Salgın ile Türkiye’deki sağlık politikaları da çöküyor

SES Eş Genel Başkanı Gönül Erden daha fazla sağlık çalışanına, kişisel koruyucu ekipmanlara ihtiyaç olduğunu vurgularken, sağlık politikalarının da bu pandemi ile çöktüğüne işaret ediyor.

Covid 19 salgını dünyanın her yerinde yükselmeye devam ederken, büyük risk altında hastalığa karşı mücadele veren sağlıkçıların korunması gerçeği her geçen gün ciddiyetini artırıyor. Zira dünyanın birçok yerinde virüse çok fazla maruz kalan, her yaşta sağlık çalışanı, doktor ve hemşire hayatını kaybediyor. Türkiye’de ise yaygın test sadece halka değil sağlık çalışanlarına da uygulanmıyor. Çok az test yapılırken birçok doktor, hemşire ve uzman hastalığa yakalandı bile.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Gönül Erden, şu an pandemi ile mücadele veren sağlık çalışanlarının yaşadıklarını anlattı.

Basına ve sosyal medyaya sağlık çalışanlarının yaşadığı birçok sıkıntı yansıyor. İlk olarak bugün hastanelerde yaşanan durum nedir ve öncelikli ihtiyaçlar nelerdir?

Sağlık çalışanlarının bugün alanda yaşadığı en acil ve önemli sıkıntılardan biri kişisel koruyucu ekipmanlarının yetersizliği. Sadece eldiven ya da maskeden söz etmiyoruz. Kişisel koruyucu ekipmanı çalışılan servise, bakılan hastaya ve yapılan göreve göre değişir.  Bu bazen cerrahi eldiven ve maskedir ya da N-95’tir, bazen sıvı geçirmez, daha dirençli önlük, tulum ya da gözlüktür. Ama bize bugün hastanelerde ciddi anlamda kişisel koruyucu ekipmanların son derece yetersiz olduğu bilgileri ulaşıyor. Bu da sağlık çalışanlarının hayatlarını riske attığını ortaya koyuyor. Her zaman şunu söylüyoruz: Sağlık çalışanlarını korumadan toplumun sağlığını korumak mümkün değil, hele ki böyle bir dönemde. Bu kişisel koruyucu ekipmanların her sağlık çalışanına, alana uygun ve sayıda verilmesi gerekiyor. Ayrıca 6331 Sayılı Yasaya, Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı bilimsel verilere göre de ‘yaşam hakkını korumak’ üzerinden baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasına göre de bu bir zorunluluktur ve yerine getirilmesi gerekiyor.

Peki, bunun dışında nasıl sıkıntılar yaşanıyor?

Diğer temel sorunlarımızdan bir tanesi de çalışan sayısının eksikliği. Sağlık hizmetleri zaten hâlihazırda eksik personelle yürütülüyordu. Ama Covid 19 ile birlikte bu gittikçe derinleşiyor. Çünkü özellikle salgın dönemlerinde hem bilim insanları hem de Dünya Sağlık Örgütü şunların altını çiziyor: Mesai saatleri kısaltılmalı, iş yükü azaltılmalı, mola saatleri uzatılmalı, fazla mesai kaldırılmalı, 24 saat nöbetler yasaklanmalı. Tüm bunların yapılabilmesi için de yeterli sayıda sağlık emekçisinin bulunması lazım. Ama bugün alanda buna dair çok büyük bir eksiklik var.

KHK’lıların göreve iade edilmesi sıkça tartışıldı ama öte yandan bakan 32 bin yeni personel alınacağını açıkladı. Siz ne diyorsunuz bu duruma?

Bakan 32 bin gibi bir personelden bahsetti ama biz en başından beri şunu söylüyoruz, sağlık alanındaki ihtiyaçların, sağlık örgütlerinin de dâhil edildiği, bir güncel planlama ile tespit edilmesi gerekiyor. Çünkü hangi alanda, nerede eleman eksikliği var bunun tespitinin çok net bir şekilde olması önemli. Bu tespit üzerinden hızlıca atamaların yapılması lazım. Ama bu atamalar mutlaka güvenceli bir şekilde olmalı. Çünkü 32 bin olarak açıklanan personel sözleşmeli olarak alınacak. Bu doğru değil. Biz zaten başından beri diyoruz bu açığı karşılayacak, ataması yapılmamış, dışarıda bekleyen yüzbinlerce kişi var. KHK’larla haksız ve hukuksuz bir biçimde işinden ihraç edilen, alanında deneyimli, uzun yıllarca çalışmış sağlık emekçisi arkadaşlarımız var. O insanların mesleklerinden ihraç edilmesi zaten haksızca bir uygulama. Covid 19 salgınından bağımsız olarak da zaten mesleklerine iade edilmeleri gerekiyor. Ama yine bu dönemde Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen güvenlik soruşturması gerekçesiyle ataması yapılmayan binlerce genç arkadaşımız da var.

