Deprem bölgelerinde halka hukuki bilgilendirmelerde bulunan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlarından Ergin Sözen, OHAL kapsamında Hatay Valiliği’nin kararıyla oldu bittiye getirerek zaten zor durumda olan depremzedelerin arazilerine geçici olarak el konulmasını ANF’ye değerlendirdi.
‘EL KOYMAYI OHAL İLE MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR’
Sözen, bu acil kamulaştırmanın anayasal açıdan mümkün olmasa da, devletin OHAL kararnamesiyle bu geçici el koymayı meşru hale getirmeye çalıştığına işaret etti. Bunun kabul edilemez olduğunu vurgulayan Sözen, insanların mülki haklarının engellendiğini söyledi. Bunun mülk sahiplerine haber dahi verilmeden yapıldığını belirten Sözen, “Oradan belki insanlar geçimini sağlıyor. Mesela bir depremzedenin geçimini sağladığı maydanoz tarlasına konteyner kent yapmışlar. Sen şimdi birilerine barınma olanağı verirken, bir başkasının geçimini engelleyerek yapıyorsan bu yanlış. Buradaki dengeyi de gözetmen gerekiyor. Şimdi bu arazilerin bedeli olarak 2 aylık peşin, 2 yıllık ise kira ödeyeceklerini söylüyorlar ama bu neye göre yapılacak, vatandaşa buna dönük hiçbir bilgilendirme yapılmıyor” diye konuştu.
HALK DEVLETE GÜVENMİYOR
Bu açıdan depremde oluşan organizasyonsuzluğun burada da gündeme geldiğini vurgulayan Sözen, eğer devlet mağdur etmeyeceğini iddia ediyorsa o zaman halkıönceden bilgilendirip, buradaki kültürel dokuyu bozmadan bunu yapması gerektiğini söyledi. Samandağ’da ağırlıklı olarak Arap Alevi nüfusun yaşadığını hatırlatan Sözen, kültürel dokuları bozulan, mülkleri ellerinden giden yurttaşların büyük endişeye kapıldığını, dışarıdan buraya insanlar getirileceği endişesini taşıdıklarını aktardı. Devletin her şeyden önce insanların bu kaygılarını gidermesi gerektiğini kaydeden Sözen, şöyle konuştu: “Ben Antep’te avukatlık yapıyorum ve 1 haftadır depremden etkilenen Elbistan’daydık. Nurhak ve birçok köyü gezdik, oradan tekrar Samandağ’a geldik. Her iki yerde de hukuki bilgilendirme toplantısı yaptık ve vatandaşlardan aldığımız izlenime göre bir kaygı ve güvensizlik durumu var. Devletin mallarına el koyacağını, bunların bedelini ödemeyeceğini, yıkılan evlerinin karşılığında bir şey elde edemeyeceklerini, yıkılan dükkanları ve mallarına karşılık bir tazminat alamayacaklarını düşünüyorlar. Yani vatandaş devlete güvenmiyor. Çünkü deprem sonrası oluşan hasar, zarar ve bunlara karşı devletin reflekslerindeki tüm belirsizlikler vatandaşları kaygılandıran temel nokta oldu.”
DEPREMZEDELERE ‘SİZ MİSAFİRSİNİZ’ CEVABI
Bu kaygılarında da haksız sayılmadıklarını ifade eden Sözen, benzer bir durumu Kürt Alevi nüfusun yoğun olduğu Bazarcix’ta yaşadıklarını söyledi. Sözen, kendi mahallelerine yakın bir yerde konteyner kent kurulması için valiliğe ve belediye başkanının yanına giden depremzedelerin, “Burada misafirsiniz, biz ne yaparsak onu kabul etmek zorundasınız” cevabını aldıklarına dikkat çekti. Oysa oradaki insanların yıkılan evinin yanında konteyner isteyeceğini hatırlatan Sözen, “Depreme dair statik çalışması yapılır. Fizibilite yapılır. Orada hem çadır kent kurdurup hem de konteyner kent yaptırmamak söz konusuysa burada iyi niyet aramamak gerekiyor. Bunun takipçisi olacağız.”
‘MUTLAKA İDARİ DAVA AÇILMALI’
Buna karşılık yurttaşların sınırlı da olsa hukuki araçları olduğu bilgisini veren Sözen, bu araçları şöyle sıraladı: “Birinci hak dilekçe hakkı. Dilekçe hakkının deprem bölgesinde memurlar tarafından, valilik tarafından sınırlandırılmak istendiğini gördük. Bu hakkı ötelemeye çalışmışlar. Öncelikle depremzede arkadaşlar muhakkak bulundukları alanda yaşadıkları her sorunu bir dilekçeyle AFAD'a, valiliğe, kaymakamlığa bildirsinler. Bu kayıt altına alınmalı. İkincisi, idari dava yolu söz konusu. Yani yapılan her işlem şu an devletle muhatap olunduğu için idari işlem niteliğinde. Her idari işlem öncelikle bir yazılı başvuruyu gerektirir. O yazılı başvuruya ya cevap verilmez ya da olumsuz cevap verilir. Buna karşı da idari dava açma yolu vardır. Bu yolu vatandaşlar ayrı ayrı her idari işlem için gözetmeliler. Yani bu polisin yaptığı herhangi bir müdahale için de olabilir. Mülkiyetlerine yönelik işlemler ya da Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı herhangi bir işlem için de olabilir. Arazilere geçici olarak el koyma işlemleri hakkında da bu yapılabilir. Suç duyurusu mutlaka yapılmalı.
‘HEPSİ SORUMLU, MÜTEAHHİTLER EN ZAYIF HALKA’
Deprem bölgesinin imara açılmasında hem siyasal sorumlular var, hem yerel sorumlular var. En başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Çevre Şehircilik Bakanlığı, AFAD, belediyeler, valiler hepsi sorumludur. Zaten biz ÇHD olarak depremin üçüncü günü itibarıyla hepsi hakkında ayrı ayrı suç duyurularında bulunduk. Vatandaşlara da aynı şekilde suç duyurusunda bulunmaları çağrısı yapıyoruz. Çünkü bu işin sorumluları sadece müteahhitler değildir. Müteahhitler bunun en zayıf halkasıdır.”