Sancar: Halk geçim, iktidar kendi bekası için savaş peşinde

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, "Halk geçim ve yaşam derdinde, AKP-MHP iktidarı ise kendi bekası için savaş peşinde" diyerek, muhalefetin sessizliğine de tepki gösterdi.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Toplantıya  Ankara Barosu Engelliler Komisyonu Başkanı Avukat Ali Kılıç ve komisyon üyeleri, Engelliler Konfederasyonu Başkanı Zehra Karayel, Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren, Parti Meclisi üyeleri ve parti yöneticileri katıldı.

 Sancar'ın konuşmasının satır başları şöyle:

"Konuşmama başlarken, eski Diyarbakır Barosu Başkanı, yılmaz bir insan hakları ve barış savunucusu, çok değerli dostum Tahir Elçi’yi saygıyla ve özlemle anıyorum. Sevgili Tahir, yedi yıl önce katledildi. Hayatını hukuka, insan haklarına, barışa adamıştı. Bu cinayete ilişkin yapılan yargılamada yedi yıldır henüz hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Sorumluların açığa çıkarılması için hiçbir ciddi çalışma yapılmadığı gibi, tam tersi hakikatin karartılması yolunda her türlü girişim yapıldı. Bu cinayet karanlıkta kalamaz, kalmamalıdır. Kalmasına hiçbirimizin müsaade etmemesi gerekiyor. Aksi takdirde hem kendisine hem karanlıkta bırakılan cinayetlerin kurbanlarına karşı vicdani sorumluluğumuz çok ağır olur. Üstelik karanlık devam ettikçe geleceği aydınlık üzerine kurmamızın imkanları azalır. O nedenle hakikatin peşinde olacağız ve sorumluların hesap vermesi için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz.
Elçi cinayetinin aydınlatılması için parlamentoyu göreve çağırıyoruz.

25 KASIM

25 Kasım Kadına Yönelik Mücadele ve Dayanışma Günü’ydü. Sevgili Eş Genel Başkanım Pervin Buldan geçen hafta kadınların coşkulu katılımıyla kadın grup toplantısı gerçekleştirdi. 25 Kasım’da Türkiye’nin her yerinde on binlerce kadın, erkek şiddetine karşı sadece İstanbul, Ankara ve Diyarbakır gibi büyük şehirlerde değil Aydın’da, Uşak’ta, Adana’da, Bursa’da, Kocaeli'de, Eskişehir’de, Şırnak’ta, Manisa’da, Dersim’de ve Denizli’de, yani ülkenin her yerinde haykırdılar. Özgürlüğümüz için susmuyoruz hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz, erkek- devlet şiddetine itaat etmiyoruz dediler. Evet, kadınların talebi belli. Özgür olmak istiyor, eşit olmak istiyorlar. Şiddetsiz bir yaşam talep ediyor kadınlar. Her türlü şiddete karşı seslerini yükseltiyorlar. Peki, iktidar ne yapıyor? Kadınların düzenlediği bütün yürüyüşleri engelliyor. Kadınlar erkek şiddetine karşı çıktıkları bir günde bir kez daha devlet şiddetine maruz kalıyor. Yüzlerce kadın gözaltına alınıyor. İstanbul’daki yürüyüşte kadın yoldaşlarımdan Dirbent Türker’in ayağını kırıyor. 200’e yakın kadın gözaltına alınıyor. Şırnak’ta da Barış Annesi Nebahat İşçi’nin kolu, boşandığı erkekten gördüğü şiddete karşı katıldığı 25 Kasım yürüyüşünde polis şiddeti sonucu yerinden çıkıyor.
İktidar erkek şiddetini bir yönetim aracı olarak kullanıyor.
Meydanlara Kürtçe dövizleri de sokmadılar. Ankara’da Şebnem Korur Fincancı Hocanın portresini alana almadılar. Çünkü Kürtçeye de tahammülleri yok, Şebnem Hocanın posterinden dahi korkuyorlar. Çünkü Şebnem Hocanın sesinden ve mücadelesinden ödleri kopuyor. O nedenle Şebnem Hoca rehin tutuluyor. Bakın cezaevinde gönderdiği mesajda ne diyor: “Biz kadınlar evde, sokakta, işyerinde, hücrede kadınlar için, özgürlüğümüz için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz.” Şebnem Hoca işte bunu haykırıyor.
Kadın mücadelesini kriminalize etmeye yönelik operasyon son bulmalıdır.

'ENGELLİLER İÇİN YENİ BİR YAŞAM MÜMKÜN'

3 Aralık Dünya Engelliler Günü yaklaşıyor. Aramızda da konuklarımız var. Engelliler Komisyonumuzun üyeleri ve engelli hak mücadelesi veren kurum ve kuruluşların temsilcileri burada. Kendilerine bir kez de ben hoş geldiniz diyorum. HDP olarak, yeni yaşam mücadelesinde engelli hakları için yürütülen çalışmaların çok değerli ve önemli olduğunu hep söylüyoruz. Buna yürekten inanıyoruz. Engelliler için yeni bir yaşam mümkündür. Engelliler Komisyonumuzun hazırladığı Engelliler Manifestosu sistematik ayrımcılığın, ötekileştirmenin, ertelenen erişilebilirliğin ve sunulmayan kamu hizmetlerinin çözülmesi için geleneksel yaklaşımları kökten çözmeyi öneriyor. HDP ilkesel olarak engellilere yönelik tüm hizmetlerin kamusal, parasız, anadilinde ve erişilebilir olmasını savunuyor.

