Temelli: 40 yıldır diz çökmemiş bir halk var

HDP Eş Başkanı Sezai Temelli, AKP'nin yerel seçim çalışmasına siyasi soykırımla başladığını belirterek, asıl meşruiyet sorununun Erdoğan'da olduğunu belirtti.

HDP Eş Başkanı Sezai Temelli, partisinin grup toplantısında güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

'EN BÜYÜK YENİLGİ YILMAKTIR'

Temelli'nin konuşmasından satır başları şöyle:

"En büyük yenilgi sinmek yılmak, sarayın istediği gibi korku ile nefes alıp vermektir. Sokakta, evde, her yerde inatla bir araya gelerek mücadelemizi yükseltmeye devam ediyoruz. Bu mücadeleyi yükselten, bugün gözaltına alınan arkadaşlarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Asla boyun eğmediler, yine boyun eğmeyecekler."

Bu ceberut devlet gözaltılarla yıldırmaya çalışıyor. Başaramayacaklar. Cezaevlerinde bulunan binlerce yoldaşımıza da selamlarımızı iletiyorum, onlar direndikçe biz güçleniyoruz."

Bir selamı da onursal başkanımıza göndermek istiyorum. AKPM, Ertuğrul Kürkçü’ye onursal üyelik verdi. Onunla onurlandık.

Yüksel direnişinin 700’üncü günü, vekillerimiz omuz vermek için orada olacaklar.

10 EKİM

Yoldaşlarım 10 Ekim davalarını partimiz yakından izledi. Orada izlediğimiz şey devletin önümüze çıkardıklarıydı. Peki ya hiç yargılanmayanlar, yol verenler? Onların hiçbiri yargılanmadı bile. Suçlanmadılar bile. Bize dönük bütün katliam davalarında bir tek kamu görevlisi, bir tek polis memuru, bir tek emniyet müdürü bile yargılanmadı. AKP’li siyasetçilerden de ölenlerle ilgili tek söz duymadık.

'AFFI ÇETELER İÇİN DÜŞÜNÜYORLAR'

Çetelere dışarıda hareket alanı sağlamak istiyorlar. Af tartışması sürerken daha geçtiğimiz hafta havalimanında direnen 7 işçi arkadaşımız daha tutuklandı. Toplantıda 34 işçi arkadaşımız tutuklu. Neden tutuklu? Çünkü bu çalışma koşullarına itiraz ettikleri için, bu orta çağ köleci akla itiraz ettikleri için tutuklandılar. AKP’nin yönettiği bu ülkede her ay 150’den fazla işçi hayatını yitiriyor.

'BU FİLME SON VERMELİYİZ!'

Tank altında ölen çocukların, intihar eden işçilerin, göstere göstere katledilen kadınların ülkesine döndü. İktidarın tanıtım filmidir bu cinayetler. Bu filme son vermeliyiz.

9 EKİM KOMPLOSU

Bugün 9 Ekim Komplosunun yıl dönümü. Bu komplonun başladığı tarih. 9 Ekim Ortadoğu ve ülkemizde yaşananları anlamak için çok kritik bir tarih. Geriye dönüp baktığımızda bugün yaşadıklarımızın en temel nedenini bu komploda görebiliriz. Hükümet uluslararası güçlere rağmen kendi hedefleri doğrultusunda Suriye savaşına müdahil olduğunu savunuyor. Tüm dış güçlere rağmen Suriye’deyiz diyor. Oysa gerçek öyle değil, Türkiye’nin Suriye’ye sokulma stratejisi 1998 yılında Adana mutabakatı ile planlanıyor. Bu mutabakat daha sonra Wikileaks Belgeleri ile açığa çıktı.

9 Ekim 98’de Ortadoğu’nun kaderine, bölge halklarının geleceğine müdahale edildi. Tecridin aynı güçler tarafından sürdürülmesi de planın tamamlaması ile ilgilidir. Bugünkü tecridi 9 Ekim tarihine bakarak anlayabiliriz. Sayın Öcalan bu komplo ile Türkiye halklarının karşı karşıya getirilmek istendiğini, bir iç savaşın çıkarılmak istendiğini vurgulardı. Bu tehlikeyi gördüğü için de İmralı’daki tüm savunmalarını Türk ve Kürt halklarının ilişkilerinin güçlendirilmesi üzerine kurdu. Hepimiz bunun şahidiyiz. Uluslararası güçlerin Türkiye haklarının üzerindeki oyunlarını boşa çıkarmak için ortak vatan ve demokratik cumhuriyet tezlerini ortaya attı. Bütün bunlar çok kıymetli adımlardı. Sayın Öcalan ancak farklılıklara dayanan, gücünü buradan alan ve bununla can ve mal kayıplarının önüne geçebilmenin yolunu gösterdi.

Farklı inanç farklı ulus ve kültüre sahip kesimlerden oluşan bir demokratik ulus modelinin inşasını gerçekleştirmeye çalışıyordu. Bu çağrıya şiddetle karşılık verildiği için Kürt sorunu çözümsüzlüğe mahkum edilmiştir. Bugün yaşadığımız demokrasi sorununun temelinde de Kürt sorununun çözümsüzlüğü vardır.

'ÖCALAN ŞİMDİLERİ GÖRDÜ'

Sorunun çözümünden yana olanlara karşı bu iktidar savaşı savaş politikalarını yani çözümsüzlüğü tercih etmiştir. Öcalan 3 yıl boyunca süren görüşmelerde bugünlerde karşılaştığımız siyasi ve ekonomik sorunlar konusunda uyarılarda bulundu. AKP’nin müzakerelerde istekli olmadığını ve bunun tehlikeli olduğu uyarısını yaptı. 2014’teki bir görüşmesinde darbe mekaniğine dikkat çekti. Çözüm için sorumluluk alınmaması halinde bir darbenin mümkün olacağını söyledi. Öcalan’ı dikkate almadılar, ne oldu? 15 Temmuz 2016’da darbe mekaniği harekete geçti, darbe kalkışmasını yaşadık.

Bu görüşmeler sırasında bir mutabakat metni ortaya çıktı: Dolmabahçe Mutabakatı. Bu mutabakatın üzerine tecrit kilidi vuruldu. Mutabakatta özgür vatandaşlıktan cinsiyet rejimine, doğanın korunmasından yerel demokrasiye kadar her alanda en demokratik yöntemler geliştirilmişti. Bu aslıda Türkiye’nin demokrasi sorununun çözümü idi. Çünkü demokrasi sorununun çözümü, Kürt sorunun çözümü demekti. Kürt sorunun çözümü demokrasi meselesinin hal edilmesi demekti.

'TECRİDİ ANLAMAK KİLİT ÖNEMDE'

Tecrit meselesini anlamak AKP’nin Kürt halkına yönelik bakış açısını, iktidarın barış konusundaki yaklaşımını anlamak açısından kilit önemde. Tecrit Türkiye’de Kürt sorununun hükümet tarafından getirildiği noktayı çok iyi özetliyor.

Sayın Öcalan İmralı heyetine şöyle söylemişti: 'Bunu bu masada çözersek çözeriz. Bu son şansımız. Bu masada çözemezsek muhataplar dışarı açılır.' Öyle oldu. Dışarı açıldı. Oysa bunu çözebilirdik. Muhataplar bir masanın etrafına oturmuş ve tüm ülke büyük bir umuda sarılmıştı. O masayı devirenler, bu katliamların sorumlusudur. O masayı devirenler bu savaşın, bu yıkımın sorumlusudur.

Sayın Öcalan’ı mutlak tecrit altında tutmak, toplumu savunmasız hale getirmek anlamına getiriyor. Bizler toplumu savunmasız bırakanlara karşı toplu savunmak için buradayız, burada olmaya devam edeceğiz."

'EKONOMİK KRİZE SAVAŞ POLİTİKASI YOL AÇIYOR'

Tecrit, savaş ve demokratik çözümün önünün tıkanmasıyla, bu iktisadi krizin içinden çıkamazsınız. Öyle oluyor zaten. Hem iktisadi krizin içinde boğuluyorlar hem de bu politikalarda ısrar ediyorlar.

Bu yıl, 2018 yılında savunma sanayi destekleme fonuna ayrılan para yüzde 124 artmış. Evet, kriz var, ciddi anlamda yoksullaşma var, hayat pahalılığı artıyor. Savunma sanayi destekleme fonuna yüzde 124 artış getirildi.

Çünkü barıştan ve HDP’den korkuyorlar. Bu yüzden de savaş politikalarını diri tutma peşindeler.

AKP döneminde bakın ekonomik sorunlar o denli toplumsal ve siyasi sorunlarla iç içe geçti ki, tarımsal araziler vasfını yitirdi. Çiftçilerin borcu 13 kat arttı. Açıklanan programda çiftçiye yer yok. Peki, tarımdan geçimini en çok kim sağlıyor, Kürtler. İşte iktisadi sorunlar, siyasi sorunlar, toplumsal sorunlar. Meraların yasaklanması, ormanların yakılması, çiftçinin borcunun göz ardı edilmesi. Hep arka planda yatan savaş politikalarıdır.

Kürt halkına Kürtlere yönelik bu düşmanca tutum savaş politikaların sürmesi için araç haline getirildi.

'KAYYUMLARI DA SARAY'I DA SÜPÜRECEĞİZ!'

Bunlar bizim belediyelere laf söylerken atadıkları kayyumların hepsi yolsuzluğa bulaştı. Atadığı kayyumu bile görevden almak zorunda kaldı, hırsızlığın boyutuna bak. Bir tek kuruşluk yolsuzluk bulamadığı belediyelerimizi suçlarken kendi atadıkları kayyumlar ortada. Az kaldı. Bütün bu kayyumları bu kayyum coğrafyasından hep birlikte süpürüp atacağız. Hem kayyumları atacağız hem Saray’ı süpüreceğiz.

