Seçim güvenliğinin önemi

Faşizmi tarihin çöp tenekesine göndermek isteyen bütün muhalif çevreler sandıklara sahip çıkma noktasında da sorumlu hissetmelidir. Aksi halde sandıkta kazanılan seçimler, hile ile kapalı kapılar ardında kaybedilir.

Türkiye halkları ilk seçim deneyimini tanzimat sonrası gerçekleşen belediye meclisi ve muhassıllık (Osmanlı İmparatorluğu döneminde eyalet meclisi olarak tanımlanır) seçimleri ile tecrübe etti. Her ne kadar bu seçimler çok ilkel metotlarla yapılmış bile olsa halk, ilk defa bu dönemde karşısında sandığı görmüştür.

Daha sonra Birinci ve ikinci Meşrutiyet dönemlerinde birçok kez halkın önüne sandık konulmuştur. Dolayısıyla Türkiye’nin yaklaşık olarak iki yüz yıla denk düşen bir seçim tecrübesinden bahsedebiliriz; fakat buna rağmen seçim güvenliği konusundaki tartışmalar hiç bitmemiş aksine sürekli artarak devam etmiştir. Türk egemen sınıfları bir türlü kendi aralarında bütün tarafların uyduğu bir sistem kuramamıştır.

Seçimler konusunda Türkiye hep kuşku ile takip edilen bir ülke olmuştur; ancak seçim hileleri hiçbir zaman AKP iktidarı dönemindeki kadar aleni hale gelmemiştir. Örneğin; Kanada merkezli bir kuruluş olan Electral Intengrity Project iki yıl önce hazırladığı bir raporda, Türkiye’nin demokratik seçim standartları bakımından dünya sıralamasında 116. olduğunu belirtmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oylandığı referandum sonrası Venedik Komisyonu, Türkiye’de yürürlükte olan seçim yasasının hukuk devletini tamamen ortadan kaldırabileceğine dair bir rapor yayınlamıştır. Yine AGİT de yayınladığı raporlarda özellikle 7 Haziran seçimlerinde yaşadığı yenilgi sonrası iktidarın seçimlere müdahalesinin hukuk devletini ortadan kaldırmamaya varan boyutlara ulaştığını ifade etmiştir.

SEÇSİS SİSTEMİNİN YAZILIMI KUŞKULU

AKP/MHP faşizmi, özellikle son yıllarda yasalarda yaptığı değişikliklerle siyasi partilerin ve yurttaşların seçimlerin denetlenmesi noktasında etkinliğini azaltmış, sandık alanının kontrolü, zaten tamamen rejimin denetiminde olan devlet güçleri tarafından sağlanmıştır. Hepsinden daha önemlisi SEÇSİS sistemi güvenilir olmaktan çıkmıştır. Sistemde seçmen yeterliliğine sahip olmayanların seçmen olarak yazıldığı, seçmen olanların da bilerek sistemden çıkarıldığına dair ciddi kuşkular vardır.

Uzmanlar SEÇSİS sisteminin yazılımını kuşkulu bulmaktadırlar; çünkü bu sistem bağımsız gözlemcilerin denetimine kapalıdır. Birçok insan bu sebepten dolayı sisteme sanal seçmen yazılabilir veya hayatta olmayan kişiler için seçmen kütüğü oluşturulabilir ve bunlar boş ya da hiç olmayan adreslere yerleştirilebilir.

SEÇSİS’in girdileri İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Her üç bakanlık da doğrudan hükümetin denetimde olduğu için bu koşullarda hiç kimse çıktıların güvenli olduğunu iddia edemez; çünkü bu sistem bağımsız uzmanların denetimine açık değil. Ayrıca sistemin çökmesi veya sonuçlardan memnun olmayan iktidar tarafından çökertilmesi durumunda seçimlerin iptali durumuyla da karşılaşılabilir.

Halbuki en asgari düzeydeki temsili demokrasinin bile özü seçimlerdir, fakat bir ülkede en azından çok asgari ölçülerde bile demokrasinin var olabilmesi için o ülkede adil ve güvenli seçimlerin yapılabilmesi gerekir. Çünkü ancak bu yolla iktidarlar halkın iradesine uygun değişebilirler.

DESPOTİK REJİMLER SANDIKLARDAN KENDİLERİNİ ÇIKARIR

Seçimlerin bu kadar şaibeli hale geldiği bir ülkede biçimsel olarak bile demokrasinden bahsedilemez. Günümüz koşullarında bütün despotik rejimlerde seçimler yapılmaktadır, fakat bu onların seçildikleri anlamına gelmez. Çünkü bu ülkelerin tamamında mevcut iktidarlar sandıklardan kendilerini çıkarmaktadırlar.

Buradan bakınca seçim sürecine sadece halkın önüne sandık konulması olarak bakamayız. Halkın gerçek iradesinin sandığa yansıması için seçim sonrasında oy sayımının da açık ve şeffaf olması gerekir. Türkiye’de daha şimdiden oy sayım sürecine iktidarın müdahale edeceği, birçok geçersiz oyun sayım sürecinde geçerli sayılacağına dair söylentiler var ve hükümet “biz asla böyle bir şeye tevessül etmeyiz!” demiyor.

Aksine genel kanaat AKP/MHP faşizminin seçimleri almak için sandıklara doğrudan müdahale de dahil her şeyi yapacağı yönünde. Muhalefetin de bu konuda tutumunun ne olduğu ve iktidarın seçimlere müdahalesine karşı nasıl bir tedbir alacağı konusunda herkesi tatmin eden bir duruşu yoktur. Bu ise seçim güvenliği konusunda halkımızda var olan kuşkuları büsbütün artırmaktadır.

Halbuki genel kabul olarak demokrasi, bütün bireylerin onları diğerlerinden ayıran bütün farklılıkları ile birlikte eşit seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu bir sistemdir. Eğer bir ülkede eşit, serbest ve gizli oya dayanan bir seçim süreci işlemiyorsa, o ülkede bırakın kurumsallaşmış bir demokrasiyi, en asgari manada temsili bir demokrasiden dahi bahsedilemez. Ayrıca bir ülkede serbest seçim ve gizli oya dayalı bir sistem işlemiyorsa, o ülkede insanlar kendi iradelerinin bir şeyleri değiştirebileceğine dair inancını da kaybederler.

Önümüzdeki seçimler bu anlamda da çok önemlidir ve bu noktada bütün muhalif çevrelere önemli görevler düşmektedir. Bu kadar bariz olmasına rağmen iktidarın sandıklara müdahalesi en az düzeye çekilemez ve AKP/MHP rejimi bir kez daha hile ile iktidara gelirse, bu Türkiye’de insanların seçimler yoluyla bir şeyleri değiştirebileceklerine dair inançlarının sarsılmasına neden olur.

Bundan dolayı bu seçimlerde faşizmi tarihin çöp tenekesine göndermek isteyen bütün muhalif çevreler sadece kendilerini oy kullanmak anlamında değil, sandıklara sahip çıkma noktasında da sorumlu hissetmelidir. Aksi halde sandıkta kazanılan seçimler, hile ile kapalı kapılar ardında kaybedilir.