Türkiye’nin yeni hevesleri kursağında kalacaktır

Şu kesindir; bugün Suriye üzerinde uzlaşma yapılacak ve dayandırılacak tek alternatif Kuzey Suriye Demokratik güçleridir. Yeni Suriye’de bu güçlere dayanarak diğer tüm toplumsal ve siyasal güçlerle uzlaşma yaratılacak zemin Kuzey Suriye’de vardır.

Kimyasal silah kullanıldığı iddiaları Suriye’de savaşı yeni bir boyuta taşıyacağı anlaşılmaktadır. Bu iddiaların doğru olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak bu iddianın Doğu Guta ve Duma’ya Rusya ve Suriye rejiminin saldırıları karşılığında Efrîn’in işgaline izin verilmesi sonrası ortaya çıkması gerçeği vardır. Efrîn işgalinin karşılığı olarak Doğu Guta ve Duma’ya saldırıların yapıldığı bilinmektedir. Birleşmiş Milletler ateşkes kararı çıkarmasına rağmen ne Guta’da ne de Efrîn’de savaş durdurulmuştur. Şimdi bu kirli ilişki yeni bir savaş durumunu ortaya çıkarmıştır. Bu savaş gündeme gelince Türk devleti, Rusya ve İran ekseninde yürüyen Astana sürecinin bir çıkmaza gireceği ortaya çıkmış görünüyor. 

Türkiye ortaya çıkan kriz ortamında Astana ortaklarına sırt çevirerek eğer olabilirse Suriye’ye saldırılardan kendine pay çıkarmaya çalışacaktır. İdlib, Efrîn, Cerablus ve Bab’taki çeteleriyle Suriye üzerindeki işgalini ve etkinliğini yayma hesabı içindedir. Ancak Suriye’ye bir müdahale Türkiye’nin bu hesabına ne kadar imkân verir, bu tartışmalı bir durumdur. Suriye rejimine alternatif olarak DAİŞ’in farklı bir versiyonu olan “devşirme çetelere” müdahale güçleri razı olur mu? Razı olacaklarını düşünmek Suriye’deki savaş sürecini anlamamak olur. Suriye rejiminin ayakta kalması ve Rusya’nın etkin olması bu güçlerin performansından daha çok ABD, Batı ve İsrail’in Suriye’de DAİŞ ve El Nusra gibi güçlerin etkili olmasını engelleme politikası sağlamıştı. Suriye rejimi, İran ve Rusya DAİŞ’e ve El Nusra’ya karşı duyulan bu kaygılardan yararlanmıştı. Bu nedenle Suriye rejiminin nefes almasını, ayakta kalmasını sağlayan bu güçler DAİŞ ve El Nusra’dan farklı olmayan bu güçlerin Suriye’de yeniden etkili olmasını kabul eder mi? Etmeyeceğini düşünmek daha mantıklı değil midir? Bu açıdan Türkiye’nin bu çeteler üzerinden yeni bir hamle yapacağını düşünmesinin bir hevesten öteye gitmeyeceğini söylemek yanlış olmaz. Mısır’da ilk önce desteklenen, ama daha sonra etkisizleştirilen İhvan’ın akıbeti düşünüldüğünde Suriye’de Türk devletinin desteklediği çetelerin bir geleceği olmayacağı açıktır. 

Türk devleti şimdiye kadar Suriye politikasını Kürt düşmanlığı üzerine kurmuştur. Rusya ilişkilerini de Kürt soykırımında destek aldığı için geliştirmişti. Türkiye’nin bu politikası değişmediğine göre Suriye’ye müdahale güçlerinin yanında yer almak isterken Kürt düşmanlığında destek almayı hedefleyecektir. Ancak Türkiye Rusya’yla kurduğu ilişkiden çark ederken bunu elde etmesi mümkün müdür? Bu açıdan Türkiye bir paradoks ve politik çıkmaz içine girecektir. Rusya’yla Efrîn’de yaptığını yeni müdahale güçleriyle Fırat’ın doğusunda yapması kolay değildir. Hem Kürtler büyük bir direniş gösterecektir, hem de Kuzey Suriye Demokrasi güçleri dışında yeni Suriye’nin oluşmasında başka güçler bulunmadığından böyle bir çatışma ortamında Kuzey Suriye Demokrasi güçlerinin pozisyonunun güçlenmesi olasılığı daha yüksektir. Türkiye çetelerine dayalı bir Suriye mi yeni Suriye’nin oluşmasında avantajlı konumdadır; yoksa Kuzey Suriye’de Arapların da etkili bir konumda olduğu Kuzey Suriye Demokrasi güçleri mi? Bu sorunun cevabının Türkiye’ye bağlı çetelerin konumunun avantajlı olacağını söylemek zordur. 