Her sabah zamla uyanıyor halk. Bugün yine akaryakıta zam yapıldı. AKP bir mahalle tefecisi gibi. Halktan topluyor ve bir çukura bu kaynakları atıp çarçur ediyor. Nasıl mı topluyor? İşte fatura böyle topluyor. Elektrik faturası, doğalgaz faturası ve gelen her faturaya bakın. Her faturada en az 4-5 ayrı vergi var.

Son 20 yılda nüfus yüzde 26 artarken, suç oranı yüzde 400 artmış. Bu bir tesadüf olamaz. Özellikle uyuşturucu ve hırsızlık suçlarında artış yüzde 600. Cezaevlerindeki çocuk ve genç oranı yüzde 40 artıyor. Çünkü 20 yıl boyunca bu ülke yoksullaştı. Bu 20 yıl boyunca bu ülkede adaletsizlik arttı, gelir dağılımı bozuldu. Bu 20 yıl boyunca bu ülke kamplaştırıldı, düşmanlaştırıldı, bütün bunlarla birlikte hareket ediyor.

'SİYASİ KRİZ VE EKONOMİK KRİZ BİRBİRİNİ TETİKLİYOR'

Bileşik kaplar misali siyasi kriz varsa ekonomik kriz de olur, ekonomik kriz varsa toplumsal kriz de olur. Bunların hiçbiri birbirinden bağımsız hareket etmez. Bakın cinsel suçlardaki artış inanılmaz boyutlarda. Tam 10 kat artmış. Neden? Çünkü şöyle konuşuyorlar. Kadın erkek eşitliği doğaya aykırı diyor. 'Tecavüze uğrayan kadınlar doğurmalıdır' diyor, 'kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyorlar' diyor. Böyle bir karanlık zihniyet karanlık söylemlerle konuşuyor. Sonra cinsel suçlar 10 kat artıyor.

'SEÇİM ÇALIŞMASINA GÖZALTILARLA BAŞLADILAR'

Değerli konuklar değerli arkadaşlar yerel seçimlere 6 aydan az bir süre kaldı. Yerel seçimler söz konusu oldu HDP’yi ağızlarına dolamaya başladılar. Bu son gözaltılar da da aslında izlediğimiz şey AKP’nin seçim çalışmasıdır.

'ASIL SEN MEŞRU DEĞİLSİN'

Böyle seçim çalışmaları yürütüyorlar, şimdi de yerel seçim çalışmalarına başladılar. Ve tabi HDP’yi suçlayan, HDP’ye karşı her türlü nefreti dile getiren Erdoğan konuşmaya başladı.

HDP’yi meşru bir parti olarak görmüyormuş. Görme, sen meşru musun? Meşruiyet tartışması yapılacaksa bu HDP ile değil, ancak seninle yapılır.

Muhatap değilmiş bizimle. Biz çok üzüldük! Bu dertle artık iflah olmayız! Kim seni muhatap kabul ediyor? Bizim muhatap alacağımız halkımız, emekçilerimiz ve kadınlarımız var. Biz 6 milyon seçmenden oy almakla kalmıyoruz, aynı zamanda bütün toplumun sorunlarıyla muhatap oluyoruz. O yüzden bizim muhatabımız halklarımızdır, sen kimsin? Biz de seni muhatap almıyoruz.

Sanıyor ki bu tehditleri ile halk sandığa gitmeyecek, oyuna sahip çıkmayacak. Sen onu oy mu sanıyorsun? O iradedir irade, siyasi bir irade. O 40 yıllık bir irade. Bu halk kimleri gördü, kimler geldi, kimler geçti. 40 yıl boyunca sen diz çökmüş, boyun eğmiş bir halk gördün mü? Asla vazgeçmedi, yine vazgeçmeyeceğiz.

Nasıl o barajları 7 Haziran’da 1 Kasım’da 24 Haziran’da kafana yıktıysak, yerel seçimde de kayyumlarını başına yıkacağız. İşte sen o çöpleri toplamaya gidersin ancak. Bu ülkeyi hep birlikte bu kayyum utancından kurtaracağız.

'KAYYUMCULARDAN YAN YANA KURTULABİLİRİZ'

Kayyum Van’ın, Amed’in, Mardin’in sorunu değil. Kayyum Trakya’nın, Ege’nin, Çukurova’nın sorunu. Kayyum, demokrasi sorunu, barış sorunu. Barış ve demokrasi istiyorsak, işte bu seçim bir fırsat. Demokrasi güçleri, barış isteyenler yan yana gelerek bu ülkeyi bu kayyumcu zihniyetten kurtarabilir.

İşte gelin bu çağrımıza kulak verin, gelin yan yana duralım, hep birlikte bu ceberut iktidara son verelim.

Ortak sorunlarımıza ortak çözümler üretme zamanı. Bu ülkeyi tecritten kurtarma, cezaevindeki arkadaşlarımıza kavuşma zamanı. Dayatma değil dayanışma zamanı. Halkın, mahallenin, ilçenin, o ilin tüm halkları ve emekçileri ile beraber adaylarımızı belirleyeceğiz. Tüm dinamiklerle, tüm toplumsal kesimlerle adaylarımızı belirleyeceğiz."