Savaşın sınırları-MAKALE

Dar çıkarlarını her şeyden üstün tutup işbirlikçilik düzeyine çıkaranlar da dahil olmak üzere kirli savaşın yürütücülerini her yerde direnenlerin gazabı bekliyor olacak.

Sınırsız bir soykırım saldırısı varken savaşın sınırlarından bahsetmek ilk bakışta anlamlı gibi gelmeyebilir. Fakat değerli halk öncüsü Mam Zekî Şengalî’nin katledilmesinden sonra sınırlar meselesinin bir kez daha tartışıldığı görülüyor.

Tartışılan sınırlar, savaştaki hedef ve yöntemlerle ilgili olduğu kadar coğrafyayı da ilgilendiriyor.

Direnenler egemenlere benzemezler. Kirli savaşa karşı onların yöntemini uygulamazlar. Faşizmin saldırı güçlerine karşı halk savunması esas doğrultularıdır. Bu nedenle örneğin şimdiye dek AKP-MHP milletvekilleri, bakanları doğrudan hedef alınmadı. Sadece saldırgan askeri güçler ve bazen onların yereldeki azgın sömürgeci temsilcileri hedeflendi. Fakat savaşın kararları en üstten veriliyor. Bunlar sivil sayılabilir mi? Sivil kılıf arkasına saklanarak kendilerini yaşatmaları normal karşılanabilir mi? İşte şimdi tartışılan konu budur.

Birkaç gündür Kürdistan dağları ve kentlerinde yoğunca tartışılan bir gündem olarak eğer halkın Mam Zekî’si hedef alınıyorsa bunun doğal sonucu olarak tüm AKP-MHP’liler, özellikle üst düzey yöneticileri hedef olabilir deniliyor.

Bu tür tartışmalar boşuna değildir ve nedeni de açıktır, faşist hükümet her yerde sivilleri hedef alıyor, köyleri bombalıyor, ormanları yakıyor, bile-gözete kadınları-çocukları katlediyor, Mam Zekî gibi halkın öncülerine savaş uçaklarıyla saldırıyor.

Şengal gibi soykırımlardan geçmiş ve DAİŞ gibi bir vahşet örgütüne karşı direnmiş insanlığın en kutsal coğrafyasına ve halkına saldırı yapıyorlar, bu nedenle asla affedilemezler diye tartışılıyor.

Tüm bunları yapanlar savaş uçaklarını, tankları, çeteleri öne sürüyorlar fakat kendileri yaptırıyorlar. Kirli özel savaşı bizzat koordine ediyorlar. Gerçekten de bunların sivil sayılması mümkün değildir. Özellikle Mam Zekî’yi hedef yapanların ve onların işbirlikçilerinin hedef haline getirilmesinden bahsediliyor.

Savaşın en kirli tarzda yürütülmesini sağlayanlar hiçbir şekilde sivil sayılamazlar. Hitler ne kadar sivil sayılabilirse Erdoğan-Bahçeli ve etrafındakiler de o kadar sivil sayılabilir! Mam Zekî’den sonra şimdi tartışılan konu budur.

Fakat bundan daha önemli sonuçlar ortaya çıkacak gibi görünüyor: Adı devlet olmayan ama bağımsız olan, KCK sistemiyle yönetilen demokratik bağımsız bir Kürdistan!

Faşist saldırılar tırmandıkça gidişat “Bağımsız Kürdistan” yönüne doğru kaymaktadır. Kanımca bu objektif bir durum tespitidir ama yeterli değildir. Türk işgal ordusu Güney Kürdistan’ın çeşitli yerlerinde konumlanmış. Buna karşı Özgürlük Hareketi kendisini Medya Savunma Alanları’yla sınırlandırmayacaktır. Bir süredir görüldüğü gibi tüm Kürdistan’a ve Ortadoğu’ya yayılacak bir dinamizm kazanmıştır. Yaşanan gelişmeler de bunu kanıtlamaktadır. Heval Zekî’nin hedeflenmesi sadece Şengal’in hedeflenmesi değil Hareketin yaşadığı son dinamizmin de hedeflenmesi anlamına geliyor. Fakat engellenmesi bir yana tam tersine şimdi Mam Zekî Şengalî adının Demokratik Ortadoğu Devrimi’nin kilometre taşı olduğu belirtilebilir.

