Özgürlük arayışında çeyrek asır: Hemrin Dersim

Hemrin Dersim bir özgürlük gerillası... Yoldaşlarının ifadesi ile dağ gibi bir gerilla komutanı. Koca teknik yığınlarına karşı inancı ve inadını kuşanarak savaşmak, gerillada komutan olmanın zorlu yollardan geçtiğine tanıktır. 

Kürdistan sınırlara ayrıldıktan sonra en küçük parçası sayılan ve şimdilerde büyük devrim destanlarının yazıldığı Rojava, ne çok komutan gördü ve ne çok komutanın bağrından çıkışına zemin sundu. 

Rojava’nın Derik kentinden çıkıp 26 yıldır devrim yürüyüşünü sürdüren Hemrin Dersim gibi.

 Tabii böyle bir çırpıda yazılınca kolay oluyor 2 ve 6 rakamlarının yan yana getirilmesi… Ama yaşayan bilir en iyi. 

Hemrin Dersim bir özgürlük gerillası... Yoldaşlarının ifadesiyle dağ gibi gerilla komutanı. Gerillada komutan olmak zorlu yollardan geçer, omuzlarında çok sayıda yoldaşın sorumluluğu ve en önemlisi de halkların umudunu taşımak asla kolay değildir. Önceliklerin ve özlediklerinin ağırlığı arasında savaşmak, koca teknik yığınlarına karşı inancı ve inadını kuşanarak savaşmak, gerillada komutan olmanın zorlu yollardan geçtiğine tanıktır.

Bu zorlu yolda dur durak bilmeden yürüyen Hemrin Dersim’in kendi anlatımlardan aktarılacak olanlar ise hikâyesinin sadece binde biri.

Dağlardaki her özgürlük gerillasının kapitalist sisteme bir kafa tutuş hikayesi var ve bu kafa tutuşun en öz, en yalın ifadesi kadınların şahsında dile geliyor. Toplumsal yapı içerisinde adının söylendiği günden bu yana binbir çeşit tuzakla kapatılan, kırıma uğrayan ve katledilen kadınların, dağların en yüksek zirvelerinde verdikleri direniş, öyle destansı ve görkemli ki; belki de hikayelerini onlardan dinlemek en iyisi.

ZORLU DURAKLARDAN GEÇTİK

“26 yıldır özgürlük dağlarında toplumsal özgürlük devrimi için çalışıyorum. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin ilanından önce kadınların kendine ait kimliği yoktu. Bilinir; toplumsal yapı içinde kadınlar evlilik için hazırlanıyor, çocukluktan beri tüm kodlamalar bunun için yapılıyor. Önder Apo’nun bir sözü var, tabii sonradan anlam verdik; ‘Kuşlar bile yuvalarını kimsenin ulaşamayacağı yerlerde yapar’. Biz kadınlar, kendi yaşantılarımıza birileri yön verirken ne kadar fazla iktidar yapısının araya konulduğundan bihaberizdir. Kulaklarımız duyana, dilimiz açılana, gözlerimiz görene kadar epey zorlu duraklardan geçeriz. 

Yolun yarısını ardımda bırakmış bir gerillayım. Şimdi toplumsal yapı içerisinde yaşantıma devam ediyor olsaydım, muhtemelen farklı yaşam arayışlarım olurdu. Aslında benim değil de benim için uygun görülen yaşamı yaşıyor olurdum. Gerillada ise benim seçtiğim yaşamı daha fazla özgür kılmak için yaşıyorum.

Okuldayken Filistin’deki özgürlük hareketi bende hayret uyandırıyordu, kadınların fedai eylemleri yaptığını duyuyorduk ve ben de bir Kürt olarak ‘vatansız’ yaşıyor olduğumu düşünüyordum. 

Bunları anlatırken ellerini öyle bir hiddetle indiriyor ki, ‘vatansız’ yaşamanın bir kadında açtığı yarayı görüyorum. Toprağından, doğasından, ülkesinden uzak tutulan kadının öfkesi bu. 

AĞA KIZIYSAN...

Anlatımlarında annesinin emeklerine büyük bir hürmet duyduğunu aktaran Hemrin Dersim, babasındaki ağa karakterine karşı tepkisinden şöyle bahsediyor satır aralarında.

‘Belki yaş olarak küçüktüm ama yurtseverlik duygularım beni öfkelendiriyordu. Bize dayatılan gerçeğe karşı savaşmak istiyordum. Ailemiz feodal, tanınan büyük bir aileydi ve babam ağaydı. Ağanın kızı olarak günlük yaşamda atacağın adımlara dikkat etmen gerekiyordu. Babamın siyasi örgütlerle alakası yoktu, annemin ailesi de hakeza öyleydi.

Babam benim siyasete ilgimi fark ettikçe anneme yükleniyordu.

ŞAM'DA ÖCALAN'LA KARŞILAŞMA

Sohbetimizin gözlerden okunabilecek cümlelerini Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile ilgili anısını paylaşırken sıralıyor. Nefes alışverişinin hızlandığını fark ediyorum. Başlıyor anlatmaya.

