtlığı üzerine kurgulanmış. Bahçeli ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan Kürt-Türk ittifakından söz ederken, dış politikası halen Kürt karşıtlığı. Kardeşliğe değil, düşmanlığa hizmet eden bir politika izliyor. Bunun amacı ise 27 Şubat'ta yapılan çağrının yarattığı olumlu havayı gölgelemektir. Bunun sonuç alacağını düşünmüyorum. Herkes bölgede artık bir nevi de olsa istikrarın gelmesini istiyor.
Bu kapsamda uluslararası güçlerle bir temasınız var mı?
Birçok devlet, hem Rojava'ya hem Kuzey Kürdistan'a heyetler gönderiyor. Bu devletlerin Kürt sorununa ve Kürtlere yaklaşımını, özellikle PKK ve Önder Apo'ya yaklaşımlarını gözden geçirdiklerini düşünüyorum. Şimdiye kadar NATO üyeliği üzerinden Türkiye'ye verilen tavizler hep Kürt karşıtlığı üzerinden oldu. Burada bir konum değişikliğine ihtiyaç var. Devletler bunu biraz görüyor. Bunun için şu anda anlama, nabız yoklama durumu var.
Bu noktada Kürt diplomasisi ne yapacak?
Türk Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığının, aslında içerideki politikaya ters düştüğünü anlatmamız gerekiyor. Hem Devlet Bahçeli hem de Tayyip Erdoğan'ın konuştuğu dil ile dış politikanın arasında bir fark olduğunu anlatmak gerekiyor. Ben yürütülen bu dış politikanın da sonuç alacağını düşünmüyorum. Kürtler nerede bir sistem inşa ederse kimsenin çıkarına zarar vermiyor. Son derece demokratik ve uzlaşıya açık bir tutumları var. Bunun iyi uygulandığını ve görünür olduğunu düşünüyorum. Son 13 yıllık Rojava deneyimi, yine Kuzey Kürdistan'da seçimlerde Kürt halkının demokrasi temelinde muhalefeti desteklemesi söz konusu. Türkiye'nin demokrasiye doğru evrilmesi için bir mücadele var.
Bu durum, Kürtleri politika ve diplomasi yapabilir noktaya getiriyor ama devletlerin bütün kurumsal yapılanmalarıyla ikna olması gerekiyor. Dışişleri bakanlıkları bir veri sunabilir ya da elçilikleri bir rapor verebilir ama devletlerin bir dış politika geleneği var. O da sadece dışişleri bakanlıkları üzerinden yürümüyor. Şimdi biz bu noktaya geldik. Bu önemli bir başarı. Mesela Almanya'nın yaptığı açıklama hepsinden ileri düzeydeydi. Hem Önder Apo'nun açıklamasını selamladıklarını hem de desteklemeye hazır olduklarını söylediler. Bu Almanya ile Türkiye arasında var olan 300 yıllık bir geleneğin değişimi anlamına gelecek. Bunun birden değişmesi zor ama burada bizim de tüm gücümüzle bu devletleri ikna etme alt yapımız var.
27 Şubat açıklaması ile birlikte bu ülkelerin Kürtleri dost görecek bir yolu bulmalarının önünün açıldığını düşünüyorum. Bazı güçler çok yakından izliyor. Herkesin sorduğu soru 'Çözüm konusunda acaba biz de müdahil olabilir miyiz?' şeklindedir.
Burada yine sürecin garantörünün olup olmadığı da çok soruluyor. Şu anda Önder Apo aynı zamanda sürecin garantörlüğünü üstlenmiş durumda. Bu da soğuk savaş döneminden bu yana çatışma ve çözüm müzakerelerinde bir yenilik anlamına geliyor. Önder Apo, çok farklı bir model ortaya çıkardı. 'Nasıl oluyor da müzakerelerin son maddesi olan silah bırakma en baştaki teklif olarak sunuluyor' diye soranlar oluyor. Önder Apo, burada herkese sürpriz yaptı. Bu güçler, şu an bu durumu anlamaya çalışıyor. Bizim görevimiz de bunu anlatabilmektir. Önder Apo'nun 2009'da yazdığı Kürt diplomasisi aslında 'yol haritası' diyebiliriz buna. Kürt diplomasisinin müzakere kültürü yenidir başlı başına. Yol haritasını okuyanlar bu süreci daha iyi anlar.
İki yıldan uzun süredir devam eden 'Önder Apo'ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm' hamlesi önemli sonuçlar doğurdu. Sürecin bu noktaya gelmesinde önemli bir dinamik yarattı. Bundan sonra uluslararası ölçekte toplumsal desteği artırtmak adına neler yapacaksınız?
Bu ara aşamada, sürecin umut edildiği gibi demokrasiye evrilmesi için Önder Apo'nun İmralı'dan çıkması gerekiyor. İmralı'da olduğu müddetçe gidiş-gelişler devletin kontrolü altında olacak. Bu da devlet ne zaman isterse görüşme yaptıracağı anlamına geliyor. 26 yıldır yaptıkları gibi, canları ne zaman isterse ilişkileri koparıyorlar. Önder Apo'nun oradan çıkması ve doğrudan aktif olarak süreçlerde kendisini ifade edebileceği imkanlara kavuşması kökten bir değişime yol açacak. Aksi takdirde yine eskiye döneceğiz. Geçiş aşaması kritiktir. Kilidi Önder Apo'dur fakat herkesin bu sürece müdahil olması, kendisini aktör olarak görmesi gerekir. Türkiye halklarıyla ittifak çerçevesinde Türkiye'deki emekçilerle, Kürtlerle, Alevilerle, kadınlarla, gençlerle, Önder Apo'nun bahsettiği demokratik toplumla ne kadar buluşur ve ortaklaşabilirsek o kadar iyi olacak.
Avrupa'daki Kürdistanlılar açısından da aynı. Burada da milyonlarca Türkiyeli var. Öte yandan, devletin bir kanadı özellikle dış politikada sorunlu bir yaklaşımı var. Yani süreci zora sokacak bir yaklaşım var. Kürtler, Kürt diplomasisi bunun önünü Avrupa'da alabilir. Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi, Birleşmiş Milletler üyesi, AGİT üyesi ve başka uluslararası örgütlere de üye. Şimdi bütün bu cephelerde daha fazla aktif olursak o dış politikadaki negatif durumun önünü alabileceğimizi düşünüyorum.
Diğer yandan Türkiye'nin imzaladığı anlaşmalar var. Geçen yıl Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin aldığı karar var. Bu kararın Türkiye tarafından hızlıca uygulanması için Avrupa Konseyi'nin rol oynanması için zorlamamız gerekiyor. Örneğin CPT'nin Türkiye'ye gidip İmralı'yı ziyaret etmemesini eleştiri konusu yapmalıyız. Dönem, yapıcı ve pozitif bir dil istiyor. 27 Şubat çağrısında Önder Apo bu dili belirledi. İyi niyetini ortaya koydu. İyi niyete dayalı diplomasiyle teşvik edici bir politikayla diğerlerinin de bu konuda oynayacağı rolü hatırlatmak gerekiyor. Zeminin Kürtler açısından olumlu olduğunu söyleyebilirim. Burada bizim aktifleşmemiz gerek. Özellikle yurt dışındaki biz Kürtler.