Sancar: Herkesin bu saldırıya cevabı cesurca olmalı

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, AKP-MHP'nin, kendisine kaybettirecek gücün HDP olacağını anladığını belirtti. Sancar, "Herkesin bu saldırıya cevabı cesurca olmalı" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, yargının iktidarın sopası haline geldiğini belirterek, “Kaybettikçe saldırıyorlar, saldırdıkça daha fazla kaybediyorlar” sözleriyle gözaltılara tepki gösterdi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, siyasi soykırım operasyonu kapsamında, aralarında 2014 yılında partinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alınmasına ilişkin partinin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Açıklama öncesi partinin Genel Merkez binası ve çevresindeki polis ablukası dikkat çekti.

'İNTİKÂM OPERASYONU'

Sancar’ın açıklamaları şöyle:
"5 yıldır devam eden darbe planının yeni bir uygulaması ile uyandık güne. Bu iktidar, siyasi soykırım operasyonlarını 5 yıldır sistematik olarak yürütüyor. Bu, darbeci zihniyetin en açık uygulamasıdır. Bu sabah da yine partimize, partimiz şahsında demokratik siyasete ve demokratik siyaset üzerinden demokrasi umuduna darbe indirmiştir bu iktidar.
Yapılan operasyonlarla Kars Belediye Eşbaşkanımız Ayhan Bilgen, eski milletvekillerimizden Sırrı Süreyya Önder ve çok sayıda eski MYK üyemiz gözaltına alınmıştır. Buna gözaltı operasyonu demek de durumu hafifletir, bu apaçık bir intikam operasyonudur. Bu operasyon yargı kararıyla uygulanıyor görünse de esasen siyasi bir karar olarak planlanmıştır.
Yargı uzun süredir olduğu gibi burada da iktidarın sopası olarak kullanılmaktadır. Bahçeli'nin her söylediğini talimat gibi algılayan, Bahçeli’nin serbest bırakılmasını istediği kişileri ertesi gün serbest bırakan, iktidarın büyük ortağının tutuklanması gerektiğini söylediği herkesi ertesi gün operasyonlarla rehin alan bir yargı aparatıdır. Buna evrensel anlamda yargı demek elbette mümkün değildir. Ortada iktidarın sopası işlevini gören bir aygıt vardır.
Bu operasyonlar 6-8 Ekim olayları bahane edilerek yürütülmüştür. Hatırlatalım ki 6-8 Ekim olaylarının sorumlusu partimiz değildir. 6 yıldır uğraşmalarına rağmen bu olaylarda partimizin sorumluluğunu ortaya koyacak hiçbir delil gösterememişlerdir. Partimizi bu olaylardan sorumlu gösterecek hiçbir makul, inandırıcı gerekçe ortaya koyamamışlardır.

'SORUMLUSU İKTİDARDIR'

6-8 Ekim eylemlerinin sorumlusu asla partimiz değildir. Tam tersine sorumlu olan, o dönem uyguladıkları politikalarla IŞİD’in saldırılarını müjdeler gibi duyuran ve sokakta saldırıların yaygınlaşmasına tepki gösterenlere yönelik şiddetin yaygınlaşmasına zemin hazırlayan siyasi otoritedir. O dönem hem Kobani’de yaşananlara karşı izlediği tutumları hem de IŞİD saldırılarına gösterilen tepkilere yöneltilen saldırıları, 6-8 Ekim olaylarından iktidarın sorumlu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

'HEZİMETİ UNUTAMADILAR'

7 Haziran seçimlerinin hezimetini unutamayanlar, o seçimde iktidarı kaybedenler bunun sorumlusu olarak gördükleri partimize karşı her türlü karalama kampanyasıyla ta o zaman sistematik bir saldırı başlatmıştır. Biz bu saldırıların da içinde yer aldığı politikaları darbe planı olarak adlandırmıştık ve darbe planının çeşitli uygulamalarla kademe kademe hayata geçirileceğini de belirtmiştik. Nitekim bizim söylediğimiz gibi oldu; iktidar önce 7 Haziran seçimlerini geçersiz kıldı sonra kaos ortamı ve katliam pratiklerinin yaşandığı bir zamanda seçimlerin yenilenmesi sürecini başlattı. Ardından dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla büyük bir siyasi soykırım operasyonu gerçekleştirildi. O dönemki eş genel başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yükdekdağ dahil olmak üzere çok sayıda milletvekili arkadaşımız gözaltına alındı.

'HDP'Yİ YENEMEZLER'

Saldırılar çeşitli aşamalarda, farklı bahanelerle devam ettirildi ama HDP diz çökmedi, HDP mücadeleden vazgeçmedi, tam tersine kararlılığını yükseltti, cesaretli mücadelesini daha da güçlendirdi. Bu kararlı mücadele iktidarın en büyük korkusudur. Çünkü iktidar da biliyor ki kendisine kaybettirecek esas aktör HDP’dir. HDP’nin güçlü halk desteği ve kararlı mücadelesidir. Esasen iktidar HDP’den korkmakta haksız değildir. Çünkü bir seçimde daha kendilerine yenilgiyi yine HDP tattırmıştır. Her yenilgi bu iktidarın korkusunu derinleştirmekte, telaşını artırmaktadır. Kaybettikçe saldırıyorlar, saldırdıkça daha fazla kaybediyorlar. 31 Mart yerel seçimlerinde uyguladığımız seçim stratejisi bu iktidara nasıl kaybettireceğimizi bir kez daha gösterdi. 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimlerinde de yine aynı politikalarla bu iktidara korkusunda haklı olduğunu gösterdik. O nedenle HDP’yi etkisizleştirmeye, mümkünse bitirmeye azmetmiş görünüyorlar ama bu çaba nafiledir. Arkamızda halkımızın desteği, yüreğimizde inancımız ve mücadelemizde haklılığımız devam ettikçe HDP’yi hiçbir güç alt edemeyecektir, etkisizleştiremeyecektir, yok edemeyecektir. Bunu bilmelerine rağmen saldırılarını sürdürmeleri aczin ifadesidir. Bildikleri başka bir yol yok, siyaseten bu partiyi, bu partinin arkasındaki halk gücünü yok edemiyorlar. Yok edemedikleri için de iktidarın elindeki bütün baskı ve zor aygıtlarını devreye sokuyorlar. Şaşkınlıkla bunların fayda etmediğini görüyorlar iktidar sahipleri ama görünen o ki siyaseten bir çıkar yol bulamıyorlar o nedenle nafile olduğunu bilmelerine rağmen bu tür operasyonları sürdürüyorlar.
İktidarın kin ve nefreti intikam operasyonlarına temel oluşturmaktadır.

'DEKLARASYON VE ANTİ-FAŞİST BLOK ÇALIŞMASINA YANIT'

Biliyorsunuz partimiz 3 aylık bir Demokratik Mücadele Programı uygulamıştır. Ondan önce de bir Siyasi Tutum Belgesi açıklamıştır. 3 aylık Demokratik Mücadele Programı’nın finalinde 31 Ağustos’ta Barışa Çağrı Deklarasyonunu açıkladık. Barışı Türkiye halklarının ortak mücadelesiyle inşa etme inancımızı ve kararlılığımızı o deklarasyonla bir kez daha dile getirdik. Barışın yolu savaş politikalarına karşı kararlı mücadeleden geçer. Barışın yolu faşist uygulamalara karşı geniş bir mücadele blokunun oluşturulmasıyla açılır. O nedenle barış mücadelesi bizim için aynı zamanda ve özellikle savaş politikalarına karşı bir mücadeledir, aynı zamanda ve özellikle faşizme karşı mücadeledir. O nedenle barış hedefimiz ile anti faşist blok çağrılarımızı da güçlendirmeyi esas alan açıklamalarımızı da geçen MYK toplantımızdan sonra yapmıştık. Bu operasyonlar bizim Barışa Çağrı Deklarasyonumuza ve anti faşist blok çalışmalarımıza bu iktidarın yanıtını oluşturmaktadır.
Biz anti faşist cephe dedikçe faşizmin yürütücüleri telaşa kapılıyor.

