AKP’li Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaten kaçak olarak seçimlere girdiğini, kaçak bir aday olduğunu söyleyen PKK Merkez Komite Üyesi Nedim Seven, “Yalancı, hırsız, hiçbir ahlaki ölçüsü kalmamış Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten en rezil kişilikle karşı karşıyayız. Böyle bir kişiliğe sahip olan birinin, kendi egosu için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Milli Görüş geleneğine ihanet ettiği gibi kendi inandığı tüm değerlere gözünü kırpmadan ihanet edebilir”şeklinde konuştu. Seven, 14 Mayıs seçimlerinin öneminin altını çizerek, tüm duyarlı demokrasi çevrelerinin, her türlü birliğe, dayanışmaya ve ittifaka zemin açan bir duruşun sahibi olması gerektiğini söyledi.
PKK Merkez Komite Üyesi Nedim Seven, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit 24 yılını geride bıraktı. Son gelinen aşamada tecridi nasıl görmek gerekiyor?
Öncelikle Önder Apo üzerindeki tecridi, uluslararası komployu ve uygulanan insanlık dışı yönelimleri kınıyorum. 25. yılına giren bu İmralı işkence sistemi gerçekten büyük bir direniş ve mücadele alanına dönüştürüldü. Bu anlamda Önder Apo’nun direnişini muazzam yoğunlaşma ve bu konudaki uygulama gücünü selamlıyorum, saygılarımı sunuyorum. Yine bu vesileyle ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ ekseninde gelişen, Halit Oral şahsında onlarca fedai ve binlerce yurtseverimizin Önderliği etrafında kenetlenen devrimci fedai eylemlerini selamlayarak, tüm kahraman şehitlerimizi anıyorum. Önder Apo’nun düşünce, ideoloji, siyaset, örgüt ve mücadele gerçekliğini yaşamımızın vazgeçilmez temel kaynağı ve mücadele gerekçemiz olduğunu vurgulamak istiyorum.
BİR SOYKIRIM SİSTEMİDİR
Biliyorsunuz ki dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sistem. Bu sistem, büyük bir komployla gerçekleşti. Uluslararası güçler bu konuda çok planlı ve örgütlü bir biçimde İmralı işkence sistemini oluşturdu. Esas hedeflenen çok kısa sürede Önderliğin imha edilmesiydi. Bu başarılamadı. Önderliğin tutumu, halkımızın büyük sahiplenme gerçekliği, gerillanın kahramanca Önder Apo’yu sahiplenen fedai eylemleri, bu komplonun başarıya ulaşmasını engelledi. Komplocular, geçekleştiremediği imha amaçlarını günümüz gerçekliğinde tecrit ve izolasyon biçiminde devam ettiriyor. Bu uluslararası güçlerin oluşturduğu bir sistemdir. İmralı bir soykırım sistemidir. Türk devleti ve onun temsilcileri burada sadece gardiyanlık rolünü oynamaktadır. Biliyorsunuz ki Önder Apo’nun bu konuda birçok değerlendirmesi var. İmralı’yı proto Guantanamo olarak değerlendiriyor. Guantanamo oluşturulurken öncesi İmralı sistemi düşünüldü. Hatta III. Dünya Savaşı’nın başlangıç aşaması olarak nitelendirdi. Önder Apo’nun tecrit edilmesinden sonra uluslararası hegemonik güçler ve ulus devlet bölge güçleri yeni işgal, çıkar ve sömürü planlarıyla Ortadoğu politikalarını gerçekleştirmek istedi. Sonrası süreç biliniyor. Güncel açıdan esas vurgulanması gereken, muazzam bir direnişin İmralı sisteminde gösterilmiş olmasıdır.
CİDDİ ANLAMDA ENDİŞE VERİCİ
Bugün de tecrit çeşitli yöntemlerle devam ettiriliyor. Özellikle 24 yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten AKP faşist rejimi, 2015’ten bu yana da AKP-MHP ittifakıyla oluşturulan faşist işgalci rejim, Önder Apo üzerindeki tecridi daha da sistematik hale getirerek sıkılaştırmıştır. Özellikle iki yıldır hiçbir şekilde ne hukuki açıdan ‘adına hukuk denilirse’ ne de siyasi açıdan Önderlikle herhangi bir iletişim kuruldu. Bu hem Hareketimiz hem halkımız hem de dostlarımız açısından ciddi anlamda endişe veren bir durumdur. En son kardeşiyle yaptığı dört dakikalık kısa bir telefon görüşmesinden bu yana ne ailesiyle, ne avukatlarıyla ne de herhangi bir kesimle iletişim ya da görüşme oldu. Bu insanlık dışı bir durumdur. Ne Türkiye hukukunda ne de uluslararası hukukta bunun yeri var. Hiçbir hukukla izah edilemeyecek ahlak dışı, faşist tecrit yöntemlerinin katılaştırılmış, inceltilmiş yöntemlerle devam ettirilmesidir. Şüphesiz biz bir Önderlik hareketiyiz. Muazzam bir mücadele geleneği ve gerçekliğimiz var.
EN BÜYÜK SAVAŞ CEPHESİ İMRALI’DADIR
İmralı işkence sistemini oluşturan ve ona öncülük ederek sürdüren, gözeten Avrupa yönetim gerçekliğidir. Avrupa adına CPT gözlemci heyetinin sorumluluğu vardır. 6 ay önce bu heyet tarafından İmralı’ya bir ziyaretin yapıldığı kamuoyuna yansıdı. Bu ziyaretin hangi düzeyde gerçekleştiğini sağlıklı bir biçimde anlamak güç bir durum. Görüşülmedi, görüşüldü, Önder Apo tutum aldı gibi içinde birçok manipülatif bilgi ve değerlendirmelerin bulunduğu açıklamalar basına yansıdı. Gerçek şu ki; son iki gündür basına yansıyan 6 ay önce CPT heyetinin ziyaret ettiği gerçekliğidir. Bu konuda CPT’nin doyurucu bir açıklaması olmadı. Son raporunda sadece ‘İmralı ziyaret edildi’ biçiminde bir değerlendirmeleri oldu. Önder Apo’nun sağlık durumu nasıldır? Koşulları nedir? Günlük yaşam ihtiyaçları ne durumda? Bu konularda neler yaşanıyor? Hiç kimsenin herhangi bir bilgisi yok. Dolayısıyla çok bilinçli bir ağırlaştırılmış tecrit politikası uygulanıyor.
Önder Apo özellikle 5 Nisan 2015’ten bu yana AKP-MHP faşist rejimi tarafından tecride alınmıştır. Önderliğin tecride alınmasıyla birlikte büyük bir savaş başlatılmıştır. En büyük savaş cephesi olarak da İmralı’yı seçmişlerdir. Önder Apo 25. yılında da her zaman olduğu gibi muazzam bir direniş göstererek, dünyada eşi benzeri olmayan bir iradi duruşla, direnişçi tutumuyla demokrasiye, sosyalizme, insanlığa demokratik ulus çizgisi çerçevesinde çok büyük değerler kazandırmıştır. Şüphesiz bizi kaygılandıran ve endişelendiren Önderliğin sağlık koşulları ve hiçbir şekilde herhangi bir iletişimin kurulamamasıdır. AKP-MHP faşist rejimi ve uluslararası güçler, CPT raporunda da anlaşıldığı gibi bu duruma halen lakayt yaklaşmaktalar. Bunu ne halkımız ne de dost çevreleri kabul eder.
NEWROZ’UN TEMEL ŞİARI ‘BIJÎ SEROK APO’ OLDU
Hareketimiz de uluslararası komplo sürecinin başlangıcından bugüne kadar Önderliği sahiplenen ve çok güçlü bir şekilde tepkisini ortaya koyan muazzam bir duruş sergilemiş, büyük direnişler gerçekleştirmiştir. Yönetimimiz tarafından geliştirilen Önderliğin fiziki özgürlüğünü hedefleyen hamle 3. yılına girerken, büyük bedeller vererek, bir an önce Önderliğin fiziki koşullarının iyileştirilmesi, sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması, yine Önderliğin sesinin, tutumunun ve yaklaşımının tüm halklara yansıtılması temel mücadele görevimizdir. Bunun için de büyük çabalar var. Özelde de 2023 yılının 8 Mart ve Newroz etkinliklerinde çok açık bir biçimde halkımız ve dost çevreler, Kurdistan ve dünyanın birçok yerinde meydanlarda büyük bir sahiplenmeyle mücadele bayrağını bir üst seviyeye çıkardıl. Bu Newroz’da ortaklaşan temel şiar ‘Bijî Serok Apo’ oldu. Bu slogan etrafında halkımız ve dostlarımız Önder Apo’yu Newroz’da gerçek bir iradeyle sahiplenmiştir. Kadını ve gençliğiyle bütün halkımız esas olması gerekenin bir an önce Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması, Newroz halkına doğru bir cevabın verilip 51. yılında Önder Apo’nun Newroz halkıyla buluşmasının sağlanması gerçekliğidir. Bu temelde hepimize düşen görev ve sorumluluklar var. Her alanın direniş mevzisine çevrilip bir an önce Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması gerekiyor. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır.
