Kadın özgürlük, cins mücadelesinin toplumların özgürlük mücadelesinin temeli olduğuna dikkat çeken PAJK Meclis Üyesi Koçerin Amed: Üzerinde yaşadığımız coğrafya olmak üzere dünya kadınlarına örnek teşkil edecek radikal bir mücadele çizgisini açığa çıkardı. Ordulaşma ve partileşme süreçleri ile kadın özgürlük hareketimiz kadın kurtuluş ideolojisi, kopuş teorisi, erkeği dönüştürme süreci ve en son olarak jineoloji ile dünya kadınlarına büyük bir cesaret verdi ve ilham kaynağı oldu.
Amed ANF’nin sorularını yanıtladı.
2019 yılı dünya kadınları açısından yoğun bir mücadele yılı oldu. Kadınların başta yaşam hakkı olmak üzere özgürlük ve eşitlik için yürüttükleri mücadeleyi ve ortaya çıkardığı gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
2019 yılına, dünyanın her yerinde kadınların özgürlük, eşitlik ve yaşam hakkı temelinde yürüttüğü mücadeleler damgasını vurdu. Her ne kadar birbirinden bağımsız gibi görünse de yıl boyunca Latin Amerika’dan, Arap coğrafyasına, Avrupa’dan Mezepotamya’ya kadar her yerde kadınlar, varlıklarına yönelik geliştirilen saldırılara karşı tavır aldı. ‘Son sömürge ulusun isyanı’ olarak da tanımlanmış olan kadınların devletli iktidar sistemine karşı çıkışları özünde mülkiyet düzenine karşı bir başkaldırıyı içerdi ve hangi halktan, sınıftan, renkten, inançtan olursa olsun heyecanlandırdı, umut verdi, kararlı hale getirdi. Cins mücadelesinin, özgürlüğünün tüm özgürlüklerin kaynağı olduğu gerçekliğini dünyada gelişen diğer toplumsal mücadeleler açısından da canlanma yarattığını çarpıcı bir biçimde gördük.
Arap halklarının diktatörlüklere karşı içine girdikleri mücadelede kadınlar toplumlarının özü ve sembolü olarak öne çıkarken, çeşitli Latin Amerika ve Avrupa ülkelerinde gerek ekonomik gerekse de sosyal ve kültürel mücadelelerin ruhunu belirleyen yine kadınların mevcut toplumsal sistem içerisindeki konumlarından duydukları derin rahatsızlık oldu. Orta ve Uzak Asya’daki toplumsal dalgalanmalarda da benzer bir durumu görmemek için kör olmak gerekir. Toplamda geride bırakmaya hazırlandığımız 2019 yılı doğru ve güçlü çözümleme ile ele alındığında görülecektir ki kadınların özgürlük savaşı, erkek egemenlikli uygarlığın en temel köşe taşı olan kadın köleliğini reddederek iktidar ve devlet sistemine meydan okuyan bir düzeye gelmiş bulunuyor. 21. Yüzyıla kadın devriminin damgasını vuracağı tespiti, gerçeğe dönüşüyor.
KADINLAR DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEK GÜÇ OLDUĞUNUN FARKINA VARIYOR
Bu yıl içerisinde kadın mücadelelerine damgasını vuran özgürlük, eşitlik ve demokrasi talepleri insanca ve onurluca yaşam sloganlarında somutlaştı. Kadınlar neredeyse dünyanın her yerinde direnerek sokaklara döküldüler. Kadınlar, dünyayı değiştirecek güç olduklarının farkına varıyorlar. Bu farkındalık büyük bir değişim gücü olmayı açığa çıkarıyor. Ve güçlendikçe, moral ve coşku kazanarak erkek egemenlikli sisteme, onun her türden kurumuna karşı durmak için cesaret kazanıyorlar. Hiçbir özgürlük mücadelesi kadın özgürlük mücadelesi kadar evrensel karakter taşıyamaz. 2019 yılında kadınların ‘xwebun’laşmak, öyle kalmak için verdikleri mücadelenin evrenselliğini, etkileyiciliğini gözlemlemek için de yoğun bir yıl oldu. Kadınlar dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar birbirlerine seslerini ulaştırdı, birbirlerinin ruh ve duygu yüklü dünyalarına dokunmayı başardı. Hindistan’da babası tarafından satılan ve sonrasında ceza alan genç kızın çığlığını ülkesi dışındaki kadın örgütleri duydu ve korumaya aldı.
Yine yılın sonunda 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle gerçekleştirilen, kadın cinayetlerini, tecavüz ve taciz saldırılarına ‘dur’ demek için Şili’de bir araya gelen kadınların başlattığı Las Tesis protestoları tüm dünyaya hızla yayılırken bir kez daha kadınların nerede olursa olsun birbirlerinin seslerini duymaya başladığını gördük. Kadın dayanışma örgütlerince sahiplenilen Las Tesis eylemi “katil ve tecavüzcü devlet” sloganlarıyla büyük bir anlama kavuştu. Bu temelde kadın özgürlük mücadelesi için direnen, karşı duran ve sokağa dökülen tüm kadınları her şeyden önce sevgiyle selamlıyoruz ve bu direniş ruhuyla gelişen ve giderek kitleselleşen kadın direnişini kutluyoruz. Kürt kadınları olarak bizlerde bu direnişten büyük bir moral ve güç aldığımızı ayrıca belirtiyoruz.
Bugün egemeni ve ezileniyle herkesin kabul ettiği gerçek kapitalist sistemin kriz içinde olduğudur. Kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. Kapitalist sömürü sistemi çıkışından itibaren bir kriz sistemi oldu, krizler ile toplumları kontrol altında tuttu. Kapitalist sistem sadece bir ekonomik sömürü sistemi yaratarak toplumu kriz altında tutmadı. Bu ekonomik sömürüyü gerçekleştirebilmek için topluma karşı savaş halinde oldu, oluyor.
Toplumun özü ve sürdürücüsü olan kadınlar dünyanın neresinde olursa olsun kapsamlı bir savaş ile karşı karşıya kaldılar. Çağın koşullarına uyarlanmış, modernite cilası ile makyajlanmış bu sömürü sistemi toplumun üzerinde ve dolayısıyla kadının emek ve umut dünyası üzerinde kendisini yaşatmaktadır. Kadınlar her yerde sömürülüyor. Bu anlamda kadın açısından özel alan kamusal alan farkı yoktur. Özel alan günümüzde devletin en fazla müdahale ettiği, yön verdiği, mutfağına girerek ekmeğine el koyduğu, çocuğunu çaldığı, kaç çocuk getireceğini, evde hükmün kimde olacağını, kadınların ne giyip ne yiyeceğine karar verilen genel bir alan konumundadır. Erkek egemen sistem tarafından tam anlamıyla sömürge altına alınan kadın, tam bir kırım ile karşı karşıyadır. Tecavüz olgusu da salt bir cinsel uygulama olmayıp irade kırmayı, ona sahip olmayı içerdiği için sömürü sisteminin kadın üzerinde uygulanma biçimi olarak görülmelidir. Bu sömürü biçimi çok özel bir sömürü ve iktidarı geliştirme sömürüsüdür. Toplumun tüm maddi manevi birikim alanlarının tecavüze uğramasının hem proto modeli hem şartıdır.
SİSTEM VARLIĞINI KADIN-ERKEK İLİŞKİSİ ÜZERİNDEN KURGULAMIŞ
Bugün en ‘gelişmiş’ sayılan ülke ve toplumlarda bile kadına yönelik tecavüz saldırılarının çokluğu kapitalist sömürü sistemi, erkek egemenliğinin geldiği düzey, iktidar ve devlet kültürü ile anlaşılabilir. Bu anlamda günümüzde günümüz kapitalist sistem varlığını, kadın-erkek ilişkisi üzerinden kurgulamıştır. Özetle belirtirsek küreselleşmiş bulunan kapitalist sistemin yükü kadın üzerinde taşınmayacak düzeye gelmiş bulunmaktadır. Kadın artık kapitalizmin yükünü hem bedensel hem de ruhsal olarak da taşıyamıyor. Sistem toplumu, toplum olmaktan çıkarmak için güdüleri alabildiğine tahrik ediyor. Beş bin yıllık devletçi uygarlığın tüm zihniyet kalıpları ve uygulamalarına maruz kalan kadın gerçekliği, bilinçli ya da kendiliğinden bu saldırılara karşı günümüzde yüksek sesle karşı durmaya çalışıyor. Ancak erkek egemenlikli devletçi sistem, olabildiğince kadına adeta yaşadıklarını bir kader olarak benimsetmeye ve dayatmaya devam ediyor. Tüm bu uygulama ve yaklaşımların doğal, doğanın ve yaşamın yasası, fıtratı olarak görülmesini dayatarak bunu kadın üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor.
