Ok: 2020’de AKP gücünü kaybedecek, direniş daha güçlü sürecek!

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, “2019’da şiddetli savaş yaşandı, 2020’de AKP’nin gücü ve rezervini kaybedecek, Kürt özgürlük hareketi daha sinerjik, daha güçlü bir şekilde direnişini sürdürecek. Önder Apo da direnişine devam edecek” dedi.

Stêrk TV’de yayınlanan Rojeva Welat programına konuşan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, 2019 yılını değerlendirdi. 2019’un Kürt halkı yoğun bir mücadele yılı olduğunu belirten Ok, Ortadoğu halklarının yaşadığı sorunları çözebilecek tarihi, siyasi bilince sahip olduğunu söyledi.

Sayın Ok 2019 sizin açınızdan nasıl bir yıl olarak geçti?

2019 şüphesiz zorlu bir yıl olarak geçti. Sömürgeciliğin hedefleri çok büyüktü, iddia sahibiydiler. 2019’da hem Hareketimiz hem de Kürt halkının iradesi üzerinde bir sonuç almayı hedeflemişlerdi. PKK öncülüğündeki son Kürt isyanını bastırmayı amaçlıyorlardı. Sömürgecilik böyle bir iddianın sahibiydi, bunu zaten açıkça dile getirdiler. Bunu “Varımızı yokumuzu ortaya koyup geleceğimizi Kürt halkının özgürlük mücadelesinin imhası ve Kürt özgürlük hareketi PKK’nin tasfiyesi üzerinde kuracağız” şeklinde ifade ettiler. Böyle de yaptılar. Örneğin Türk devletinin dünyayla çelişkileri var, Ortadoğu ile çelişkileri var, yine bir sürü iç çelişkileri de var. Kendilerine çok ağır faturalar kesilmiş durumda. Her şeyi Kürt halkının mücadelesi ve hareketimiz PKK’nin imhası üzerine kurmuşlardı. Bu yüzden çok zorlu bir yıldı. Aralıksız saldırılar gerçekleştirdiler. Legal siyasete yönelik saldırılar sürdü, özellikle de Rêber Apo üzerinde uyguladıkları derin ve bilinçli konsepte devam ettiler.

Dört parça Kürdistan üzerinde, özellikle de hem Rojava’da hem de Başur’da Hareketimize yönelik saldırılarını sürdürdüler. Türkiye ve Kuzey Kürdistan sahasında toplumumuz iradesini kırıp çaresizliğe sürüklemek istediler. Her açıdan saldırılar yapıldı. Örneğin HDP’nin binlerce üyesini gözaltına aldılar, partinin yüzlerce yöneticisini, milletvekillerini, belediye eş başkanlarını zindana attılar. Hatta muhtarları bile. Kayyum adı altında özel bir politika yürüttüler. Erdoğan sahte bir kişiliktir, işine geldiğinde halkın iradesinden söz ediyor, çıkarına olmadığında ise bütün değerleri ayaklar altına alıp iftira ve yalanlarla halkın iradesine el koyuyor.

Bu kayyumların dünyada örneği yok. Bu Kürt halkının iradesinin yok sayılmasıdır. Sömürgecilik gerçeğini bilmeyenler, AKP’nin dini kullanarak yaptığı demagojiye inanlar belki bu şekilde bütün ikiyüzlülüklerini ve vahşiliklerini gördüler. Kürt halkının artık AKP ve sömürgecilikten biri umudu, beklentisi kalmamıştır. Böylesine pozitif bir sonuç da ortaya çıktı. Bu kayyumları ne siyaset ne ahlak ne de başka bir değer ölçüsü kabul etmiyor. Ancak AKP kendi çıkarları için bu kayyumları devreye soktu. AKP’yi nasıl tanımlıyoruz? AKP eşittir Ergenekon. Rêber Apo AKP’nin DAİŞ ile aynı zihniyeti taşıdığını söylemişti.

