Türkiye dış politikasının bir ‘aklı’ yok

Son dönemde krizdeki ABD-Türkiye ilişkilerini yorumlayan Ali Ergin Demirhan, ABD’nin Türkiye’yi bir şekilde hizaya sokacağı kanısında…

Bir süredir ABD ve Türkiye arasında devam eden Rahip Brunson krizinin yankıları sürüyor. Dışişleri Bakan yardımcısı Sedat Önal’ın başkanlık ettiği heyet önceki gün ABD’ye vardı. Fakat ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’ın (WSJ) haberine göre görüşmelerden kayda değer bir sonuç alınmadı. Gazete sonuç alınmamasının yeni yaptırımların kapıda olduğunu gösterdiğini yazarken Türkiye heyetinden herhangi bir açıklama yapılmadı. Sözcü Gazetesi’nin diplomatik kaynaklara dayandırdığı habere göre ise ABD serbest bırakılmasını istediği 15 kişilik bir liste daha verdi.

Krizle ilgili bunlar yaşanırken TL, Dolar ve Euro karşında daha önce rekor düzeyde gerilediğinden daha fazla puan kaybederken; Dolar 5.40’ı geçti, Euro ise 6.30 seviyesine ulaştı. Peki, ABD ile Türkiye arasındaki kriz sadece bir rehin tutma meselesinden mi kaynaklanıyordu? Bu olmasa da Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması, Suriye politikaları ve ABD’nin İran yaptırımlarını deliyor olması olası bir krize neden olacak mıydı?

Bu soruların cevabını Sendika.org yazarı Ali Ergin Demirhan’la konuştuk.

Köşenizde de yazmışsınız Rahip Brunson krizi olmasa da ABD ve Türkiye arasında yaptırım kartının ortaya çıkacağını. Şimdiyse giden heyetin olumlu sonuç alamadığına ve yeni yaptırımların olacağına dair ABD kaynaklı haberler çıktı. Öncelikle bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette heyetlerin ne görüştüğünü bilmiyoruz. Kamuoyu ile birlikte öğreneceğiz. Bugün bildiğimiz şu var ABD ile Türkiye arasında hem NATO hem de finansal bağımlılık üzerinden yapısal bir ilişki var. Fakat bunun işleyen mekanizmaları özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bayağı zedelendi.

Nasıl?

ABD o zaman için NATO’daki partnerlerimizi yitirdik demişti ordudaki tasfiyeler gerçekleşirken. Yani aslında ABD siyasetinin Türkiye’ye empoze edilmesindeki o kurumsallaşmış mekanizmaların zarar gördüğü bir süreç yaşandı. Ama daha sonrası için ABD ile Türkiye ilişkilerinin ortadan kalktığını söyleyecek bir durum yok. Türkiye hâlâ bir NATO ülkesi, finansal olarak da doğrudan ABD olmasa da Amerikalı ve yine ABD’nin başını çektiği batılı şirketlere bağlı bir ekonomiye sahip. Bu da ne Çin ne de Rusya ile dengelenebilecek bir şey değil. Bu bağımlılık ilişkisi sürerken onarılması gereken bir sorun vardı. O da Suriye’deki durum. Ama Suriye’deki durumu anlamak için de bugünün fotoğrafını çekerek bir değerlendirme yapmak da yanlış olur. Hilary Clinton ABD’nin dışişleri bakanıyken Türkiye ile anlaşma içinde Suriye’ye girdiler. İstedikleri sonucu alamadıklarında ABD ile Türkiye arasından bir anlaşmazlık yaşanmaya başladı. AKP iktidarının kaderini cihatçılarla bağladığı yerde ABD de Suriye sahasına girebilmek adına IŞİD’e karşı Kürtlerle ittifak yaptı. Bu da ABD ile Türkiye arasında bir anlaşmazlığa sebep oldu. Benim yazıda bahsettiğim CIA’nin Türkiye uzmanı Henry Barkey’in Eylül 2017’de dikkat çektiği şey şu: Bu geçici bir durumdur. ABD’nin Kürtlerle ittifakı ya da Türkiye’nin Ruslarla flörtleşmesi geçicidir, yapısal olarak Türkiye’nin kopup gittiğinden söz edemeyiz der özet olarak. Rusya tarafında da benzer söylemler var onlar da stratejik ortaktan ziyade dönemsel iş yapılabilecek bir ilişkiden söz ediyor.

Peki, bu tablo ortadayken neden böylesi yaptırımlar gündemde?

ABD, başta da dediğim gibi işleyişi sağlayan kurumsal bağlantılar zedelendi diyordu. Burada yaptırım kartını AKP’yi yola getirmek açısından bir seçenek olarak kullanıyorlar. Artık soğuk savaş koşullarında yaşamıyoruz ikisi de emperyalist ve kapitalist ülkeler, o yüzden Suriye’de ABD’nin de Rusya’nın da anlaşacağı noktalar olacaktır. Böylesi bir durumda Türkiye de yeniden ABD ile Suriye’de anlaşacağı bir noktaya gelebilir bu da Kürtlerin dışlanması ya da pozisyonunun sınırlanması şeklinde gerçekleşebilir. ABD bu teklifi sunuyor zaten. Suriye’deki, NATO’daki sorunu çözeriz; ama sen de hem NATO’da olacağım hem de S-400 füzelerini alacağım gibi çelişkili durumunu sürdürme diyorlar. Sonuç olarak yaptırım gücü ABD’nin elinde. Bundan sonuç da alabiliyor. 100 milyarlarca dolar borcu olan bir ülkede, finansal kaynakları yöneten ABD, kredi verilip verilmemesini de çok rahat yönetebilir. ABD her zaman finansal yaptırım kartını bir şekilde kullandı zaten. ABD bunlarla Türkiye’yi hizaya çekmeye çalışıyor ve Türkiye’nin burnunun sürtülmesini ya da AKP iktidarının bu kadar diklenmekten vazgeçmesini istiyor. Ama ABD Brunson konusunda adım atarken bir rahip tutukluydu, Trump’ın da tepesi attı, yaptırımlar geldi tarzında ilerlemedi. Bu uzun süredir tartışılan, gerekli zamanda gerekli kartlar açılarak uygulanan bir politika, zaten ABD de “stratejik sabır politikası” yürüttüklerini söylüyordu.

