‘İleri, ileri… itaat etmeyeceğiz, geçeceğiz...'

Büyük bir enerji ile karşılanan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü Türkiye’de yaşayan kadınları devlet müdahalesi vesilesiyle şaşırtmadı ama büyük bir direniş anısı bıraktı sokaklara.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü, karşı bugün Kürdistan’dan Avrupa ve Afrika’ya, Amerika’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya kadınlar evde, sokakta, iş yerinde yaşanan şiddeti protesto etti.

Her gün kadına yönelik yeni bir şiddet, taciz, cinayetlerin yaşandığı Türkiye’de de kadınlar bugün için haftalardır yoğun bir çalışma içerisindeydi. Pankartlar, flamalar, rozetler ve hatta gulyabi…

Bugün, dört koldan kortejler halinde alana dolan kadınların zılgıtları bugünün anlam ve önemine eş değerdi. Faşizme karşı bir direnişin geleneği haline gelen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü, Taksim Tünel’de bir araya gelen binlerce kadınının pankartlarında Türkiye’nin kadına yönelik sorunları alanı doldurdu.

Yaşamın her alanında karşılaştıkları sorunlara karşı bir örgütlenme alanı kuran kadınlar, tutuklu gazeteciler, açlık grevinde olan Leyla Güven, Nevin Yıldırım, tacize uğrayan, katledilen, cinsel saldırıya uğrayan, intihar eden yani kısacası erkek, devlet saldırısından kendisini koruyan ama alanda olamayan bütün kadınlar da isimleri, resimleriyle alanda yerlerini aldı.

Sokakları sloganları, pankartlara konu olan büyük sorunlarını haykırarak yürümek isteyen kadınların önünde yine bir bariyer kurdu polisler. “Korkmuyoruz, susmuyoruz, itaat etmiyoruz” diyen kadınların faşizme karşı, baskıya, sindirme politikalarına karşı itaat etmediklerinin haykırışına karşı biber gazıyla karşılık veren polisler, AKP hükümetiyle kadınlara karşı tutumu gözler önüne serdi. Yürümenin, omuz omuza zılgıtlar eşliğinde dayanışmanın Türkiye’de yaşayan kadınlar için önemli bir direniş biçimi olmasından olacak, engellemeler yaşandı.

Ne mi oldu dahasında?

Ön saflarda polise direnen kadınlar, arka taraflarda erbaneler çalan kadınlar ve halaya duranlar. Gaz bombasından etkilenmemek için ağzını mor bir fularla kapatan bir kadın haykırdı, “ileri, ileri… itaat etmeyeceğiz, geçeceğiz, bugün şarkılar söyleyip direneceğiz…”

Dönüp baktı herkes. Gitmek ve direnmenin ötesinde bir beraberlik ruhu. Birbirini hiç tanımayan ama ortak bir payda olan “kadın olma” güdüsüyle fularlar paylaşılıyor, el ele yürüyordu. Biber gazının etkisi yoğun ancak kadınları yolundan etmeye yetmedi. Aksine var olan şiddet politikalarının sadece bireysel değil kitlesel olduğu görüldü ve tek adım atılmadı kadınlar yana geriye.

Bir kaç kadın bir ağızdan;

“Ne diye bu engelleme ne diye bu zulüm?” diyerek polisin engellemelerine ve sıktığı biber gazına karşı öfkeli bir çığlık gönderdi. Kadınların alandan uzaklaşması istendi ancak kadınlar kısa bir oturma eyleminin ardından Taksim sokaklarına girerek haykırmaya devam etti. Davul sesleri, erbane seslerine karıştı, kadınları ortak paydası olan zılgıtları ise sloganlara. İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Mis Sokağa doğru parça parça ama bir an susmayan haykırışlarla yürüyen kadınları yine bir polis engeli karşıladı.

“Kadın cinayetleri politiktir”

“Susma haykır”

“Kadınlar şiddete karşı her zaman hayır diyecek”

“Elini bedenimden çek”

“…”

Kadınların sloganları karşılarında bulunan bariyeri çoktan ezdi geçti. Saatler ilerledikçe de öfkeleri mücadelelerine işledi. Bekledikleri gibi kimse evine dağılması aksine kadınlar, öfkeleriyle, devletin kadın sorunlarına karşı erkek tavırlarını yüklenip bir kez daha yüzleşti devlet erkek eşitliğiyle.

“Sen, ben, biz. Birbirimizin çaresiyiz”

“Eyleyneri doğru, Erdoğan’ı eğri çektim”

“Birlikte güçlüyüz, yaşasın kadın dayanışması”

“Güçlenerek değişeceğiz, mücadeleyi büyüteceğiz”

“Bir kişi daha eksilmeyeceğiz”…