‘Salgında bile düşman hukuku uygulandı!'

İHD Eş Genel Başkanları Eren Keskin ve Öztürk Türkdoğan, Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçen infaz yasası tasarısından siyasi tutsakların dışlanmasının salgında bile düşman hukuku uygulandığının göstergesi olduğunu kaydetti.

AKP ve MHP'nin siyasi tutsakları dışladığı İnfaz Kanunu’nda değişiklik öngören 70 maddelik “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin bu şekliyle Meclis Adalet Komisyonu'ndan geçmesine tepkiler büyüyor.

Konuyu ANF’ye değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanları Eren Keskin ve Öztürk Türkdoğan, bunun bir düşman hukuku uygulaması olduğunu vurguladılar.

‘AKP-MHP İKTİDARININ GÜVENLİKÇİ BAKIŞI TEKLİFE YANSIDI!’

Öztürk Türkdoğan, Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçen infaz kanunu değişikliğinin İHD olarak yaptıkları önerileri kesinlikle karşılamadığını vurguladı.

İnfaz Yasası değişikliği teklifinin ayrımcı bir içeriğe sahip olduğunu kaydeden Türkdoğan, sorunları çözmek yerine yeni sorunlar getirdiğine işaret etti.

Yasayı bu haliyle kabul etmenin mümkün olmadığının altını çizen Türkdoğan, AKP-MHP iktidarının güvenlikçi bakış açısının olduğu gibi teklife yansıdığını vurguladı.

İktidarın kendi muhaliflerini hapiste tutmak için Terörle Mücadele Kanunu’nu ve özel yargılama sistemini kullandığına dikkat çeken Türkdoğan, bu teklifin salgında bile değişmeyen bu tutumun göstergesi olduğunu kaydetti.

Türkiye’nin dünyada düşünce suçlarından en fazla tutuklunun olduğu ülkelerden biri olduğuna işaret eden Türkdoğan, “Türkiye dünyada en fazla gazetecinin, siyasetçinin, seçilmiş milletvekilinin, belediye eş başkanının, avukatının, aydınının, insan hakları savunucusunun tutuklu olduğu ülkelerin başında geliyor. Kendi muhaliflerini adaleti ve kanunları kullanarak hapiste tutan bir iktidarın politikasında da bir değişiklik olmadığını gösteriyor mevcut durum” dedi.

‘BEKLENTİYİ KARŞILAYAMAYAN İKTİDAR TEPKİLERE HAZIR OLSUN!’

Covid-19 salgınının en büyük risk teşkil ettiği yerlerin başında hapishanelerin olduğunu hatırlatan Türkdoğan, durum böyleyken mahpuslar arasında ayrım yapmanın tam anlamıyla düşman hukuku olduğunu kaydetti.

Kaldı ki yasa değişikliğinin bu haliyle dahi uygulamaya konulmadığını söyleyen Türkdoğan, Batman M Tipi Cezaevi’nde adli mahpusların isyan çıkartmasını buna örnek gösterdi.

Türkdoğan, bu infaz değişikliğiyle büyük bir beklenti oluşturan iktidarın, beklentiyi karşılayamadığına işaret ederek, “Siz sadece siyasi mahpusların değil, geri kalan yüzde 90’ın da beklentisini karşılayamıyorsunuz. Bu kadar ayrımcı bir infaz kanunu değişikliği yaparsanız, bu tip tepkilere de hazırlıklı olmanız lazım” diye konuştu.

‘VİRÜS AYRIM YAPMIYOR’

Virüsün ayrım yapmadığını, kimi bulursa onu hasta ettiğini hatırlatan Türkdoğan, iktidarın salgın tehlikesine karşı hapishanelerde sayıların azaltılması konusunda uluslararası kuruluşlarının çağrılarına olumlu yanıt verse de bunun gereğini yapmadığının altını çizdi.

Türkdoğan, koronavirüs yayılmasını engellemek için ilk tedbir olarak sosyal mesafeden söz edildiğini, ancak hapishanelerde oda büyüklüğüne göre iki kişinin tutulması gereken yerlerde 20 kişinin tutulduğuna dikkat çekti.

Türkdoğan, uluslararası kuruluşların sadece hijyenik koşullar değil, üstüne basa basa sosyal mesafenin korunması için de tahliyelerin yapılması ve ilk olarak da siyasi mahpusların tahliye edilmesi gerektiğinin altını çizdiklerini anımsattı.

‘İKTİDAR SALGINI DA FIRSATA DÖNÜŞTÜRDÜ!’

Türkdoğan şunları belirtti: “Siyasi mahpuslar vatandaşa karşı suç işlememişlerdir. Siyasi mahpuslar sadece siyasi düşüncelerinden dolayı, düşünce açıkladıkları için iktidar tarafından suçlu bulunup içeriye atılan gruptur. Bugün Osman Kavala kime karşı suç işlemiş? Selahattin Demirtaş, Selçuk Mizraklı, Selçuk Kozağaçlı kime karşı suç işlemiş? Gazeteciler kime karşı suç işlemiş? İşte tam da bu nedenle önce siyasi mahpusların bırakılması talep ediliyor. Yani iktidar salgını da bir fırsata dönüştürmüş durumda. Çok riskli ve tehlikeli bir şey yapıyorlar. Onlara göre fırsat olan durum ters tepebilir. Birincisi, eğer bir grup mahpus salıverilip, içerde kalanlar Koronavirüs nedeniyle hastalanıp, ölümler meydana gelirse hem toplumda hem de hapishanelerde çok büyük tepkiler olur ve bunu kesinlikle önleyemezler. İkincisi ise, virüs tehlikesine rağmen siyasi mahpusları içerde tutarlar ve diğer grubu salarlarsa, bütün dünya Türkiye’de siyasi mahpusları içeride tutan iradenin çok tehlikeli bir irade olduğunu düşünecektir. Niye tehlikeli? Çünkü siz ölüm tehlikesi altındaki insanları hapiste tutarsanız, demek ki artık bunlardan nefret ediyorsunuz ve onlara düşman hukuku uyguluyorsunuz demektir. Bu da uluslararası arenada bu rejimin otoriter, baskıcı karakterini olduğu gibi açığa çıkartır. Bunun hesabını da veremezler.”

‘GENEL KURUL’DA BU HATADAN VAZGEÇİLMELİ’

İktidarın kendisi gibi düşünmeyen, yandaşı olmayan herkese aynı tutum içinde olduğunu vurgulayan Türkdoğan, bu salgın döneminde halk sağlığı sorunu yaşanırken bile bağış kampanyasında ötekileştirici bir dil kullanıyorsa, TTB’yi süreç dışında bırakıyorsa sadece virüsün değil hiçbir sorunun çözülmesinin beklenemeyeceğinin altını çizdi.

İnfaz Yasası değişikliğinde de aynı yöntemin izlendiğini belirten Türkdoğan, bu ayrımcı tutumu sadece dünyaya değil, halka da kendi tabanına da anlatamayacağını vurguladı.

İktidarın meselenin ciddiyetinin farkında olmadığını ifade eden Türkdoğan, “Umuyorum genel kurulda bu hatadan vazgeçerler, muhalefet partilerinin önerilerine kulak verirler. Biz koşullu salıverme sürelerinde eşitlik istiyoruz” dedi.

KESKİN: DARBE ANAYASASINA BİLE AYKIRI!

Eren Keskin de, Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçirilen tasarının ayrımcı bir tasarı olduğunun altını çizdi.

Darbeciler tarafından yapılmış anayasasının 10’uncu maddesinin dahi kanun karşısında herkesin eşit olduğunu söylediğine işaret eden Keskin, ancak çıkartılan infaz tasarısının Türkiye’nin kendi anti-demokratik anayasasına bile aykırı olduğunu vurguladı.