Şu kesindir; bugün Suriye üzerinde uzlaşma yapılacak ve dayandırılacak tek alternatif Kuzey Suriye Demokratik güçleridir. Yeni Suriye’de bu güçlere dayanarak diğer tüm toplumsal ve siyasal güçlerle uzlaşma yaratılacak zemin Kuzey Suriye’de vardır. Çünkü zihniyet ve politika olarak Kürtler, Araplar, Süryaniler, Türkmenler ve Çeçenlerin de içinde olduğu güçler Suriye’de genelleşme potansiyeline sahiptir. Suriye ve Suriye dışındaki Arap dünyası da bu güçlere dayalı yeni Suriye’yi tercih edebilecektir. Bu açıdan Türkiye kendi çetelerine dayanarak yeni bir Suriye uzlaşması yaratamaz. Çünkü bu güçler kendi dışındaki siyasi ve toplumsal güçleri kabul etmeyen bir zihniyet ve politikaya sahiptir. AKP-MHP faşist iktidarının tekçi ve otoriter zihniyeti bunlarda da vardır. 

Kuzey Suriye’deki Araplar da demokratik bir iradeye sahip olmuşlardır. Reqa’nın, büyük çoğunluğu Araplardan oluşan Demokratik Suriye Güçleri tarafından yenilgiye uğratılması gerçeği vardır. DAİŞ’in başkenti Kürtlerle ittifak içinde olan demokratik Arap güçleri tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Bu fazla dile gelmemiş ve yansımamış, ama gerçeklik budur. DAİŞ’e karşı Reqa’da şehit düşen gençlerin çoğunluğu da Arap gençleri olmuştur. Araplar, Kürtlerle ilişki ve ittifak içinde böyle bir demokratik iradeye kavuşmuştur. Nitekim Reqa’da kurulan yeni partinin bu zeminde oluştuğunu da görmüş olduk. Bu açıdan Suriye’de sadece Kürtlere dayalı bir demokratik gelişme ve oluşum yoktur. Suriye Arapları da ilk defa demokratik bir irade ve yapılanmaya kavuşmuştur. Bu bile yeni Suriye’nin oluşumunda Arap demokratik güçlerinin varlığını da ortaya koymaktadır. Bu da Türkiye’ye bağlı çete gruplarının yeni Suriye’nin oluşumunda etkileyici ve belirleyici bir konuma ulaşamayacağını göstermektedir. 

Suriye’de güçlü bir Arap-Kürt ilişki ve ittifakı ortaya çıkmıştır. Bu ilişki ve ittifak aynı zamanda Suriye’nin demokratik birliğinin temeli ve güvencesi olmaktadır. Bu açıdan Türkiye’nin Suriye’ye yeni müdahalede Kürt düşmanlığına dayalı olarak kendini etkin kılması mümkün gözükmemektedir. Çünkü desteklediği çete yapılanmaları yeni Suriye denkleminde yer alacak karaktere sahip değildir. Bu açıdan Türkiye’nin bu müdahalede kendine yeni imkânlar bulma arayışının hüsrana uğraması büyük olasılıktır. Tam tersine böyle bir müdahale ve krizin yarattığı ortamda Kuzey Suriye Güçleri’nin pozisyonunun güçlenmesi ise yüksek olasılıktır. Demokratik Suriye Güçleri’nin Suriye’de tek çözümleyici politikaya biz sahibiz iddiası bir kez daha doğrulanmıştır. 

Rusya’ya da bir çift sözümüz var: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!

Kaynak: Yeni Özgür Politika