İşkencecimi Almanya’da gördüm!

DAİŞ'e elinden kurtulan Êzidî kızı Yasmin: İradem şu an çok kuvvetli. Psikolog olacağım. Psikolog olduğumda öncelikle benim gibi olan ve daha sonra ezilen bütün kadınlara hizmet etmek istiyorum. 

Yasmin’in hayat hikayesi, binyıllar öncesinde Hanok’un taş tabletlere kazıdığı Zümrüdü Anka’nın hikayesini gibi. Bir Êzîdî kızı olan Yasmin, 74. fermanı yaşayan canlı tanıklardan biriydi. Bütün dünya sessiz kaldı, atılan çığlıklara kulak veren olmadı. Ta ki, Şengal’e bir grup gerilla yetişene kadar.

DAİŞ Şengal’e saldırdığında Yasmin henüz 15 yaşındaydı. Ama yine de silahlanıp savunmaya geçenler arasında olmaktan geri durmadı. Ailesiyle birlikte Şengal’den çıkarken DAİŞ’e esir düştü. Binlerce Ezîdî kadın gibi işkencelere maruz kaldı, köle pazarlarında satıldı. Fırsatını bulduğunda ise bir grup kadınla birlikte kaçtı.

Sonrasında ise yaşadıklarını kaldıramayarak intihar girişiminde bulundu ve kendini yaktı. Doktorların ölmesini beklediği Yasmin, sivil toplum örgütlerinin devreye girmesiyle tedavi için Almanya’ya getirildi. Vücudunun büyük bir bölümü yanan ve defalarca kez ameliyat geçiren Yasmin, “Berxwedan Jiyan e” felsefesiyle kendini yeniden yaratıyor. Tedavisi elverirse okumak isteyen Yasmin’in hedefi psikolog olmak, Êzîdî genç kadınlar ve tüm direnen kadınlarla birlikte mücadele etmek.

Hikayesini Yasmin’den dinliyoruz…

Ben Yasmin. 19 yaşında bir Êzîdî kızıyım. Yaklaşık 1 ay DAİŞ’in elinde kaldım daha sonra kurtuldum. Ancak o dönem bu durumu kaldıramadığım için kendimi yakarak öldürmek istedim. Şans eseri ölmedim ve 3 yıldır Almanya’da yaşıyorum. Ülkemden uzak bir ülkede yaşıyorum. Şu an vücudum yüzde 65 oranında yanık durumda. Çok kez ameliyat oldum; boğazımdan 6, gözümden 6, çenem ve burnumdan 5, ağzımdan 3, ellerim ve kollarımdan 3, parmaklarımdan 3 kez… Kollarımdaki kemikler kırıldığı için platin taktılar. Çenemi yaptıklarında çok zor bir ameliyat geçirdim. Burnum yoktu ve doktorlar kaburgalarımdan kıkırdak parçasını alarak bana yeni bir burun yaptılar. Hala geçirmem gereken bir dizi operasyon var. Yarın  çene ve ağız bölgesinden bir dizi ameliyat daha geçireceğim. Sadece yaralar düzeltilebildi. Bundan sonra vücudumu fonksiyonel olarak kullanmam için bir dizi ameliyat daha geçirmem gerekiyor.

BİZE ‘ŞENGAL’DEN ÇIKIN’ DEDİLER

Şengal’in Til Qeseb köyünde ailemle birlikte yaşıyordum. Bir gün Bağdat’tan peşmergeler geldi, yaklaşık 2 bin kişiydiler. Okulun etrafı bayağı kalabalıktı. Bir iki gün sonra 1 Ağustos 2014 günü bize bir telefon geldi, Irak Kürdistanı ve Bağdat’tan. ‘Şengal’den çıkın. Bu ayın başında DAİŞ Şengal’e girecek’ dediler. Bütün Kürt ailelere telefon edilmişti. Biz de onlara ‘Yaklaşık bir milyon kişiyiz, nasıl çıkalım, bize bir yol gösterin’ dedik. Göstermediler, biz de Şengal’den çıkamadık. 3 Ağustos 2014’de DAİŞ Şengal’e girdiği zaman şiddetli çatışmalar çıktı. Yaklaşık 300 aile müslüman Arap komşumuz vardı ve onlarla iç içe yaşıyorduk. Ama bu müslüman aileler çatışmalar başladığında DAİŞ’e katılıp bizi katledenler içinde yer aldılar. Peşmerge kaçarken yanına tek bir insan almadı ve silahlarını da kendileriyle götürdüler.

KENDİMİZİ SAVUNDUK

Bizim köyün büyükleri direnenler arasındaydı, çoğu katledildi ya da esir alındı. Sabah 6’ya kadar kaçabilen aileler kaçıp kurtuldular. DAİŞ köyün ön tarafını tutmuştu. Bizim elimizdeki silahları ne peşmerge ne KDP verdi. Şengal’deki gençler Musul’daki DAİŞ vahşetinden dolayı silahlanma ihtiyacı duymuştu. İmkanı olanlar silah aldı. Biz 7 kişilik bir aileydik. Şengal direnişinde ben ve ablam yer aldık. Diğerleri dağa doğru kaçtı. Biz kalıp çatıştık. Mermilerimiz bittiğinde biz de yola çıktık. Bir arabada 23 kişi vardı, yolda araba bozuldu ve esir alındık.

KADIN, ÇOCUK BİNLERCE KİŞİ

Kadın, erkek, yaşlı, çocuk yaklaşık 6 bin kişi esir alınmıştık. Esir alınanlar Til Qeseb, Hatmî, Koço köylüleriydi. Esir aldıklarını yaşa ve cinsiyete göre ayırıyorlardı. Kadınlar ve genç kızlar 2. kattaydı, erkekleri en üst kata götürmüşlerdi. Erkeklerin çoğunu katlettiler. Musul’da erkeklerin başlarını keserek katletmişlerdi ancak burada son nefeslerine kadar işkence yaparak eşlerinin, kız kardeşlerinin, annelerin ve çocuklarının gözünde vahşice katlettiler.

ÇOCUKLARI CANLI BOMBA YAPTILAR

Müslüman olmayan bazı kadınları da işkenceyle öldürdüler. Êzîdî Kürt kadınları dirençli ve güçlüydü ama yaşları 1 ile 10 arasında olan çocuklar bunları kaldıramıyordu ve ve deli gibi olmuşlardı. 8 ve 18 yaş arasındaki erkek çocukları alıp canlı bomba olarak kullandılar. 15 Ağustos’da Koço halkı esir alındıktan sona katliam ve işkenceler yoğunlaştı. Ondan sonra yaşlı adamlara yöneldiler. Çocuklarının gözleri önlerinde kafalarını kesip çocuklarına hediye ediyorlardı.

İŞKENCEYE DAYANAMADI

Biz 100-150 genç kadın bir odada tutuluyorduk, bir çoğumuzun yaşı 15-24 arasıydı. Bana yakın olan 24 yaşında güzel bir arkadaşım vardı. Bize kendimizi öldürmeyelim diye bıçak, çatal gibi kesici herhangi bir alet vermiyorlardı. Arkadaşım onlara, ‘ben banyo yapacağım’ dedi ve banyoya girdikten 5 dakika sonra kapıdan oluk oluk kan aktığını gördük. Biz kapıyı açtığımızda ölmüştü. Bu bıçağı nerden buldu, nasıl getirdi hiç bilmiyorum. Bileklerini kesmişti. DAİŞ’liler ‘bu kadın kafirdir’ deyip cenazesini cenazesini sokağa attılar.

TÜRKÇE KONUŞUYORLARDI   

DAİŞ içinde yer alanların bir çoğu Türkçe ve İngilizce konuşuyorlardı. Tek kelime Arapça bilmiyorlardı. Türkçe konuşanlar Kürtlük ve Kürtlerden nefret eden kişilerdi, bunu bize çok yansıtıyorlardı.

BİZE ÇOCUK ETİ YEDİRDİLER

Yanımızda bir genç kadın vardı, 6 yıl boyunca çocuğu olmamıştı ve sonra bir erkek çocuğu olmuştu. DAİŞ tarafından esir alındığında çocuk bir yaşındaydı. DAİŞ çocuğa el koymuştu. Bize 3 gün boyunca hiç yemek vermemişlerdi. Üç gün sonra bize etli yemek getirdiler, açtık ve yedik. Sonra bir DAİŞ’li gelip bir ayet okudu, neydi anlamadık. Kayıp olan çocuğun annesinin yanına gidip sırıtarak dedi ki; ‘Biliyor musunuz bu ne yemeğiydi? Çocuğunu kesip haşlama yaptık’ dedi. Çocuğun annesi o anda kıyametleri kopardı. ‘Benim tek çocuğumdu, nasıl kıyıp böyle bir şey yapabildiniz? Asıl kafir sizsiniz’ diye feryat etti. Bildiğim kadarıyla o kadın şu anda iyi değil ve tedavi görüyor.