‘Önder Apo Şam’dayken bir kez yanına gitmiştim. ’93 yılıydı. Önder Apo’yu görmek, onun yanında kalmak istiyordum. Onu gördüğümde yıllardır yoldaşmışız, hep yanındaymışım gibi hissettim. Öyle sakin ve sevgi doluydu ki! Bana ‘Sen dürüst çalışıyorsun’ dedi. Ben Kürdistan’ın özgürleştiğini, bir an önce gidip nöbet tutayım diye düşünüyordum. ‘Kürdistan’ı özgürleştirmek uzun bir süre de alabilir; hazır mısın? Bir kadın olarak buna hazır mısın? Emek vermeye, eleştirmeye, savaşmaya hazır mısın?’ diye sordu.

Önder Apo’dan ayrıldıktan sonra onun çözümlemelerini hep yanımda taşıdım. Hatta Suriye’den çıkarken sınırdan geçtiğimizde aklımda kalan tek şey ‘Onu bir daha görebilir miyim?’ oldu.  Ona verdiğim söz ışığında yürüyecektim artık, onu fark etmiştim.”

Aradan uzun yıllar geçmiş ve Hemrin Dersim özgürlük saflarında farklı coğrafyalarda yürümüş. Hepsi birbirinden farklı ve hepsi birbirinden güzel yoldaşlarla tanıştığını söylüyor.  

'GÜCÜMÜN FARKINDAYIM'

Gerillada kendini tanıdıktan sonra, özgüveni ve iradesiyle yaşam sürebildiğini gördüğünü anlatıyor Hemrin Dersim. Ailesinin yanındayken akşamları tek başına dışarı çıkamadığı ya da akşamlarının sadece erkeklere ait olduğunun öğretilmesinden olsa gerek, karanlıktan korktuğunu söylüyor.

Şimdi ise silahı yanında olsun aylarca arazilerde yalnız kalabileceğini belirterek ekliyor:

“Kendi başımın çaresine bakabilirim. Karanlık artık korkutmuyor beni, çünkü gücümün farkındayım.

’95-96 yılında bir kadın Arap yazarın kitabını okumuştum; kitapta kadın ile erkeğin bir diyalogu vardı. Erkek kadına, ‘Ey köle kadın, sen ne kadar kabul etmesen de sonunda bana muhtaç olacaksın’ diyordu. Buna ne kadar öfkelendiğimi hatırlıyorum.”

Sanırım hala öfkeli. Öfkesi kaşlarının şimşek gibi çatılmasından okunuyor: 

“Kadınların vereceği mücadelenin asla kölece olmayacağını, kendi şahsımda ve yoldaşlarımın vasiyeti olarak bunun mücadelesini vermem gerektiğini bir kez daha anladım” diyor.

YAŞAMDAN ZEVK ALMAMAK?

Toplumun bakış açısından kendi başından geçenlere ve toplumsal kodlamaların yarattığı erkek akıllı algıya öfkesini, yaşadığı kimi anılardan örnekler vererek yansıtıyor Hemrin Dersim.

“Başur Kürdistan’da kadınlar bizi gördüğünde ‘Yazık size, niye evlenmiyorsunuz’ diyor ya da bir çocuğu sevdiğimizde ‘Çocukları yok, o yüzden seviyorlar’ diyor. Halbuki bir çocuğu sevmek doğal bir durum. Bir kanîden (su kaynağı) su içmek kadar doğal. Çocuklar masum ve uğruna dövüşülecek, kavga verilecek kadar güzeller, onları nasıl sevmeyelim ki!

Bazen kente indiğimizde bize yardımcı olan aileler çarşıda kendimize birşeyler almamızı istiyordu. Biz her seferinde ‘Bir şeye ihtiyacımız yok’ diyorduk. Gerekli olan şeyleri hareketimiz karşılıyordu. Aileler şaşırıyordu; kadınlar saatlerce çarşıda vakit harcayabiliyorken, böyle bir tavır sergilememizi ‘Yaşamdan zevk almasını bilmemek’ olarak değerlendiriyorlardı. 

Belki aileler bilmiyor; gerillada evlilik olsaydı katılmazdım ki! Ailedeki kölelik ilişkilerini demokratik aile ilişkilerine dönüştürmek istiyoruz. Aramızda evliyken hatta düğün gecesi kaçıp gerillaya katılan  birçok kadın yoldaş var. Eşi ve çocuklarıyla birlikte katılanlar oluyor. Şehit Nalin Şırnak, eşi şehit düştü, sonra kendisi şehit düştü ve şimdi de kızı gerilla saflarına katıldı mesela. Bu kutsal bir durum.’ 

Özgürlük saflarına katılımında büyük etkisinin olduğunu söylediği Bêrîvan Cizre’yi anlatmasını istiyorum. Gurur ve özlemin yansıdığı cümleler kuracağını söyleyerek başlıyor anlatmaya:

“7. sınıftayken 12 yaşlarındaydım. Kuzenlerim de özgürlük saflarında katılmıştı o dönem. Sonra mahallede bir toplantı yapıldı. Toplantıda Bêrîvan Cizre konuşuyordu. O konuştuğunda herkes pür dikkat kesilmişti. Ara verildiğinde onu övmek için ‘erkek gibi kadın’ diyorlardı. Toplumun beğeni ve övgü ölçüleri erkeğe göre şekillenince böyle oluyor.”

“Şimdiki aklımla böyle birşey söyleseler bana, dünyayı başlarına yıkarım” diyor gülerek ve devam ediyor.

Bêrîvan Cizre’yi tüm ayrıntılarıyla hatırladığını söylüyor Dersim, “Şimdi bile gözlerimin önünde ne giydiği, saçlarını nasıl bağladığı… Özgüvenli duruşundan o kadar etkilendim ki, toplantıda onun ağzından çıkacak sözleri bekliyorduk.  Toplantıdan sonra yanına gittim ve bana ‘Berxwedan Jiyan e’ kitabını verdi.”

Gözleri nemleniyor Hemrin Dersim’in, zorlanıyor Şehit Bêrîvan’ı anlatırken. Biraz bekleyip devam ediyoruz. 

“Kitabı okuyup ona düşüncelerimi aktaracaktım. Okudum, yanına gidince ‘Sizin iradeniz nasıl böyle çelik gibi’ diye sordum. Sabaha kadar düşündüm durdum, uyuyamadım. Mazlum Doğan’ı düşündüm nasıl öyle direnebilmiş diye. Sigara içmememe rağmen bir sigara yaktım, kendi kolumda söndürdüm; acaba ben de onun gibi direnebilir miyim diye?  Kardeşim geldi, ‘ne yapıyorsun’ diye sordu. Ben de irademi deniyorum dedim.”

Anlatımlarının arkasından gülümseyerek, irade sınavının hâlâ izleri belli olan yeri gösteriyor kolunda.

İLK ÖZGÜRLÜK ADIMLARIM

Devrimci mücadelesinde atılan ilk adımlarını anlatırken hâlâ heyecanlı. Birlikte o güne gidiyoruz. 

“Sabah arkadaşların yanına gittiğimde gerillaya katılmak istediğimi söyledim. Yaşım küçük diye kabul etmediler. Bana çocuklarla, gençlerle toplantı yapıp özgürlük mücadelesini anlatabileceğimi söyledim. Ve ilk toplantımı yapıyordum. Heyecanlıydım ama Bêrîvan Cizre gibi durmaya çalıştım.

Şimdi bende heyecanlı bir gidişat var ama aile oldukça rahatsızdı. O dönem Musul’da olan dayımlar bile duymuştu, siyasi faaliyetlere katıldığımı. Anneme bir ihtar mektubu yazmışlar; ‘Kızını çıkar onların arasından’ diye. Arkadaşlar da katılımıma sıcak bakmıyorlardı. Ben de birkaç yıl sonra ailemin yanından kaçarak parti çalışanlarının yanına ulaştım. Bunlar benim ilk özgürlük adımlardı.”

'MÜCADELEDEN HİÇ YORULMADIM'

Derin bir ah çektikten sonra ‘Zaman çok hızlı ilerliyor, su gibi akıp geçiyor’ diye hayıflanıyor:

“Evdeyken bir gün bir yıl gibi geçiyordu. Ama şimdi her gün su gibi akıyor. Fiziki olarak tabii ki değişiyorsunuz ama maneviyat olarak hep dün katılmışım gibi. Mücadeleden hiç yorulmadım. Bize dışardan bakınca aileden savaşçı doğduğumuzu sanıyorlar. Tabii ki bu bir yanılsama. 26 yılı geride bırakırken nerede ne konuşacağını, nasıl konuşacağını, nasıl yapacağını, nasıl yaşayacağını bir rotaya oturtmak bile kendi başına zorlu bir süreç. Özgürlük iddiası olan kadınlarla birlikte yaşamanın verdiği ayrıcalıklı bir ruh hali var tabii.  Kendimi bu yaşama adamış olmanın verdiği bir maneviyat müthiş yaratıcı ve zorlu. Yaşamda bir lokma yemeği bile çiğnemenin zorlukları var ama şunu iyi biliyoruz; zorluklar olmadan bir şey elde edemezsin. Yaşamı aşkla örmek seni yaşamın bir parçası kılıyor.” 

Dersim, “Ve ben Önder Apo’ya verdiğim sözle yürüyorum. Kadınlar için, halklar için uzun süreli gelecek yürüyüşleri de göze alıyorum” sözleriyle tamamlıyor sohbetini. 

‘Önder Apo’ isminin geçtiği her cümlede gözlerinden taşan ışığı görüyorum. Ve 26 yıla sığan koca bir mücadele hattının yüzünde bıraktığı izlerden, kolunda saklı duran mermiden fazlası olduğunu biliyorum. Sohbet bitince ayrılıyor bulunduğumuz yerden. Bir kadın gerilla içeri girip onun defterini gösteriyor. İyi bir çizermiş meğer ama göstermiyormuş çizdiklerini kimseye. Onun kararına saygı olarak çekemedim çizimlerini. En çok Şahmeran çizmiş. Bilge ve güzel Şahmeran’ı. Kimbilir, biraz kendinden, biraz yoldaşlarından yansıyandır belki.

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA