Yirmi yıl sonra komplo-MAKALE

Yirminci yılı dolarken, bugün uluslararası komployu yirmi yıl önceki gibi yürütmeye çalışan sadece TC ve İran devletleri kalmıştır. Özellikle de faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğü söz konusu saldırganlığın ve Kürt düşmanlığının başını çekmektedir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yöneltilen tarihi 9 Ekim 1998 uluslararası komplosu yirminci yılını dolduruyor. Herhalde insanlık tarihi boyunca bir kişiye kesintisiz olarak yöneltilen en uzun süreli ve amansız bir saldırı oluyor. Böyle yirmi yıl süren komplocu bir saldırı tarihte bulunmuyor. Yirmi yıl öncesine göre çok ciddi bir biçimde darbelenmiş ve parçalanmış olsa da, 9 Ekim komplosuna yol açan neden olan Kürt soykırımı hala devam ediyor. Kürt soykırımını sürdürmeye çalışan AKP-MHP faşist diktatörlüğü, uluslararası komployu da başarıya götürmeye çalışıyor.

Bilindiği gibi, Önder Abdullah Öcalan’a yöneltilen uluslararası komplo, 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkartılmasıyla resmen ve fiilen başlamış oluyor. Buna uygun zemini ise, 1 Eylül 1998 tarihinde ilan edilen üçüncü tek yanlı ateşkes sağlamış bulunuyor. Komplonun düğmesine ise, 17 Eylül günü Washington’da anlaşma yapan Celal Talabani ile Mesud Barzani basıyor. 1991’deki Çekiç Güç Operasyonu temelinde siyasi-askeri ortamı uygun hale getirmeye çalışan ABD Yönetimi, Talabani ve Barzani’den istediği desteği alınca söz konusu komplo saldırısını başlatıyor.

Önder Abdullah Öcalan’a yöneltilen uluslararası komplo, Birinci Dünya Savaşının ortaya çıkardığı bölge sistemine dayanıyor. Bu sistemin Arabistan ve Kürdistan’ı bölüp parçalayan, Arapları ikinci sınıf toplum haline getirirken Kürtleri ise yok sayıp yok etmeyi hedefleyen, esas itibariyle TC ve İran devletlerine dayanan bir sistem olduğu biliniyor. Burada önemli olan Kürtlere ve Kürdistan’a dayatılan imhacı saldırı oluyor. Bu saldırı işgal, ilhak, sömürgecilikten de öte, toplumun tam bir kıskaç içine alındığı soykırım saldırısı olma özelliği taşıyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a 9 Ekim 1998 tarihinden itibaren yöneltilen komplo ise, işte bu saldırının en örgütlü ve planlı halde sürdürülmesi oluyor.

Önder Abdullah Öcalan Kürt toplumuna dayatılan soykırım saldırısını teşhir edip ona karşı Kürt toplumunun varlık ve özgürlük mücadelesini geliştirdiği için, Kürdistan’ı parçalayan soykırımcı sistem Önder Abdullah Öcalan’a saldırıyor. Dolayısıyla komplocu saldırı, Kürt varlık ve özgürlük bilincini ve mücadelesini yok etmeyi ve bu temelde Kürt soykırımını başarıya götürmeyi hedefliyor. Bunun için de, en başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın imhasını öngörüyor. Komplonun stratejisi şöyledir: Önder Abdullah Öcalan’ı imha ederek PKK’yi tasfiye etmek, PKK’nin tasfiyesine dayanarak Kürt soykırımını başarıya götürmek!

Buradan anlaşılıyor ki, uluslararası komplo saldırgandır, imhacıdır, soykırımcıdır. Dayanağı Kürdü inkâr ve imha sistemidir. Amacı Kürt ulusunu soykırımdan geçirmektir. Bunun için de Kürt özgürlük bilincini ve mücadelesini yok etmeyi hedeflemiştir. Bunu da PKK’yi tasfiye ederek ve Önder Abdullah Öcalan’ı imha ederek sağlamak istemiştir. 15 Şubat 1999’a kadar her türlü saldırıya rağmen imha edemeyince, bu sefer TC’ye teslim ederek idam edilmesini sağlamak istemiştir. Önder Abdullah Öcalan’ın tarzı, PKK’nin gücü ve Kürt halkının örgütlülüğü karşısında idam da edemeyince, bu sefer İmralı işkence sistemi altında çürütme politikasını devreye koymuştur. Yirmi yıldır İmralı işkence sistemi altında yürütülmeye çalışılan süreç esas olarak budur.

Bilindiği gibi, tarihi 9 Ekim 1998 komplosunu, küresel kapitalist modernite sistemine öncülük eden ABD, İngiltere ve İsrail devletleri kararlaştırmış, planlamış ve yönetmiştir. Suriye’deki Hafız Esad Yönetimine baskı uygulanarak ve imkân sunularak komploya alet edilmiştir. Komploda aktif olarak kullanılan devletler Mısır, Yunanistan, Rusya, Almanya, Fransa ve Kenya olmuştur. Dönemin İtalya hükümeti söz konusu komploya çözüm bulabilmek için çalışmışsa da, özellikle Almanya ve Fransa’nın tutumu nedeniyle başarılı olamamıştır. Komploda İran’dan FKÖ’ye, KDP’den YNK’ye, Yunan milliyetçilerinden Rus milliyetçilerine, PKK’nin Avrupa ve Rusya dış ilişki sorumlularına kadar birçok güç kullanılmıştır. Önder Abdullah Öcalan’ın deyimiyle, TC’nin payına ise gardiyanlık düşmüştür.

Birinci Dünya Savaşının ortaya çıkardığı Kürdü inkâr ve imha sistemi, 9 Ekim 1998 komplosu temelinde tam yirmi yıldır Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik komplocu saldırı yürütmekte, Önder Abdullah Öcalan ise Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesini tüm ezilenlerin kurtuluş mücadelesi ile birleştirerek söz konusu imhacı saldırıya karşı direnmektedir. Bu temelde yirmi yıldır insanlık tarihinin en amansız mücadelesi yaşanmaktadır. Önder Abdullah Öcalan’a yöneltilen saldırı ne kadar vahşi, zalim ve insanlık suçu konumundaysa, Önder Abdullah Öcalan’ın yürüttüğü direniş de o kadar anlamlı, kutsal ve tüm insanlığın özgürlüğü içindir.

Yirmi yılın sonunda, kuşkusuz Önder Abdullah Öcalan’ın ve Kürt halkının mücadelesi ile komplo ciddi biçimde darbelenmiş ve parçalanmış durumdadır. Buna en açık örnek, AKP yönetimindeki TC ile ABD ve İsrail arasındaki çelişkilerdir. Komplocu güçler arasındaki birlik belli ölçüde parçalanmıştır. Altı ay ömür biçilen PKK yirmi yıl yaşamayı başarmış, dahası bu yirmi yıl boyunca daha büyük gelişmeler ortaya çıkarmıştır. Hiç kimsenin karşı duramadığı faşist DAİŞ çetelerine karşı başarıyla savaşarak, insanlığı faşizme karşı koruyan güç haline gelmiştir. Kürdistan’ın Başûr ve Rojava parçalarında önemli bir Kürt iradesi var edilmiştir. Bütün bunların sonucunda, ABD dahil birçok başka güçte Kürt sorununu yeniden ele alma yönünde bazı arayış ve eğilimler ortaya çıkmıştır.

Kuşkusuz bütün bunlar önemli ve de anlamlı gelişmelerdir. Ancak 9 Ekim uluslararası komplosuna yol açan Kürdü inkâr ve imha sistemi de tümden değişmemiştir. Kürde soykırım uygulayan zihniyet ve siyaset eskiye oranla zayıflamış olsa da, esas olarak hala devam etmektedir. Başta ABD, Rusya, İngiltere ve İsrail olmak üzere birçok güç, Kürt toplumuna uygulanan soykırıma aktif destek vermiş, ancak bu insanlık suçunu ve tarihi haksızlığı henüz yeterince düzeltmemiştir. Koruyup kolladıkları ve Kürtlere saldırttıkları TC ve İran devletlerinin bugün kendilerini de vuruyor olması, herhalde tarihin ironisi olarak anılacaktır. Çok açık ki, Kürtlere karşı işlenen soykırım suçunun artık kabul edilmesi ve Kürt toplumunun demokratik haklarının tanınması gereklidir. Ortadoğu’nun demokrasisi ve insanlığın huzuru için bunun sağlanması zorunludur.

Yirminci yılı dolarken, bugün uluslararası komployu yirmi yıl önceki gibi yürütmeye çalışan sadece TC ve İran devletleri kalmıştır. Özellikle de faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğü söz konusu saldırganlığın ve Kürt düşmanlığının başını çekmektedir. Öyle ki, Tayyip Erdoğan kişiliği, var olmayı ve yaşamayı sadece kendisi için hak görmekte, kendi yaşamı için kırk milyon Kürdün yok edilmesine çalışmaktadır. Kürde saldırıda hiçbir ahlaki ve hukuki kural tanımamaktadır. Bunu da en vahşi bir biçimde İmralı’da uygulamaktadır. İmralı sistemini işkence içinde işkencenin uygulandığı bir sistem haline getirmiştir.

Dikkat edilirse, 9 Ekim komplosunun yirmi birinci yılına girerken, komplo son derece zayıflamış ve adeta TC ile sınırlı hale gelmiştir. Söz konusu bu zayıflık nedeniyle faşist şef Tayyip Erdoğan çılgına dönmekte, Kürt varlık ve özgürlük mücadelesinin zafer kazanmasını engelleyebilmek için adeta günde kırk takla atmaktadır. Bir gün Rusya’ya, bir gün Amerika’ya, bir gün Almanya’ya koşmaktadır. Afrika ve Asya’nın zayıf ülkelerinden ise adeta hiç çıkmamaktadır. Gittiği her yerde tek derdi ve gündemi Kürt karşıtlığıdır. Bunun için Türkiye’nin her şeyini peşkeş çekmekte ve adeta pazarlamaktadır. Ancak kendini ne kadar satarsa satsın, artık bunun sonu yoktur. Yirmi birinci yıl komplo ile birlikte faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğünün de yıkıldığı yıl olacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika