'İttifak sistemi muhalefet içerisindeki tepkileri besleyebilmek için getirildi'

SAMER Koordinatörü Yüksel Genç, yeni seçim sistemiyle birlikte ortak liste dışında girilmesinin avantajları ya da dezavantajlarını değerlendirdi. İttifak sistemi, muhalefet içerisindeki olası tepkileri besleyebilmek için getirildi" dedi.

Seçime sayılı günler kala ittifaklar üzerinden tartışmalı süreçler yaşanıyor. Seçim sistemi özellikle görece küçük partilere ortak listeyi dayatmasına rağmen bazı ittifaklarda ortak liste sağlanamadı. 

Peki, bu yeni sistemle birlikte ortak liste dışında girilmesinin dezavantajları ya da avantajları neler? Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü (SAMER) Yüksel Genç’le seçim sistemini yeniden hatırlatarak ortak liste meselesini ANF için konuştuk.

Seçim sistemi ittifakları dayatan bir model ve buna istinaden bir yıldan fazladır ittifaklar kuruluyor. Fakat ittifaklarda ortak liste konusunda çok büyük bir uzlaşı olduğu söylenemez. Örneğin bu modeli getiren Cumhur İttifakı’ndaki MHP şu an ittifakta olmasına rağmen kendi amblemiyle giriyor seçime. Bu başka ittifaklarda da söz konusu. Peki, ittifaklar içindeki bu bölünmüşlük ya da kendi amblemleriyle girme durumu seçmen açısından nasıl bir tablo oluşturacak?

İttifak sistemi, muhalefet içerisindeki olası taban uzlaşmazlıklarından açığa çıkabilecek tepkileri besleyebilmek için getirildi. Dolayısıyla ittifak sisteminin aslında muhalefetin hem taban hem yönetim kurulları içerisinde olabilecek kimi rahatsızlıkları, tepkileri büyütmek için de bu sistemi getirdiğini söylemek mümkün.

Örnek verebilir misiniz?

Diyelim ki Millet İttifakı içerisinde hem CHP, hem de Saadet Partisi var. CHP'nin seçmen grubunun çok önemli bir kısmı Alevilerden oluşuyor ya da daha seküler bir seçmen grubu var. Temel Karamollaoğlu'nun CHP listesinden aday gösterilmesine CHP'li taban ve CHP içindeki yönetimden ciddi itiraz ve rahatsızlıklar gelebilirdi. Tersi de mümkün. Tabanlara da sirayet etmiş, ayrıştırmaya yol açan, tepkisel olgular, geçmişe ait olaylar giderilmediği ve de bu ittifak sistemi zorunlu olduğu için hem ittifak olmanın getirdiği kimi ortaklıklar nedeniyle hem de taban ve yönetim için tartışmalara gebe olarak tasarlanmış gibiydi.

Peki, şu anki durumu nasıl analiz ediyorsunuz?

Geldiğimiz noktada ittifaklarla beraber taban ortaklıkları meselesi de ortaya çıkmaya başlıyor. Giderek aynı ittifak içindeki siyasetlerin birbiriyle rekabet edeceği alanlar da oluşmaya başlıyor. Birlikte seçime girmek istediklerinde geçmişe ait bazı giderilmemiş tepkiler ve politik farklılığın ortaya çıkardı ayrışmalar sorun yaratabilir. Farklı girmek istediklerindeyse ortak taban alanları ve ortak potansiyeller konusunda bir rekabet, çatışma da söz konusu olabilir.

Bu rekabetin özellikle muhalefet açısından dezavantajları nelerdir?

Sonuçta her ittifak kendi içine dahil ettiği ve siyaseten erişebileceği tabanın, potansiyel uzantılarının hepsini kendinde konsolide etmek ister. Bunu yapabilmek için bazen ortak listelerle, bazen aynı çatı altında her parti kendi amblemiyle seçime girerek de gerçekleştirebilir. İlgili siyasetin ve ittifakın niteliği ve konjonktürle ilgili gelişir bu durum. İttifak kurulurken geniş bir tabana erişmek ve geniş bir tabanı kendine konsolide etmenin yöntemleri aranır. Hibrit yöntem de kullanılabilir. Yani hem ortak liste hem de kendi siyasetiyle seçime girmek gibi. Ama aynı blok içerisinde yer alanların, ortak tabanlara hitap etmesi, ortak tabanlara sahip olması halinde bu durum, ortak liste meselesi de uygulanmıyorsa, blok içerisindeki siyasetlerin karşılıklı rekabetine de vesile olur.

Yeşil Sol Parti’yle TİP’in ya da EMEP’le TİP’in benzer alanlara hitap etmesi veya CHP içindeki ulusalcı kanadın İYİ Parti içinde de konsolide olması gibi. Dolayısıyla ayrı ayrı girdiklerinde ulusalcı seçmenin yoğun olduğu yerde, aynı blok birbiriyle rekabet içinde olmak durumunda da kalabilir. Bunların getirebileceği süreçleri en aza indirmenin yolu alan alan, bölge bölge çalışarak, ittifakların bu konudaki hassasiyet noktalarını doğru tarifleyebilmesinden geçer diye düşünüyorum.

Ortak seçmen işinin dezavantajlarından ikincisi -Emek ve Özgürlük İttifakını bunun dışında tutarsak- Millet ve Cumhur İttifakı'nda ilginç bir nokta var. Her iki ittifak da Türkiye'deki beş eğilimi kendi içinde yansıtmaya çalışmış ya da beş eğilimin farklı farklı versiyonlarını kendi içinde yapılandırıp kapsamaya çalışmış aslına bakarsanız.

Nasıl?

Örneğin Cumhur İttifakı'na bakıyorsunuz dindar, muhafazakâr seçmen için denk geldiği bir siyaset var. Kürt mütedeyyinler için denk gelen bir siyaset var. Milliyetçi tabanın denk geldiği bir siyaset var. Liberal kanadın bir kısmı için bir siyaset var. Millet İttifakı'na bakıyorsunuz yine bloklar arası rekabet unsurları içerisinde yer alan İslamcı, mütedeyyin, muhafazakâr seçmenin denk geldiği bir siyaset var. Liberal, muhafazakâr, dindar seçmenin de denk geldiği bir alan var. Milliyetçi seçmene denk gelen bir siyasal parti de var. Dolayısıyla birbirlerinin farklı renklerdeki izdüşümleri gibi görünüyorlar.

Peki, bu izdüşümsel denk geliş nasıl bir sonuç ortaya çıkarır?

Örneğin seçmen muhafazakârdır, dinsel hassasiyetleri siyasal hayatını da belirliyordur ama yıllardır bunu temsil ettiği iddiasında bulunan AKP'ye ya da aynı bloktaki Yeniden Refah Partisi'ne oy vermeyi arzu etmeyebilir. O durumda Saadet’e ya da DEVA'ya veya Gelecek Partisi'ne yönelerek alternatif bir duruş içerisinde, mevcudun değişmesi gereği diğer muhalife oy verebilir. Bunun gibi seçmen geçişkenlikleri açısından da bloklar ve ittifaklar bir alan açıyor. Ama hem bir alan hem de bir rekabet sahası açıyor. Diğer bir yerde de bazı mecburiyetlere yol açıyor gibi görünüyor. Mesela ittifak sisteminde bir dezavantaj olarak şu var: Örneğin Cumhur İttifakı, milli görüşçülerin kendisinden uzun süredir koptuğunun farkında. MHP'yle kurduğu ittifakın sonucu olarak daha Türk -İslam sentezci bir milliyetçilik olgusunun ağır vurgusu altındaki bir siyaset dili var. Bu durum, Refah Partisi geleneğinden gelen, milli görüşçüleri rahatsız ediyor. Bu milli görüşçülerin bir kısmı Saadet'e dönerken, dönmek istemeyen küçük bir kısmı da yönünü örneğin Yeniden Refah’a dönmüştü. Bu Yeniden Refah’a dönenlerin önemli bir kısmı, AKP'ye oy vermek istemediği için Yeniden Refah'taydı. Ama muhalefete de oy vermek istemiyordu. Çünkü AKP döneminden kimi kazanımlarını kaybetme kaygısı ve korkusu da vardı ya da Saadet Partisi’yle milli görüş geleneğinin belli açılardan ayrıştığını düşünüyor olabilirler. Fakat Yeniden Refah Partisi, Cumhur İttifakı'na geçtiği andan itibaren AKP'nin politikaları yüzünden oradan kopmuş olan milli görüş seçmen tabanını hepsini oraya taşıyamayacak. Çünkü bu seçmen zaten oraya muhalefet ettiği için geçmişti. Dolayısıyla ittifakın kapsadığı her siyasal renk, onların tekabül ettiği potansiyeli ittifaka olduğu gibi taşımıyor. Yer yer bu unutuluyor örneğin. Bu yüzden birleşe birleşe büyümek bazen birleşerek küçülmek anlamına da gelebilir.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nda TİP’in de kendi adıyla girmesi bir başka tartışmayı getirdi. Örneğin EMEP ayrı girme kararından vazgeçti ve ortak listeye katıldı. Öte yandan siz diyorsunuz ki bunlar zaten aynı seçmen kitlesine hitap ediyor. Ama TİP öyle olmadığını söylüyor, farklı bir ‘havuz’ var diyor. Nedir buradaki durum?

Birleşerek değil, ayrışarak daha çok alanı kapsayacağı iddiasından olan siyasi partiler açısından bazen evdeki hesap çarşıya uymaz. Hele hele az önce de belirttiğim gibi ortak tabanlarınız sizin potansiyelinizi ve hatta kemik tabanınızı oluşturuyorsa ve bu ortak tabanlar üzerinden yol almak zorundaysanız, tabanın kendi içinde bölünmesine dönük bir pozisyona da vesile olmuş olursunuz.

TİP başından itibaren ittifak içinde yer almakla birlikte seçime kendi amblemiyle ayrı girmek istediğini söyledi. Bunun gerekçesi olarak da ittifakın en büyük ve en geniş tabana sahip partisi olan HDP ile Yeşil Sol’la aynı tabanı paylaşmadığı iddiasında bulunmasıydı. Ama bizim saha ölçümlerimiz çok da böyle olmadığını söylüyor. Ya da EMEP’le aynı tabanı taşımadıkları iddiasındalar ki bu da tam olarak öyle değil.

Velev ki ittifakı oluşturan ve ortak listeden seçime girecek olan bu siyasetlerin dışında özel bir tabana sahipler. Bu tabanın oranının ne olduğu meselesini çok iyi hesaplamak gerekiyor. TİP’in genel argümanı biraz şöyle gelişiyor: “İçimizde HDP ya da diğer anlamıyla Kürt siyaseti olduğu için oy vermeyecek olanlar, biz ayrı girdiğimizde bize oy verecek.” Aslında milliyetçi ya da ulusalcı oylara talip olduğunu söylemek istiyor TİP bir yerde ve rakiplerinin de ittifak içindeki güçler değil, CHP olduğuna dair bir imada da bulunuyor. Fakat bizim araştırmalarımız TİP’in oy aldığı çevrelerin daha önce HDP'ye oy vermiş ya da daha önce HDP'ye oy vermiş çevrelerin çocuklarından oluştuğunu söylüyor ağırlıklı olarak. Milliyetçi ya da ulusalcı kanattan oy alma olasılıkların olduğu kimi alanlar var ama bunların oranı çok düşük.

Buna rağmen ayrı bir listeyle seçime girmeleri halinde örneğin ittifakın küçük bir katkıyla vekil çıkarabileceği yeri ayrıştırdıkları ve de tabanda kimi küçük ve büyük ölçekte bölünmelere vesile olacakları için o vekilin Emek ve Özgürlük İttifakı partilerinden birine değil, AKP, MHP ya da kentteki siyasal ağırlık kimden yanaysa ona kaymasına sebep olabilirler. Bunların olmaması imkânsız. İstanbul'un bazı yerlerinde bu sorunla karşılaşacak Emek ve Özgürlük ittifakı. Hem TİP adayının potansiyeli olabilecek seçmen, hem de zaten HDP ile Yeşil Sol’un tabanı olan bir seçmen grubu bu anlamda kendi içinde bölünecek. Bu konuda siyasetçiler, seçmeni zor bir tercihe yönlendirmiş olacak. Kendi içlerinde halledemedikleri şeylerin sahada seçmen tarafından halledilmesini istiyorlar.

Örneğin Aydın'da normal koşullarda bugünkü pozisyonda HDP bir vekil çıkarıyordu. Ama TİP’in ayrı girmesi halinde göstereceği aday, ağırlıklı olarak o tabana hitap edeceği için küçücük de olsa bir bölünme yaratma olasılığı var. Bu da oradaki çoğunluğu kaybetmeye sebep olabilir. HDP'nin ya da ondan devralacak olan Yeşil Sol ittifakının çok güçlü olduğu bir diğer yer örneğin Balıkesir ya da Manisa, Muğla hatta ve hatta Mersin ve de Antalya. Buralar bir vekil ya da ikinci, üçüncüyü çıkarmaya ramak kalmış yerler ama bu durum vekil çıkarma oranını yükseltmeye gibi düşürmeye sebep olacak. Dolayısıyla TİP’e gelecek olan on tane ulusalcı, milliyetçi seçmen uğruna vekilliklerin kaybedilme olasılığı yabana atılır bir olasılık değil.

Diyorsunuz ki TİP ulusalcı tabana talip. Bu biraz daha CHP'den kopabilecek bir kitleyi de işaret ediyor. Ama örneğin Kılıçdaroğlu'nun da yarattığı bir hava var. TİP’in bu hesabına Kılıçdaroğlu'nun yarattığı atmosfer dâhil ediliyor mu sizce?

Zaten siyasi partilerin unuttuğu şeylerden biri de bu. Önümüzdeki seçim, milletvekilliği için genel seçimleri içerse bile seçmen, ağırlıklı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerine seçilecek yeni cumhurbaşkanı ve onun kuracağı hükümete odaklanıyor. Tek partili cumhurbaşkanlığı sisteminin değişikliği, Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurulan söylem, farklı siyasal görüşteki seçmenin en güçlü ikinci adaya yönlendirilmesine yol açıyor. Büyük hedef Erdoğan karşıtlığı üzerinden birleşmek ise örneğin ulusalcı olup Kılıçdaroğlu'nu sevmeyen hatta CHP yönetiminden rahatsız olan ama Kılıçdaroğlu'na oy verecek ciddi bir kitlenin olduğunu öngörmek gerekiyor. Bu durumda neden kazanabilecek büyük aday duruyorken ve zaten onun eski tabanıyken yeni bir siyasete oy versinler? Seçmenin motivasyonu Erdoğan'ın iktidarının değiştirilmesi üzerine kurulu, öyle çoğulcu bir meclisin açığa çıkması gibi başat öncelikli bir hedefle yol almıyor.

Peki, son olarak ittifakların ve partilerin durumu nedir sizin analizlerinize göre?

Cumhur İttifakı'nın motor gücü ve geniş tabana sahip olan partisi AKP, Aralık ayına kadar ciddi bir toparlanma yaşıyordu son dört beş aydır. Ancak deprem ve sonrasındaki süreçle beraber o toparlanma yeniden gerilemeye başladı, görebildiğimiz kadarıyla. CHP özellikle Cumhurbaşkanı adayının CHP'den olması ve Erdoğan ve de rejim karşıtı üzerinden kurulan söylemin etkisiyle beraber en şanslı partilerden biri gibi görünüyor. Oyunu arttıracak. Özellikle gençler arasında ilk defa oy kullanacak, alternatif arayan ve sırf bu sistem değişsin isteyen gençler arasında popüler bir adres olmaya başladı gibi de görünüyor. CHP'nin de öncülüğünde Millet İttifakı'nın belli açılardan özellikle Aralık ayına göre oy kazandığını söylemek mümkün. Yeşil Sol, HDP'nin 2018’deki seçmen tabanından oy alacak, HDP bunu korunuyor. Ama bu geçen süre içinde bir iki puan artırmış gibi de görünüyor. Ama bunun da hareketli olduğunu söylemek durumundayım.