Son Dakika: Stêrk TV ve Medya Haber TV'ye baskın: Polisler tüm binayı talan etti

Prof. Fincancı ATK'lerde bekletilen cenazeler hakkında konuştu

ATK'lerde bekletilen cenazelere ilişkin konuşan Adli Tıp Uzmanı Prof. Fincancı, "Cenazenin kimlik tespitini ailesi yapmış, parmak izi tutmuş, bir kuşku yok  ve hala DNA'da ısrar ediliyor ise, o zaman bu aileleri yıpratmaya yönelik bir davranıştır" dedi.

Adli Tıp Kurumluları’na (ATK) kimlik teşhisi adı altında bekletilen PKK'lilerin cenazeleri aylarca ailelerine verilmiyor. Öz yönetim direnişleri döneminde Cizre gibi yerlerde bodrumlarda yakılarak katledilenlerin bile henüz 'kimlikleri tespit edilmedi' gerekçesiyle ailelerine verilmiş değil. Yine 21 Temmuz 2019 tarihinde Amed'in Bağlar ilçesinde Türk polisleri tarafından infaz edilerek katledilen Mücahit Yılmaz'ın da cenazesi 46 gün sonra ailesine teslim edilmişti. Üstelik Yılmaz'ın kimliği emniyet tarafından açıklanmış, parmak izi eşleşmesi yapılmış ve ailesi çocukları olduklarına dair teşhiste bulunmuştu.

Söz konusu cenazelerin ailelerine geç verilmesinin altında yatan amacın ne olduğu ve neden tüm ATK'lerin aktif kullanılmadığını Adli Tıp Uzmanı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı ANF'ye değerlendirdi.

Bir cenazeye DNA incelemesi yapılmasının önemli olduğunu belirten Fincancı, bunun nedenini de bazı dönemlerde ailelere yanlış cenazelerin verilmesi olarak açıkladı. DNA incelemesinin doğru bir uygulama olduğunu ifade eden Fincancı, evrensel Minnesote Protokolü'nün de DNA kullanımını kimliklendirmede tanımladığını kaydetti. Tüm vakaların merkezi olarak İstanbul'a gittiğine dikkat çeken Fincancı, bundan dolayı da DNA'dan kimlik teşhis etme işleminin Türkiye'de sorunlu bir hal aldığını vurguladı.

KASITLI OLARAK BEKLETİLEN CENAZELER

Fincancı, konuşmasına şunları ekledi: "Sadece politik olaylarla ilgili değil, tüm olaylarla ilgili DNA'lar İstanbul'a gönderiliyor. Bu iş yükü de çalışma hızını düşüren bir şeye dönüşüyor. Ya çok hızlandıracaklar ama o zamanda nitelikten ödün vermiş olacaklar ya da diğer kentlerdeki ATK'leri aktif kılacaklar. Özellikle sokağa çıkma yasakları sürecinde ailelerden bize ulaşanlar ve danışanlar oldular. Uzun bir zaman olduğunu ve kendilerine herhangi bir yanıt verilmediğini söylediler. Bunun üzerine bende ATK başkanını aradım. Yüklerinin fazla olduğunu belirterek, nasıl bir yol izlediklerini ve bir cenazenin işleminin ne kadar zaman aldığını sordum. Kendileri bana sadece işleyişi aktardı. Tabi ben konuşmamda ne isim belirttim ne de ailenin adına konuştuğumu söyledim. Biz ATK başkanı ile konuştuktan sonra aynı aileden, ölen kişinin abisi beni aradı. Polislerin, kendilerini cenazelerini gelip almaları için aradıklarını söyledi. Belli ki telefonları dinliyorlar ve bizim bu işin arkasına düştüğümüzü fark etmişler. Böylelikle ATK'nin söz konusu gecikmeyi açıklayamadığı ortaya çıkmış oluyor. Bundan dolayı da apar topar aileyi arayıp, cenazelerini teslim edeceklerini söylüyorlar. Meğerse cenaze ATK'den gelmiş ama uzun zamandır bekliyormuş."

'TÜM İŞ YÜKÜ, TEK BİR MERKEZDE'

ATK'lerin nasıl işlemesine gerektğine ilişkin de konuşan Fincancı, şunları paylaştı: "Şimdi örnekler alınıyor, alınan örneklerden sonra bölgesel de çalışılabilir. Çünkü biliyoruz Kürt illerinde üniversite hastahanelerinin adli tıp ana bilim dalları var. Ayrıca bu bölgede Malatya, Erzurum, Elazığ ve Adana gibi illerde DNA çalışmaları yapılıyor. Dolayısıyla İstanbul'un yükünü artırmanın bir anlamı yok. Eğer bir eksiklik varsa da laboratuarlar geliştirilerek buralarda DNA çalışmaları yapılabilir. En azından daha az iş yükü olur. Ama bunu yapmıyorlar. Alıyorlar örnekleri İstanbul'a gönderiyorlar. Bu örneklerin oraya gitmesi, kayda girmesi, kayıttan laboratuara aktarılması, burada çalışma yapılması ve bazen bu çalışmanın kuşkulu bir durum olduğunda tekrarlanması süreci var. Çıkan sonuç da kayıt üzerinden ilgili savcılığa gönderiliyor. Zaman zaman bu çalışmanın yapılması 2 ayı bile bulabilir. Ama sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemde bir haftada bütün süreci tamamladıklarını söylüyorlardı."

'AİLELER YIPRATILMAK İSTENİYOR'

En yoğun dönemlerde bile bir hafta içerisinde cenazelerin ailelerine teslim edildiğine işaret eden Fincancı, Mücahit Yılmaz örneğinde olduğu gibi 46 gün boyunca cenazenin bekletilmesinin bir art niyete bağlı olarak geliştiğini söyledi. Fincancı, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Minnesota Protokolü çok açıktır ve ailelerin bu süreçten zarar görmesini engelleyecek düzenlemeler içeriyor. Kimliği diğer araçlarla tespit edilmiş ve herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak durumlarda aileye cenazenin teslim edilebilmesi mümkündür. Kimlik tespitini aile yapmış, parmak izi tutmuş, bir kuşku yok  ve hala DNA'da ısrar ediliyor ise, o zaman bu aileleri yıpratmaya yönelik bir davranıştır. Onların daha fazla sıkıntı ve zorluk çekmesine neden oldukları, bunu kasıtlı olarak yaptıkları için de bu durum, işkence olarak tanımlanmaktadır."

'AİLELER SUÇ DUYURUSUNDA BULUNABİLİRLER'

Cenazelerin kasıtlı olarak bekletilmesinden dolayı ailelerin yıpranma süreçlerini 'işkence' olarak tanımladıkları için söz konusu ailelerin yaşananlardan kaynaklı suç duyurunda bulunmalarının önünde bir engel olmadığının altını çizen Fincancı, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Öncelikle Minnesota Protokolü'nde tanımlanan basamaklarda gerekli olan yerler incelenmeli. Yapılan soruşturmada DNA incelemesi gerekli miymiş değil miymiş tespit edilir. Buna ilişkin de suç duyurusunda bulunabilirler. Kasıtlı olarak bu işlemin yapıldığını tanımlayabilirler."