Sonraki süreçte Rahip Brunson krizi ilgili neler yaşanabilir?

Bu olayı kamuoyu Brunson’un bırakılması ya da bırakılmaması olarak görecek ama araka planda S-400 füzelerine, birtakım bölgesel anlaşmalara yönelik birçok meseleyi de çözmüş olacak kendi açısından ABD. AKP’nin burada bir şey yapabilme kapasitesi var mı? Açıkçası bu kadar belirsizliğin ve öngörülmezliğin olduğu bir ortamda bunu söylemek güç. Ama ABD sadece ilan edilmiş yaptırımlarla değil, 1945 sonrası oluşmuş 70 yıllık bağımlılık ilişkilerinin gücüyle AKP iktidarına bir mesaj veriyor. Diyor ki ‘ben seni yıkmıyorum öyle bir şey yok ama yola da getiririm.’

Bu yola getirmeden öncesine gidersek AKP’nin bu kadar başına buyruk bir politika izlemesine giden süreç neydi ya da ABD’ye karşı bu rehine siyasetini izletebilen?

AKP iktidarı şuna güveniyordu: Emperyalist arenadaki hegemonya krizi, ABD’nin artık tek belirleyici güç olmayışı ve yalnızca Rusya ile Çin’in değil Avrupa ülkelerinin de belli konularda ABD’ye itirazlarının olması vs. AKP’ye bir manevra alanı bırakıyormuş gibi görünüyordu. Ki yer yer sundu da bugüne kadar Suriye savaşında birçok yanlış politikaya rağmen inisiyatif alabilmesi bu hegemonya krizinden faydalanmasıydı. Ama şu var ki bütün dünyadaki güçlü devletlerin uzlaştığı noktalar var ki orada Türkiye açığa düşüyor. ABD- Rusya çelişkisi AKP’nin eline bir manevra olanağı verse de bu iki gücün uzlaşmasının Türkiye’ye yüklediği sorumluluklar olacak. İdlip’teki cihatçı adacığını temizlenmesi konusunda Türkiye’nin rol alması gerektiği aslında o ateşten topun Türkiye’nin kucağına itilmesi gerektiği konusunda ABD de Rusya da ve hatta İran da aynı şeyi düşünüyor. O yüzden manevra aralıklarının artık çok net olmadığını ve daha kalıcı ve ilkeli davranan güçlerin pozisyon alabileceğini söyleyebiliriz. Şam’ın ve PYD-YPG’nin bir diyalog içine girmesi de bunun karşılığıdır.

ABD’nin İran’a karşı başlayan yaptırımları da var ve bu Türkiye’yi de etkiliyor. Türkiye doğalgaz ambargosu konusunda diğer Batılı ülkeler gibi bir tavır koydu ve alacağını ilan eti. Tüm bu anlattıklarınız içerisinde bu nasıl bir noktada duruyor?

İran’ı sınırlama politikasını ABD sürdürecek, kartlar elinde. Ama burada iki eşit devletten bahsetmiyoruz. Biri bağımlı devlet (Türkiye) diğeri de emperyalist…

Ama ‘ben senin yaptırımlarını tanımam’ diye gizlice ve utangaçça davrandıkları şey Zarrab davasıdır. ABD’nin elinde Zarrab dışında şahıslar da var. Ellerinde gizili ve açık itirafçılar var. Daha da çıkacaktır, zaten ABD hapishanelerinde bekleyen bu tarz kaç dosya var ki benim olanağım yok; ama erişebilenler baksın. ABD’nin elinde kaç tane Türkiyeli tutuluyor. Birtakım silah ticaretleri veya ABD kurallarını ihlal eden, onun terörist saydığı örgütlere çalışan, yardım eden ya da ambargolarını delen şirketler vs. gibi şeylerden sorumlu kaç kişi var ABD’nin elinde ve bunu üzerinden Türkiye’ye ne yapabilir? Bildiğim kadarıyla Türkiye, Amerikan bankalarına ceza kesemiyor. Ama ABD, Türkiye bankalarına çok büyük cezalar kesebilir. Burada iki eşit güç yok. Madem bu bağlılık ilişkisini reddediyorsunuz sosyalist bir devrim yaparsınız. Ama bildiğim kadarıyla AKP de onu yapabilecek durumda değil. Bu pozisyonda bir şekilde uzlaşacaklar. Ki Tayyip Erdoğan’ın atarlı bir şekilde ‘Eyy Amerika!’ diye seslenmelerinin de bir karşılığı var. İran konusu aslında yeni bir şey değil, bir yaptırım var. Zamanında delinmiş ve karşılığı da görülmüş. 6 Türkiye bankası topun ağzında. Rıza Zarrab için bütün kabineyi ABD’ye yolladılar ama sonuç alamadılar. Bundan sonra ne olur bilmiyoruz. Daha kaç eski- yeni bakan hakkında daha yaptırım uygulanır göreceğiz. Yaptırım altındaki İran’ın bile dış politikasının bir aklı var ama Türkiye’de şu anda o yok.