Sınırdaki mültecilerin dramı: Irkçılık, pazarlık, çaresizlik...

Mültecilerin tutulduğu koşulları yerinde tespit etmek için Edirne’ye giden insan hakları savunucusu Leman Yurtsever ve sosyal çalışmacı Berfin Ateşmen, sınırında adeta Araf’ta kalan mültecilerin ölüme terk edilmiş vaziyette olduğuna dikkat çekti.

Türk Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın mültecilerin Avrupa’ya geçişlerinin engellenmeyeceğine yönelik açıklaması sonrası Türkiye’nin dört bir yanından sınırlara akın eden mültecilerin yaşadığı dram bitmiyor.

Mültecilerin durumunu yerinde tespit etmek için 5 Mart’ta Edirne’ye giden insan hakları savunucusu Leman Yurtsever ve sosyal çalışmacı Berfin Ateşmen, tanık olduklarını ANF’ye anlattılar.

‘ÇARESİZLİK İÇİNDE BEKLEYEN İNSANLAR’

İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in kurucusu olduğu Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu adına sınıra gittiklerini belirten Yurtsever, büyük bir çaresizlikle karşılaştıklarını söyledi.

İlk önce mültecilerin yoğun olarak toplandığı Edirne otogarına gittiklerini dile getiren Yurtsever, karşılaştıkları manzarayı şöyle anlattı:

“Yer yer kümelenmiş, çaresizlik içinde bekleyen insanlarla karşılaştık. Otogarın içinde konaklamalarına izin verilmediği için dışarıda ısınmak için ateş yakıyorlardı. Alanda toplanmış topluluklarda bebekler ve çocuklar çoğunluktaydı. Hamile kadınlar, hastalar ve engelliler de vardı. Açık alanda kimisinin battaniyesi yoktu; ayakkabısı olmayan çocuklar da gördük. Aralarında Suriyeliler, Afganlar, İranlılar, Özbekler vardı. Sınırların açıldığını televizyondan ve sosyal medyadan öğrenmişlerdi ve Türkiye’nin dört bir yanından buraya akın etmişlerdi.”

İDLİB’TEN SONRA YÜKSELEN IRKÇILIK

Mültecilerin insanca bir yaşam umuduyla Avrupa’ya gitmek istediklerini vurgulayan Yurtsever, Türkiye’de geçici koruma yönetmeliğine bağlı oldukları için bir statüye sahip olmadıklarını ve bu nedenle de yaşamın her alanında aşağılanıp, ötekileştirildiklerini ve çok ucuza çalıştıklarını belirtti.

Yurtsever, Türkiye’de tabi tutuldukları kötü koşullar nedeniyle sınırların açıldığını öğrenir öğrenmez eşyalarını satıp sınıra akın mültecilerin aktarımlarını şöyle paylaştı:

“Konuştuğumuz mülteciler özellikle İdlib’te Türk askerleri öldürüldükten sonra en sevdikleri, samimi oldukları komşularının bile kendilerine hakaret ettiğini söylediler. Kimisine ‘Defolun’ diyerek fiziksel şiddet kullananlar dahi olmuş. Bu durumu fazla dillendiremiyorlardı çünkü kötü muamele görmekten korkuyorlardı. Samsun’dan gelen bir mülteci çok sevdiği komşusu tarafından ırkçı hakaretlere uğradığını söyledi. Yine bir iş yerinde çalışan Afgan erkek mülteci patronunun ona hak ettiği parayı vermediğini, nedenini sorduğunda ise, ‘Defol git, size para yok siz askerlerimizi şehit ettiniz’ şeklinde suçladığını söyledi. Bize yaşadıklarını anlatırken sürekli, ‘Biz insan değil miyiz’ diye tekrarlayıp duruyorlardı. Türkiye’ye savaştan kaçtıkları için geldiklerini ama burada da ötekileştirildiklerinden, hiçbir sosyal hakka sahip olamadıklarından söz ettiler.”

MÜLTECİLERE POLİS VE JANDARMA BASKISI!

Edirne’de de mültecilerin insanlık dışı koşullarda tutulduklarına işaret eden Yurtsever, yüzlerce insanın bulunduğu otogar alanında sadece hijyenik olmayan 3 mobil tuvalet bulunduğuna ve onların kullanımı için de kişi başına 3 TL alındığına dikkat çekti.

Otogarın içinde mültecilerin barınabileceği yeterince yer olmasına rağmen içeriye alınmadıklarına işaret eden Yurtsever, çoluk çocuğun soğukta uyumaya mahkum edildiğini söyledi.

Yeme içme konusunda sivil toplum örgütlerinin getirdiği yardımlarla ihtiyaçlarını giderdiklerini aktaran Yurtsever, battaniyelerin de geldiğini ancak herkese yetmediğini, açıkta kalanlar olduğunu dile getirdi.

