Xebat Andok: Tarihi fırsat kaçırılmamalı

İstanbul seçiminde herkesin AKP'ye karşı oy kullanması gerektiğini söyleyen KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok, "AKP'den kurtulmak isteyenlerin elinde şuan tarihi bir fırsat var. Bu fırsat kaçırılmamalı" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Stêrk TV'de yayınlanan özel programa katılan Andok, İstanbul seçimleri ve "Tecriti kıralım Faşizmi Yıkalım Kürdistanı Özgürleştirelim" atılımının bundan sonra nasıl devam edeceğine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. İstanbul'un bir kez daha muhalefetin eline geçmesinin 31 Mart'tan çok daha fazla etki yaratacağını söyleyen Andok, "Eğer sandığa gidilmezse bu durum AKP-MHP faşizmine yarayacaktır. İktidar zaten sallanmış, ayakta durmakta çok zorlanıyor bu yüzden muhalefet bu fırsatı kaçırmamalı" diye konuştu.

"Tecriti kıralım Faşizmi Yıkalım Kürdistanı Özgürleştirelim" hamlesinin devam ettiğini sözlerine ekleyen KCK Yürütme Konseyi Üyesi Xebat Andok, "Bu hamle Türkiye'nin demokratikleşmesi içindir. Zaten Kürt sorunu çözülmeyene kadar Türkiye demokratikleşemez. Bu yüzden kendimize iki şeyi amaç edinmeliyiz. Birincisi Türkiye'nin demokratikleşmesi. Bu sadece Kürtlerin sorunu değil. İkincisi Kürdistan'ın özgürlüğüdür. Bu ayrı bir devlet anlamına gelmiyor. Kürtler kendi kendini yönetmek istiyor. Kimliklerine, dillerine, kültürlerine sahip çıkmak istiyor. Sınırlarla oynamadan demokratik özerlik şeklinde yaşamlarını sürdürmek istiyorlar" ifadelerini kullandı.

Sayın Andok, "Tecriti kıralım Faşizmi Yıkalım Kürdistanı Özgürleştirelim" atılımı hala devam ediyor. Atılımın devam etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz, özellikle Türkiye'nin demokratikleşmesi için bu atılım nasıl yürütülecek?

Öncelikle "Tecriti kıralım Faşizmi Yıkalım Kürdistanı Özgürleştirelim" atılımında şehit düşen arkadaşları minnetle anıyorum, şehit arkadaşlarımıza mücadeleyi zaferle taçlandıracağımıza dair sözümüzü tekrarlıyoruz. Sizin de dediğiniz gibi atılım devam ediyor. Açlık grevleri, ölüm oruçları ve toplumda bir hareketlilik vardı. Açlık grevleri ve ölüm oruçları önderliğimizin çağrısı ile sona erdi. Direniş amacına ulaştı ama bu atılımın sona erdiğini düşünmek yanlış olur. Çünkü faşizm hala varlığını sürdürüyor.

Türkiye'de ciddi bir değişimin olması lazım. Kürtler bir varlık-yokluk savaşı veriyor. Hala Kürtlerin, Kürdistan'ın adı kabul edilmiyor. Dilleri reddediliyor. Kürtler hala topraklarına ve kimliklerine kavuşamadı. Türkiye'de sadece Kürt sorunu yok, toplumun ciddi bir kısmı sorun yaşıyor. Çünkü, demokratik, adaletli, birlik-beraberlik olan bir devlet yok karşılarında. Toplumda ciddi travmalar yaşanıyor. Her gün birileri açlıktan, işsizlikten veya antidemokratik uygulamalardan dolayı intihar ediyor.

İnsanlar ekonomik kriz yaşıyor, toplumda ciddi bir bölünme var, adeta toplumun mayası ile oynanmış. Bundan dolayı hem Türkiye'de, hem de Kürdistan'da çok büyük sorunlar var. Bu sorunların kaynağı da devleti yöneten AKP-MHP faşizmidir. Elbette sorunlar bu iktidarla başlamadı. Bundan önce de Türkiye demokratik bir ülke değildi. Zaten demokratik olsaydı bu sorunlar çözülürdü. AKP-MHP işgalci güçlerin devamıdır. Hem Kürdistan, hem de Türkiye toplumunda iktidara karşı bir tepki var. Faşizm devam ettiği sürece bütün sorunların çözüldüğünü söyleyemeyiz.

Şu ana kadar Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile 2 görüşme gerçekleşti. Bu görüşmelerde Sayın Öcalan demokratik siyasete dikkat çekiyor. Ülkedeki faşizme karşı Kürtler öncülüğünde de büyük bir mücadele yürütülüyor. Sizce bundan sonra nasıl bir süreç yaşanacak, bu dönemde büyük bir değişimin olacağını düşünüyor musunuz?

