Temelli: Gelin, halkın iktidarını kuralım!

HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli, demokrasi ittifakı çağrısında bulunarak, "Gelin, halkın iktidarını hep birlikte var edelim" dedi.

HDP’nin örgütlenme çalışmaları kapsamında bir süredir yaptığı bölge konferansları İstanbul’da gerçekleştirilen Marmara Bölge Örgütlenme Konferansı ile sürüyor. Daha önce Ege, Çukurova, Karadeniz, İç Anadolu, Serhat bölge konferansları gerçekleştirilmişti.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, İstanbul’da gerçekleşen ve iki gün sürecek olan konferansın açılış konuşmasını yaptı.

'TÜRKİYE SİYASETİNİ YAPILANDIRIYOR, YENİ KULVARA ÇEKİYORUZ'

Temelli'nin konuşmasından satır başları şöyle:

"Bugün Marmara, önümüzdeki günlerde Amed’de yapılacak bölge konferanslarından sonra 3-4 Ağustos’ta Büyük Örgütlenme Konferansı yapacağız. Önemlidir çünkü bugüne kadar örgütsel yapımızda aslında bir var olma mücadelesi verdik. Bunu da başardık. Partimiz bugün 6 yaşını geçmiştir. Türkiye siyasetinde artık vardır, Türkiye siyasetini yeniden yapılandırmakta, yeni bir kulvara çekebilmektedir.

Geçmişteki hatalardan dersler çıkaracağız ama başarıları da geleceğe taşıyacağız.

'MEVCUT SİSTEM ÜLKEYİ ÇÜRÜTÜYOR'

Toplumu savunmak gerek. Gelin, hep beraber HDP’de siyaseti toplumsallaştıralım, toplumu siyasallaştıralım. Bu çabamızla mücadelemizi büyütmeyi, örgütsel yapımızı güçlendirmeyi sürdürüyoruz. Çünkü Türkiye’ye dönüp baktığımızda Türkiye siyaseti öyle bir açmazın içine girmiştir ki adeta Türkiye’yi çürütmektedir. Sadece Türkiye’yi değil Orta Doğu’yu da. Bugün Akdeniz’den Orta Doğu’ya kadar olumsuz siyasi dalganın üretildiği bir mecraya dönüşmüştür. Neden? Aslında bunu birkaç açıdan değerlendirebiliriz. Ama çok belirgin bir şey bugün önümüzde duruyor. Bu çürümüşlüğün müsebbibini aramak için ilk gözümüze çarpan şey belki de en sahici yanıt gerçek yanıttır. Nedir? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Bu sistem Türkiye’nin bırakın sorunlarını çözmek, sorunlarına sorun katar.

Bu sistem son bir yılın değil, son 40 yılın, 12 Eylül aklının bakiyesidir.

Hayır, bu sistem 1 yaşında değil 40 yaşındadır. Evet, 12 Eylül Anayasasının yamalı bohça haline gelmiş bir anayasanın ortaya çıkarmış olduğu tablo budur. Sorun varsa rehabilite ederiz, MR’ını çekeriz diyorlar. Demek ki bir sorunun olduğuna onlar da ikna olmuş. Bir sorun var, bir hastalık var. Bir hastalık olarak değerlendiriyorlar ki MR’dan bahsediyorlar. Evet, bu bir politik hastalık. Bunun çözümünü MR çektirerek bulamazsınız. Bunun çözümü demokrasidir, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden kurtulmaktır.

'SİSTEMİN İÇİNDEN ÇÖZÜM OLMAZ'

Bu sistemin içinden çözüm üretmek beyhude bir çabadır. Tam da topluma bunu anlatmak için, toplumu bu konuda ikna etmek için önemli bir uğrak vardı önümüzde o da 31 Mart seçimleriydi. 31 Mart seçimlerine giderken ortaya koyduğumuz strateji ile aslında biz bu 40 yıllık sürecin değerlendirmesini yaptık. Aslında 17 yıllık AKP iktidarı döneminin ve HDK ile başlayan kendi sürecimizin de değerlendirmesini yaptık. Bütün bunlarla anayasa referandumu, 24 Haziran ve 31 Mart seçimlerini birlikte değerlendirdiğimizde güçlü bir stratejiyi ortaya koyduk. Müdahale etmemiz gerekiyordu, müdahale ettik. Böyle gelmiş ama böyle gitmez dedik. Stratejimiz bu kutuplaşmaya karşı bir itirazdı.

'ÜÇÜNCÜ YOL...'

Türkiye siyasetini iki kutba hapseden, bu gerilim hattına karşı doğrudan bir müdahaleydi. Üçüncü bir yol var demek aslında bir seçenek var demektir. Bu kutuplaşmış siyasete karşı emekçilerin, kadınların, gençlerin, Türkiye halklarının hakkını savunmaktır. Çünkü onlardan yana, onların tercihlerinden yana siyaset yapmayan bu anlayış tam tersine onların hakkını gasp ederek yoluna devam etmek istiyor. Bunu yaparken de her zaman olduğu gibi toplumu ayrıştırıyor. Bu kutuplaşmış kamplara hapsetmeyi siyaset olarak topluma sunuyor. Buna itiraz etme, buna karşı siyaset yapma iklimini de savaş ve şiddet politikaları ile ortadan kaldırıyor. Tam 40 yıldır bu döngünün içindeyiz. AKP iktidarı bunun en sofistike senaryoları ile karşımıza çıktı.

'AKP'Yİ DURDURDUK'

Son 10 yıla baktığımızda hem ekonomi alanında hem siyasal hem sosyal yaşamda AKP iktidarının bu 40 yıllık döngüyü devam ettirmek için, devranı döndürmek için nelere başvurduğunu gördük. Buna müdahale etmek önemliydi. 31 Mart stratejimizin gücü buradaydı. Tabii bunu kabul etmediler, buna karşı hemen saldırıya geçtiler. Belediye başkanlarımıza, meclis üyelerimize KHK tuzağıyla mazbatalarını vermediler. Seçime giderken hayata geçirdikleri devlet kampanyaları ile Muş’u, Şırnak’ı, Malazgirt’i ve çok sayıda belediyemizi çaldılar. Yetmedi 31 Mart’tan sonra yenilenmesi gereken hiçbir seçimi yenilemeyip sadece İstanbul seçimlerini yenilediler. Baktık ki hiçbir ders çıkarmamışlar, o zaman 23 Haziran’da bunlara bir ders daha verelim dedik, o dersi de verdik. Hani meydanlarda diyordu ya “Kürtler defolun gidin”, hani meydanlarda bizi tehdit ediyordu Osmanlı tokadını gösteriyordu ya bize, biz ona o öyle olmaz dedik. 23 Haziran’da bir Kürt tokadı çaktık ki feleğini şaşırdı.

'TECRİT TÜMDEN KALDIRILMALI'

Tecrit kırılmalı dedik. Tecrit hâlâ sürüyor. Mutlak tecride yönelik 200 günlük açlık grevi ile Sevgili Leyla Güven’in direniş elbette sonuç verdi ama tecrit sürüyor. Bu tecridin tümden ortadan kalkması bir adalet, demokrasi barış mücadelesine ihtiyaç duyuyor. Çünkü tecrit sadece İmralı’da değil.

'YAN YANA GELMEYİ BAŞARDIK; DEVAM EDELİM'

İmralı karasularından başlayıp bütün Türkiye’yi çepeçevre kuşatmış durumdadır. Hukuk, adalet adına ne varsa tecrit altındadır. Diğer taraftan Türkiye’de büyük bir adalet mücadelesini hayata geçirmek gerekiyor. Demokrasi dediğimizde, adalet ve hukuk mücadelesini ve bu tecritleşmeye karşı mücadeleyi de kapsıyor. Gelin bu demokrasi mücadelesinde buluşalım. Seçim zamanları ortaya çıkan sadece sandıklarda buluşan mücadeleyi gelin kalıcı hale getirelim. Gelin, Demokrasi İttifakında buluşalım. Böylece bu ülkenin ihtiyaç duyduğu adalet, hukuk ve toplumsal barışı hep birlikte inşa edelim. Bunu yapabiliriz. Nasıl ki 31 Mart’a giderken bu anlamıyla demokrasi mücadelesinde bütün toplum yan yana gelmeyi başardı, o zaman bunu önümüzdeki döneme hep birlikte taşıyalım.

'BİNLERCE İNSAN HAKSIZ YERE CEZAEVİNDE'

Öncelikle barış diyoruz, barış olmadan demokratik hayatı inşa etmemiz mümkün değil. Barış dedikçe barış diyenlere saldıran bir iktidar var. Biz barış adına adım attıkça barış diyenleri hapse tıkayan bir iktidar var. İşte Barış Akademisyenleri, işte Füsun hoca. Neden cezaevinde anlamak mümkün değil. Barıştan yana tavır alan herkese bu saldırı devam ediyor. Çünkü barış bu iktidarın hastalığının teşhirini ortaya koyuyor. Savaştan ve şiddetten beslenen bu iktidar, iktidarını sürdürebilmek için her geçen gün şiddeti baskıyı artırmaya devam ediyor, toplumsal barışı dinamitliyor. Binlerce masum insan cezaevinde. Neden, fikirlerini söyledikleri için. Demokratik siyaset yaptıkları için cezaevindeler. Bizim sevgili eş genel başkanlarımız, belediye eşbaşkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz, milletvekillerimiz, 5 bin arkadaşımız barış ve demokrasi istedi diye cezaevinde. Ama bu ülkede suç işleyenler elini kolunu sallayarak sokaklarda gezmeye devam ediyor, suç işlemeye devam ediyor. Arkadaşlarımızın bir suçu yok; bir sevdaları var. Şimdi bu sevdayı bu mücadeleyi büyütme zamanıdır. Toplumsal barışı büyütmek zorundayız. Bir an önce tüm siyasi tutsaklar, fikirlerinden dolayı cezaevinde olan herkes, gazeteciler, akademisyenler özgür kalmalıdır. Toplumsal barış adına, Demokles’in kılıcı gibi halkların, kadınların, emekçilerin üzerinde sallanan bu TMK lağvedilmelidir. Biz bize kurduğumuz bir barış kalıcı olamaz. Suriye, Irak barışı için de adım atmalıyız. Suriye halkları, Irak halkları kendi kaderlerine kendileri karar vermelidir. Suriye ve Irak’a sürekli savaş ihraç etmemeli, artık sınır ötesi operasyonlarla oradaki halkları yerlerinden yurtlarından etmemeliyiz. Savaş politikalarına son verilmelidir. Bunun yolu bütün toplumsal kesimlerin savaş karşısında bir araya gelmesi ile mümkündür. Demokrasiyi istemek, barış istemektir. Barış istemek hem kendiniz için hem de bütün insanlık için istemektir. Suriye halkları için istemektir, Irak halkları için istemektir.

'TOPLUM SÖZLEŞMESİNE İHTİYAÇ VAR'

Ortaklaşacağımız bir zemine, bir toplum sözleşmesine ihtiyaç var. Gelin, faşizme karşı mücadelemizi bir anayasa sürecinde, toplumsal müzakere sürecinde buluşturalım. Hem faşizmi yıkalım hem de yeni gelenin hazırlığını yapalım. Kurucu bir özne olarak buna öncülük yapalım. Gelin, yeni bir toplum sözleşmesi için seferber olalım. Eşit yurttaşlık temelinde bütün halkların inançların kendisini içinde bulacağı bir sözleşmeyi birlikte yaratalım. Anayasası olan bir devlet değil, anayasal devlet için mücadele edelim. Eline sopayı geçirip Diyadin Belediyesini basanlara karşı Erzurum Karayazı’da yaşanan barbarlığa karşı gelin seçilmişleri, toplumu koruyan bir anayasayı ve hukuk sistemini birlikte kuralım. Bunu yapamazsak, bu barbarlık bunu Karayazı’da dün Diyadin’de, hiç şüpheniz olmasın yarın tam da burada İstanbul’un göbeğinde Kadıköy'de sizi bekliyor olacaktır. Eğer bir yerde adaletsizlik varsa bilin ki o orada kalmaz. Kötülük kötülüğü besler. Hani diyorlar ya bana dokunmayan yılan bin yaşasın, hiç kuşkunuz olmasın o yılan bin yıl yaşar ama sizin ömrünüz kısalır. Gelin, iyiliği yaşatalım, iyiliği büyütelim, ortak iyilik için gelin ortaklaşalım. Ortak olan güzeldir, güzel olan hakikattir.

Eğer biz bugün bunu yapmazsak yine Rus oyuncağı Matruşka gibi Türkiye'yi oyalamaya devam edecekler. Açıyorsunuz içinden aynı şey çıkıyor sadece boyu kısa. Uzunundan ne gördük ki kısasından ne bekleyeceğiz. Şimdi yeni siyaset, mutlak demokrasi için mücadele zamanıdır, radikal demokrasi zamanıdır. Güçlü bir fikriyatımız var. Şimdi bu fikriyatı örgütleme zamanıdır. Bu örgütleme konferanslarında bu fikriyatı nasıl örgütlemeliyiz, nereden başlamalıyız, bunun yanıtlarını arayacağız.

Hiçbir kurtarıcıya ihtiyacımız yok. Siz yapacaksınız, biz yapacağız hep beraber yapacağız. Bugünden yarına hem kendimizi hem toplumu örgütleyeceğiz. Örgütlü toplumla özgürlüğe ulaşacağız.

'RADİKAL DEMOKRASİ...'

Radikal demokrasinin 3 sacayağı var: emek mücadelesi, kadın mücadelesi ve ekoloji mücadelesi. Unutmayın, kadın özgürlüğü var olmadığı sürece toplumsal özgürlük var olmaz. O yüzden de HDP kadın partisidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele eder ve toplumsal eşitsizlik sona erene kadar mücadelesini sürdürür. Eşbaşkanlık sistemi, eşit temsiliyet bunlar önemlidir ama bunlardan öte kadın özgürlüğü için tüm HDP ve HDK’liler bütün bileşenlerimizle mücadele ederiz. Emek mücadelemizi var ederiz, ücretli köleliğe son vermek ve emeğin özgürlüğü için bu mücadeleyi büyütürüz. Emeğin özgürleşmesi ancak ve ancak bu mücadele ile mümkündür. Bu bir adalet mücadelesidir. Bu, sınıfsal tahakkümü kaldıracak en önemli ayaktır. Biz işçilerin, çiftçilerin, yoksulların ve toplumsal emeğin partisiyiz. Toplumsal emeğin partisiyiz ve emek özgürleşene kadar mücadele sürdüreceğiz.

Yine ekoloji ve doğa mücadelemiz. Hem bugün hem de gelecek için vazgeçemeyeceğimiz mücadeledir. Bugün kapitalizmin saldırılarına baktığımızda emeği sömürmeye ve doğayı talan etmeye devam ediyor. Son 4 yıla baktığımızda karşımıza çıkan en önemli fotoğraf budur. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri kadının sosyal yaşamdan dışlanması erkek egemen zihniyetin giderek yaygınlaşması, Bu aslında kapitalist sistemle barışık sistemlerin dayattığı bir modeldir ve şampiyonluğu yine AKP ve Türkiye almıştır.

Yine dönüp baktığımızda, kapitalizmin emeği daha fazla sömürdüğü bir çağı yaşıyoruz. Sefalet ücretlerine mahkum edilmiş, iş güvencesinden yoksun bırakılmış, nöbetleşe bir yokluğa mahkum edilmiş bir emek dünyası var ve yine bu alanda neo-liberalizmin şampiyonluğunu yine kimseye bırakmamış bir AKP var karşımızda. Her gün ortalama 5 işçi yaşamını yitiriyor. Bugün asgari ücret açlık sınırının altında. Bugün sendikal hakların hepsi engellenmiş grev hakkı bile yok. Onun emekçiden anladığını biz buradan tarif edemeyiz. O yüzden de emeğin mücadelesini veriyoruz.

'HALKIN İKTİDARINI VAR EDELİM'

Gelin, bu iktidar yürüyüşüne katılın. Gelin, tüm demokrasi güçlerine bu çağrıyı yapıyoruz. Demokrasi güçleri demokrasi ittifakında buluşun ve gelin halkın iktidarını hep birlikte var edelim. Bu amaçla örgütlenme konferanslarımız aslında sadece kurumsal bir örgütlenmenin şematiğini çıkarmaz. Örgütlenmeyi politik bir akılla ele alır ve tüm toplumu bu örgütlenme çabasına siyasete müdahale etme çabasına davet eder. Bu amaçla yaptığımız konferansların önemli açılımlar yaratacağına inanıyorum."