Kürt halkına ideolojik yaklaşıyor, ayrıca kişisel olarak da Kürt halkını sevmiyor. Bunun dışında başka bir şey yapamaz, zaten Ergenekon tarafından yönetiliyor. Bu yüzden başta kayyum, öldürme ve kaçırma olmak üzere psikolojik özel savaşı geliştirdiler. Artık bu iki yüzlülükleri, çirkinliklerini, yalanlarıyla Kürt halkını etkilemezler, Kürt halkı artık bunları gördü. Yıl böyle geçti, şüphesiz halkımızın da mücadelesi vardı. Ancak öyle bir faşizm sergiledi ki, komşu komşuyu ziyaret edemez, insanlar birbirlerine selam veremez hale geldi. Bütün vahşiliğiyle toplumun üzerine gitti. Belki toplum radikal-aktif olamadı, ancak son anketler de ortadadır, HDP’nin oyları azalmamış, artmıştır. Yani Kürt halkı belki özgürlük hareketine olan sevgisini aktif bir şekilde göstermiyor olabilir, fakat içlerinde Hareketimize ve yönetimimize yönelik daha büyük bir potansiyelde sevgi vardır. İmkanlar ortaya çıktığında kendisini daha güçlü şekilde örgütleyecek, daha fazla Türk devletinin sömürgeciliğini etkileyecektir. Artık bir demagoji değildir, AKP Kürt halkının iradesini kırmak istedi, fakat bunu gerçekleştirmeye gücü yetmedi. Kürt halkı bütün yetmezliklere rağmen teslim olmadı. Örneğin bir sene önce, 2019’da Leyla Güven arkadaşın öncülüğünde PKK’nin Amed zindanında sergilediği direnişin izinde gidildi ve bir anda her yerde insanlar ayağa kalktı. Bu direniş sonuç da aldı, Türk devleti Önderlikle görüşmeye izin vermek zorunda kaldı. Halkımız teslim olmadığını, direndiğini söylemek istiyorum. Kürdistan’da artık AKP’yi seven veya ona bel bağlayan birisi kalmadı. Bu iyi bir gelişmeydi, Kürt halkı ve sömürgecilik gerçeği gözler önüne serildi.

KÜRT HALKI ZORLU VE AMANSIZ BİR DİRENİŞ SERGİLEDİ

Diğer yandan AKP 2019’da her yönden üzerimize geldi, biz de her yönden direndik. Kürt halkı zorlu ve amansız bir direniş sergiledi. Güney Kürdistan 24 saat aralıksız şekilde bombalandı, halkımız da aralıksız şekilde 24 saat hareket halindeydi. Güney’deki halkımız ayağa kalktı. Güney’de de iktidarda olan siyaset dışında hiç kimse sömürgeciliğin saldırılarına alkış tutmuyor. Sömürgecilik Kürt halkının nazarında yok edilmiştir. Tepki var, sevgi yok, onların da kalbi gerilla için atıyor.

Sonuç alamadılar, her türlü gelişmiş teknikle yapılan saldırılara rağmen ilerleyemediler. Örneğin Xakurkê’de gerilla onlara çok ağır darbeler vurdu, birkaç gün önce de Heftanin’de darbe yediler. Gerilla sürece, ihtiyaca göre kendisini ve taktiklerini yeniliyor. 40 yıllık tecrübesiyle durumu analiz edip cevap veriyor. Daha önce de söyledim, düzenli bir sömürgeci ordusu şayet savaşında başarılı değilse demek ki yenilmiştir. Uzun süreli sonuç alma sömürgecilerin stratejisi değildir, aksine hemen sonuç almak istiyorlar. Bu yüzden vahşice üzerimize geldiler ama tutmadı. Böyle bize diz çöktürüp sonuç alıcı başarılar elde edemediler.

