Ömrü cezaevi yollarında geçiyor
3 çocuğu tutsak olan ve 1994 yılından beri cezaevlerine görüşe giden Feyziye Kolakan, yıllarca baskılara maruz kaldıklarını ve sürekli "Terörist" olarak yaftalandıklarını söyledi.
3 çocuğu tutsak olan ve 1994 yılından beri cezaevlerine görüşe giden Feyziye Kolakan, yıllarca baskılara maruz kaldıklarını ve sürekli "Terörist" olarak yaftalandıklarını söyledi.
Türk devletinin cezaevlerine yönelik insanlık onuru ile bağdaşmayan politikaları, tutsak yakınları açısından hep kanayan bir yara olarak günümüze kadar süregelmiştir. Özellikle siyasi tutsakların yakınları, sürgün edilen çocuklarının görüşlerine gitmekte zorluk çekiyor. Tutsaklar, henüz bir cezaevine yerleşememişken bir müddet sonra başka bir cezaevine sürgün ediliyorlar.
Devletin sürgün politikası, çocuklarının görüşüne giden ailelerin en temel sorunu olarak ortada duruyor. Aileleri ve görülmekte olan davalarından uzak şehirlere sürgün edilen tutsaklar, tutulma koşullarından kaynaklı yaşadıkları hak ihlallerinin yanı sıra ringlerde de kötü muameleye maruz kalıyorlar. Tutsak aileleri, Türkiye kentlerine görüşe gittiklerinde karşılaştıkları zorlukların hem maddi hem de manevi anlamda kendilerini çok yıprattıklarını söylüyorlar.
1994 yılından bu yana çocuklarının cezaevi görüşüne giden Feyziye Kolakan, yaşadığı zorlukları ANF'ye anlattı.
'OĞLUM CEZAEVİNDEYKEN EŞİNİ KAYBETTİ'
90'lı yıllarda üç çocuğunun aynı zamanda cezaevinde olduğunu belirten Kolakan, bunlardan birinin Amed'e 1.137 kilometre uzaklıkta olan Burdur'da, diğer iki oğlunun ise Diyarbakır cezaevinde olduklarını söylüyor. Şu an Diyarbakır cezaevinde olan oğullarından birinin 1990'lı yıllarda henüz 12 yaşında bir çocukken tutuklandığına dikkat çeken Kolakan, oğlunun suçsuz yere cezaevi yattığını ifade ederek, şunları kaydetti: "Diğer oğlum ise, cezaevinde iken eşi hayatını kaybetti. Oğlum cezaevindeyken eşi gebeydi. Polisler hemen hemen her gün evimize baskınlar yapıyorlardı. Gelinim bu durumdan dolayı çok korkmuştu. Çocuğunu düşük yaparak kaybetti. Zaten kısa bir süre sonra da gelinim yaşamını yitirdi.
Diğer iki çocuğu yetim kaldı. Görüşlere giderken bu çocukları evde bırakamazdım. Babalarının görüşüne giderken çocukları kendimle birlikte götürüyordum. İki otobüs bileti alacak gücüm olmadığı için, yolculuk boyunca ikisini de dizlerimin üzerine oturtmak zorunda kalıyordum. Yan koltuğumda oturanlar her zaman rahatsız oluyorlardı ama benim de yapacak bir şeyim yoktu. Eşim hastaydı, çalışamıyordu. Zaten çocuklarımın üçü de cezaevindeydi. Bende evlere temizlik yapmaya gidiyordum."
'BİZE TERÖRİST GÖZÜYLE BAKILIYORDU'
Cezaevlerine görüşe giderken mesafe uzak olduğu için her seferinde geç kaldığını söyleyen Kolakan, "O zamanlar ya trenle ya da otobüs ile yolculuk yapıyorduk. Her iki seçenekte de geç kalıyorduk. Çünkü şimdiki gibi bir disiplin yoktu. Bir gün yine trenle Konya'ya görüşe giderken, geç kaldık. Cezaevi savcısına çıktım ve trenle geldiğimiz için görüşe geç kaldığımızı söyledim.
Savcı bana 'Siz teröristsiniz, size görüş hakkı vermiyorum' dedi. Ben de 'Biz terörist değiliz. İnsanlar birbirlerini öldürüyor, kadınlara tecavüz ediyorlar, hırsızlık ve yolsuzluk yapıyorlar, onlar terörist olmuyor da biz mi oluyoruz?' dedim. Tercüman aracılığıyla tartışmamız böyle sürüp gitti. Bize hep terörist gözüyle bakıldı. Halen de öyle" diye konuştu.
'KALACAK YERİMİZ OLMADIĞI İÇİN CAMİDE YATTIK'
Kolakan, Amed'de ikamet etmesine rağmen on yıllarca Türkiye kentlerine cezaevi görüşüne gittiğinde karşılaştıkları zorlukların ve baskıların bir çırpıda anlatılamayacak kadar yoğun olduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şimdi olduğu gibi o yıllarda da batıdaki halk bizi hor görüyordu. 'Terörist' olarak yaftalıyorlardı. Kimi zamanlar görüşlere geç kalmamak için bir gün öncesinden gidiyorduk. Trenle gittiğimizde geç kaldığımızdan dolayı artık otobüs ile gitmeye karar verdik. Bir defasında yine ben, kızım, kız kardeşim ve onun iki çocuğuyla beraber Burdur'a görüşe gittik.
Karanlık bir kış günüydü. Kızımın böbrek sancısı tuttu. Kimsenin bize yardım edeceği de yok. Çünkü önceki yaşadıklarımızdan kaynaklı insanların bize kötü ve uzak davrandıklarını biliyorduk. Etrafta cami aramaya başladım. Neyseki bir cami buldum ve hep birlikte oraya geçtik. Gittiğimiz cami kadınlara ait bir camiydi. O karlı kış gününde geceyi camide, halılara sarınarak geçirdik. Sabah olduğunda görüşe giderken yanımdakilere cezaevindeki oğluma yaşadıklarımızı anlatmamalarını tembihledim. Eğer anlatırlarsa, oğlumun ne kadar üzüleceğini tahmin edebiliyordum."
ONURLU BARIŞ TALEBİ
Her defasında görüşe gittiklerinde onur kırıcı aramalara maruz kaldıklarını anlatan Kolakan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Görüş günleri yaşadıklarımız, başımıza gelen zorluklara zorluk katıyordu. Kaldı ki o tür aramaları hala yapıyorlar. Ayakkabılarımızı çıkarmamızı istiyorlar, vücudumuzun mahrem yerlerini yokluyorlar. Zaten günlerce bin bir türlü zorlukla görüşe yetişmişiz, bir de üstüne bu tür aramalar dayatılınca insan çileden çıkıyordu.
Ama bizler tüm bu zorluklara rağmen görüşümüzü yapmak için diretiyorduk. Kalbim pil ile çalıştığı ve onca acıyı kaldıracak gücümün giderek azaldığını görüyorum. Artık bu topraklara kalıcı ve onurlu bir barışın gelmesini istiyorum. 25 yıldır cezaevi görüşlerine gidiyorum, yaşanan tüm acıların bir an önce son bulması istiyorum."