ANALİZ

Suçlu Türkiye başkalarını suçluyor

Öyle çirkef ve şirret bir iktidar ki, ABD’yi bastırmak ve Kürt soykırımına tam destek verir hale getirmek için her türlü söylemde bulunuyor.

Kürt Halk Önderi defalarca Kürt halkına yönelik yürütülen savaşın büyük bölümü psikolojik savaştır değerlendirmesinde bulunmuştur. Hatta “yüzde 80’i psikolojik savaştır” diyerek Kürt halkına yönelik savaşın karakterini ortaya koymuştur. Türk devleti Kürt halkına karşı dünya tarihinin en haksız savaşını yürütmektedir. Böyle bir savaşla Kürtler soykırıma uğratılmak istenmektedir. Dünyanın en haksız ve en zalim savaşını yürüttüğü için de gerçekleri tersyüz etmek ve bu savaşı haklı göstermek için görülmedik bir psikolojik savaş yürütmektedir. Buna psikolojik savaş ağırlıklı özel savaş da denilmektedir. 

Şimdi bu gerçekleri tersyüz etme amaçlı psikolojik savaşı Rojava ve Efrîn’deki Kürtlere karşı yürütüyor. Kürtler çok doğal olarak öz topraklarında özgür yaşamak istiyorlar. Bunun için demokratik sistem oluşturmuşlar; hem de dünyanın en demokratik sistemini. AKP-MHP faşist iktidarı, Kürtlerin her yerde, özellikle Türkiye sınırlarında kendi kimlik ve kültürleriyle özgürce yaşama kavuşmasını izlediği soykırım politikası açısından tehlikeli görmektedir. Bunun için Efrîn’de teröristler var, Efrîn’de bize yönelik bir tehlike vardır, saldırı vardır diyerek bu psikolojik savaşı yürütmektedir. Böylece Efrîn’e yapacağı çok haksız ve işgal harekatına meşruiyet kazandırmayı hedeflemiştir. Böyle bir işgale karşı çıkanları susturmayı ya da sessiz kalmalarını sağlamayı amaçlamıştır. 

Öyle bir psikolojik savaş yürütüyor ki, sadece Efrîn halkını ve direnişçilerini suçlamıyor, hedeflemiyor; Efrîn işgali konusunda kendisini desteklemeyenleri de suçlayarak hem suçlu, hem güçlü olmaya çalışıyor. Neredeyse doğru kendisi, haklı kendisi; haklı bir savaş yürütüyor; bu savaşı desteklemeyenleri de terör destekçisi olarak suçluyor. En iyi savunma saldırıdır diyerek işgale karşı çıkacak, eleştirecek herkesi susturmaya çalışıyor. Bunu elindeki basın yayın organları ve psikolojik savaş araçlarıyla o kadar yoğun yapıyor ki, sanki Türkiye'nin haklı yanları varmış gibi bir algı yaratıyor. Bunun sonucu da birçok ülke ve siyasi güç “anlayışla karşılıyoruz”, “Türkiye'nin güvenlik kaygılarını anlamak lazım” gibi işgali destekleyen ya da işgali seyreden tutum gösteriyorlar. 

Soykırımcı Türk devleti artık sadece Kürtlere yönelik bir özel savaş ve psikolojik harekat yürütmüyor; soykırım politikasına tam destek vermeyen devletler ve siyasi güçler üzerinde de bir psikolojik harekat yürütüyor. Her gün Efrîn’de şu bu terörist var diyerek, şu bu ülkeyi suçlayarak sanki kendisi haklıymış; soykırım politikalarına ve işgal harekatına tam destek vermeyenler haksızmış gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. İlkesel ve açık tutum koymayan ülkeler ise politika ve diplomasi adına Türkiye'nin bu psikolojik harekatı ve sürekli bastırma söylemleri karşısında kem küm ediyorlar. Böylece bu psikolojik savaş altında AKP-MHP faşizminin soykırımcı işgal harekatını cesaretlendiren bir duruma düşüyorlar. Şu anda Avrupa’nın da Amerika’nın da tutumu bu yöndedir. 

Soykırımcılığa ve faşizme karşı açık tutum takınmamak işgalci faşist güçlere hizmet etmektir. Zaten onlar da yürüttükleri özel savaş ve psikolojik harekatla bunu amaçlıyorlar. Çünkü bu zihniyet ve politikada olanlar dolaylı eleştirileri, dostlar bizi pazarda görsün anlamına gelen söylemleri ciddiye almazlar, bildiğinde ısrar ederler. Nitekim şu anda AKP-MHP faşizminin yaptığı da budur. 

Sanki Türkiye'nin Efrîn sınırında bir güvenlik kaygısı varmış gibi NATO yetkilileri “Türkiye'nin güvenlik kaygısını anlıyoruz” diyerek bu işgal harekatını onaylamışlardır. NATO böyle dedikten sonra NATO içindeki bazı ülke yetkililerinin yaptığı bazı eleştirilerin hiçbir anlamı kalmamıştır. DAİŞ’e karşı savaşta Kürt savaşçıları övenler, Türkiye DAİŞ’i yenilgiye uğratan bu savaşçılara saldırdığında sessiz kalıyorlar ya da Türkiye'nin endişelerini anlıyoruz diyorlar. İşte bu güçlerin vicdan, ahlak ve adalet ölçüleri böyledir. Bir kez daha kapitalist modernite zihniyetine sahip olanların kendi çıkarları dışında başka ilkeleri olmadığını gözler önüne sermişlerdir. 

Türk devleti köyleri ve şehirleri bombalıyor, sivilleri öldürüyor, insanlık suçu işliyor, ama bazı ülkelerin sessizliğini ve NATO’nun tutumunu görünce “biz aslında taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayarak hemen sonuç alırız, ama bunu yapmıyoruz” deme pişkinliğini ve utanmazlığını gösteriyorlar. Böylece sivil katliamlarına yönelik tepkileri bile bastırmaya çalışıyorlar. Açıkça bin bin öldürmediğimize şükredin diyerek yüzlerce sivilin ölümünü, kadın ve çocukların ölümünü meşrulaştırmaya çalışıyor. İşgal nedeniyle, sivilleri öldürme nedeniyle hesap vereceğine başkalarını terörizme, şuna buna destek vermekle suçluyor. İşte hem suçlu hem de güçlü olmak buna deniyor. Buna çirkeflik denir. Bu kavramlar bile bu tutum için çok hafif gelir. Şu andaki AKP-MHP faşizmi için hangi söz ve kavram kullanılırsa kullanılsın hafif kalır. İnsanlığın kiri, pası, tortusu, en adi ve lümpen siyasi gücü Türkiye'deki siyasi iktidardır. 

Öyle çirkef ve şirret bir iktidar ki, ABD’yi bastırmak ve Kürt soykırımına tam destek verir hale getirmek için her türlü söylemde bulunuyor. Tehdit ve şantajla ABD’yi kendi politikalarını kabul etmeye zorluyor. ABD PKK'nin tasfiyesi için her türlü desteği veriyor ama bu yetmiyor. Efrîn işgaline de Rojava’daki Kürtleri ezmeme de destek olacaksın dayatması yapıyor. ABD’ye yönelik söylemleri ne Emperyalizm, ne kapitalizm, ne de ABD karşıtlığıdır. Sadece ve sadece Kürt düşmanlığı ve Kürt soykırım politikası nedeniyle ABD üzerinde baskı uygulamaya çalışıyor. ABD’ye ve Avrupa’ya 20. Yüzyılda olduğu gibi açık biçimde Kürt soykırımına destek vermeyi dayatıyor. Nasıl ki kendisi Kürt düşmanlığı ve soykırımında katıysa her siyasi güçten de bunu bekliyor. Bunun için de bizzat Türkiye'nin varlığını bir şantaj ve tehdit aracı olarak kullanıyor. Faşist politikalarla içeride nasıl ki ya bizden yanasınız ya da karşımızdasınız, hainsiniz politikası yürütüyorsa, dış politikada da bunu dayatıyor. 

Efrîn Direnişi karşısında tüm insanlık bir sınavdan geçmektedir. DAİŞ’e karşı mücadelede büyük bedeller ödeyen Rojavayê Kurdîstan ve Efrîn halkının direnişi karşısındaki tutumlar herkesin karakterini ortaya koymaktadır. Belki bu düzeyde vicdan, ahlak, hak, adalet ve eşitlik ölçülerinde tartılma durumu dünyada az görülmüştür. 

Kuşkusuz halklar ve demokrasi güçleri AKP-MHP faşizmine karşı çıkmakta ve Efrîn Direnişini desteklemektedirler. Efrîn Direnişi halkların büyük desteğini almaktadır. Bu desteğin büyük moral gücüyle direnmektedirler. Efrîn’deki işgale karşı direnişin sonucunu da insanlığın moral değerlerini arkasına alan ve fedaice direnenler belirleyecektir. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika