Uluslararası Delegasyon: Demokratikleşme için Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü kaçınılmaz

Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün kaçınılmaz olduğunun altını çizdi, tecridin tüm tutsakları ve muhalefeti de etkilediğini belirtti.

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecridi gözlemlemek için siyasetçi, aydın, yazar, hukukçu ve gazetecilerin aralarında bulunduğu 7 ülkeden 36 kişiden oluşan Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon, 24-29 Ocak tarihlerinde İstanbul, Ankara ve Amed’de siyasi partiler, barolar ve sivil toplum örgütleriyle yaptığı görüşmelere dair hazırladığı raporu online basın toplantısıyla açıkladı. Raporda, İmralı tecrit sisteminin tüm ülkeye yayılan yasal ve siyasi rejime evildiğine dikkat çekilerek, Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununda çözüm ve demokratikleşme için kaçınılmaz olduğu vurgulandı. 

Rapor, online toplantıda Uluslararası Delegasyon’da yer alan Avukat Altamira Ana Guelbenzu Gonzalo ve Avukat Sophie Jane Caseley tarafından açıklandı.

'ULUSLARARASI HAKLARIN AÇIK İHLALİDİR'

Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin uluslararası insan haklarının açık ihlali olarak değerlendirilen raporda, “25 Mart 2023'te, dış dünyanın Abdullah Öcalan'dan en son yaşam belirtisi haberi almasının üzerinden iki yıl geçmiş olacak. 1999'da tutuklanması ve akabinde mahkûm edilmesinden bu yana, Kürt lider İmralı Adası'ndaki F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulmaktadır. Üç mahkum arkadaşı Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş ile birlikte katı bir tecrit rejimine tabi tutuluyor. Dört mahkumun da aileleri ve avukatlarıyla her türlü iletişim kurması yasaklandı. Bu tür hücre hapsi, uluslararası insan hakları belgelerini ve standartlarını ihlal etmektedir. Endişe verici bir eğilim oluşturacak şekilde, İmralı tecrit rejimi, yetkililer ve Kürt hareketinin bildirildiğine göre, PKK-Türkiye barış sürecinin 2015'te çökmesinden bu yana Türkiye'deki diğer cezaevleri için bir ‘örnek’ haline geldi. Hem ülke içinde (yargının bağımsız olmaması nedeniyle) hem de uluslararası düzeyde etkili bir iç hukuk yolunun bulunmaması tekrarlayan bir temaydı. Örneğin, Asrın Hukuk Bürosu'nun en son raporunda da belirtildiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını takiben Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin (AK BK) tavsiyeleri defalarca göz ardı edilmiştir” denildi.

Tecridin tüm topluma yayılan bir siyasi uygulama haline geldiğinin belirtildiği raporda, “İmralı Cezaevi'ne yaklaşım ve cezaevindeki hukuki ve siyasi uygulamalar, Türkiye'de demokrasi ve insan haklarının korunması açısından bir turnusol kağıdı niteliğindedir. Türkiye'deki sorumluları bir kez daha İmralı Cezaevi'nde hukukun üstünlüğünü acilen geri getirmeye çağırıyoruz. Dolayısıyla bu durumu sadece hukuki değil aynı zamanda siyasi bir sorun olarak algılamak zorunludur. Türkiye'de ilk kez İmralı Ada Cezaevi'nde uygulanan ve giderek tüm cezaevlerine yayılan siyasi tutuklulara yönelik ayrımcı infaz rejimi kaldırılmalıdır. Tüm mahpusların temel insan haklarına saygı bir istisna olarak değil norm olarak yeniden tesis edilmelidir. İmralı Adası'nda oluşturulan sistem siyasi bir araç olarak devreye alınıyor. Artık bir istisna teşkil etmiyor, tüm ülkeye yayılmış sıradan bir yasal-siyasi rejime evrildi. Tecrit toplumun tamamında uygulanmaktadır ve sadece hapishanelerle sınırlı değildir”diye belirtildi.

'TECRİT HERKESİ ETKİLİYOR'

Tecridin sadece Abdullah Öcalan’a dönük olmadığı, Türkiye’deki tüm tutsakları ve toplumsal muhalefeti etkilediğinin kaydedildiği raporda, “Bu düzeydeki siyasi baskılara maruz kalmış bir toplum temelindeki baskı ve sömürü düzeni, toplumsal yaşamın bütününe tesir etmektedir. Bu, hükümetin ve Türk devletinin politikalarına ve eylemlerine muhalefet eden ve karşı çıkanlara yönelik tutuklamalar ve tutuklamalar, keyfi mahkeme prosedürleri, mahkumiyetler ve doğrudan ve uzun süreli hapis cezaları dayatma yoluyla şiddetli baskı ve böyle insanla baskıda ifadesini buluyor. Bunun en kötü ifadesi, tecrit, yani hapishanelerde yıpratılan siyasi muhaliflerin ve muhalif grupların/partilerin ve liderlerinin toptan tecrit edilmesidir. Kürt sorunu ve beraberinde getirdiği yoksulluk, açlık, göç, mülteciler, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler ve şiddet, kültürel erozyon ve savaşın yol açtığı çevre tahribatı, tüm bu sorunlara doğru bir yanıt üretilmeden ve esas olarak İmralı Cezaevi'ndeki hücre hapsine ve işkence yasağının sistematik ihlaline son verilmeden çözülemez. Bu kuşatma ancak her düzeyde hukuki, siyasi ve toplumsal ortak mücadele ile aşılabilir” diye belirtildi.

'TÜM GÜÇLER İNİSİYATİF ALMALI VE SEFERBER OLMALI'

Kürt sorununun bölgesel ve küresel ölçekle bir sorun haline geldiğinin vurgulandığı raporda, “Bu nedenle çözümüne yönelik çabalar, Ortadoğu ve tüm dünya üzerindeki etki ve sonuçları dikkate alınarak tartışılmalıdır. Bunun için dünyadaki tüm ilerici güçlerin inisiyatif alması ve seferber olması elzemdir. Son olarak, diğer sonuçlar kadar önemli olarak, heyet üyelerinin, sırf işlerini yaptıkları için avukatlara Türk devleti tarafından zulmedilmesinden ne kadar endişe duyduklarını ne kadar vurgulasak azdır. Tüm hakların askıya alındığı İmralı Cezaevi'nde tutuklulara yardımcı olmak için hukuki faaliyet yürüten avukatların ve insan hakları savunucularının görevlerini yapmalarının engellenmesi, soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalması endişe vericidir. Bu, hukuk alanının ve insan haklarının hem bir meslek hem de normatif bir çerçeve olarak ne kadar saldırıya uğradığının bir göstergesidir” diye kaydedildi.

Raporun devamında şunlar kaydedildi: 

“Avukatlar hukukun üstünlüğünün temelidir ve zulme uğrarlarsa tutuklular adil yargılanamaz veya kanun önünde eşitlik sağlanamaz. Ayrıca, tutukluların avukatlara herhangi bir engel olmaksızın erişme ve iletişimlerinin yasal ayrıcalıklarını ve gizliliğini koruma temel haklarına sahip olmaları gerekir. Devletlerin ayrıca, avukatların adil yargılanma hakkını ve yasal cezanın adil infazını güvence altına almadaki temel rolüne saygı gösterme ve hukukun üstünlüğü altında her devletin garanti etmesi gereken haklara ve belirli imtiyazlara aykırı hareket etmeme görevi vardır, avukatların rolüne ilişkin Birleşmiş Milletler Temel İlkeleri 8 ve 16'da belirtildiği gibi. Tüm bunların altını çizen temel konu, ABA'nın da vurguladığı gibi yargının bağımsız olmamasıdır. Bütün bu sorunların çözümü, Kürt sorununun demokratik ve toplumsal çözümünde yatmaktadır. Tecrit uygulamalarının temel amacı, meşru demokratik mücadeleyi ve toplumsal muhalefetin bütünlüğünü bastırmak. Kürt sorununun barışçıl ve siyasi çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için Öcalan'ın özgürlüğü kaçınılmazdır. Dolayısıyla tüm muhalif güçlerin, hukuk ve insan hakları savunucularının öncelikli ve asli hedefi hukuk dışı İmralı sisteminin tamamen ortadan kaldırılması olmalıdır. Uluslararası toplumun -barolar ve diğer avukat dernekleri aracılığıyla- Türkiye'de kötüleşen durumu ve hukukun üstünlüğünün erozyona uğramasını acilen dikkate alması gerekiyor. Türkiye'de hüküm süren koşullar, kalıcı ve sürekli bir olağanüstü hal gibidir. Bu hukuksuz duruma bir an önce son verilmelidir.”  

CPT’YE ÇAĞRI

Raporun öneri bölümünde Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne 20-29 Eylül 2022 tarihlerinde İmralı Cezaevi’ne yaptığı ziyarete dair raporu açıklaması çağrısı yapılarak, “CPT raporunun yayınlanmamaya devam etmesi ışığında, İmralı ve diğer yüksek güvenlikli cezaevlerinde uygulanan zararlı politikaların kontrol ve denge olmaksızın devam etmesinden derin endişe duyuyoruz. Türkiye'nin CPT'nin önceki tavsiyelerine uymadığı göz önüne alındığında, CPT'yi Sözleşme'nin 10’uncu Maddesinden yararlanarak, raporlarını yayınlanması, özellikle İmralı'daki tutuklularla ilgili olarak bulgularının bir özetini ortaya koyan bir bildiri yayınlamaya çağırıyoruz. Türkiye hükümetini son raporunda CPT tarafından yapılan tavsiyeleri uygulamaya davet ediyoruz ve Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi'nden, özellikle Türkiye'nin geçmişte CPT tavsiyelerine uymadığı göz önüne alındığında, sonraki adımları tartışmasını istiyoruz” ifadelerine yer verildi.

Türkiye’nin, CPT'nin 2019'daki ziyaret sonrası açıkladığı tavsiyeleri uygulaması gerektiğinin belirtildiği raporda, “Bu, mahkumların bir arada olmasına izin verilmesini, avukatlara ve aileye erişim hakkını, cezaevi koşullarına itiraz etmek için etkili yasal çareleri ve AİHS 3. Maddeyi ihlal eden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılmasını içermektedir. Tecrit, herhangi bir denetim mekanizması olmaksızın süresiz işletilemez” denildi.