Bakurê Kurdistan ve Türkiye’nin birçok kentinde Kürtlerin öncülüğünde Newroz Bayramı büyük bir coşkuyla kutlandı. Kutlamalar sonrası hemen her yerde yürüyüşler oldu. Bakurê Kurdistan ve Türkiye’deki atmosferi ve gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
Newroz büyük bir buluşma, devrimci dayanışma, özgürlüğü haykırma ve demokratik ulus bayrağını evrensel düzeyde taşıma renkleriyle büyük bir coşkuyla kutlandı. Bu konuda öncülüğü yapan hem nitel hem nicel anlamda muazzam bir katılım sağlayan gençlik ve kadın başta olmak üzere, Newroz’da yer alan halkımızı ve dostlarımızı bu sahiplenmeden dolayı kutluyorum. 8 Mart ile birlikte Newroz büyük bir ivme kazandı. Halkımız, dosta, düşmana ve tüm uluslararası kamuoyuna tarihi mesajlar verdi.
Tüm Newroz alanlarında özelde de Van, Cizre, Nusaybin, Kızıltepe, yine İstanbul, Amed ve daha birçok merkezde çok güçlü bir duruşla sahiplenme gerçekleştirildi. Bu katılımlarla Newroz alanları tarihi bir katılımla Önderliğin fiziki özgürlüğünü haykıran meydanlara dönüştü. Bu konuda rol oynayan herkesi selamlamak gerekiyor. Newroz, Önder Apo’nun Newrozu olmuştur. Özellikle 6 Şubat’ta Kurdistan, Türkiye ve Suriye’nin birçok kentini etkileyen deprem felaketinin acısının henüz taze olduğu bir dönemde Newroz’u sahiplenme gerçekliği, tarihsel bir anlam yüklüdür. Bu açıdan öz yönetim sürecinde düşmanın bitirdim dediği, hendeklere kapattığım dediği, devrimci mücedele kültürüne sahip olan Nusaybin, Cizre, İdil, Sur, Gever, Şırnak ve öz yönetim ilanlarının yapıldığı tüm kentlerdeki halkımız büyük bir coşku ve sahiplenmeyle mücadelemizi, Önderliğimizi Newrozlaşmayla sahiplendi. Verilen mesajları görmek isteyen, biraz algısı olan herkes için net bir şekilde ortadadır. Dolayısıyla bu konudaki duruş, şüphesiz hem ulusal hem de uluslararası siyasete de yansıyacaktır.
NEWROZ’DAKİ TUTUM SEÇİMLERE DE YANSIYACAK
Türkiye’de bir seçim süreci yaşanıyor. Kurdistan halkı ve Kürt halkının dostları, mücadeledeki yurtsever, demokrat, devrimci yoldaşlar tutumlarını çok net olarak ortaya koymuşlardır. Biz Önder Apo etrafında kenetlenen bir Newroz halkıyız. Halkımız bu tutumunu 14 Mayıs’ta Türkiye’de yapılacak olan seçimlerde de sergileyeceğini açığa vurmuştur. Biz, demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten, halkların dayanışmasında ve doğru adaletin temsilinden ve evrensel insani değerlerden yanayız tutumu Newrozlarda sergilenmiştir. Bu en çok da öz yönetim ilanlarının yapıldığı kentlerde gerçekleşmiştir. Böyle görmek gerekir. Şüphesiz bu tutum seçimlere de yansıyacaktır. İzleyip görmek gerekir ama Kürt halkı ve dostları tüm sosyalist, demokrat, özgürlükçülerin birleştiği ittifak cephesinin tutumu seçimlere de yansıyacaktır. Bu da Türkiye’de yapılacak seçimler açısından Newroz tutumudur. Newroz tutumu özgürlüğü, adaleti, bir arada yaşamayı, barışı ve büyük direnmeyi getirecektir.
Lozan’ın 100. yılındayız. Böylesi önemli ve kritik bir süreçte Türkiye seçim sürecini yaşıyor. Bu seçimin Kürtler, halklar, inançlar, kültürler için önemi nedir; seçim sürecine nasıl yaklaşılmalıdır?
Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 2023 itibarıyla 100. yılına giriyor. Önümüzdeki Temmuz’da bu süreç tamamlanıyor. Böylesi bir süreçte Türkiye’de 14 Mayıs’ta bir seçim yapılıyor. Bu seçim süreci, AKP-MHP tarafından komplo, entrika ve çeşitli oyunlarla bu faşist iktidarın sürdürülmesi temelinde tamamlanmak isteniyor. Osmanlı oyunlarının davamı olan bu komplo ve entrikaların önü alınabilinirse 14 Mayıs seçimleri demokrasi güçlerinin başarısıyla sonuçlanacağı kesin gibi. AKP-MHP faşist rejiminin temel planlaması, Lozan’ın 100. yılında Osmanlıcılık hayallerini gerçekleştirmeye dönüktür. Kendine göre Lozan’ı yenileyerek esas Osmanlı egemenliğinin olduğu Misak-ı Milli sınırları içerisindeki bölgelerin yeniden Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içine alınmasıdır. Ekim 2014’te yapılan Türk Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ve adına ‘Çöktürme Planı’ denilen katliam planının yapılmasından bu yana AKP-MHP faşist iktidarının gerçekleştirmek istediği temel hedefi budur. Bu eksende 24 Temmuz 2015’te bu faşist iktidar çok kapsamlı bir biçimde kendilerinin deyimiyle ‘400 sorti yapan’ bir hava saldırısıyla bir savaş başlattı ve daha sonra bu hava saldırıları Kurdistan’ın Kuzey, Güney ve Rojava alanlarını kapsayacak şekilde her yerde aralıksız sürdürüldü. Bu saldırılar bugüne kadar da devam etmektedir.
PKK HAYALLERİNİ BOŞA ÇIKARDI
TC’yi yöneten işgalci AKP-MHP faşist rejimi, sömürgeci politikalarını yürütmek için elinde tek argüman olan savaşa sarılmıştır. Hareketimiz bu savaşa karşı KCK sistemi çerçevesinde HPG, YJA Star gerillalarının öncülüğünde her yerde kapsamlı bir direniş sergilemiştir. PKK ve PAJK öncülüğünde muazzam bir devrimci, direnişçi duruşla bu bahsettiğim işgalci planlar, hem Kuzey Kurdistan’da hem Güney Kurdistan’da Şengal, Mexmûr ve Rojava’da boşa çıkarılmıştır. Çok önemli direnişlerle Bradost savunmalarından tutalım Xakurkê, Heftanîn, Zap-Metîna-Avaşîn savunmalarına, Garê direnişine ve Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê’de işgale karşı yapılan savunma savaşları; Kuzey Kürdistan sınırları içerisinde bulunan sahalarımızda ve daha birçok yerde yaşanan gerilla direnişi, bu AKP-MHP planlarını önemli oranda boşa çıkarmıştır. Böylece PKK’nin direnişi, bu faşist rejimin Misak-ı Milli hayallerini büyük bedeller ödeyerek boşa düşürmüştür.
GÜÇLÜ MEVZİLER İÇİN SEÇİMLER ARAÇTIR
Lozan Antlaşması’yla Kurdistan dört işgalci ulus devlet (Suriye, Irak, İran ve Türkiye) arasında resmi olarak pay edilmiş ve Kurdistan bu işgalci devletlerin sömürüsüne bırakılmıştır. Kürtlere yönelik inkar, imha ve asimilasyon politikaları, bu yönlü yasal çerçeveye kavuşturulmuştur. Bu yasal çerçeveyi kırıp dağıtan muazzam bir direniş kültürüyle yeni bir yüzyıla giriyoruz. AKP-MHP faşizmi de ‘Yeşil Faşizmi’ kurumsallaştıran bir pozisyonda, içerisinde bu politikalarını Atatürkçülüğü de öteleyerek yeşil ve kara faşizm ittifakı temelinde yeni yüzyılda da Lozan gerçekliğini yine halklara, kültürlere ve tüm etnik çevrelere karşı güncelleyerek daha da ağır bir şekilde uygulamak istiyor. Bu zihniyet, 1915-1918 yılları arasında Ermeni ve Süryani halklarını büyük katliamlardan geçirerek sürgüne zorladı. Çeşitli azınlıkları inkar edip izole etti. Kürtleri tamamen kimliksizleştirip Türkleştirmeyi hedefledi. Pan Türkizm politikası çerçevesinde çeşitli etnik ve farklı grupları tümden Türkleştirilmesi anayasası oluşturulmuştur. Bu yüzyıl gerçekliği karşısında halklar, sosyalist, devrimci güçlerin sürekli devam eden bir direnişi olmuştur. Bu direniş, yeni yüzyılda halkların ve demokrasi güçlerinin lehine bir sonucu ortaya çıkarmalıdır. Bu yönlü çabalar en üst seviyede tutulmalıdır. Güçlü mevzilerin elde edilmesi mücadelesinde seçimler de bir araçtır. Şu bir gerçektir ki; AKP-MHP faşist rejimi bir seçim olayıyla tümden yok edilemez. Fakat seçimler doğru taktik ve stratejiyle meşru siyaseti de öngören, uygun ittifaklarla, kararlı bir tutumla bir araç ve mevzi olarak kullanılıp AKP-MHP’nin varlığı halklar lehine yasal çerçevede tümden bitirilmesi önümüzdeki günlerde mümkündür.
EN ZAYIF DEMLERİNİ YAŞIYOR
Esasında zaten AKP-MHP faşizmi Önder Apo’nun büyük iradi direnişi ve PKK’nin büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü savaş karşısında çökmüş ve tarihinin en zayıf demlerini yaşıyor. Ekonomik, siyasi, diplomatik iradi olarak çökmüş, ideolojik olarak muğlaklaşmış ve bir mafya çete devletine dönüşmüştür. Erdoğan-Bahçeli tayfası uluslararası bir çıkar şebekesine dönüşmüştür. Bunlara karşı yapılması gereken bu seçimde yasal bir çerçevede son vermektir. 14 Mayıs seçimleri bu açıdan önemlidir. Dolayısıyla tüm duyarlı demokrasi çevreleri, her türlü birliğe, dayanışmaya ve ittifaka zemin açan bir duruşun sahibi olmalılar. Zaten ittifaklar önemli oranda netleşti. İşte bir tarafta Cumhur İttifakı olarak bilinen AKP-MHP-Hüda Par olarak şekillenen bir kontra, çete, mafya ittifakı; bir tarafta Emek ve Özgürlük İttifakı olarak gelişen devrimci, demokratik sosyalist ittifak; bir de 6’lı Masa olarak bilinen, esas restorasyoncu bir yapıya sahip, içinde birçok eğilimi barındıran hala da istikrarlı bir politikayı yürütemeyen Millet İttifakı gerçekliği bu seçimlerde yarışır haldedir. Yarışacak esas seçim güçleri önemli oranda bu üç blok etrafında netleşmiş durumdadır.
YEŞİL SOL PARTİ TÜM HALKLARI TEMSİL EDİYOR
Uzun bir zamandır faşizmin bir projesi olarak Kürt halkının legal siyasetten silinmesi vardı. Bunun için her türlü ahlak dışı yönelimi geliştirdiler ve halen de devam etmektedir. AKP-MHP faşizmi çok iyi bilir ki; Kurdistan Özgürlük Mücadelesi karşısında hiçbir faşist güç tutunamamıştır. Ne bu mücadele geriletilebilir ne de gerilla yok edilebilir. Şunu başarmak isteyebilirlerdi; demokratik siyaset alanında Kürtleri, Alevileri, diğer ötekileştirilenleri ve tüm demokrasi çevrelerini mücadele sahasında silebilme olayıydı. Biliyorsunuz bu amaçları doğrultusunda her türlü kirli yönteme başvurdular. Aralarında seçilmiş belediye başkanları, vekiller, binlerce seçilmiş ve on binlerce insanımız zindanlarda rehin tutuldu ve bir o kadar da sürgüne zorlandı. Yaptıkları planlarla bu önümüzdeki seçimi de Kürtler ve demokrasi çevreleri açısından bir tuzağa dönüştürme çabası oldu. HDP’nin kapatılma davasının ve genel seçim tarihlerinin aynı zamana denk getirilmesi bunun göstergesidir. Çok büyük bir mücadele geleneğine ve tecrübesine sahip olan Kürtler ve demokrat-sosyalist güçler bunu fark edip gerekli önlemlerle bu faşist güruhu boşa çıkardı. Alternatifli çalışarak hepten süregelen mücadele geleneğine denk bir politika izlendi. Bu olumlu bir tutumdu. Yeşil Sol Parti olarak kendisini ifade eden yasal çerçeveye kavuşan devrimci, demokrat, emekçi, özgürlükçü bir ittifakın oluştuğu, gerçek alternatif olan bir perspektifle tüm halkları temsil eden bir duruş sergilendi. Bugün yayınladıkları seçim beyannamelerinde de açıkça bunu görmek mümkündür. Biz de bu süreci dikkatle izliyoruz. Bu konuda yönetimimiz gerekli açıklamaları yaptı ve bu konuda başarmaları için tüm demokrasi çevreleri için gerekli kolaylığı da sağladı. 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketinden dolayı hareketimiz ahlaki, vicdan ve insani sorumluluk gereği eylemsizlik kararı aldığını duyurmuştu. Bu kararın seçimler bitene kadar sürdürüleceği KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığımız tarafından duyurulması, başarmak için ciddi bir şanstır. Hareketimizin bu yeni çağrısı çok önemliydi. Ciddi bir başarma ve güç elde etme potansiyeli var. Bunu 7 Haziran 2015 seçimlerinde gördük. Meclis’e 80’nin üzerinde vekil gönderildi fakat bunu hazmedemeyen AKP faşist rejimi yeni darbe siyasetini devreye koyarak seçimi tekrarlatıp, HDP mitinglerinde bombalar patlatarak bir kaos ortamında Türkiye’yi 1 Kasım 2015 seçimlerine götürdü. Bu seçimde her türlü ahlak dışı yönteme başvurarak, hilelerle bu demokrasi güçlerini bitirmek istedi. Bunun için her türlü kontravari yönteme başvurdular.
HER TÜRLÜ YÖNTEME BAŞVURACAKLAR
Seçime kısa süre kadı. Sonucu kendi lehlerine dönüştürmek için her türlü kirli ahlak dışı yönteme başvuracaktır. Şu gerçek de açık; hem Türkiye gerçekliğinde hem de uluslararası güçler açısından bu faşist güruhun gerçekliği tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır. Hiçbir itibarı kalmamış olan bir faşist, çete yapılanmasına dönüşmüş. Bu haliyle sandıkta başarması neredeyse imkansız gibi, ancak ahlak dışı yöntemlerde ve hilelerde uzmanlaşmış bir AKP-MHP faşizm gerçekliği var. Halkımız ve demokrasi güçleri bu konuda uyanık olup her türlü tedbiri alan yoğun bir seferberlik içinde çalışmalı. Yeşil Sol Parti çatısı altında kendisini her alanda ifade edebilmeli. Bunu her türlü tedbiri alarak yapmalılar. Zaten Erdoğan kaçak olarak seçimlere giriyor, kaçak bir adaydır. Yalancı, hırsız, hiçbir ahlaki ölçüsü kalmamış Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten en rezil kişilikle karşı karşıyayız. Böyle bir kişiliğe sahip olan biri, kendi egosu için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Milli Görüş geleneğine ihanet ettiği gibi kendi inandığı tüm değerlerin hepsine gözünü kırpmadan ihanet edebilir. Hele hele o her ağzını açtığında salyalar akıtarak herkese her şeye saldıran kanla beslenen Devlet Bahçeli ve MHP gerçekliği göz önüne alındığında, demokrasi güçlerinin büyük bir uyanıklık içinde ve devrimci duruşla çabasını en yüksek seviyede tutması gerekir. Böyle olunca başarılacaktır. Ki her anlamda çürüyen, batan ve birçok çete, kadın düşmanı kontra çevrelerle ittifak yapan bu faşist iktidar karşında başarıya ulaşmak o kadar zor olamaması gerek.
AKP-MHP faşizmi, Kurdistan’da katliamlar gerçekleştiren ve bir kontra yapı olan Hüda Par ile ittifak gerçekleştirdi. Bu ittifak neden yapıldı, amacı ve anlamı nedir?
AKP’nin gerçek yüzünün açığa çıkması açısından Hüda Par ile ittifakını olumlu olarak ele alıyorum. Hüda Par, bir kontra yapıdır. Kürtler bunları çok yakından tanımaktadır. Bu yapı 1990’lı yıllarda derin devlet ve hükümetler tarafından her türlü destek verilerek, örgütlendirilen bir kontra cinayet şebekesidir. Binlerce insanımızın kanını döken bu çete yapısı, PKK’ye ve Kürtlere karşı savaştırılmak için kuruldu. Kürtler bu cinayet şebekesine Hizbulkontra diyor. Zaten Hizbullah’ın Kürtçedeki anlamı Hüda Par’dır. Yani Allah’ın partisi anlamındadır. Bu kontra örgütü aslında bir DAİŞ, bir JİTEM gerçekliğidir. 1990’lardaki JİTEM’in tüm katil elamanları tamamıyla bu Hizbulkontra yapısından oluşuyordu. Bu kontra yapısının biraz daha geniş yapısı AKP’nin kendisidir. Kürtler DAİŞ’e karşı savaş yürütürken DAİŞ’in doğrudan AKP olduğu net bir biçimde ortaya çıkmıştı. Onun için AKP’nin bu yapılarla ittifak kurmasına şaşırmamak gerek. Zaten her anlamda çürüyen faşist rejim, bu ittifakla halklar ve tüm insani çevreler nezdinde daha da hiçleşecektir. Bir diğer durum ise Hüda Par’a yasal bir kılıf uydurulmaya çalışılıyor. Bunun için her türlü ekonomi ve siyasi olanak sağlanıyor. İleriki süreçte bu durum muhtemelen çok tehlikeli bir hal alacaktır. Eğer AKP-MHP faşist bloku bu seçimde istediği sonucu alamazsa bunları Kurdistan’da ve diğer yerlerde silahlandırıp devrimci mücadeleye ve Kürtlere karşı savaştıracaktır. Bu kontralara yasal bir kılıfın uydurulmaya çalışılmasının nedeni budur. Bu yaklaşımın bu düzeyde açık