Özgür, demokratik ve bağımsız Kürdistan’ın anlamı Ortadoğu çapında demokratik devrimdir. İkisi bu kadar iç içe geçmiştir. Herkesin kendisini buna göre ayarlaması gerekir.

Türk devletine bel bağlayan Güney’deki bazı Kürt çevrelerinin de yanılgılarını terk etmeleri gerekiyor. Sömürgecilik ve faşizm bugün vardır yarın yoktur, yok edilecektir. Kürt halkı ise hep var olacaktır. Hatta gerçekleşmeyecek bir hayalleri olarak bölgedeki tüm sömürgeci devletler birleşip özgürlük güçlerine saldırmaya kalksalar bile sonu fiyaskodur. Bunu geçmişte defalarca yaptılar ve her seferinde Özgürlük Hareketi daha fazla büyüdü. Yani zafer halkın olacaktır. Buna inanmaları için yeterince sebep vardır.

Dar çıkarlarını her şeyden üstün tutup işbirlikçilik düzeyine çıkaranlar da dahil olmak üzere kirli savaşın yürütücülerini her yerde direnenlerin gazabı bekliyor olacak.

Olayın hemen akabinde Halk Savunma Güçleri adına gerilla komutanı Murat Karayılan’ın yaptığı açıklama oldukça önemliydi: “Gerilla mücadelesi yeni bir aşamaya geçecektir!” diyordu.

Gerilla, şimdiye dek olduğu gibi kirli özel savaşın hakkından gelmeyi bilecektir. Fakat açıklamadan anlaşıldığı üzere zaferi garantileyecek bir sürece girilmiştir. Faşist devlet çöküşü yaşarken ve özgürlük mücadelesinde yeni bir aşamaya geçilirken elbette gerillanın ve halkın zaferinden kuşku duyulamaz. Yeni aşamanın detaylarının açıklanmaması kirli özel savaşa karşı gerekli bir tedbirdir. Fakat herkeste gözlemlenen ve adeta zirveye çıkan özgürlük ve zafer ruhu her şeyi anlatmaya yetiyor.

Zafer ruhuyla kuşanan halkın direngen gücü her yerde faşist güruhtan hesap soracaktır. Bu anlamda mücadele sadece gerillanın omuzlarına kalmayacak, halklarımızın direnen tüm kesimleri her yerde faşizmden hesap soracaktır. O ruh açığa çıkmıştır.

Savaşta hiçbir hukuki, ahlaki ve insani sınır tanımayanlara karşı sınırsız bir direngenlikle, sınırsız bir hareket, eylem, hamle ve zafer ruhuyla cevap vermek kaçınılmaz hale gelmiştir.

40 yılı aşan mücadele sayesinde soykırıma karşı direnen halk gerçekliği çok boyutlu şekilde ortaya çıkmıştır. Askeri, siyasi, diplomatik, kültürel, ekonomik vb. her boyutta sömürgeci sistemden kopuşu esas alan bir düzey kazanılmıştır.

Şimdi bu halk gerçekliği her yeri devrim meydanına çevirecek güce ulaşmış bulunuyor.

Mam Zekî Şengalî mazlum Êzîdî halkının soykırımdan geçmesini önlemek için mücadele ederken faşizmin hedefi haline geldi. Onun aziz anısı temelinde demokratik özerk Şengal statüsü kesinleşmiştir denilebilir. Bundan sonra demokratik özerk Şengal statüsünden geri adım atılmayacaktır. Şengal halkının tutumu bu kararlılığı ortaya koymuştur.

Heval Zekî Şengalî’nin ailesine, Êzîdî halkımıza ve tüm Kürdistan halklarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz. Onunla yoldaşlık yapmanın gurur ve onuruyla, sonsuz bağlılık andıyla…

Kaynak: Yeni Özgür Politika