En tartışılan konulardan biri yaygın test ve vakaların ona göre ortaya çıkması. Peki, sağlık çalışanlarına ne kadar test yapılıyor?

Covid 19 için yapılan günlük test sayısı şu an Türkiye’de çok az. İlk başlarda 3 bin civarında daha sonra 7 bine yaklaşan bir rakam olsa da Covid 19’la mücadele kapsamında yetersiz bir test oranı bu. Çünkü bu salgındaki en kritik şey, çok fazla test yapıp hızlı bir şekilde hastaları teşhis etmek ve onları izole edip bir şekilde bu yayılmayı durdurmak. Test sayısı artırılması gerekirken arkadaşlarımız çok ciddi anlamda bir sıkıntı yaşıyor bu konuda. Sağlık emekçisi arkadaşlarımız Covid 19 tanılı ya da şüphe taşıyan hastayla birebir temasta bulunuyor, bu ortamda çalışıyor ama ne yazık ki test yapımı konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Çok az sağlık çalışanına test yapılıyor. Öte yandan Covid 19 taşıyan hasta ile temasta bulunan sağlık emekçilerinin ev ya da başka şekilde bir karantinaya alınması gerekli ama bu da uygulanmıyor. Bu hem sağlık çalışanları açısından bir risk teşkil ediyor hem de bu test yapılmadığı ve sağlık çalışanı da durumunu bilmediği için o kişiyi bulaş sebebi yapıyor. Hem diğer sağlık çalışanları için hem de henüz tanı konmamış hastalar ile de temas olduğu için bulaş riski artıyor. Bu yüzden sağlık çalışanlarına Covid 19 testinin mutlaka yapılması gerekiyor. Bu önlemler yetersiz olduğu için ne yazık ki Türkiye’de ilk tanının ortaya çıkmasının üzerinden 16-17 gün geçmesine rağmen bir sürü sağlık çalışanı arkadaşımıza Covid 19 pozitif tanısı konuldu. Durumu kötü olan arkadaşlarımız da var. Zaten sağlık çalışanları arasında Covid 19 pozitif tanılı hastalar olduğunu, Sağlık Bakanlığı da teyit etti. Bu teyit aynı zamanda yetersizliğin olduğunun da ispatı.

Hastaneler salgın artarsa kapasiteyi karşılayabilir mi?

Sağlık emekçileri olarak bütün çabamız bu salgını kontrol altına almak. Salgının yayılma hızını yavaşlatmak, hastaların bir şekilde iyileştirilmesini sağlamak, ölüm oranlarını düşürmek hatta yok etmek öncelikli görevimiz. Tüm eleştirilerimizin de çabalarımızın da tek sebebi elbette bu başka bir şey değil. Umuyoruz ki bu salgın böyle çok hızlı devam etmez ama 11 Mart’tan beri ibre çok hızlı bir şekilde yukarıya doğru seyrediyor. Bu bütün bilim insanlarını da kaygılandıran bir durum. Eğer böyle devam ederse ve hızla giderse mevcut hastanelerin salgını karşılayamayacağı sadece bizler değil, herkes tarafından söylenen bir durum. Yatak, yoğun bakım servisi, cihaz sayısı yeterli kalmayabilir. Öte yandan cihaz sayısı az olduğu için bakan bir cihaz sözleşmesi yapıyor. Bu şekilde giderse sağlık kurumlarının yetmesi konusunda ileride büyük sıkıntı yaşanacak.

Peki, bu durumda özel hastanelere ilişkin neler yapılabilir. Onların durumu nedir?

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği Başkanı Dr. Reşat Bahat’ın yaptığı açıklama aslında her şeyi gözler önüne seriyor. İçinden çıkılmaz bir durumda yaşadıkları krizi gayet net anlatıyordu açıklamada. Şunu diyordu dernek başkanı: “Devlet bize el koysun, pandemi boyunca çalışanlarımızın maaşları ve zorunlu ihtiyaçlarımızı karşılasın, bütün hastanelerimizi de kullansın. Çünkü şu halimizle biz kendimizi döndüremiyoruz” dedi açık açık. Bu açık çağrı da özel hastanelerin durumunu ortaya koyuyor. Aslında hem özel hem devletteki duruma hem de üniversite araştırma hastanelerine baktığımızda; sağlık çalışanı eksik, kaynak yok, ekipman bulunmuyor. Bu da şimdiye kadar uygulanan sağlık politikalarının krizi yönetemediğini gösteren önemli bir sonuçtur. Bu pandemi ile Türkiye’deki sağlık politikaları da çöküyor.