Tutsaklardan 14 Temmuz mesajı: Direniş yüceltiyor

14 Temmuz ölüm orucu direnişinin 37’inci yıldönümüne ilişkin, zindandaki PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına açıklama yapan Deniz Kaya: 14 Temmuz direnişi, Önderlik gerçeğini büyütmüş ve partimiz PKK’nin direnme tarzını bir sisteme kavuşturmuştur.

Zindandaki PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına yazılı bir açıklama yapan Deniz Kaya, “Leyla Güven arkadaşımızın öncülüğünde başlayıp bütün zindanlara yayılan özgürlük hareketimizin zindan tarihçesinde süre itibariyle bir ilk olan yedi aylık zamanı kapsayan süresiz dönüşümsüz açlık grevleri ve devamında gelişen ölüm oruçları ile Önderlik üzerindeki mutlak tecridin kırılmasında önemli bir eşiği aştırdığı gerçeğidir” dedi.

Kaya’nın açıklaması şöyle:

“Kapitalizmin ruhu ulus devletin, doğası gereği çözüm gücünden yoksun olmasına rağmen, kendini tüm sorunların çözüm gücü olarak ortaya koyması gerçeği günümüzde alenen duvara toslamıştır. Ulus devlet şahsında kapitalizm bunca zaman biriktirdiği sermayeyi de tüketerek zorda kalan akrep misali kendini sokmuş ve ölümü beklemektedir. En çirkin haliyle yaşanmış olan faşizm ve benzeri meyillerin dünyanın bazı yerlerinde tekrar vuku bulması, sağ liberal anlayışların tekrar ısıtılmaya çalışılması ölen kapitalizmin geride bıraktığı tortullardır. Bu anlayışların bir toplumsallık veya yaşanan sorunlara bir çözüm yaratması bir yana kısa bir zamanda sönümlenecektir. Avrupa kıtasının teklemeye başlaması, Rusya ve ABD’nin nostaljik hezeyanları, Ortadoğu’nun her ne kadar doğru bir inşa yoluna gitmemişse de eski elbiselerini yırtması, Çin’in çakma hülyasının somutlaşan sıradanlığı değişimin kaçınılmazlığını ortaya koymaktadır.

KÜRDİSTA HALKLARI, TIKANAN S İSTEME KARŞI ALTERNATİF BİR SİSTEM İNŞA ETTİ

Kürdistan talancıları sömürgeci devletlerin içine yuvarlandığı girdap da iki temel sebeple izah edilebilir. İlki doğal olarak sistemsel bir sorundur ve kapitalizmin çaresizliğidir. İkincisi ise Rojava halk gerçekliği ve gerçekleşen kadın devrimi karşısında alınan tutumdur. Alternatif bir toplum inşa etmede neredeyse tüm dünya halklarına model olan Kürdistan halkları, tıkanan sisteme karşı alternatif bir sistem inşa etmiş ve değişimin hangi esaslar üzerinden gelişeceğini de ortaya koymuştur. Dört sömürgeci faşist devletin söz konusu Kürtler ve Kürdistan halkları olunca birbirinin boğazlarındaki bıçakları geri çekip Kürt ve Kürdistan düşmanlığında buluşması iki gerçeğe işaret eder. Birincisi; kendilerinin bir çözümü veya alternatifi olmadığı gibi alenen bir acizlik ve tükenmişlik durumundalar. İkincisi ise Ortadoğu’da Kürt Özgürlük Hareketi ve Devrimci Demokratik Güçlerin olması kaçınılmaz değişimin motor gücü olma gerçeğidir.

Suriye’nin Rojava Devrimi karşısında alacağı tutum onun kaderini belirleyecektir. Eskide ısrar mevcut çözümsüzlüğü aşmayacağı gibi bu değişimin karşısında duranların da ömründen yiyecektir. Güneşin doğuşuna gözünü kapatmak, Güneşin doğduğu gerçeğini değiştirmez. Rojava siyasi iradesini kapsayan bütüncül demokratik bir çözüm en doğru yoldur. Bu yol dışında tekrar sömürge zihniyetli çözümlere tevessül etmekse beyhude bir çırpınıştan öteye gidemeyeceği gerçeğidir.

