İran rejiminin hileli kadın politikası

PJAK Meclis Üyesi Evîn Nejdet, ikinci cins görülüp kimliği reddedilen; kanunla sabit bu statüye mahkum, özgürlük ufku hilelerle daraltılan kadınların, İran rejimiyle ilişkisini anlattı.

PJAK Meclis Üyesi Evîn Nejdet, İran rejiminin yeni kabinede olduğu gibi kadını yönetim erkinden uzak tutması ama 'Zeynep Kardeşler' adı altında milisleştirmesi; 'Beyaz Evlilik' diye erkeğin insafına güvencesiz terk ederek 'cinsel özgürlük' bahşetmesi veya özgürlük ufkunu giyim-kuşam sınırlı tutmasının, zihniyetinin gereği olduğunu söyledi.

PJAK Meclis Üyesi Evîn Nejdet, ANF'nin sorularını yanıtladı.

İran’da 12. hükümet kabinesi kadınlar olmadan oluşturuldu. Rejim, bununla kadınlara nasıl bir mesaj verdi?

İran devlet zihniyeti, kadın kimliğini ret temelinde oluşmuş; kadına yaklaşımı ideolojiktir ve ataerkilliğe dayanıyor. Bunu anayasal hükümlerle güvenceye bile kavuşturmuş. Dolayısıyla kadın konusunda en küçük bir değişim bile kesinlikle mevcut zihniyetin süzgecinden geçirilir, tartılır ve ona göre belirlenir. Kadınlara bakanlık verilmeyişi, sadece yardımcılık görevlerine layık görülmesi, bu anlayıştan bağımsız ele alınamaz. Yani siyasi bir sahada, politik bazı mesajlar içerse de temel yaklaşım, ideolojik zihniyetin yansıması, hatta bunun ülkeye dayatılmasıdır. İran rejimi yıllardır kadını özellikle siyaset, yargı ve yönetim kurumlarından dışlamakta, adeta kadın için kırmızı çizgi saymaktadır. Ruhani’nin kabinesinde kadınların olmayışı, bu anlayış gereğidir. Belki şimdi eleştiri konusu olmasının nedeni, Ruhani’nin kadınlar konusunda verdiği sözler ve propagandasıdır. Kabine, Hamaney, Velayeti Fakih, Sıpah ve İtlaat örgütlerinin görüşü ve onayı alınarak oluştu. Ruhani, eleştirilerden sıyrılmak için topu muhafazakar kesime atmakta, sorumluluğundan kaçmaktadır.

Kadınlara, farklı ulus/mezhep/dinlere mensup hiç kimseye yer vermeyişi, kabinenin ataerkil, milliyetçi ve anti-demokratik olması, yeni icraatlarının da göstergesidir. Verilen mesaj çok nettir; devlet, tüm kurumlarıyla yeni süreçte bir ittifak oluşturdu. Tehlike olarak görülen hiçbir değişim, yenilik ve düzenleme söz konusu olmayacaktır.     

Anlattığınız gibi kadınlar yasama, yürütme ve yargıdan uzak tutulurken ‘Zeynep Kız Kardeşler’ ve kadın Besiçleşmesi dayatılıyor. Yapılmak istenen nedir?

İran kanununa göre kadın ikinci cinstir. Bu tanım ise İran hâkim kesiminin elini oldukça güçlendirmekte, istedikleri gibi kadınlara sınır belirlemektedirler. İkinci cins olması onlara hep aşağı katmanlarda bulunmayı dayatıyor. Fakat rejim toplumu düşürmek için nasıl ki fuhuş, uyuşturucu, hırsızlık gibi suçlarda kadını devreye sokuyorsa toplumu militarize etmek, denetim altına almak, hatta gerektiğinde zor ve şiddet kullanarak iradesizleştirmek için Besic (rejimin paramiliter gücü) güçlerini oluşturmuştur. Besic gücüne bağlı olarak örgütlendirilen Zeynep Kardeşler (Xaherani Zeyneb), (Xaherani Zehra) ve farklı adlarla ortaya çıkan kadın milis güçleri, en fazla da kadınları bastırmak için devreye sokuluyor. Zaten devlet kurumlarında yer alan kadınların rejime bağlılığı, sicilleri ve tüm davranışları kontrol altındadır. Yani tamamıyla devleti temsil etmesi şartıyla göreve alınıyor. Bu yüzden devlet memuru kadınların farklı görüş veya aykırı bir pozisyonda olması, hatta rejime zarar vermesi asla düşünülmez. En çok rejimi savunan bu kadınlardır, özel olarak eğitilir, topluma bir kadın modeli olarak sunulur. Bu kadın modeli, sistemin tüm çıkarlarını kendi bireysel yaşamından bile üstün tutmalı, sistemin temel değerlerini savunmak için her türlü fedakârlık (!) ve savaşa girmeli, erkek zihniyetinin katı dogma ve kanunlarına sadık kalarak; bunu da topluma, kadına, gençlere dayatmakla mükelleftir. Tam olarak sistemin kadrosu, koruyanı ve devam ettireni rolünü oynar. Bu kadın, sistem tarafından kabul görülse, tüm benliğiyle sisteme bağlı olsa bile ona üst kurumlarda yer yoktur. Bu kurumlar erkeğin mülkü ve sahasıdır, kadınlar bu meydana giremez.

Kadın milis örgütlenmeleri sistemin kadınlar için belirlediği kanunların denetleyicisidir. Sokakta, çarşıda, mahallede rejimin din anlayışına göre giyinmemiş kadınları darp etmek, tutuklayıp cezaevine göndermek, her yerde istihbarat toplamak, kitlenin itiraz ve eylemelerine müdahale etmek, toplumu sindirmek için kullanılmaktadır. Bu kadın, kendi toplumuna, cinsine ve vicdanına yabancılaşmış, kendi dışında bir varlığa dönüşmüştür. O iradesi elinden alınmış, erkek, erkeğin sistemi ve ebediyeti için var olan biçimsiz bir varlıktır.  

İran’da kadınların özel veya genel alanı yoktur, tespitini anlatabilir misiniz?

Aslında bir çok feminist çevre tarafından özel alanın politik alan olduğu, yani özel ve genel alan ayrıştırmasının kadın yaşamını parçalama, özel alan adı altında erkeğe mal edilen, onun dokunulmazlık mekanı olan aileden bahs edildiği, bu yüzden aile içi şiddet, tecavüz ve ensest ilişkilere de müdahale edilmediğini savunuyor. Bir yönüyle bu değerlendirme doğrudur. Fakat her şeyin devlet ve sistem tarafından belirlendiği Ortadoğu ülkelerinde, aile ve kişiye has yaşam alanı bile genelleştiriliyor, yani kişi dışında belirleniyor. Bunun somut örneği İran’da yaşanmaktadır. Kadın kendisi, yaşamı, ilişkisi, ailesi, çocukları, sosyal etkinlikleri gibi ona özgü olan alanlarda bile söz hakkına sahip değildir. Kadın belirlenir, yönlendirilir ve buna boyun eğmesi istenir.

Asit saldırıları, küçük yaşta evlendirmeler ve kadınların işten uzaklaştırılması gittikçe artıyor, bu toplum üzerinde nasıl bir etki yaratıyor?

Kadın kişiliğine, kimliğine ve varlığına dönük gerçekleşen her yaklaşım, onun şahsında direk toplumu etkiler, bu kadının toplumsallıktaki etkisidir. Pozitif ve yapıcı yaklaşımlar kadını güçlendirdiği ve toplumu da direk güçlendirdiği gibi, tersi yaklaşımlar da aynı düzeyde yıkıcı ve sorun oluşturucu, hatta çoğu kez kriz ve bunalımların esas kaynağı olur. Bundan dolayı İran devleti kadınlar için çok özel politika ve projeler uygular. Bu yolla topluma da nüfuz ettiğini bilir. Seçimler için aday olan kadınların yüzüne dökülen asit sadece o kadınların hayatını karartmadı, sadece o kadınların veya aileleri için bir saldırı değildi. Aynı zamanda topluma da susması, hiç sahneye çıkmaması, sinmesi gerektiği söylendi. Aynı şekilde ekonomi alanında işten çıkartılan kadınlar ya da çocuk yaşta evlendirilenlerin durumu da topluma negatif olarak yansır, zarar verir. Günümüzde toplumun yaşadığı ağır bunalımın en önemli nedenlerinden biri de kadının içinde yer aldığı durumla izah edilmelidir. Sadece kadınlar arasında değil erkekler arasında da yaygınlaşan intihar, uyuşturucu maddelerine bağımlılık ve bir çok psikolojik buhran, asıl kaynağını bu toplumsal bunalımdan almaktadır. 

Kadın eylemleri “Çarşamba Spi” olarak büyük bir sahiplenmeyi yaşadı. Bu eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ruhani’yi destekleme kampanyasına katılan kadınların giyimlerine tepki olarak, seçimlerin geçekleştiği haftanın ilk çarşamba gününde devlet yanlısı örgütlü bir kesim muhafazakar kadın, siyah çarşaf giyerek eylem yaptı. Açık giyinmeyi iffetsizlik olarak nitelediler. Buna karşı reformcu kadınlar “Beyaz Çarşamba” adı altında her çarşamba günü beyaz tülbentler, bileklik, kefiye vb. şeyler giyerek tepkilerini dile getirme kararı aldı. Buna karşı devlet yetkililerinin, muhafazakar kadınların eylem yaptığı günü; yani 21 Temmuz (Tirmeh) gününü ulusal türban (hicap) günü olarak ilan etmeleri, kadınlar arasında erkeğin eliyle yaratılmak istenen parçalanmayı gözler önüne seriyor. İran'da reformcuların odak noktası; toplumu etkileme çalışmalarında önemli bir yan olan kadınların giyim-kuşam, spor aktivitelerine katılımını ve sınırlı bazı kanunları düzeltmeye dönüktür. Bu tür çalışmaların dış desteği de bulunuyor. Tabi ki İran’da kadınların giyimine dönük yasaklar cinsiyetçiliğin, devlet terörünün bir parçasını oluşturuyor. Bu yüzden kadınların kendi özlük haklarına ilişkin yaptıkları her tür eylem, tepki ve karşı duruş anlamlı ve önemli olmaktadır. 

Son dönemde adını sıkça duyduğumuz “Zewaca Spi” ne anlama geliyor?

"Beyaz Evlilik" olgusu, İran’da oldukça tartışılan bir gündem olmaktadır. Kadın ve erkeklerin resmi, yani devlet nezdinde resmi evlilik yapmadan da birlikte olabilecekleri, aynı evde yaşayıp hatta çocuk sahibi olabilecekleri duruma deniliyor. Buna ilişkin hem kadınlardan hem de erkeklerden lehte ve aleyhte çok farklı görüşler geliyor. İran’da yıllarca evli olmayan ya da aile bağı bulunmayan genç kadın ve erkeklerin dışarıda birlikte dolaşması, birlikte olmaları çok ağır cezalar almalarına neden oldu. Bu dönemde ise "Beyaz Evlilik" adı altında aslında evlenmeden birlikte olmayı öngören bu kanunun devreye girmesi, akla çok farklı sorular getiriyor. Sonuçta kadın ve erkek arasında paylaşılan bir yaşamın hiçbir kurum veya sistemin onayı olmadan gerçekleşmesi, onların irade ve kararına bağlı bulunması demokrasi normu gereğidir. Fakat işin farklı tarafından bakılırsa evlilik dışı ilişkiler bir çok zaman erkeğin işine gelmekte, kadına zarar vermektedir. Çünkü erkek, kendini ilişkinin sorumluluğundan sıyırmakta, çocuk, ev, vb. sorumluluklarından caymaktadır. Kaldı ki serbest ilişkilerin olduğu bir çok Batı ülkesinde kadınların mağduriyeti biliniyor. Kadın-erkek ilişkisinin eğitim, kültür ve ahlaka bağlanması, özellikle cinsel boyuta mahkum edilmemesi gerekir. Oysa İran devleti özellikle genç kadın ve erkekleri evlilik, geçici evlilik (siga), şimdi de "Beyaz Evlilik" adı altında cinselliğe bağımlılaştırmayı, başka bir şey düşünemez duruma getirmeyi, neticede de uysallaştırmayı planladığı bilinmelidir. Kadın giyimine karşı bunca tepki gösteren, en küçük bir yumuşamayı bile düşünmeyen bu sistemin, ahlak dışı saydığı evlilik dışı ilişkilere kapı aralaması, bunu teşvik etmesi kesinlikle kendi çıkarı gereğidir.

"Beyaz Evlilik", belgeli olmayan eski evlilik türlerine benzetilerek topluma kabul ettirilmek isteniyor. Oysa erkek bu sayede oldukça sınırlı olan ama yine de boşanma, nafaka, başlık parası vb. resmi evlilik yükümlülüklerinden kurtulmakta; kadın ile istediği gibi cinsel ilişki yaşarken, ona ve doğacak çocuğa ilişkin hiçbir sorumluluğu üstüne almamaktadır. Bundan kaynaklı "Beyaz Evlilik" erkeğin lehine, erkeğe yeni imkanlar sunarak, devlet yetkilileri tarafından gündeme alınmış, kabul görmüştür. Kadınlar için oluşturduğu sıkıntılar ve zararları göz önünde tutulmalı, kesinlikle olumlu veya geliştirici bir adım olarak görülmemelidir.  

Rejim, müdahalelerle İran’daki kadın hareketinin gündemini belirlemeye çalışıyor, bu tutum kadın mücadelesini nasıl etkiliyor?

İran’da siyaset ve sivil alanın toplum tarafından geliştirilmesi, toplumun kendini örgütleyip gerektiğinde harekete geçmesi, yani oluşturucu güç olması önünde ciddi engeller ve sınırlar vardır. Farklı ulus, inanç ve kimliklerin örgütlenmesine izin verilmiyor. En fazla da kadınlar bu konuda sıkıntı yaşıyor. Buna rağmen son yıllarda değişik biçimlerde yeraltı diyebileceğimiz bazı örgütlenmeler, kendi farkına varan ve mücadele vermeye başlayan oluşumlar ortaya çıkıyor. Bunu olumlu değerlendirmek gerekir. Buna rağmen İran’da gündem ve hedef saptırma politikası kadına uygulanan en sinsi yaklaşımlardandır. Çünkü kadının farkındalığı ile harekete geçmesi, öz bilinç ve örgütlülüğüyle aktif mücadele yürütmesi, sistemin korktuğu hatta dehşete düştüğü en temel husustur. Bundan dolayı kadınları başka gündemlerle oyalama, hatta gündemini basitleştirmeye çalışıyor. Özellikle kadın giyim-kuşam hakkını ciddi bir şekilde sınırlayarak, kadınların bu konuya kilitlenmesine, özgürlüğünü serbest giyimde görmesine de neden oluyor. Bu açık bir şekilde kadının ufkuna saldırıdır. Özgürlük ufku daraltılmak isteniyor. Kadın gündelik, basit, ya da birinci sırada yer alamayacak bazı şeylerle uğraşırken, asıl yönelmesi gereken, tüm potansiyelini seferber ederek varlığını duyurması gereken alanlara ya hiç giremiyor ya da az çok az girebiliyor. Bu, uygulanan politikanın olumsuz yansımasının bir sonucudur.