Türk devletinin aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduğunu hatırlatan Keskin, bu sözleşmenin 14’üncü maddesine göre de her türlü ayrımcılığın yasaklandığını anımsatarak, “Siz böylesine eşitsizlik içeren bir tasarıyı yasalaştırırsanız, hem kendi hukukunuza hem de altına imza attığınız sözleşmelere aykırı davranmış olursunuz” dedi.

‘BAZI MAHPUSLAR YAŞASIN BAZILARI ÖLSÜN DEMEK’

Türkiye’de siyasi mahpusların her zaman ayrımcılığa maruz kaldıklarını kaydeden Keskin, bugün de hırsızlık yapan, uyuşturucu kaçakçılığı yapan, kadın cinayeti işleyen kişilerin aldıkları cezaların 2/3’ünü yatarken, siyasi mahpusların ise aldıkları cezanın 3/4’ünü yattığına dikkat çekti.

Bu son çıkartılan düzenlemenin idam cezasını savunmaktan hiçbir farkı olmadığına işaret eden Keskin, bu düzenlemenin bazı mahpuslar yaşasınlar, bazı mahpuslar ölsünler demek anlamına geldiğini söyledi.

Cezaevlerinin şu anda yaşam koşulları açısından en güvenliksiz, en korunmasız yerler olduğunu vurgulayan Keskin, bazı cezaevlerinde 30-40 kişinin aynı koğuşta birlikte kaldığını, bu açıdan sosyal mesafeden söz edilemeyeceğini kaydetti.

‘SU BİLE AKMAYAN CEZAEVLERİ VAR’

Yine gelen bilgiler arasında bazı cezaevlerinde su dahi akmadığına dikkat çeken Keskin, Diyarbakır Kadın Cezaevi’nin bu cezaevlerinden biri olduğuna işaret etti.

Suyun akmamasının cezaevlerinde çok sık yaşanan bir sorun olduğunu belirten Keskin, bu süreçte avukatlar da cezaevlerine gidemediği için tüm sorunların aktarılamadığını söyledi.

Bazı cezaevlerine insanların temizlik malzemesi alamadıklarının da bilgisi geldiğine dikkat çeken Keskin, cezaevleriyle tamamen ilişki kesilmiş durumda olduğu için bilgileri de doğrulatamadıklarını belirtti.

Yapılacak iyileşmede infazda eşitlik ilkesinin derhal uygulanması gerektiğinin altını çizen Keskin, her şeyden önce cezaevlerinde çok sayıda ağır hasta mahpus olduğunu hatırlatarak, hasta, hamile ve çocukların tartışmasız tahliye edilmesi gerektiğini vurguladı.

Düzenlemenin bu haliyle, hasta olup siyasi davadan yargılananın ya da mahkûm edilenin tahliye edilemeyeceğini dile getiren Keskin, “Bu düşman hukuku uygulamasıdır. Devlet gibi düşünmeyenlere her türlü hakkı yasaklayan yasakçı bir uygulamadır. O yüzden de insan hakları savunucuları olarak buna karşı olduğumuzu ve herkes için infaz eşitliğini savunduğumuzu dile getiriyoruz” şeklinde konuştu.

‘ANAYASA MAHKEMESİ’N İPTAL DAVASI AÇILMALI!’

Bu yasa bu haliyle çıktığı takdirde, Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açmak gerektiğini belirten Keskin, açabilecek mercilerin belli olduğunu, Cumhurbaşkanı açmayacağına göre, iptal davasını meclisin 1/3’ünü oluşturan CHP’nin açabileceğini söyledi.

“Siz Alaattin Çakıcı’yı çıkartıp, Selahattin Demirtaş’ı içerde bırakırsanız bu, salgında bile düşman hukuku uygulaması yaptığınız anlamına gelir” vurgusunda bulunan Keskin, böyle salgın günlerinde her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılarak, demokratik bir yasa hazırlanması gerektiğini kaydetti.