'HERKESİN YANITI CESURCA OLMALI'

Bu operasyon sadece HDP’ye karşı yapılmış bir saldırı olarak görülmemelidir. Bu operasyon HDP’nin şahsında demokratik siyasete ve anti faşist mücadele kararlılığına karşı bir hamledir. O halde savaşa ve faşizme karşı kararlı mücadeleden yana olan herkesin de bu hamleye gerekli cevabı açık ve cesurca olmalıdır.
İktidar HDP’yi susturarak muhalefeti sindirmek ve topluma korku yaymak istiyor. HDP susmuyor, susmayacak. Toplumsal ve siyasal muhalefetin de sinmeyeceğinden eminiz. Hep birlikte topluma yayılmak istenen korku havasını kıracağımıza da inanıyoruz. O nedenle bu vesileyle anti faşist blok çağrımızı yineliyoruz: Bu iktidardan ve bu gidişattan bu zihniyetten bu politikalarından rahatsız olan herkes gücünü birleştirmelidir. Mücadeleyi büyütmenin yolu yan yana gelmek, ortak ilkelerde birlikte mücadele etmektir. Eğer HDP susarsa iktidar rahatlayacaktır ama HDP'nin susmayacağını iktidar biliyor. Biz bir kez daha Türkiye toplumuna bu gerçeği duyuruyoruz. Bu duyuru aynı zamanda savaşa, sömürüye, talana ve kan politikalarına karşı olan herkese bir çağrıdır. Mücadele şimdi daha da yükseğe çıkarılmalıdır. Bunun tam zamanıdır. Geç kalırsak yine kazanacağız ama bedeli daha ağır olacaktır. Biz biliyoruz; savaşa karşı mücadelede kazanacağız, faşizme karşı mücadelede kazanacağız, talana karşı mücadelede kazanacağız. Emekçilere, yoksullara saldırılara karşı mücadelede kazanacağız. Ama eğer bir araya gelmekte geç kalırsak kazanacağımız gerçeği değişmeyecek, toplum olarak ödeyeceğimiz bedeller artacak.  Çağrımızın aciliyeti de burada yatmaktadır. Bu toplumun daha fazla bedel ödememesini sağlamak hepimizin görevidir ve hepimizin elindedir. Eğer mücadeleyi birlikte büyütürsek eminim kısa sürede bu faşizan saldırıları durduracağız.
Adil ve tarafsız bir soruşturma yürütülürse iktidar elindeki bu kirli propaganda imkanını kaybeder.
İktidar Kobanê eylemlerinin hakikatinin ortaya çıkarılmasını istemiyor.
Amacımız bu ülkede şiddetin, savaşın ve bundan beslenen faşist iktidarın ve zihniyetin son bulacağı bir demokrasi dönüşümü yaratmak. Barış ve demokrasi bu partinin varlık sebebidir. Bizim bu hedeflere ulaşacak gücümüz var, bu hedeflere ulaşmak için kararlılığımız var, inancımız var, halk desteğimiz var. HDP’nin, HDP’nin arkasında duran halkın tümünü susturmadıkça HDP’yi susturmanın mümkün olmadığını bir kez daha anladılar. Sayısız operasyona maruz kalan; sayısız saldırı, katliam ve katliam girişimine maruz kalan partimiz bu operasyonlardan asla korkmamaktadır. Bu tür saldırılar karşısında asla geri adım atmamaktadır.
HDP mücadelesini sürdürdükçe bu ülkeye demokrasi ve barış mutlaka gelecektir.
Bizim muhatabımız savcı değil, muhatabımız siyasi iktidar."