 'HALK GEÇİM, İKTİDAR SAVAŞ PEŞİNDE'

Türkiye’nin önünde iki ana gündem var. Biri ve asıl olanı halkın gündemidir. Yoksulluktur, sefalettir, açlıktır, işsizliktir, zulümdür, baskıdır. İktidarın gündemi ise halkın gerçek gündemini bastırmaya ve unutturmaya yönelik politikalardır. Bu politikaların başında da savaş planları gelmektedir. Sokağa ve iktidarın psikolojisine baktığımızda ortaya şöyle bir ülke tablosu çıkıyor. Halk geçim ve yaşam derdinde, AKP-MHP iktidarı ise kendi iktidarlarının bekası için savaş peşinde. Savaş öyle bir şey ki bütün toplumu saran bir şiddet iklimini de beraberinde getiriyor. Bu iktidarın politikaları savaş üzerine kuruludur dediğimizde, aynı zamanda bütün toplumsal alanları şiddete boğan bir iklimin de yaratıcısı olduğunu söylüyoruz.

 Savaş politikaları ile ayrıştırma ve kutuplaştırma anlayışı, şiddeti günlük yaşamın sıradan bir olgusu haline getirmiştir. Kadına, emekçiye şiddet normal ve meşru! Cezasızlık politikaları da bunları teşvik ediyor. Geçen hafta yaşadığımız hayvanlara karşı şiddet de bundan ayrı tutulamaz. Öyle bir zihniyet ki bütün canlıları ancak şiddetle kontrol altında tutabileceğini, bütün sorunları ancak şiddetle bastırabileceğini düşünüyor. Bu zihniyet hayvan haklarına saldırının da temelinde yatıyor. Konya'da bir barınakta hayvanlara karşı korkunç şiddetin görüntülerini izledik. Sokakta insanlara şiddet, çocuğa şiddet, kadına şiddet, emekçiye şiddet, ağaca, dereye, doğaya şiddet ve hayvanlara karşı acımasız insafsız bir şiddet. Bir şiddet toplumu yarattı bu iktidar. Ve bu kültür ve ortam iktidarın bir yönetme biçimi olarak uygulanıyor. İktidar ile toplumun keskin bir ayrım içinde olduğu bir süreci yaşıyoruz.

Halkın sorunlarından kopuk, ülke gerçeklerinden uzak bir iktidar var. Yeni maceralarla toplumu felaketlerin içerisine sürüklemekten kaçınmıyor. Sürekli vurguladığımız hakikati bir kez daha tekrar edelim. AKP-MHP iktidarı talan, sömürü ve rant iktidarıdır. Ama böyle olduğu için de aynı zamanda bir kan, yalan ve savaş iktidarıdır. İktidarını kutuplaştırmayla, gerilimle, düşmanlaştırmayla ve savaşla ayakta tutan bir iktidar var karşımızda. Kurduğu ittifakları, girdiği ilişkileri ve yürüttüğü siyaseti bütünüyle bunun üzerine kurmuştur. Özellikle 2015’ten bu yana yoğunlaştırılan savaş ve şiddet siyaseti her seçim arefesinde daha fazla tırmandırılmaktadır. Şunu açıkça söyleyelim. Bu savaş siyasetinden iktidarın kendisi güç ve rant devşirirken; kaybeden ise halklar, toplum, demokrasi, özgürlükler oluyor. Kaybeden bütün ülke oluyor. Bütün bu politikaların faturasını ödeyen de yoksul halklarımız oluyor.
O nedenle bizler savaşa karşı çıkalım çağrısı yaparken bunun dar anlaşılması için yapılan algı operasyonlarına aldırmayalım. Biz savaş politikalarına karşı çıkıyoruz açık ve net. Kürt sorununda güvenlikçi anlayışa ve savaş operasyonlarına karşı çıkıyoruz. Bu açık. Ancak savaşçı ve güvenlikçi anlayış sadece Kürtlere yönelik bir saldırı ve politika olarak anlaşılmamalıdır. Bugün Kuzey Doğu Suriye'ye yönelik başlatılan operasyonların iki temel hedefi var. Bunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Stratejik hedef Kürtleri statüsüz bırakmak ve Kürtlerin kazanımlarını yok etmek üzerine kuruludur. Bu iktidar da kendisinden önce gelen iktidarların yaptığı devlet zihniyetini, Kürtlere karşı klasik devlet aklını sürdürüyor. Kürtler nerede bir kazanım elde etse bunu kendilerine karşı bir beka sorunu olarak topluma yansıtmaya ve kabul ettirmeye çalışıyorlar. O nedenle bu operasyonların altında yatan anlayış Kürt karşıtlığı ve düşmanlığıdır. Bunu teslim etmeden savaş politikalarının kullanılmak istendiği diğer alanları ve amaçları da yeterince kavrayamayız.  
İktidardan kurtulmak isteyen herkes bu oyunların amacının ne olduğunu kendisine yeniden sormalıdır.
Kara operasyonunda müttefikleri insanlık suçları işleyen ÖSO çeteleri.
İktidarın planı, toplumu teslim almaya dönüktür, aynı zamanda seçim sürecini dizayn etmektir dedim. Peki, neden bu kadar önemli bu seçimler? Gerçekten kendilerini güvence altına almak için mi bu seçimleri kazanmak adına her türlü yolu deniyorlar. Evet, o da var. Bu iktidar ve iktidar ortakları, biriken suç dosyalarıyla gelecekte demokratik ve adil bir düzende hesap vermekten korkuyorlar. O nedenle iktidara tutunuyorlar. İktidarın seçim hesabı sadece bundan ibaret değildir. Bu seçim iktidar için aynı zamanda kurmakta olduğu rejimi yerleştirme dönemecidir. Yerleştirmek için tarihi bir fırsat olarak görülmektedir iktidar tarafından. Bu rejim de merkezinde tek adamın olduğu, totaliter unsurlarla bezenmiş, milliyetçi, devletçi, İslamcı bir rejimdir. Böylece bir tür Franco yönetimi tesis etmek istiyorlar. İşte bu rejimi bunun için son önemli viraj olarak görüyorlar.