Her gün Kürtlere ve topluma karşı saldırılar olduğu sürece zaten istenilen demokratik siyaseti geliştiremezler. Tutuklama, gözaltı, yasak, göç ettirme politikaları sürüyor. Türkiye büyük bir beyin göçü yaşıyor. Bütün bunlar demokrasinin olamamasından kaynaklanıyor. Türkiye bu yüzden büyük bir kriz yaşıyor. Bütün bu baskılara karşı mücadele etmek gerekiyor. Kürtler şuan o pozisyondalar. Kürtler yüzyıllardır varlıklarını güvence altına almak için savaş veriyor. Kürtlerin milyonlarca şehidi var. Türkiye'de de mücadele devam ediyor çünkü hala faşizm yıkılmış değil.

Önderliğimize yönelik tecridin tüm topluma yönelik olduğunu defalarca tekrarladık. Belki çok iyi izah edilemediği için sanki sadece Kürtlerin istekleri diye düşünüldü. Fakat gerçek öyle değil. Şu an Türkiye'ye bakın, herkese yönelik bir tecrit var. Mesela kimse rahatça düşüncelerini konuşabiliyor mu? Bu baskı her alanda var. Örneğin sokak röportajlarında bile insanlar oyunu açıkça kime vereceğini söylemekten korkuyor. Çok fazla sitemleri var ama bunu dile getiremiyorlar. İşte bu da tecrittir.

TÜRKİYE TOPLUMU FIRSATINI BULURSA BU SEFER 10 GEZİ YAPAR

Kadına yönelik de tecrit var. Türkiye tarihinde AKP döneminde katledilen kadın hiç bir dönemde katledilmedi. Tecavüz hiçbir dönemde bu kadar artmamıştı. Kadınlar, gençler, siyasetçiler, emekçiler, işçiler kısacası tüm topluma yönelik bir abluka var. Baskılarla toplumun iradesini kırmak istiyorlar. Ne derlerse toplum öyle yapsın istiyorlar. Nasıl istiyorlar? Kendi çıkarlarına göre istiyorlar. Bu süreçte AKP'nin kara yüzü ortaya çıktı. Erdoğan'ın etrafındaki müttefikleri bile onu bırakıp gitti. Hepsi Erdoğan'a yönelik aynı noktada buluşuyorlar.

"Sen ahlaktan, adaletten, insanlık değerlerinden çıktın, İslamiyet'i çıkarlarına göre kullanıyorsun, halkın hassasiyetlerini suistimal ediyorsun, zalim oldun. Günümüzün Firavun'u, Nemrud'u oldun. Firavunların Ortadoğu'da sonu ne olduysa senin de öyle olacak. İktidarın gücü, devletin nimetleri aklını başından almış, insanlıktan çıkmışsın" kısacası böyle diyorlar Erdoğan'a. Sürekli Gezi'den bahsediyorlar, eğer Türkiye toplumu bir daha böyle bir fırsat yakalarsa 10 Gezi yapar.

Erdoğan iktidarı son dönemlerini yaşıyor. Bu tabi ki mücadele ile gerçekleşen bir durum. Özellikle son süreçteki açlık grevi, ölüm oruçları, beyaz tülbentli anneler öncülüğündeki direniş ve 31 Mart'taki seçimler onu bu hale getirdi. Direniş sonucu önderlikle görüşmeye izin vermek zorunda kaldılar. Asla olmaz dedikleri şeyler bu şekilde oldu. Mücadele biraz daha örgütlü bir şekilde devam ederse iktidar yerle bir olur.

İstanbul seçimleri çok tartışılıyor. İstanbul Türkiye için çok önemli. HDP bu süreçte nasıl bir role sahip? HDP bir Türkiye partisidir, sizce rol ve misyonunu nasıl yerine getirir? Kürtlerin bu seçimdeki etkileri nedir?

HDP önderliğimizin fikirleri doğrultusunda inşa edildi. Önderlik Türkiye'de bir çok farklı kültürün, farklı halkların yaşadığını bildiği için HDP projesini inşa etti. HDP, Kürtlerin, Türklerin, Çerkeslerin, Arapların, Romanların kısacası tüm halkların partisidir. Ama HDP bunu ne kadar yaşamsallaştırıyor desek o noktada eksik kaldığını görebiliyoruz. HDP çok renkli bir parti ama bunu topluma yansıtamıyor.

Ben HDP'lilerin yerinde olsaydım neden bu kadar tek renkli görünüyorum diye düşünürdüm. Eğer HDP sadece Kürdistan sınırları içerisinde kalırsa tam da işgalci devlet ve MİT'in isteğine göre hareket etmiş olacaktır. HDP kendi programına, ideolojisine göre hareket etmelidir. Mesela her yere gidip çalışma yapmıyor. Bu HDP'yi biraz daraltıyor.

Tabi faşizmin HDP'ye yönelik saldırıları diğer partilere dönük saldırılara benzemiyor. Faşizm herkese aynı şekilde saldırmıyor. Mesela Kürdistan'daki saldırıları diğer yerlerdeki saldırılara benzemiyor. Kürtler için soykırım kararı alınmış durumda. Kürtleri yok edip, Kürdistan'ı paramparça yapmak istiyorlar.

İstanbul seçimleri herkesi ilgilendiriyor. Bu seçimde Demokrasi cephesi nasıl bir role sahip olacak? Seçimde nasıl bir tutum alacak? Siz bu seçimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

31 Mart'ta sona ermesi gereken seçim hala devam ediyor. Bu açıkçası HDP dahil tüm muhalefetin örgütsüzlüğünü ortaya çıkarıyor. Muhalefet övünüyordu, biz hakkımızı gasp ettirmeyiz diye ama maalesef öyle olmadı. Ne HDP'nin, ne de CHP'nin performansı o yöndeydi. HDP Kürdistan'da birçok yeri aldı ama KHK'li diye gasp edildi. Buna karşı HDP'nin ciddi refleksleri olmadı. Eğer faşizme karşı çetin bir mücadele verilmezse elde edilen kazanımlar da yok olur.

Muhalefetin eksikliğinden kaynaklı AKP-MHP İstanbul seçimlerini iptal ettirdi. Şimdi de tüm gücünü İstanbul'u kaybetmemek için kullanıyor. İktidar, eğer İstanbul'u alırsa ömrünü daha da uzatacağını düşünüyor. Şu an öyle bir hava da yaratmış durumdalar. Zaten İstanbul'u AKP-MHP iktidarı alırsa faşizmi ellerinden geldiğince büyütecekler. 31 Mart'ta AKP-MHP iktidarı kaybetmişti, şimdi ise kendilerini toparlama ihtimalleri var. Sebebi de muhalefetin dağınıklığıdır.

HDP seçimlerde doğru bir strateji uyguladı. Bu strateji sonucu AKP-MHP'nin yıkılmasına da neden oldu ama faşizmin tamamen yıkılmasına dönük ne HDP'nin, ne de diğer demokratik güçlerin performansları istenilen noktada değil. Bu seçimin akıbeti de, 7 Haziran seçiminin akıbeti gibi oldu. Hatırlarsanız 7 Haziran'da da çok iyi bir sonuç elde edildi ama bunun siyaseti yapılamadı. Bu durumda AKP-MHP'nin faşist ittifakını oluşturdu. Tabi AKP-MHP 7 Haziran sonrasındaki fırsatı bulamaz ama yine de umutları var. Herşeylerini İstanbul seçimlerine bağlamışlar. Bu yüzden İstanbul seçimi en az 31 Mart'taki seçim kadar önemlidir. Eğer HDP dahi tüm demokrasi güçleri AKP-MHP faşizminin yıkılmasını istiyorsa 23 Haziran İstanbul seçimlerinde başarılı olmak zorundalar.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme ve İstanbul seçimlerinin ardından size göre AKP Kürt halkına karşı nasıl bir politika yürütecektir?

İstanbul seçimleri Kürtler ve demokrasi güçleri için ne kadar önemliyse iktidar için de o kadar önemli. İstanbul'da şuan Kürtler en fazla kime oy veriyor? HDP'ye oy veriyorlar. Kürtlerin faşizm ile dertleri var. Faşizmin sona ermesi için oylarını stratejik bir şekilde kullanmak istiyorlar. 31 Mart'ta da bunu yaptılar. Kürtler HDP seçime giriyormuş gibi gidip oylarını kullanmalılar.

HDP'nin de en az CHP kadar aktif olması lazım. AKP iktidarından kurtulmak isteyenlerin elinde şu an tarihi bir fırsat var. İstanbul seçimlerinde gidip MHP-AKP faşizmine karşı oylarını kullansınlar. Erdoğan ve Bahçeli'den herkesin kurtulması lazım, toplumun önünün açılması gerekir. Kürtler de aralarında olmak üzere tüm demokrasi güçleri, sandığa giderek faşizme karşı oylarını kullanmalı ve oylarına sahip çıkmalıdır.

Eğer İstanbul bir kez daha muhalefetin eline geçerse 31 Mart'tan çok daha etkili olacaktır. Dediğim gibi sandıklara mutlaka gidilmelidir. Eğer sandığa gidilmezse bu durum AKP-MHP faşizmine yarayacaktır. İktidar zaten sallanmış durumda ayakta durmakta çok zorlanıyor bu yüzden muhalefet bu fırsatı kaçırmamalı.