Yine Rojava Kürdistan’ında daha önce Efrîn’e yönelik yaptıkları gibi, Girê Spî ve Serêkaniyê’de günlerce saldırdılar. Bu süreç biliniyor, tekrarlamak istemiyorum. Ancak hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum. Şayet Trump ve Putin izin vermeseydi, kesinlikle Türk devleti Efrîn’i işgal edemezdi. Trump Erdoğan’a “yapamazsınız” deseydi, mesele bitmişti. Erdoğan’ın onlara karşı direnecek ne askeri ne siyasi ve ne de ekonomik gücü vardı. Bunların rolü hem 2019’daki hem de daha önce Efrîn’deki işgalde var, halkımız bunu biliyor. Halkımız bu sürecin de şahididir. Trump destek verdi, önünü açtı. Örneğin Libya için “gidemezsiniz” dediler, ancak aynı tavrı Efrîn’de veya Serêkaniyê’de sergilemediler. Erdoğan bu durumdan istifa etti.

Bütün ABD medyası, kamuoyu ve siyasetçileri “Trump ihanet etti” ya da “O Türk devletinin işgalinin önünü açtı” diyorlar. ABD medyası ve aydınlar bir yana devlet olarak ABD ve özellikle de Trump yönetiminin Kürtlere yönelik farklı bir karar aldı. İşte 2019’da Özek Yönetimi’nin tasfiyesi veya Kürt halkının iradesinin yok sayılması hedefleniyordu, fakat bunlar gerçekleşmedi. Kürt halkı Rojava’da bir yara almış olabilir, altını çizerek söylüyorum kısa süreliğine de olsa askeri açıdan Girê Spî ve Serêkaniyê işgal edilmiş olabilir, ancak siyasi olarak Kürt halkı kazandı.

Hareketimiz PKK’nin 40 yıllık tarihinde Kürt halkının kimliği, Kürt halkının sorunları hatta bu sorunlarının çözümü dünya kamuoyunda ve BM nezdinde tartışıldı. Siyaseten halkımız başarılıdır. AKP’nin 2019’da elde ettiği bir şey yoktur. Evet AKP bize zarar verdi, ancak kendisi başarı elde etmiş değildir. Aynı şekilde Güney için de durum söylediğimiz gibidir. Dediğim gibi 2019 zorlu bir yıldı, bu dönemde ağır bedeller ödedik. Şüphesiz bedeller ve kayıplar olacaktır, zaten bu mücadelenin karakterinde vardır. AKP yeni yıla birçok rezervini ve gücünü kaybetmiş olarak girerken, PKK ise daha dinamik, daha örgütlü, daha kararlı ve kendisini dünya kamuoyuna kabul etmiş şekilde mücadelesini yürütecektir.

2019’da verilen direnişle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kırıldı. Sizin de sözünü ettiğiniz görüşmelerde Öcalan çözüm için görüşlerini dile getirdi. Fakat daha sonra tecrit yine devreye girdi. Neden Öcalan’ın fikirlerini dile getirmesini engelliyorlar?

Önderlik ne dedi, “Ben devlet aklı arıyorum” dedi. Devletin bile bir aklı var. Enver Paşa ve Erdoğan gibi değil, onlar birbirinin kopyası. Bütün imkanları aileleri ve çevreleriyle paylaşıp iktidarını sürdürmek için her şeyi satıyor. Türkiye’nin hatta AKP’nin geleceğini düşündükleri yok, sadece kendi iktidarlarını düşünüyorlar. Akılları olsaydı, böyle yapmazlardı, sadece makamlarını düşünmezlerdi. Önderlik daha önce de söylüyordu, Türkiye bu akılla sorunlarını çözemez. Kendisi zaten şunu söyledi; “Bana imkan verilirse ben bir hafta içinde çözüm getiririm.” Sorumluluk sahibi veya aklı olan bir devlet der ki; hele bir deneyelim”. Fakat onlar bu öneriyi kabul etmediler. Tabii ki bu bir konsept, Önderliğin fiziğini, psikolojisini ve bilincini eritmek istiyorlar. Biz bazen “En zorlu direniş İmralı’da veriliyor” diyoruz ya, işte bu odur. Gerçekten çok yönlü, çok derin, çok ince saldırı İmralı’da var. Bundan dolayı bu direniş çok önemli ve anlamlıdır. Önderlik bir rol oynamak istedi, aslında sürekli böyle bir rol sahibi olma çabası vardı. Öyle çok dar, sadece Kürt halkının değil, aynı zamanda Kürt ve Türk halkları arasında diyalektiğini, Türkiye ve Ortadoğu’nun diyalektiğini, geleceğin ve tarihin diyalektiğini sürekli analiz etti, çözüm projelerini sundu. Ama bunları uygulayacak bir yönetici ortaya çıkmadı.

Tasfiyede ısrar ettiler, bu yüzden bunu kapattılar ve bu şekilde üzerimize geldiler. Leyla Güven’in öncülüğünde direniş başladı, dört parçada ve yurt dışında halkımız ayağa kalktı, dostlarımız seslerini yükseltiyordu, Türkiye üzerinde bir baskı oluşturuldu. Bilindiği gibi aynı süreçte seçim süreci başladı. Sonuçta Önderlikle görüşme yapılmasına izin verdiler. Hem yoğun bir baskı vardı, başka çareleri kalmadı hem de taktiksel olarak kabul edip “Acaba bir sonuç elde edebilir miyiz?” dediler. Geçici bir durumdu, öyle sorumlu ve bilinçli atılmış bir adım değildi. Baskı görünce kaldırdılar, daha sonra ise yeniden eskisinde ısrar ettiler. Zaten Önderlik de dile getirdi, “bu yaklaşım ve akıldan bir şey çıkmaz” diye. Önderlik uyardı, Önderliğin Türkiye ve Ortadoğu’ya yönelik analizleri ile tespitleri sürekli yerinde olduğu görüldü.

ERDOĞAN’IN POLİTİKASI BASKI ÜZERİNE KURULU

Önderlik darbeden, darbe mekanizmasından bahsetti. Ortadoğu sorunlarından, Ortadoğu halkları, Ortadoğu’daki ulus devletler, ideolojiden, kapitalist modernitenin nasıl etkili olduğundan bahsetti. Bu görüşlerden ve istifade edip, çözüm yoluna gidebilirdi ama Türk devletinin, Erdoğan’ın alternatif arayışları yok. Önderliğe baskı yapmayı, Önderliğin “silah bırakın” demesini bekliyor. Buna karşı da Önderlik, büyük bir direniş içinde.

2019’da şiddetli savaş yaşandı, 2020’de AKP’nin gücü ve rezervini kaybedecek, Kürt özgürlük hareketi daha sinerjik, daha güçlü bir şekilde direnişini sürdürecek. Önder Apo da direnişine devam edecek.

Yeni yılın başında Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle ABD ile İran arasındaki kriz zirveye ulaştı. Bunun etkisi nasıl olacak?

Evet bu durum kaç gündür gündemde. Bu durum bir sonuç, daha önce de Arap Baharından bahsedildi, egemenler değiştirildi, savaşlar ve sorunlar yaşandı, ama değişim olmadı. Bugün Amerika, İran’a saldırdı, Kasım Süleymani’yi öldürdü. Belki İran cevap verebilir, zarar verebilir, onlardan birilerini öldürebilir, bu sarmal böyle devam edebilir. Ama bilmemiz gereken, bu durumun bir sonuç olduğu.

Asıl sorgulanması gereken, neden Ortadoğu’da böylesi bir savaşın yaşandığıdır. Sorunun temelinde de Ortadoğu’nun demokratik olmaması yatıyor. Ortadoğu’nun demokratikleşme mücadelesi yürütülmezse, kendisini örgütleyemezse bu tür sorunlar her zaman olabilir. 3. Dünya Savaşı’nın Ortadoğu’da yaşandığını söylüyoruz. Onlarca devlet, örgütler Ortadoğu’daki savaşta. Bu savaş nereye kadar sürecek, 3. Dünya Savaşı’nın çok taraflı ve çok uzun sürmesi bekleniyor. Ortadoğu demokratikleşmezse, halkları özgür, demokratik yaşamı inşa etmezse, bu savaş sürecektir.

Kim haklı, kim haksız, kim egemenliğini sürdürecek ya da kaybedecek tarzındaki tartışmalar Ortadoğu halklarına hizmet etmiyor. Trump, Kasım Süleymani’yi öldürdü, bu ABD seçimleri için bir avantaj, Trump için avantaj. Ama Ortadoğu halklarına demokrasiyi, özgürlüğü mü getirdi, nasıl bir kazanç getirdi? Ortadoğu halkları, özgürlüğünü, bütün maddi, manevi, yer altı, yer üstü değerleri ile rahat bir yaşam mı yaşıyor? Hayır.

Kasım Süleymani öldürülmesiyle, İran’a kazanç mı sağladı, İran halkları özgür mü, İran demokratik mi oldu ya da Ortadoğu halklarına demokrasi kapısı mı açıldı. Bunlar arasındaki savaş Ortadoğu halklarına hizmet etmiyor. Kapitalist modernite, kültür, ruh, insanın bilinciyle, zihniyle oynarsa, her türlü yolu mubah görürse, egemenliğini sürdürürse, var olan sorunlara karşı mücadele gerekiyor.

Dünyanın bugünkü sistemi, insanlığa çok ağır faturalar ödettiriyor. Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin önünde bent olan, değişmeyen, egemenlikte ısrar etme yaşanan sorunların kaynağıdır. Ortadoğu halkları da bundan hiçbir şekilde fayda görmüyor.

Lübnan, Irak, İran’da on binlerce insan ayaklandı, ABD, Kasım Süleymani’yi öldürmeden önce, on binlerce, yüz binlerce insan “hırsızlıklar, rüşvet, ahlaksızlık olmasın, insan haklarımız olsun” diye ayaklandı. Belki siyasi gerekçeler azdı, ama bir arayışları vardı. ABD’nin saldırısına karşı bu toplum tek ses oldu. ABD’nin saldırısı öncesinde İran konsolosluklarına saldırılıyordu, kapatılıyordu, şimdi herkes ABD’ye karşı birlik oldu.

Ne önce ne de bugün, yürütülen savaş halkların özgürlüğü, demokratikleşmesi için değil. Süleymani’nin öldürülmesiyle gündem değişti, siyasi alanda ABD’ye karşı tepki ortaya çıktı, doğru.

DEVLETLER ORTADOĞU’NUN DEMOKRATİKLEŞMESİ ÖNÜNDE BENT

İran gibi bir devlet, tarihi bir devlet, dünyanın ya da Ortadoğu’nun geleceğini kendisine ait görmemeli, demokratikleşmeli ve olumlu adımlar atıp değişim yaşamalı. Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin önünde bent rolü oynamamalı. Bunlar olduğu zaman sorunlar her zaman çıkacak. Mezhep ideolojileri mevcut, bu siyaset insanlığa hiçbir kazanç sağlamıyor. İran, Lübnan, Irak Şii mezhebinden güç alıyor. Türkiye ve Erdoğan, Suriye, Irak, Libya’da gücünü Sünnilerden alıyor.

İnançsal kimlik üzerine yürütülen savaşlar Ortadoğu’nun demokratikleşmesine hizmet etmiyor, halkların çıkarına da değil.

Önderlik İran, Türkiye ve Ortadoğu için projeler geliştirdi. 21’inci yüzyılın böyle gitmeyeceğini belirtti. Türkiye’nin durumu gözler önünde ama her iki devlet için de belirtiyoruz. Demokratikleşme, kimliklerin kabul edilmesi ve zenginlik olarak görülmesi gerekiyor. Egemen ve baskı üzerine kurulmuş bu zihniyet bırakılmalıdır. Bu devletler 21. yüzyılda egemenliklerini sürdüremezler, ayrıca bu zihniyet ve politikaların Ortadoğu halklarına da bir faydası yok.

Çözüm, Önder Apo’nun hattı, demokratik, özgür yaşamdır. Ama Ortadoğu halklarının öncüsünü aradığını da belirtmek gerekiyor.

Türkiye Osmanlı imparatorluğu gibi her tarafa yayılma istemiyle Libya tezkeresi Meclis’ten geçirtti. Libya macerası Türkiye ve halklara nasıl bir fatura olarak dönecek?