GÜNEY KÜRDİSTANLI GÜÇLER KÜRDİSTAN KAZANIMLARI ETRAFINDA KENETLENMELİDİR

Irak’ta DAİŞ sonrası yaşananlar ve oradaki halkımızın Kürt Özgürlük Hareketiyle kurduğu yeni bağ eski düzenin sürmeyeceğinin işaretidir. Bu korkudur ki Heval Diyar Xerib yoldaşımız alçakça katledilmiştir. Fakat bilinmelidir ki hem AKP-MHP soykırımcı, faşist zihniyeti hem de yerel işbirlikçileri bu gelişmekte olan gerçeği değiştiremeyeceği gibi bunun hesabıyla da baş başa kalacaklardır. Güneyli güçlerin yaşanan değişimler karşısında eskide ısrar etmesi, küçük olsun benim olsun mantığı ve bu uğurda kendi sömürgecileriyle etik ölçülerden yoksun ilişkilerinin sürmesi halinde yeni süreç karşısında yerle yeksan olacağı aşikardır. Güney halkımız artık bunu kabul etmeyeceğinin sinyalini vermiş ve bu karşı direnç her gün daha çok ete kemiğe bürünmektedir. Sadece Şengal gerçeği bile artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını göstermektedir. Dahası Kerkük işgali karşısındaki tutum çok trajik bir gerçeği su yüzüne çıkarmıştır. Kısacası Güneyli iktidar güçleri ya eski tutumlarında ısrar ederek aşılacaktır ya da Ulusal Kongre başta olmak üzere Kürt ve Kürdistan kazanımları etrafında kenetlenerek Kürdistan mücadelesi bir bütün olarak değerlendirilip ona göre konum almak durumundadır. Bunun en somut göstergesi de TC devletinin Güney işgali girişimi karşısındaki tavrı ve tutumu olacaktır.

İran üzerindeki ABD baskısı her geçen gün artmakta ve bu baskı gitgide uluslararası bir hal almaktadır. Mevcut ambargo karşısındaki ekonomik dar boğaz da içten içe bir isyanı körükleme noktasındadır. İran sıradan bir güç olmamakla beraber tüm bu gelişmeler karşısında kendi çözümünü yaratmaktan da hala yoksundur. Şayet içe dönük bir çözüm gelişmezse son seçenek olarak dış müdahale dahil her türlü müdahaleye açık olacaktır. İran’ın hem kendi ülkesinde hem Güney Kürdistan’da hem de Rojava Kürdistanı’nda alacağı tutum İran ve Kürtler ilişkisini tayin edecektir. Güney referandumu ve Kerkük işgalindeki benzer tutumlarını sürdürmesi halinde kendi Kürt sorunu, uluslararası bir hal almaya başlayacaktır. Ve görülen o ki uzun bir zamandır İran ile yaşanan görece çatışmasızlık hali de muhtemel yeni bir evreye geçeceği yönündedir.

AKP/MHP FAŞİZMİ ARTIK YÜRÜYEMİYOR

Tek adam rejiminin başarısız örneği Türkiye’nin içinde bulunduğu durum bütünün aynası mahiyetindedir. Barış görüşmelerinin bitirilmesiyle Kuzey Kürdistan’da gelişen soykırım talan, işgal ve bir konsept olarak uygulamaya konulan çöktürme planı ve faşizm karşısında, özyönetim direnişlerinin yarattığı devrimci halk savaşının geliştirdiği tarihi direniş bir bütün değerlendirildiğinde iki somut durumu ortaya koymaktadır. İlki, AKP/MHP faşizminin artık yürümediği, yoğun savaş halinin ülkeyi ekonomik krize götürdüğü gerçeğidir. Diğeri ise Kürt Özgürlük Hareketi ve Önderliğinin artık Ortadoğu’da en önemli aktör olduğu gerçeğidir. Kuzey Kürdistan’da görünürlük bakımından tam yansımasa da tamamen geçici bir durum olup Kürdistan’ın bütünü düşünüldüğünde misliyle güçlenmiştir. Kaldı ki son dönem hamlesiyle bu durum da değişmeye başlamış ve daha da gelişecektir. Burada altı çizilmesi gereken en önemli nokta mücadelenin sürekliliği hakikatidir. PKK tarihi boyunca defalarca bitirdik bitireceğiz denilmiş ama her seferinde bu hareket daha da güçlenerek gereken cevabı vermiştir. Bu direnme halinin somut örneklerinden biri de PKK zindan direnişidir.

ZİNDAN DİRENİŞİ PKK TARİHİNE ÖNCÜLÜK ÇABASIYLA İSMİNİ YAZDIRMIŞTIR

14 Temmuz büyük zindan direnişinin 37’nci yılını geride bırakırken artık Önderlik sahası olan zindanların mücadele tarihindeki yeri daha da büyümüştür. Partimiz tarihinde zindan duruş ve direnişi Önderlikle yoldaş olmada ve partide militanlaşmada sürekli bir öncülük çabasıyla tarihe ismini yazdırmıştır. Devrimci duruş ve pratiğin en zor koşullarda da olsa asla taviz verilmeyeceği 12 Eylül faşizmi karşısında bitirilmek istenen Kürt gerçekliğine karşı devrim aşkı, anlamlı yaşam sevdası ve büyük özgürlük arayışçıları olan Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek şahsında ortaya konan muazam direniş Önderlik gerçeğini büyütmüş ve partimiz PKK’nin direnme tarzını bir sisteme kavuşturmuştur. Sakine Cansız’ın devrimci özgür kadın direngenliği, Mazlum Doğan’ın bir daha sönmemek üzere tutuşturduğu Newroz meşalesi ve Dörtlerin iradeyi örgüt ve mücadele gerçeğiyle bütünleştiren militanca eylemi zindan direnişinin karakterini ve PKK’nin bir şehitler hareketi olduğu gerçeğini net olarak ortaya koymuştur. 15 Şubat Uluslararası Komplo sonucu Önderliğin esaret altına alınmasıyla daha da somutlaşan zindanların ideolojik alana dönüşme gerçeği mücadeledeki rolünü kat be kat artırmıştır. Özgür düşüncenin iradeyle iradenin örgütlülükle harmanlandığı yepyeni bir durum ortaya çıkmıştır. Kürdün bir daha asla direnmesiz kılınamayacağı bir hakikate dönüşmüştür. Önderliğin uluslararası komplo karşısında oluşturduğu yeni paradigma da aynı zamanda büyük zindan direnişinin devam eden tarihidir. Aynı zamanda 12 Eylül 2012’de Önderlikten haber alınamaması karşısında başlayan süresiz açlık grevi eylemi hem Önderlik üzerindeki tecridin kısmi de olsa aşılarak haber alınmasına hem de yeni bir sürecin başlamasına katkı sunmuştur.

En son Leyla Güven arkadaşımızın öncülüğünde başlayıp bütün zindanlara yayılan özgürlük hareketimizin zindan tarihçesinde süre itibariyle bir ilk olan yedi aylık zamanı kapsayan süresiz dönüşümsüz açlık grevleri ve devamında gelişen ölüm oruçları ile Önderlik üzerindeki mutlak tecridin kırılmasında önemli bir eşiği aştırdığı gerçeğidir. Partimiz tarihinde zindan duruş ve direnişi, önderlikle yoldaş olmada ve partide militanlaşmada sürekli bir öncülük çabasıyla tarihe ismini yazdırmıştır. Devrimci duruş ve pratiğin en zor koşullarda da olsa asla taviz verilmeyeceği bir kez daha büyük fedai bir ruhla ortaya konulmuş, önderlik üzerinde uygulanmak istenen mutlak tecrit karşısında kahramanca direnilmiştir. Önderlik şahsında yaşanan hakikatin parti hakikati olduğu büyük bir direnişle haykırılmış ve bunun fedaice savunulmasına gidilmiştir. Bu yüksek duyarlılık hem soykırımcı faşist zihniyetine gerekli cevabı hem de halk ve bizdeki parçalı duruşu ortadan kaldırmıştır. Zindan öncülüğünde gelişen Kürdistan ve dünyanın her yerine sıçrayan büyük direnişimiz zafere olan inancımızı ve bağlılığımızı herkese göstermiştir. Bunun ağır bedelleri olarak da yoldaşlarımızın şehadetleri olmuştur. Zülküf Gezen, Ayten Beçet, Zehra Sağlam, Medya Çınar, Mahsum Pamay, Siraç Yüksek, Yonca Akici, Uğur Şakar ve Ümit Acar arkadaşlar fedai eylemlerle yaşamına son vermiştir. En son İrfan Kılıç yoldaşımız da yine Önderlik üzerindeki tecridi, KDP’nin ihanetini, canlı kalkan eylemini selamlayarak ve Güney işgalini protesto ederek yaşamına fedaice son vermiştir. Kahramanca tutumlarını saygı ile selamlıyoruz.

Bununla beraber irade ve örgütlülük bütünselliğinin asla ayrı düşünülemeyeceğini, Önderlik tarzının ve Partileşme ölçütünün bunu gerektirdiğinin altını önemle çiziyoruz. Asıl olanın zindandaki her yoldaşın Önderliğin son mektubunda ifade ettiği ‘Yeterli yoğunluk ve iradeyle bana eşlik etsinler’ sözünü şiar edinerek Önderlik, PKK ve PAJK hakikati etrafında kenetlenerek mücadeleyi yükseltmektir. 14 Temmuz ruhu asıl olarak örgütü Parti bilinciyle büyütmek ve irade ile zafere taşımaktır. Hem önderlik hem hareket hem de şahadet hakikati karşısında temel sorumluluğumuz bu günden sonra ‘hem fiziki hem ruhi hem de akli bütünselliğimizi Apo’cu militan kişiliğine evriltmek ve yeterli yoldaşlık sözümüzün pratikçisi olmaktır. Çünkü bu direniş aynı zamanda partimiz PKK ve PAJK’ın önderliksel hakikatinin savunma mücadelesi olmuştur. Bir kez daha ortaya çıkan gerçek; Önderlik, parti ve halkımız başta olmak üzere tüm halkların zaferinin somutluk kazanan Önderlik çizgisinde olduğudur. Bu açıdan Önderliğin belirtiği gibi gün Önderlik ile yeterli yoldaşlık ve mücadelede militanlaşma günüdür. Bu hem özgürlük hareketimizin asıl karakteri hem de zaferin tek ve kesin yoludur. Tekrardan 14 Temmuz şehitlerini saygıyla ve minnetle anıyor ve mücadelelerini büyütme sözü veriyoruz.”