BARZANİ BİZİ SATTI

30 gün sonra Güney Kürdistan’dan birileri bizi DAİŞ’in elinden satın aldı. Aslında olan şuydu: Barzani ve KDP rejimi bizi savunmayarak önce DAİŞ’e sattı, sonra birileri para vererek geri satın aldı. Daha sonra 2-3 gün yollardaydık. Güney Kürdistan’a doğru gidiyorduk. Ondan sonra Musul’a yetiştik ve orada bizi ayırdılar. Yaşları 8 ile 15 yaşında olan erkek çocukların canlı bomba eğitimine gönderildiğini biliyoruz.

10 YAŞINDAKİ KIZA TECAVÜZ

12 ile 20 yaşları arasında kızlara çarşaf giydirip 5 bin Irak dinarı veya 100 dolara sattılar. Her odanın başında 3 DAİŞ’li nöbet tutuyordu. Büyükleri gelip bekçi olan DAİŞ’lilere, ‘Buradaki kızlar size helaldir, sizindir’ deyip istediklerini yapabileceklerini söylüyorlardı. DAİŞ’liler bunu öyle bir şeye dönüştürdüler ki, yanlarına gittikleri kadınlara zorla tüllü, süslü gece kıyafetleri giydiriyorlardı. Ve sabaha kadar genç kızlara tecavüz ediyorlardı. Kadınlar günlerce yataktan kalkamaz hale geliyordu. Elimizden bir şey gelmiyordu, bize sürekli işkence yaptılar. Gözümüzün önünde 10 yaşındaki kız çocuğuna zorla tecavüz ettiler.

UMUT ETMEYE DEVAM ETTİK

Biz Kürt Êzîdî genç kızlar olarak sabretmeye gayret ediyorduk. Hep diyorduk, buradan çıkacağız ve yaşanan vahşeti anlatacağız, bunun için sabrediyorduk. Yaklaşık 30 gün ellerinde kaldım. 30 gün sonra biz 12 genç kadın otelden kaçmayı başardık. Musul-Duhok arasında bir yerde peşmerge gelip bizi aldı.

7 KIZKARDEŞ DİRENİŞE KATILDI

Ailem 8 gün aç susuz dağlarda kalmış. Daha sonra kaldıkları yere HPG gerillaları gelmiş ve oradaki halka sırt çantalarında su ve yemek getirmiş. Orada Êzîdîler ve HPG direndi. YPG ve YPJ Şengal yolunu açtıktan sonra Şengal önemli oranda DAİŞ’ten temizlendi. Şengal DAİŞ’ten kurtulduğunda kaçan peşmergeler geri geldi ve Barzani Şengal üzerinde hak iddia etti. Daha sonra Şengal’de YBŞ ve YJŞ birlikleri kuruldu. Yaklaşık 600 Ezîdî kadın YJŞ’ye katıldı. Ben bir aile tanıyorum, 7 kız ve bir erkek çocukları var. Ailenin erkek çocuğunu DAİŞ öldürüyor. Daha sonra baba, kızlara, ‘gidin kardeşinizin intikamını alın’ diyor ve 7 kızını da YPJ’ye gönderiyor.

YPJ’YE KATILMAK İSTEDİ

Ben de YPJ’ye katılmak istedim. DAİŞ’in elinden kurtulduktan sonra ailemi görmeden Suriye’de YPJ’nin yanına gittim, çünkü onlar Êzîdî kadınları kurtarıyorlardı. ‘Bize yapılan zulmün intikamını almak istiyorum’ dedim. YPJ komutanı da ‘Hayır, sen aileni, anneni, babanı görmemişsin, git önce onları gör. Daha 15 yaşındasın ve çocuksun. Büyüyünce gelirsin’ dedi. Benden birkaç yaş büyük yakın arkadaşımı ise kabul ettiler, Kobanê kurtarıldıktan sonra şehit düştü.

PSİKOLOG İNTİHARA TEŞVİK ETTİ

Psikolojik açıdan hiç iyi durumda değildim ve Duhok’ta psikoloğa gittim. Burada adeta psikolojik tedavi altında ölüme sürüklendim. Haftada bir doktora gidiyordum. Psikolog erkekti ve bana ‘Sen insan değilsin, şerefsizsin, burada yaşamaya hakkın yok. Orası senin yaşamındı ve sen kaçıp geldin buraya’ deyip tekrar DAİŞ’e gitmemi söylüyorlardı. Hatta  ‘Kendini öldürebilirsin, çünkü sen DAİŞ’in elinden kaçtın. Sen haramsın, git bir uçurumdan at kendini’ diyordu.

NE SAĞIM NE ÖLÜ

Artık doktorun dediklerine tahammülüm kalmadı ve aileme bu durumu açıkladım. Babam beni başka bir doktora yönlendirdi. Bu doktor ise Barzani Kürtlerindendi. O beni akıl hastanesine gönderdi. Bir hafta akıl hastanesinde kaldım. Ama ben aklımı kaybetmemiştim, sadece yaşadıklarımdan kaynaklı psikolojim iyi değildi ve bunun için tedavi görmeye ihtiyacım vardı. Benim uyumaya, sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Ancak bana bunun için bir tedavi uygulamıyorlardı. O kadar zayıflamıştım ki, bir deri bir kemik kalmıştım. Ne yemek yiyebiliyordum, ne uyuyabiliyordum. Babama telefon açtım. ‘Gelip beni buradan alın. Ben burada ne sağım ne ölüyüm’ dedim.

İNTİHAR ARDINDAN KENDİNİ YAKTI

Eve geldikten sonra babamla konuştum ve ‘Artık yaşamak istemiyorum’ dedim. İlaç arak intihar etmek istedim ama ailem beni hastaneye kaldırmış. Orada midemi yıkayıp geri gönderdiler. Yaşadıklarımdan kaynaklı ne yapacağımı bilmiyordum ve gözüm kararmıştı. Bir bıçak alıp karnıma saplayayım, dedim ama düşündüm ki, bu şekilde sadece yaralanırım. Sonra kendimi yaktım.

HASTANE TEDAVİ DEĞİL, ÖLÜM YERİYDİ

Hastanede 13 gün boyunca kendimde değildim. Annemin bana anlattığına göre doktorlar vücudumda yüzde 60 yanık olduğunu söylemişler ve yaşamamı beklemiyorlarmış, sadece nabzım atıyormuş. Yüzüm nerdeyse yok olmuş. Saçım, burnum, gözüm yoktu, sadece kafam kalmış. Burada doktorlar bana hiç bakmamışlar. Hemşireler gelip sadece yaralarıma sinekler konmasın diye bir sprey sıkıp geri gidiyorlarmış. Annem ve 14 yaşındaki kız kardeşim nöbetleşe başımda duruyorlarmış. Onlar yaramı temizleyip bana bakıyorlardı. Ben göremiyordum ve kimseyi tanımıyordum. Oraya her gün kendini yakan 10-15 kadın geliyordu. Ve bu gelenlerin yüzde 70’i ölmüş.

İĞNELERLE ÖLDÜRÜYORLARDI

Ama ilginç olan bir şey var ki, doktorlar gelip bu kadınlara iğne vuruyormuş ve bu iğneden yaklaşık bir saat sonra kadınlar ölüyormuş. Odada ben ve Êzîdî bir kadın kaldık. O da DAİŞ’in elinde kalmıştı ve kendini yakmıştı. Daha sonra bizi ayrı odalara koydular. Bu iğnelerden bana da yapmak istemişler ancak annem bu ölümleri görüp şüphelendiği için o iğneleri alıp çöpe atmış. Yaklaşık 3 ay hastanede kaldım, çok pis bir yerdi. Annem hem hijyenik olarak hem de hemşirelere güvenemediği için kendi elleriyle yaralarımı temizleyip sarıyordu.

ALMANYA'YA TEDAVİYE GETİRDİLER

Hastaneden çıktıktan bir ay sonra Almanya’dan gelen Psikolog Prof. Dr. İlhan Kızılhan ve birçok ulustan doktorlar bize yardım elini uzattı. Kızılhan ve doktorlar yaklaşık 1000-1500 kişinin Almanya’ya getirilmesinde büyük bir rol oynadı. 2015 Temmuz ayında Almanya’ya geldim. Buraya geldiğimde ağzım, kulaklarım, gözüm, burnum yoktu. Göz kapaklarım olmadığı için uyurken gözlerime siyah cam koyuyorlardı. Boynum yoktu, kafam omuzlarıma yapışıktı. Ağzımda küçücük bir delik vardı ve burnum da olmadığı için çoğunlukla cihazlarla nefes alabiliyordum.

  ‘JIYAN BERXWEDAN E’

Buraya geldikten sonra Êzîdî kadınlarla ilgilenen bir kadın arkadaşla tanıştım. Onun hayatımda çok önemli bir yeri oldu, çünkü ben ve kız kardeşim tek başımıza buradaydık. Bize burada yabancılık çektirmedi. Özellikle hastanede ve psikoloğa gittiğimde her zaman yanımdaydı. Bir gün sohbet ederken isyan ettim; “Ailem yok, burada ben nasıl yaşayacağım, ne olacağım bilmiyorum” dedim. Bana dedi ki ‘Jiyan berxwedan e’ (Yaşamak direnmektir). Bu söz hiçbir zaman aklımdan çıkmadı. Ne zaman zorlansam bu söz aklıma geliyor. O bana o sözü ile yaşamın güzelliğini ve varoluşunu hatırlattı. Eğer şimdi insanların içine çıkabiliyorsam onun o sözü ile çıkabiliyorum.

Çünkü ben daha önce ne parka, ne dışarı çıkabiliyordum, utanıyordum, insanlar beni görünce ne diyecekler diyordum. Birçok kişi gelip benimle röportaj yaptı ve bana hep ‘Bu yaşama gücü ve inancını neye borçlusun?’ diye soruyorlardı. Ben de Kürtçe onlara, ‘Jiyan berxwedan e’ diyordum. Almanlar, evet çok yardımcı oluyorlar ama beni anlayamazlar. İşte bu arkadaşın yaşamımdaki yeri bu yüzden önemli, çünkü beni çok iyi anlıyor. Ben üç yıldır buradaydım ve burada okula gitmek  istemiyordum ancak bir gün arkadaş bana ‘Eğer gidersen bundan sonra senin durumunu yaşamış kadınlara yardım edebilirsin’ dedi. Ben o gün karar verdim ve okula başladım. Ancak daha sonra sağlık sorunlarım nedeniyle ara vermek zorunda kaldım.

ALMANYA'DA DAİŞ'LİYLE KARŞILAŞTIM

Bir ay önce beni kaçıran, bana işkence yapan DAİŞ’lilerden birini gördüm. Üzerinde başka elbiseler vardı, sakallarını kesmişti. O beni tanımadı ama ben onu iyi tanıdım. Markette gördüm, sıradaydı. Benim önümdeydi ve bana Almanca ‘buyurun öne geçin’ dedi, ben ‘bekleyeceğim’ dedim ve o gitti. Eğer bir gün geri dönersem Şengal topraklarına, beni esir aldıkları yere gideceğim.

BÜTÜN ŞEHİTLERİ SAYGIYLA ANIYORUM

İradem şu an çok kuvvetli. Ailem de Almanya’ya geldi. Kürt arkadaşlarım var. Sizleri tanıdıktan sonra artık ölüm aklımın ucundan geçmiyor. Çünkü bana çok iyi moral verdiniz. Bütün şehitleri özellikle Êzîdî YPJ şehitlerini saygıyla anıyorum.

PSİKOLOG OLACAĞIM

Almanca da öğreneceğim, İngilizce de. Psikolog olacağım. Psikolog olduğumda öncelikle benim gibi olan ve daha sonra ezilen bütün kadınlara hizmet etmek istiyorum. Kadın yaşamdır (Jin Jîyan e). Kadın istedikten sonra erkekten daha güçlüdür. İlerleyen zamanlarda Êzîdî genç kadınlarla ve bütün direnenlerle birlikte mücadeleye devam etmek istiyorum.

Kaynak: Yeni Özgür Politika