bir şekilde sergilenmesi T.C. geleneğinde ilk defa oluyor. Türkiye’nin geleneğinde kırmızı kitap vardır. İrtica tehlikesi denilen bir madde bulunur. İrtica, Kürtler ve Sol. Şimdi bu kitabın sayfasını yırtarak, AKP kendi yeşil faşizmini Hüda Par ile (Hizbulkontrayla) buluşturmuştur. Artık bu bir şer üçgeni, bir çete ve kontra grubudur. Bunu böyle yorumlayıp her yerde teşhir etmek gerekiyor. Bu Kürtler nezdinde teşhir olmuştur. Bu durum AKP-MHP’nin nasıl bir düzeyde zorlandığının resmidir. Amadspor, Bursaspor maçında Yeşil’in (Mahmut Yıldırım) ve beyaz torosların fotoğraflarının açılması, sonrasında Bahçeli’nin bu saldırıları sahiplenen bir tutum içerisine girmesi ve kutlaması, bu olayın nasıl organizeli bir saldırı ve tehdit olduğu açığa çıktı. Tüm çevreler bunu bilmeli, görmeli ve ona göre hareket etmeli. Bu zihniyet hiçbir farklılığı tanımaz ve yok etme çabasında olur. Onun için tüm kesimler buna karşı uyanık olup güçlü bir mücadele yürütmeli. Bu yapı, seçim sonrası tehlikeli hale gelebilir. Hüda-Par’ı Kürtlerin bir Hamas’ına dönüştürebilirler. Bu şekilde ele almak ve uyanık olmak gerekir. Hatta ve hatta şunu da bir devrimci sorumluluk olarak görmek gerekiyor. Muhtemelen seçim süreçleri ve seçimin halkların lehine dönüşeceğini anladıklarında bu kontra yapılarla saldırıya geçebilirler. Bu durumda devlet kendini temize çıkarıp Hüda Par’a yaptırabilir. Hüda Par’ın zaten bir Hizbulkontra olduğu belirtilip yeniden silahlandırılabilir. Bu nedenle demokrasiye ve sosyalizme duyarlı insanların uyanık olması gerekir.
Seçim her ne kadar sistemin bir parçası olsa da mevcut durumda AKP-MHP faşizmi bir seçimle geldi ve bir seçimle de gidebilir. Bu anlamda seçimler, faşizmi bitirmek için bir araç haline getirebilir mi, bu dönem içerisinde görev ve sorumluluklar nelerdir?
‘Tarih tekerrürden ibarettir’ diye bir deyim var. Aslında tekerrür gibi bir durum da var. AKP rejimi bir deprem sonucundaki seçimle geldi. Şimdi de 6 Şubat’ta büyük bir deprem ve felaket yaşandı. Bunun politik sorumluluğu var, bu politikalarının ortaya çıkardığı yüz binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir o kadarının da yaralandığı, milyonlarca insanın evsiz kalıp mağdur olması durumu var. Bu enkazın altında AKP-MHP faşizmi kaldı. Bu deprem onları seçimle götürür. Bu seçimi buna vesile yapmak gerekir. Depremle geldiler, depremlerle gidecekler. Bu yasal vesile olabilir. Kurdistan mücadelesi PKK öncülüğünde AKP’nin derisini yüzmüş taa kuyruğuna getirmiştir. Geriye kalan kuyruğundaki deriyi almaktır. E bu da seçimle olacaktır. Seçim bir araçtır, bir yöntemdir. Özgürlükten, haktan, hukuktan, adaletten yanayım diyen, çevreciyim diyen, demokratım diyen, cinsiyet özgürlükçüyüm diyen kısacası hakkın ve halkın haklarını savunan kesimler, sandıkta AKP-MHP faşizmine son vermeli. Onları götürürlerse buna vesile olabilir tabii ki. Sonuçta anti demokratik de olsa dezavantajlı süreçler de olsa devletin tüm imkanlarını ve kurumlarını ele geçirmiş olsalar da deprem yardımları için uluslararası ülkelerden gelen paraları da buna dahil ederek muazzam bir şekilde seçim için kullanacaklardır. Bu konuda profesyoneldirler. Halkların da büyük bir iradi birlik ve dayanışma ruhu vardır. Depremi doğru bir biçimde sahiplenen halklar olmuştur. Sandıklarda da doğru sahiplenen halklar ve demokrasi güçleri olacaktır.
İRADİ DURUŞ VE DOĞRU ÇALIŞMA
Bu açıdan bizim tutumumuz ve çağrımız, bu seçimi AKP-MHP faşist rejiminin sonunu getiren bir seçim olmalıdır. Şüphesiz bunun için çalışmak gerekiyor. Her kesin gecesini gündüzüne katarak sadece medyayla, bir iki telefon görüşmesiyle bir iki basın açıklamasıyla değil; kapı kapı dolaşan bir çalışma yürütülmelidir. Biliyorsunuz Kurdistan halkı, kadir kıymet bilen bir halktır, onun için doğrudan dokunan bir çalışma yürütülmelidir. Medya gücünü muazzam kullanıyorlar, dijital tekniği kullanıyorlar, sosyal medya dedikleri sanal medyayı muazzam kullanıyorlar. Her yerde de muhalefet grupları için her şeyi dezavantajlı hale getiriyorlar. Onun için bu dezavantajlı durumları avantaja dönüştüren ideolojik duruştur, iradi duruştur ve doğru bir çalışmadır. Bunun için çalışma, çalışma, çalışma, çalışma başka bir şey değil. Onun için Kürt ve Türkiye halklarının geleneğinde olan kapı kapı dolaşma küçüğünden büyüğüne oy hakkı olan, olmayan meydanda, sokakta, kahvede, evde, bahçede, dağda, köyde olan, kırsal bölgeden, taşra bölgesinden tutun da ovadaki herkese kişi kişi ulaşan; kendi beyannamesini somut güncel yaşamla buluşturan; seçim beyannamelerini bir çobanla da bir tüccarla da bir bürokratla da bir aydınla da toplumun tüm kesimlerine birebir ilişkilenerek buluşturan bir propaganda yöntemi, tarzı bu sonucu getirir. Bunun için gece gündüz çalışmak lazım. Gerekirse kendi bireysel çalışmalarından taviz verecekler, fedakar olacaklar. Bunun için fedakarlık, irade, çalışma lazım. Bunun için asla ve asla geri adım atmadan hedefe kilitlenmek lazım. Gerçekten adına sandık denilecekse sandıklarda AKP-MHP’nin, Hizbulkontranın varlığını tarihe gömmek gerekiyor. Yöntemi budur. Biz buna inanıyoruz.
PROVOKASYONLARI ÖNLEME ÇABASI
Bu açıdan en temel çağrımız, zaten Hareketimiz de bunu kolaylaştıran bir tutum içine girdi. Bu tutumu da selamlamak gerekiyor. Türkiye kamuoyu hiç bahsetmiyor. KCK’nin eylemsizlik kararı depremden dolayı bir insani, vicdani ve ahlaki bir tutumdu. Şimdi seçimleri kolaylaştırma ve provokasyonları önleme açısından da seçim sonrasına kadar devem ettirme çağrısı yapıldı. Hareketimiz, tarafımız her türlü provokasyonu önleyici bir tutum içerisine girdi. Şimdi bundan sonra provokasyonların olabilme ihtimali bizim açımızdan sıfırlanmıştır. Her türlü provokasyonu, faşist yönelimi ve baskıyı, her türlü entrika ve komployu geliştirecek olan devleti, şu an Türkiye Cumhuriyeti adına hareket eden AKP-MHP faşist güçleri olacaktır. Nerede ters bir durum gelişirse onları sorumlu görmek gerekir. Tüm kamuoyu da bunu böyle bilmeli. Hareketimiz insani ve ahlaki olarak da yine seçim sürecini kolaylaştıran bir tutum içerisine girmiştir. Demokrasi güçleri elbette gaflet içerisine girmemeli, duyarlı olmalılar. Bu temelde tüm halkımızın, demokrasiyi sahiplenen bir kültürle belirlenen yöntem ve tarzla kendi partilerini sahiplenmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Bu Newroz’da gençlik ve kadın öncülüğünde gelişen muazzam direniş, Önderliğin özgürlüğünü haykıran bu direniş, kendisini tutumuyla da adına yasal çerçeve denilen sandıklara büyük bir potansiyel güç olarak yansıyacaktır. Bu temelde AKP-MHP’nin öngördüğü yeni Osmanlıcılık siyaseti boşa çıkarılacaktır. Yeni Osmanlı siyaseti ve Misak-ı Mili hayalleri işgalci planları gerçekleşmeyecektir. Bunun önemli oranda önü alınmıştır. Bu seçimler de buna vesile olacaktır. Bu temelde halkımıza ve demokrasiye duyarlı herkese çağrımız bu eksendedir. Newroz ruhuyla demokrasinin öngördüğü yasal çerçeveyi de siyaset alanında sahiplenmek gerekiyor.