Süreç 9 Ekim 1998’de başladı
Avrupa basını, “Bu gece için Avrupa havaalanlarının tümü Apo’ya kapandı” diyordu. Rusya Başbakanı da BDT adına yasaklamıştı. Kararı alan güç ABD kontrolü altında NATO’nun Gladio tarzı kanun dışı bir birimiydi.
Avrupa basını, “Bu gece için Avrupa havaalanlarının tümü Apo’ya kapandı” diyordu. Rusya Başbakanı da BDT adına yasaklamıştı. Kararı alan güç ABD kontrolü altında NATO’nun Gladio tarzı kanun dışı bir birimiydi.
Bu süreç, 9 Ekim 1998’de Atina Havaalanı’nda karşılanmamla başladı. Beni davet eden dost milletvekili ve eski bakan olan Baduvas yerine, Baby kod adlı İstihbarat Başkanı Stavrakakis ve yine dost geçinen Agit kod adlı Kalenderidis karşıladı. İltica başvurusunda bulunmak istediğimi ve buna hakkım olduğunu söylediğim halde, zor kullanacaklarını belirtmeleri karşısında Moskova’ya doğru yola çıktım.
Moskova’da milletvekili Jirinovski tarafından karşılandım. Parti temsilcimiz Numan Uçar’dı. Daha sonra Başbakan Primakov’un en çok 9 gün kalabileceğimi belirttiğini, ayrılmazsam zorla gönderileceğimi hissettirdiler. Bu süreçte milletvekili Mitrofanov’un evinde kaldım. 33 gün süren Moskova süreci, Duma’nın bire karşı 298 oyla siyasal iltica hakkının tanınması gereğini hükümet yerine getirmediğinden İtalya’ya doğru yola çıktım.
Dostluk beklerken tutuklandım. Mahkeme daha sonra tutuklamayı kaldırdı. Fakat çok sert bir abluka altında tutularak, kaçırılmam için her yol denendi. Altmış altı gün sonra ilk fırsatta çıkmaktan başka çarem kalmadı. Bu süreçte İtalyan avukatlar ve tercümanlarım vardır. Olup bitenleri açıklayabilecek durumdadırlar. Milletvekili avukatlarım Piapisa ve tercüman Ahmet tüm gelişmelere tanıktır.
Tekrar Moskova’ya geldiğimde, kendileri söz verdikleri halde, daha sert bir uygulamaya aldılar. ABD ve İsrail adına bakan olarak gelen Madleine Albright ve Ariel Şaron idi. IMF kredileri tartışılıyordu. Mavi Akım Projesi de gündemdeydi. Sanırım teslim edilmem karşılığında Moskovalı yöneticilerle IMF kredileri ve Mavi Akım Projesinde anlaştılar.
TUZAĞA DÜŞÜRÜLDÜM
Son durak olarak emekli general Nagzakis ve tercüman Ayfer Kaya’nın özel bir uçak getirmesiyle Petrograd’dan Atina’ya indim. VIP’ten geçerek Nagzakis’in akrabasında bir gece kaldım. Ertesi akşam Dışişleri Bakanı Pangalos’la görüşme amacıyla gittiğim yerde yine İstihbarat Başkanı Stavrakakis’le karşılaştım. Tuzağa düşürülmüştüm. Zorla bir yere götürdüler. Bir gece uçakla havada dolaştırıldıktan sonra, Korfu Adası’na indirildim. Avrupa basını, “Bu gece için Avrupa havaalanlarının tümü Apo’ya kapandı” diyordu.
Rusya Başbakanı da BDT adına yasaklamıştı. Çok üst düzeyde bir karar alındığı açıktı. Daha sonra bu kararın gizli olarak İsviçre’de alındığı anlaşıldı. Kararı alan güç ABD kontrolü altında NATO’nun Gladio tarzı kanun dışı bir birimiydi. Aynı birimin Kenya’ya kaçırılmamı planladığı daha sonra ortaya çıkan diğer bir gerçekti. Bunda İngiliz İstihbaratının da etkili bir rol oynadığı basında ispatlı olarak yayınlandı.
