İşkenceden direnişe: Darbenin kadın hali

12 Eylül Darbesi'nin ardından tam 37 yıl geçti. 37 yıl sonra yine aynı yöntemlerle tutsakları ‘esir’ almak isteyen zihniyete karşı duran kadınlar o gün olduğu gibi bugün de cezaevlerinde direniyor.

Darbeden sonra yaşadıkları işkenceyi anlatamayan kadınlar ise örgütlü mücadelelerinden aldıkları güçle ‘utanması’ gerekenin kendileri değil, erkek egemen devletin işkenceci anlayışı olduğunu bilerek artık susmuyor.

Bütün değerleri alt-üst ettiler. Beşi bir yerdeydi, beşi de generaldi. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kara Komutanı Nurettin Ersin, Hava Komutanı Tahsin Şahinkaya, Deniz Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun ülke yönetimine beş dakikada el koydu. Darbe gerekçeleri “Kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koyduk” oldu. Önce yaşamı durdurdular. Siyasi partilerin yetkilerine son verdiler. Parlamentoyu feshettiler, anayasayı askıya aldılar. Grevleri yasakladılar, sendikalara siyaset yasağı getirdiler. Gerekçeleri “Atatürk ilkelerine yeniden güç kazandırmaktı” ama ‘Atalarının’ kurmuş olması ile övündükleri CHP ve TDK’yi de kapattılar. Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurdular, hukuk askıya alındı, insanlık ise ayaklar altına... Kitaplar yakıldı. Onlarca insan tutuklandı, onlarcası işkencelerde katledildi, idam edildi. Beş general, işe başladıklarının yedinci gününde yasalar getirdiler ve bu yasaya dayanarak canlarının istediklerinin işlerine son verdiler.

Yasalara karşı durmak, generalleri eleştirmek yasaktı. Hırsızlara gün doğmuş, emekçiler karanlıkta kalmıştı. Bugün ise 15 Temmuz 2015 tarihinde 12 Eylül faşizminin tekrarı yaşanıyor. Ve kadınlar… Bu darbe oyunu karşısında yine alanlarda yine kendilerinden alınmak istenenlere karşı direnişi seçiyor. Yıllar, iktidarlar değişse de erk zihniyet değişmiyor. Evet, bazı şeyler değişmiyor ancak kadın direnişi değişip-dönüşürken karşısında duran erk zihniyeti altüst ediyor. Yine ve yeniden Tarsus’tan Diyarbakır’a direniş kadın tutsakların öncülüğünde örülüyor.

İŞKENCEYLE SESLERİ KISILMAK İSTENDİ

Bugüne kadar 12 Eylül’e ilişkin ağırlıklı olarak erkekler konuştu. Oysa kadınlar darbe döneminde maruz bırakıldıkları işkencelere karşı büyük bir direniş sergilediler. Kimi ülkeler vardır; darbe olur, sonra üzerinden epeyce bir zaman geçer, darbeciler yargılanır. Eski dosyalar açılır. Yaşanan acılar unutulmaz belki ama darbe sorumluları bir savaş suçlusu gibi yargılanır. Kimi ülkeler de vardır ki; darbe karabasan gibi gelir, kasıp kavurur, kimi bölgeler ya da şehirler acının, zulmün çok daha fazlasını, katmerlisini yaşarlar. Yaşamakla kalmaz, darbe gider, izleri konuşulur ama yaşananlar yaşatılmaya devam edilir, o şehirlerde, coğrafyalarda… İşte Türkiye buna örnek ülkelerden. Bu sebeple 12 Eylül’den bahsetmek demek o dönem işkence tezgahlarında sesi kısılmak istenilen kadınların da direnişine ortak olmak demek.

KADINLARA 'ÖZEL' İŞKENCE

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'ne karşı PKK hareketinin öncü kadroları ve yurtsever halkı adeta tarihi yeniden yazdı. Kadınlar da bu yeni tarih yazımında öncülük misyonunu yüklendi. 1980 döneminde tutuklamalar ardı ardına gelişti. Hedef Türkiye sol hareketleri gibi gözükse de; devlet özellikle Maraş, Sivas, Dersim gibi bölgelerde dalga dalga yayılan Apoculuğun da önünde geçmek istiyordu. Fakat Türkiye illerinde sosyalizm mücadelesinin en önünde kadınlar yer aldığı gibi Kürt illerinde de PKK içerisinde de kadınların katılımı her geçen gün artıyordu. Bunun için gözaltlarında kadınlara ‘özel’ bir muamele uygulanıyordu. Kadının teslim alınmasını hem sosyalizm mücadelesinin hem de Kürt mücadelesinin teslim alınması olarak gören devlet bunun için daha sonra konuşulması bile travma yaratan özel işkence yöntemlerini kadınlar üzerinde uyguluyordu.

KADIN DİRENİŞ DESTANI DOĞAR

Bu sırada tüm baskılara rağmen Diyarbakır Cezaevi’nde ilmek ilmek örülen direniş cezaevleri tarihini yerinden sarsacak bir geleceğin habercisi oluyordu. PKK’nin ilk kadın militanlarından Sakine Cansız’ın öncüsü olduğu direniş kadınlar arasında hızla yayılarak devletin işkenceci yüzüne bir tokat gibi iniyordu.

Sakine Cansız o süreçte yaptığı savunmalarla, kadının bu devrime sadece manevi değil, büyük bir irade, ideoloji ve bilinçle katıldığını gösterir. Sömürgeciliği çözümler. Mazlumlar'ın, Hayriler'in, Kemaller'in yazdıkları destanların yanı sıra kadın direniş destanı da doğuşunu tamamlar. Onca cinsel işkence, zulüm ve yıldırma politikasına rağmen kadınlar direnişlerinden taviz vermez. Belki de Sakine’nin beden bütünlüğünü hedef alan işkenceye karşı diyeceği ‘ah’ sesi tüm kadınları ve erkekleri esir alacaktı. Ancak Sakine’nin dik duruşu ve ‘ah’ bile demeyişi tüm tutsaklarda bir kez daha direnişten vazgeçmeme gerçekliğini açığa çıkarır.

ANLATIMLAR IŞIK OLDU

12 Eylül’le ilgili çok kitap yazıldı. Ama o dönemin işkence hanelerinde türlü türlü işkencelere uğrayan kadınlar gün yüzüne çıkmadı. İşkenceye boyun eğmeyen kadınlar toplumsal baskılara boyun eğmekten çekindiler. Uzun dönem kendileriyle sakladılar sırlarını. Ardından örgütlü mücadelenin artması, kadın direnişinin daha da yükselmesi, birkaç kadının utanç duygusuna değil o dönem göstermiş olduğu cesarete sığınarak anlattıkları sonucunda 12 Eylül’de kadınların yaşadıkları daha görünür oldu. Kadınların anlatımları işkenceye de kadın direniş tarihine de ışık tuttu.

Özlem Türkmen 36 yıl önce, daha 17 yaşındayken Metris cezaevinde yaşadığı 12 Eylül günlerini anlattığı bir demecinde şöyle diyordu: “12 Eylül'den sonra sağ kalanlardan biri olarak hayatıma devam ettim. Kendi yaşadıklarım dışında tanıklıklarım da var. Azı çoğu, eksiği fazlası olmadan, hepimiz işkenceden geçtik. 17 yaşındaydım, çocuktum ama işkencelerde söz konusu olan kadınlar olarak bedenlerimiz oldu. Tabii şimdi 36 sene öncesine dönüp anlatmak kolay değil."

'YILARSANIZ SİZİ AFFETMEM!'

12 Eylül’ün tanığı ve mağduru kadın anlatımlarında yer alan “Elektrik dahil bütün işkence yöntemlerini yaşadık ama en ağırı cinsel işkenceydi” sözleri dönemin çarpıcılığını gözler önüne seriyor. Bir diğer çarpıcı nokta ise tutsak Leman Fırtına’nın "Yılmayacaksınız. Yılıp mücadeleyi bırakırsanız sizi asla affetmem" sözleri. Tüm cezaevlerinde kadınlar işkencenin değil, Leman’ın sözlerini esas alarak direnişi büyütür.

Bugün ise 15 Temmuz 2015 tarihinde 12 Eylül faşizminin tekrarı yaşanırken 37 yıl önce zindanlardan büyüyerek yayılan özgürlük çığlığı hâlâ yankılandığı taş duvarlarda devleti ‘rahatsız’ ediyor.