Türk medyasında kemikleşmiş düşmanlık var!

Hrant Dink Vakfı’nın bir projesi olan Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi’nde çalışma yürüten Emircan Saç ve Şeyma Özkan, Türk medyasında Yahudilere, Ermenilere ve Suriyelilere karşı kemikleşmiş bir düşmanlığın olduğunu söyledi.

Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi, Hrant DinkVakfı tarafından 2009 yılında başlatıldı. Vakıf, yazılı basındaki, etnik, ulusal ve dini kimliklere yönelik nefret söylemlerini takip ve tespit edip nefret söylemlerini teşhir ediyor. 500yakın yerel gazete büyük bir titizlikle taranıyor.

Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi, İçişleri Bakanlığı’nın Türkiye’de yaşayan Suriyeli göçmenlerin ‘kayıtlı’ oldukları şehirlere veya Suriye’ye gönderilmesini içeren açıklamasından yaşanan gelişmeleri de izledi. Araştırmanın koordinatörü Emircan Saç ve Proje Araştırmacısı Şeyma Özkan bu konuyu konuştuk.

Saç ve Özkan’a göre medyada Suriyeliler hakkında çıkanhaberler ve dolaşıma konulan yanlış bilgiler, tekil olayları bir bütüne mal eden yükleyici söylemler, mültecilerin “ekonomik yük” olarak yansıtılması ve Suriyelilerin tehdit olarak görülmesi “ırkçılığı” tırmandırıyor.

PROJENİN NİHAYİ TEMELİ AYRIMCILIKLA MÜCADE ETMEK

Proje hakkına temel bilgileri paylaşır mısınız? Bu projeyi kaç kişi yürütüyor, bu kişiler gönüllü mü?

Amacımız, medyadaki yaygın nefret söylemi ve ayrımcı söylemlere yönelik bir farkındalık oluşturmak; nefret söylemi kavramı, nefret söylemi ve ayrımcı söylemle mücadele yöntemlerinin neler olabileceğini gibi konularda bir tartışma zemini yaratmak. Projenin nihai hedefi ise, ayrımcılıkla mücadeleye katkıda bulunmak olarak özetlenebilir. Bu amaçlar doğrultusunda proje, Türkiye ulusal ve yerel basınındaki tüm metinleri, anahtar kelimeler aracılığıyla yapılan bir tarama faaliyetiyle, izliyor ve raporluyor. 2009 yılında yalnızca sayılı ulusal gazetenin elden taramasıyla başlanan çalışma bugün tüm ulusal gazeteleri ve sayısı 500’ü bulan yerel gazeteyi takip ederek devam ediyor. Medya izleme çalışmasını ve diğer faaliyetleri yürüten proje ekibiyle birlikte, izleme çalışmasına destek sunan gönüllülerimiz var. Kalabalık bir ekibin katkısıyla devam eden bir proje olduğunu söyleyebiliriz.

‘BİZ’ OLARAK KABUL EDİLMEYEN HER GRUP IRKÇILIĞIN HEDEFİ

Projenin başından bu yana geçen 10 yılda nefret söyleminde nasıl bir değişim oldu?

Nefret Söyleminin İzlenmesi projesi 10 yıldır Türkiye yazılı basınını izliyor ve 10 yıldır basında üretilen nefret söylemlerini raporluyor. 10 yıllık bu süreçte nefret söyleminin azalmadığı, farklı birçok dinamiğin etkisiyle yaygınlaştığı söylenebilir. Bununla birlikte, projenin en önemli bulgularından biri, Türkiye’de nefret söylemi ve ayrımcı söylem söz konusu olduğunda hedef grupların çok çeşitli olduğu. Milliyetçi argümanlarla ve tutumlarla üretilen nefret söylemleri, aslında ırkçılığın bir yada birkaç hedef grubu değil ama ‘biz’ kabul edilmeyen her grubu ve her aidiyeti hedef alabileceğini gösteriyor. Irkçılığın ve nefretin bu yaygınlığı ve sıradanlığı, nefret söylemini izleyen ve nefret söylemini bir tartışma konusu yapmaya çalışan bu projenin gerekliliğini ortaya koyuyor.

DEVLET YETKİLİLERİNİN SÖYLEMLERİ IRKÇILIĞI TETTİKLİYOR

Suriyeli göçmenler 8 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Suriyeliler için medyada çıkan haberlerin içeriğinden kısaca söz eder misiniz?

Göç ve mültecilik konuları Türkiye’de de yazılı basında öncelikle siyasi gelişmelerle ilişkili olarak yer buluyor. Özellikle siyasi figürlerin, devlet yetkililerinin ve siyasi parti temsilcilerinin açıklamalarına hem haber sayfalarında hem de köşe yazılarında genişçe yer veriliyor. Ardından ekonomi, eğitim, sağlık, spor gibi tüm başlıklarda mültecilerle ilgili haberlerle gazetelerde karşılaşmak mümkün. Suriyeli mülteciler özelinde ise, Türkiye’de bulundukları süre ve nüfuslarıyla ilişkili olarak bir haber alanı teşkil ediyor. Suriyeli mültecilerin sayısı, vatandaşlık tartışmaları, geçici koruma statüsünün sağladığı hakların sınırları, sosyal yardımlar gibi tartışmalarla birlikte, Suriyeli mültecilerin faili, şahidi ya da nesnesi olarak ilişkilendikleri tekil vakalar, sınır geçişleri gibi çeşitli konularda ne yazık ki bir grup olarak -ulusal kimliklerine yapılan vurguyla- hedef gösterilerek haberleştiriliyorlar. Bu haberlerin bir çoğunda ve köşe yazılarında, tehlike ve kriz söylemi hakim; bu tür metinler Suriyeli mültecilerin ‘tehdit’ olarak algılanmasına neden oluyor. Trajik olanı malzemeleştiren medya dili, mültecileri nadiren hak sahibi özneler olarak sunuyor ve mültecilerin sesine neredeyse hiç ses vermeyerek bir grup olarak Suriyeli mültecileri edilgenleştiriyor ve sessizleştiriyor.

YIL İÇİNDE 98 FARKLI GRUP HEDEF ALINDI

Medya nefret içerikli yazılarında herhangi bir grubu hedef gösteriyor mu? Toplum bundan nasıl etkileniyor? Gözlemleriniz nedir?

2018 yılında hakkında en çok nefret söylemi üretilen ilk üç grup Yahudiler, Ermeniler ve Suriyeliler. Hedef alınan bu gruplar hakkında kemikleşmiş bir düşmanlık algısının hakim olduğu söylenebilir. Suriyeli mülteciler özelinde üretilen nefret söylemi ve ayrımcı söylemler için ise, yaygın ‘yabancı’ korkusu/düşmanlığı ve milliyetçilik en önemli etkenler.

Nefret söyleminin temelinde, önyargılar, ırkçılık, ‘yabancı’ düşmanlığı/korkusu, cinsiyetçilik ve homofobi gibi ayrımcılık biçimleri yatıyor. Bu yüzden yalnızca bir ya da birkaç grubun nefret söyleminin hedefinde olduğunu söylemek doğru değil. Ne yazık ki birçok etnik, ulusal, dini kimlik nefret söyleminin hedefinde. Yazılı basın analizlerinde 2017 yılı boyunca toplam 79 farklı grup hakkında nefret söylemi üretildiğini tespit etmiştik. 2018 yılında ise 98 farklı grubun yıl boyunca hedef alındığını gördük. Nefretin hedef aldığı grupların sayısı ve üretimin sıklığı günlük hayatta bir arada yaşamayı tehlikeye atıyor. Nefret söyleminin hedefindeki gruplar kırılganlaşıyor ve sessizleşiyorlar. Özellikle milliyetçiliğin güçlendiği ve farklı olana tahammülsüzlüğün yükseldiği bağlamlarda nefret dilinin bu etkileri de yoğunlaşıyor.

SURİYELİLER ‘TEHDİT’, ‘YÜK’ VE ‘GÜNAH KEÇİSİ’ OLARAK MEDYAYA YANSITILIYOR

Son olarak bildiğiniz gibi Suriyeli göçmenlerin geri gönderilmeleri gündemde. Medyada Suriyeliler hangi konulardan tehdit olarak görülüyor?

Bakanlığının aldığı karar ve İstanbul’da bulunan Suriyeli mültecilerin kayıtlı bulundukları şehirlere zorla geri gönderilmelerine ilişkin uygulamalar ve ardından bu uygulamaya yönelik yükselen tepkiler basına geniş şekilde ve ne yazık ki yine Suriyelileri hedef gösteren bir şekilde yansıdı. Suriyelilere yönelik bu uygulama -halihazırda haberlerde ve köşe yazılarında ekonomik, sosyal ve siyasi bir ‘tehdit’ olarak görülen Suriyeli mülteciler hedef alarak- meşru gösteriliyor. Suriyeli mültecilere yönelik ayrımcılıkla mücadele eden örneklere rastlanmasına karşın, medyada Suriyeliler daha çok “güvenlik sorunu” olarak ele alınarak ekonomik ve toplumsal bir tehdit olarak sunuluyorlar. Suriyelilerle ilgili dolaşımda olan yanlış bilgiler, tekil olayları grubun tamamına mal eden yükleyici söylemler, Suriyeli mültecilerin ‘ekonomik yük’ çağrışımları barındıran -hatta çoğu zaman doğrudan yük kabul eden- söylemlerin yaygınlığıyla birlikte, Suriyeli mültecilerin her tür girişimini bir ‘tehdit’ olarak gören yaklaşımlar ırkçılığı tırmandırıyor. Tüm bu yargılayıcı, dışlayıcı ve saldırgan söylemlerin karşısında Suriyeli mültecilerin görüşlerine yer verilmiyor. Mültecilerin sesine yeteri kadar olmasa da yer veren haberlerde ise yaygın olarak “yardıma muhtaç”, “kurban” olarak temsil edilmeleri Suriyelilerin öznelliklerini yok ediyor. Savaşın ve göçün nedenlerine dair medyanın sunmadığı bağlam ve arkaplan, çeşitli dışlayıcı söylemlerle dolduruluyor ve sonuç olarak bir ‘tehdit’, ‘yük’, ‘günah keçisi’ olarak görülen mültecilere karşı düşmanlık tırmanıyor.