Yunan hükümeti sahte dostluğuna dayanarak taşeronluk rolü oynadı. 15 gün içinde bana Güney Afrika Cumhuriyeti pasaportunun verileceğini, bunun için de daha emniyetli olan Kenya’daki Yunan Elçiliğinde kalmamın daha uygun olacağını hükümet adına belirten Kalenderidis’e inanmam sonucunda, böylelikle Kenya’ya kaçırılmamı sağladılar. Yunan hükümeti ve Elçisi Kostulas, kaçırmayı bildikleri halde açıklamadılar. En son günde Kenya emniyetiyle anlaşarak, bizzat Pangalos adına verilen güvenceyle “Hollanda’ya gidiyoruz” dediler ve sanıyorum uyuşturucunun da etkisiyle bizi bir havaalanına kaçırıp 2 Şubat’tan beri hazırlık yapan Türk özel güvenlik birimine teslim etmeyi başardılar.
Daha sonra bu operasyonun ABD Başkanı Clinton’un özel emriyle gerçekleştirildiğini özel temsilcisi Blindken basına açıkladı. Bu kısa özetlemem bile AİHS hükümlerinin ağır bir biçimde çiğnenerek, iltica başvurum hem İtalya’da hem de Yunan Büyükelçiliğinde kabul edildiği halde, kaçırılmamın ne tür bir hukuk dışılıkla gerçekleştirildiğini açıkça göstermektedir. Zorla teslim edildiğim yer olan Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliğinde Büyükelçi Kostulas’a yaptığım iltica başvurusunun kabul edildiğini ve işleme konulduğunu Elçinin kendisi belirtti. Yunanistan’dan gelen bir avukat aracılığıyla bu işlemi Atina’da yürütmeye çalışıyordum. Kenya’da bile resmen AİHS kapsamı içindeydim. Bu nedenle zorla dışarıya atmalarını kabul etmeyip direnişle karşıladım.
Kısaca 9 Ekim’den 15 Şubat’a kadar geçen süre içinde AİHS hükümlerinin bana uygulanması gerekirdi. Rusya dahil hiçbir hükümetin sözleşmenin tanıdığı hakları çiğnemeye yetkisi yoktur. Bu devletler adına avukatlarımın AİHM’ye yaptıkları başvurulara katılıyorum. Davacı olduğumu belirtiyor ve İmralı Davasından önce bu ülkeler, yani Yunanistan, İtalya ve Rusya hakkında yapılan davacı başvurularının incelenmeye alınması gerektiğine katılıyorum. Ancak bu temelde kaçırılmamın içyüzü aydınlatıldıktan sonra, gözaltına alınmamın AİHS’ye aykırılığı da açık bir biçimde ortaya çıkacaktır.
Türk timlerine teslim edilirken hiçbir kurala bağlı kalınmadığı, bu konuda ortada hiçbir belgenin olmadığı, ayrıca olayın Avrupa sınırları içinde gerçekleştiği, dolayısıyla AİHS’nin ilgili hükümlerine açıkça aykırılık teşkil ettiği ortadadır. Buna dayanarak İmralı duruşmalarının hukuki temelden yoksunluktan dolayı ‘dava yoktur’ veya ‘oluşmamıştır’ biçiminde bir görüşle sonuçlanması, hukuka bağlılığın bir gereği olacaktır. Aksi halde verilecek karar AİHS’ye aykırı olacaktır. Hatta kaçırılmanın komplo sürecine hukuk da alet edilmiş olup, AİHM bu zincirin bir halkası haline getirilme gibi Yüce Mahkemenin kabul etmeyeceğine inandığım bir pozisyona sokulmuş olacaktır. Yüce Mahkemenin kendini de ilgilendiren bu kaçırılma oyununa karşı anlamlı bir tavır koyarak, tarihine yaraşır tarihsel bir karar vereceğine dair dilek ve inancımı bir kez daha belirtirim.
(Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kitaplarından derlenmiştir.)
Devam edecek…