MUHALEFETE TEPKİ

Peki, iktidarın bu gidişatını durdurmak için, iktidarı değiştirmek ve yeni rejim inşasını engellemek için ne yapmak lazım? Bizler ne yapmak gerektiğini her gün söylüyoruz, açık söylüyoruz. Peki, diğer muhalefet partileri ne yapıyor? Bir defa savaş politikalarının arkasına dizilerek iktidarın çizdiği oyun sahasından ayrılamıyor. Bu başlı başına büyük bir çıkmaz oluşturuyor bizim dışımızda kalan muhalefet için. O oyun sahasında kalarak topluma özgür, demokratik ve aydınlık bir gelecek vaat edemezsiniz. Bunu sözde dile getirseniz bile inandırıcı olamazsınız. Bizler ise bir demokratik cumhuriyet hedefi koyduk önümüze. Bunu en geniş demokratik güçlerle gerçekleştirmek için mücadelemizi ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
6’lı Masa dün bir anayasa değişikliği taslağı önerisi sundu. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemini lağvetmeye, parlamenter sistemi yeniden yürürlüğe koymaya yönelik bir öneri bu. İçinde elbette pek çok olumlu madde var. Biz de orada öngörülen yargı bağımsızlığını ve Meclis’in güçlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ancak toplamına baktığımızda bu önerinin gerçek ve güçlü bir demokrasi için eksik ve zayıf kaldığını görebilirsiniz. Bir tür tamir programı ortaya koyuyor bu öneri. Neyin tamiratı? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girdikten sonra yaşanan tahribatların onarılması. Hedef bu.
Önerilerinde seçime giden yolda ne yapmak gerektiğinin bir cevabı yok. Cesur ve köklü bir inşa ancak demokratik cumhuriyetle olabilir.

'DEMOKRATİK DÖNÜŞÜMÜN ADRESİ HDP'DİR'

Bizler seçimden sonra bunları elbette tartışacağız, şimdi de tartışmaya hazırız. Bunu bir buçuk yıldır söylüyoruz. Toplumun bütün kesimleriyle yeni inşa için neler yapılması gerektiğini ve önerilerimizi deklarasyonlarımızla, konuşmalarımızla ve kararlarımızla anlatıyoruz. İşte burada sözümüzü bir kez daha halkımıza yöneltiyoruz. Değerli halklarımız bilin ki, çıkış ancak güçlü bir demokratik dönüşüm iradesiyle gerçekleşebilir. Bu demokratik dönüşüm iradesinin gerçek adresi de HDP’dir. HDP’nin kurduğu ittifaklardır, bu ittifakları büyüterek güçlü bir demokrasi ortaklığı yaratmaktır. Demokrasi ittifakına toplumun tüm ezilenlerini, dışlananlarını, sömürülenlerini, zulme ve baskıya maruz kalanlarını bir araya getirerek ulaşırız. Bu konuda Emek ve Özgürlük İttifakı çok değerli ve önemli bir adımdır. Şimdi bunu genişletme zamanıdır, gerçek çözümü ve sahici alternatifi bu topluma sunma zamanıdır. Bu sorumluluğumuzdur, görevimizdir. Aynı zamanda bunu başarmaya dönük sağlam inancımızın ve kararlı mücadelemizin ifadesidir.
Hem iktidarı değiştireceğiz hem de sitemi.
Alternatif özgürlükçü ve eşitlikçi demokratik cumhuriyettir, çözüm biziz."