Eğer Ekrem İmamoğlu ya da demokrasi güçleri seçimi kazanırsa ve AKP-MHP yenilgiye uğrarsa, demokratik bir dönemin başlayacağını söyleyebilir miyiz?

Şüphesiz bu seçim bir belediye seçimidir. Hükümet seçilmiyor ama yerel seçimleri kaybedenler ayakta duramıyor. Seçimi kaybederlerse zihniyetleri çökmüş olacak. Muhtemelen AKP-MHP ittifakı çökecek, AKP'nin içindekiler seçimin yenilgisini MHP'den bilecekler. Yine AKP'nin içinden Davutoğlu öncülüğünde yüz de yüz yeni bir oluşum çıkacaktır. Kısacası İstanbul giderse AKP de gider herkesin bunu çok iyi bilmesi lazım.

AKP'nin gitmesini isteyenler de İstanbul'a çok önem verip çalışmalıdır. Sanki bir tek İmamoğlu ve Yıldırım seçime giriyor. Zaten CHP sadece kendi oyları ile Türkiye'de hiç bir yeri doğru düzgün alamaz. Aldıkları oylar da faşizme karşı verilen oylardır. Yoksa CHP ve İYİ Parti oyları ile hangi belediyeyi kazanacaklardı? İktidar bu yüzden Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı bu kadar öfkelidir. İstanbul'da en fazla Kürtlerin seçime gitmesi lazım. Kürtler devletin vahşi saldırılarına karşı demokrasi güçlerine vermelidir. HDP nasıl Amed'te, Van'da, Batman'da çalıştı, ağırlığını verdi ve kazandı en az İstanbul'a da bu kadar önem vermeli. 

AKP 2002 yılından bu yana iktidarda ve o günden beri Kürtlere karşı farklı alanlarda savaş yürüttü. Şuan Xakûrkê'ye yönelik de işgal saldırıları var. Erdoğan şuan İstanbul seçimleri için devletin tüm imkanlarını kullanıyor. Eğer Erdoğan kaybederse Kürdistan ve Türkiye'de nasıl bir atmosfer ortaya çıkar?

"Tecriti kıralım Faşizmi Yıkalım Kürdistanı Özgürleştirelim" hamlesi sadece Kürtler için başlatılmadı. Faşizm herkese saldırıyor. Bundan dolayı da herkesin faşizme karşı direnmesi gerekiyor. Faşizm devam ettiğine göre buna karşı birlikte bir tutum alınmalı. Türkiye'de bu kadar tecavüz, kadın cinayetleri var her gün gazetelerde çıkıyor. Mesela tecavüze, kadın cinayetlerine karşı herkes ses çıkarmalı, herkes başkaldırmalıdır. İktidara karşı tepkisini göstermelidir. Adalet hiç bir yerde yok. Kılıçdaroğu bile adalet yürüyüşü yaptı. Milyonlarca insan yürüyüşüne katıldı. Ekonomik sorun her şehirde var. Daha dün matematik hocası genç bir kadın kendini öldürdü. Siyaset toplumun bu tür sorunlarını çözmek için vardır. Siyaset demokratik olmalı, toplumun sorunlarını çözmeli.

Bu hamle Türkiye'nin demokratikleşmesi içindir. Zaten Kürt sorunu çözülmeyene kadar Türkiye demokratikleşemez. Bu yüzden kendimize 2 şeyi amaç edinmeliyiz. Birincisi Türkiye'nin demokratikleşmesi. Bu sadece Kürtlerin sorunu değil. İkincisi Kürdistan'ın özgürlüğüdür. Bu ayrı bir devlet anlamına gelmiyor. Kürtler kendi kendini yönetmek istiyor. Kimliklerine, dillerine, kültürlerine sahip çıkmak istiyor. Sınırlarla oynamadan demokratik özerlik şeklinde yaşamlarını sürdürmek istiyorlar.

Yine İstanbul seçimlerine geleceğiz. İç ve dış politikalar dahi seçimin sonucuna göre şekillenecek. Eğer AKP kaybederse topluma çok büyük bir moral olacak. Ama eğer hile hurda ile kazanırsa muhalif güçlere uyguladığı politikalarını devam ettirecek. Avrupa'ya da ben biraz zayıfladım ama düşmedim, benimle birlikte hareket et mesajını verecek. Suriye meselesinde Rusya'ya muhatabın benim diyecek. İşte İstanbul seçimleri bu kadar önemli. Elbette ki bu seçim kazanılırsa, devlet tümden değişmeyecek ama en azından devlet AKP-MHP ile buraya kadar getirdim bundan sonra farlı yol ve yöntemler deneyeceğim diyecek. Toplumun gücü burada ortaya çıkacak. O zaman devlet sisteminde mecburen değişim dönüşüm olacak. Yani iktidarın gitmesi ile birçok şey değişecek ve yeni bir süreç başlayacaktır.