Enver’den bahsettik. Erzurum Sarıkamış’ta, 90 bin Türk askerini soğuktan dondurarak öldürdü. Libya, Sarıkamış olur ya da olmaz ayrı, ama akıl ve zihniyet aynı. Erdoğan’ın ne işi var Libya’da? Erdoğan’ın programı vardı, izledik, “AKP Türkiye hükümeti olarak, dış müdahalelere karşıyız” dedi. Tamam, ama Erdoğan’ın yaptığı da müdahale değil mi? Türkiye’nin toprakları dışında, Suriye, Rojava, Irak’a saldırıyor. Yüzlerce çete, faşist kullanıp insanların kanını emiyor. Libya’da ne işi var? Bu sadece gündem değiştirmedir.

GÜNDEM SAPTIRARAK TÜRKİYE HALKLARINI MEŞGUL EDİYOR

Tabii şöyle bir durum da var, Libya sorunu olmazsa, PKK ve “Terör” meselesi olmazsa Türkiye’de insanlar ne konuşacak. O zaman insanlar asıl sorunlarına eğilecek. Nedir bu sorunlar, insanlar, “ekonomik, siyasi sorunumuz var, Erdoğan çevresini zenginleştirdi, hırsızlık, rüşvet ile başımızda egemen oldu” diyecekler. İnsanlar artık yeter diyecek. Erdoğan, diğer halkları Türkiye şovenizm ile fethetmeye çalışıyor.

“Osmanlı da oradaydı, biz geciktik, biz orada olmalıyız” diyerek gündem değiştiriyor.

Libya’ya gitme arzusunun aslında tek bir sebebi var, Ruslara, ABD’ye Kürt sorununu pazarlama. Erdoğan’ın bütün derinleşmesi bu noktada. Libya için karar verildi, o ülke iki parça halinde. Egemenleri destekleyenler ve toplumsal muhalefeti destekleyen kesim…

Erdoğan’ın tezkeresini kim kabul etti? Arap Birliği kabul etmedi. Bu vesile ile Türk devletinin Osmanlı politikalarına karşı hem Arap toplumu, Arap devletleri özellikle de Mısır’ın duruşumu önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Kürt halkı da Arap birliğinin duruşunu olumlu ve yerinde görüyor, doğrudur. Haksızlığa karşı tavır aldı. Türk devletinin Arap ülkelerinde ne işi var? Hala Arap devletleri ve topluluğu ile dalga geçiyor.

Geçenlerde ne dedi, “Arap devletlerinin hepsini üst üste koy, bir Türkiye etmez.” Bu bir siyasetçi ahlakı değil, dalga geçiyor. Libya politikasında bir sonuç alamaz. Bir bataklığa, bir tuzağa düştü. Belki Kürt meselesinde taviz verip, satabilir.

“Dış müdahalelere karşıyız” söylemi doğru ama kendisi de müdahale ediyor. Ortadoğu’da kim müdahale ediyor, dış güçler müdahale ediyor. Rusya, ABD, Avrupa olmazsa Ortadoğu halkları kendi sorunları ile yüzyüze kalsa, Ortadoğu halklarının aklı, tarihi, bakış açısı sorunlarını çözmeye yeterli. Ama oynayan, derinleştirenler uluslararası güçlerdir. Önder Apo’nun paradigması Ortadoğu için çok önemli.

Bizce Erdoğan son demlerini yaşıyor, Libya kararında dönecek, hiçbir sonuç da elde edemez.

Libya tezkeresine karşı çıkan muhalefet iradesi, Suriye tezkeresi için de çıksaydı AKP egemenliğini daha erken bir şekilde kaybetmez miydi?

Doğru, AKP’nin payendi CHP’dir. CHP açlık, zam, ekonomik sorunlarını gündeme getirerek merkezi mitingler organize etse, AKP hiçbir şey yapamaz. CHP, cumhuriyeti kurduğu için sahibi olarak görüyor. Ama, CHP rolünü üstlenmiyor, üstlense AKP’nin işi birkaç güne kalmış. Kürt halkı, demokratik kesimler, emekçiler, ağır bedeller, yoğun baskı altında direniyor, bundan dolayı da sonuç geç alınıyor. AKP’nin gücü olduğundan, ya da halka vereceği argümanlar olduğundan değil, yalanları da kalmamış, zorla yürütmeye çalışıyor. Buna karşı mücadele edilmeli.