Mültecilerin sık sık polis ve jandarmadan baskı gördüklerini aktardıklarını belirten Yurtsever, “Gündüz basın mensupları olduğu için mültecilere dokunmayan asker ve polislerin gece herkes gittikten sonra otogar alanına gelip baskı uyguladıklarını anlattılar. Hala bizi arayıp jandarmanın, ‘Sınırda artık yer kalmadı, ya İstanbul’a ya da gideceğiniz başka yer varsa oraya dönün’ diye onları zorla otogar alanından çıkarttıklarını aktarıyorlar” dedi.

‘GERİ DÖNMEMEK ÜZERE SINIRA GELMİŞLER’

Pazarkule Sınır Kapısı’na gittiklerini belirten Yurtsever, basın mensupları ile güvenlik güçleri arasında kümelenmiş insanların günlerdir soğuk havada toprak üzerinde yattığını anlattı.

Yurtsever, mültecilerin sınırdaki askeri bölgede sağlıktan barınmaya hiçbir ihtiyaca erişemediklerine, adeta ölüme terk edilmiş bir vaziyete olduklarına dikkat çekti.

Mültecilerin İstanbul’a veya ülkenin diğer bir yerine gitme durumlarının da olmadığını ifade eden Yurtsever, şöyle devam etti: “Kaldıkları evleri boşaltıp, tüm eşyalarını ya dağıtmış ya satmışlar, bir daha geri dönmemek üzere sınıra gelmişler. Onlara dönün deniyor ama nereye dönecekler? Resmen Araf’ta kaldılar. Orada can pazarı yaşanıyor. Yunanistan tarafına geçebilenler de Yunan askerleri tarafından çırılçıplak soyularak Türkiye tarafına geri gönderiliyorlardı.”

‘MÜLTECİLERİ PAZARLIK KONUSU YAPMAK İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR!’

Diğer devletlerle müzakere etmeden mültecileri sınıra yönlendirip pazarlık konusu yapmanın insanlığa karşı işlenen büyük bir suç olduğunu vurgulayan Yurtsever, ya Avrupa ülkelerinin bir an önce sınırları açması ya da Türk devletinin Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi çekinceyi acilen kaldırıp, tüm mültecilere statü verip, insanca yaşamalarını sağlaması gerektiğinin altını çizdi.

‘MAL MÜLK DEĞİL İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORLAR’

Sosyal çalışmacı Berfin Ateşmen ise, Edirne’de mültecilerin sınırlara yönlendirildikleri 2015’ten daha kötü bir manzarayla karşılaştıklarını söyledi.

Karşılaştıkları mültecilerin gözlerinde müthiş bir yılgınlık, çaresizlik ve mutsuzluk gözlemlediğini ifade eden Ateşmen, şunları kaydetti:

“Savaştan kaçmışlar, Türkiye’ye sığınmışlar ama burada da ırkçılık ve faşizan uygulamalarla karşılaşmışlar. Ucuz iş gücü olarak görüldükleri için geçimlerini karşılayamıyorlar. Sadece yaşamak için ekmek istiyoruz diyorlar. Mal mülk değil, sadece insanca yaşamak istiyorlar. Söyledikleri şey de buydu. Burada da barınamadıkları için kendilerini yola vuruyorlar. Onlara sınırı geçmenin tehlikeli olduğunu söylediğimde aldığım hep aynıydı: ‘Biz zaten her gün ölüyoruz, dövülüyoruz, hakaret yiyoruz ’. Kayseri’den gelen bir mülteci eşinin gözleri önünde dövüldüğünü söyledi ve bunun hayatında yaşadığı en utanç verici duygu olduğunu ifade etti. Kadın markette sıradayken, dil bilmediği için orada bulunan kadınların saldırısına uğramış çocuklarının önünde. Bir diğer mülteci yeni evlendiğini ama eşine bakamadığını, kendisi hiç okuyamadığı için kardeşlerini okutmak üzere Avrupa’ya gitmek istediğini söyledi. Bir mülteci de eşi ve çocuklarıyla güvenlik güçleri tarafından Meriç nehrini geçmeye zorlanmış. Sürekli olarak ‘Burada da çok zorluk yaşıyoruz , ölüm kalım savaşı veriyoruz, ne zaman evimize saldırı olacağını bilmiyoruz, sınırda da öyle. Ya öleceğiz ya da insanca bir yaşam yaşayacağız’ diyorlardı. En çok da bu insanlık dramının duyulmamasına sitem ediyorlar. Resmen Araf’ta kalmışlardı.”

Edirne’nin mülteciler için can pazarına dönüştüğünü vurgulayan Ateşmen, son olarak vicdan ve empati çağrısında bulundu.