Erdoğan, AKP kendi içinde kendisini yiyor, 20. yüzyıl’da olduğu gibi, on binlerce Kürdü öldürselerdi, kimse duymasaydı, kendilerine göre sorunu çözeceklerdi. Tabii ki Kürtler eski Kürtler değil, dünya da eski dünya değil.

ERDOĞAN’IN SİYASETİ KAYBETTİ

AKP içerisindeki tartışmalar da var, “Bundan sonra kaybedeceğiz” diyorlar. Babacan, Davutoğlu ve diğerleri Erdoğan’ın siyasetinin kaybettiğini biliyor. Bahçeli de ayar verme rolü ile meşgul yani, AKP ve MHP birbirine mahkum.

Türkiye’nin geleceği, halkımızın önü aydınlık ve açık. Daha radikal, birlik halinde mücadele yürütülmeli. AKP’nin rezervi kalmamış, yalanları da bitmiş. Dünya da bu kişiyi istemiyor, bu egemenliği kabul etmiyor. Evet Türkiye’den vazgeçmiyor, NATO üyesi, büyük bir pazar ama Erdoğan’ın yerine başkasını istiyor.

İçte tepki gerekiyor, bunun için CHP zayıf kaldı. Biz de özeleştirimizi veriyoruz. CHP bizi kurtaracak, Türkiye’yi demokratikleştirecek diye bir durum yok. Bizim devrim ve mücadelenin büyütülmesi gibi bir görevimiz var. İddia var, mücadele yürütülüyor, Kürt toplumu da artık yeter diyor. Herkes tek başına AKP’ye zarar verebilir. Her genç, “artık yeter” deyip tek başına AKP’ye, siyasi, toplumsal, askeri olarak zarar verebilir, imkanlar var. AKP’nin gidişi ile Türkiye’nin önü aydınlık olacak. Herkes kendi rolünü oynayabilir.

5 Ocak 2016’da üç Kürt kadın devrimci Silopi’de, 9 Ocak 2013’te de Paris’te üç Kürt kadın devrimci katledildi. Her iki katliamın yıldönümündeyiz. Bu saldırı ve katliam politikası günümüzde de devam ediyor, Kürt kadınları hedefte. Kürt kadınının egemenler tarafından hedeflenmesini ve kadın öncülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tartışmasız, Kürt halkının devrimi, Kürt kadının mücadelesi tarih ve bir destandır. Bu kolay olmadı, Sara, Rojbin, Ronahi arkadaşlara biz onların duruşu karşısında borçluyuz. Sêvê, Fatma ve Pakize arkadaşlar da Kürt halkının mücadelesinde semboldü. Annelerin, kadınların, Koçgiri, Dersim’de öncü rolünde oldu. Sara, Ronahi ve Rojbin arkadaşlar Paris’in merkezinde katledildiler, bunun hesabı hala verilmemiş, halkımız, Kürt kadınları onların hesabı sorulana kadar da rahat olmamalıyız.

Devrimci Kürt kadınları 25 yıldır zindanda direniyor, mücadele yürütüyor. Kürt kadınları, özgür kadın kendisini ispatlamış. Kürdistan dağlarında, her alanda, Kürt kadınlarının olmadığı, PAJK ve YJA Star’ın mücadele yürütmediği, rolünü oynamadığı bir alan yok. Siyasi, diplomatik, toplumsal çalışmalarda rolünü oynuyor. Önder Apo, PKK’nin kadın partisi olduğunu söylüyor, doğru diyor. Kadının öncülüğü, duruşu, kadının özgür duruşu olmazsa yaşam haramdır. Tek el, karanlık ve sömürgecidir. Özgür kadın ideolojisi bu konularda kendisini ispatlamıştır, başı ne kadar dik olursa hakkıdır.