Kadına içerilmiş köleliği Önderlik “Kadının köleliğe alıştırılma süreci var” diyerek çok çarpıcı bir şekilde ifade etmiştir. Ancak önderliğimizin kadın özgürlük mücadelesi temelinde yarattığı gelişim düzeyiyle bugün Kürt kadını başta olmak üzere birçok kadın kesiminde ciddi bir kadın bilinçlenmesi gelişmiştir. Kadınlar sahip oldukları geleneksel direniş kültürünü de arkalarına alarak, günümüzde erkek egemen zihniyete karşı daha fazla bilinçlenme, aydınlanma durumunu yaşamaktadır. Erkek egemenlikli sistemin çeşitli kutsallıklar yükleyerek dokunulmaz kıldığı ataerkil aile yapısı da dahil olmak üzere kadınlar her şeyi ve herkesi sorgulamakta, adım adım kopuşu gündemine almaktadır. Altını ısrarla çizdiğimiz gibi günümüzde gelişen kadın mücadelesi bir ülkeyle, bir kesimle, bir toplumla sınırlı kalmamakta dünyada birçok farklı kesime yayılarak sınırları aşmayı başarmaktadır. Gelişen baskı ve şiddette karşı her dönemden daha fazla bilinçli bir biçimde karşı durmaktadır. Ortak kadın direnişiyle, erkek aklın kadın üzerinde geliştirdiği tüm operasyonlara, haksızlığa ve eşitsizliğe karşı son derece iddialı ve kararlı bir biçimde mücadelesini yükseltmektedir.
MÜCADELEMİZ DÜNYA KADINLARINA BÜYÜK BİR CESARET VERDİ
Dünyadaki kadın hareketliliği ve bilinçlenmesini değerlendirirken Kürt kadınlarının on yıllardır kesintisiz ve birçok kahramanlıkla geliştirmiş olduğu özgürlük mücadelesinin de yerini ve oynadığı rolü görmek gerekmektedir. Kadın özgürlük mücadelemiz çıkışından günümüze kadar, kadın mücadelesinin evrensel karakterinin bilinciyle hareket etti ve kadın hareketleriyle sıkı bir ilişki içinde mücadele yürütmeye ilke düzeyinde önem verdi. Bunun sonucu olarak başta üzerinde yaşadığımız coğrafya olmak üzere dünya kadınlarına örnek teşkil edecek radikal bir mücadele çizgisini açığa çıkardı. Ordulaşma ve partileşme süreçleri ile kadın özgürlük hareketimiz kadın kurtuluş ideolojisi, kopuş teorisi, erkeği dönüştürme süreci ve en son olarak jineoloji ile dünya kadınlarına büyük bir cesaret verdi ve ilham kaynağı oldu. On yıllardır Kürt kadınlarının özgürlük duruşu başta Bakur Kürdistan olmak üzere toplumsal değişimin öncüsü olarak rol oynuyor. Kadının savaş gücü, erkek ordularının baskı ve zor aygıtlarını oluşturduğu bir dünyada gerçek bir eşitlik kaynağı oldu ve kadınların maddi-manevi öz savunma araçlarını açığa çıkardı. Bu anlamda kadın ordulaşması sadece bir silahlı güç oluşturma ve kadının eline silah verme anlamının çok çok ötesine geçen kazanımları açığa çıkardı. Siyasette ve tüm toplumsal inşa süreçlerinde aktif rol alan kadınlar demokratik yaşamın öznesi olabileceklerini ortaya koydular. Son olarak Kürt kadın direnişi ve mücadelesi ulaştığı tüm birikimi ve tecrübeyi Rojava devrimiyle en derli toplu pratikleştirdiği bir süreci yaşadı.
Rojava devrimiyle, kadınların savaşabileceklerini, siyasette çok aktif rol alabileceklerini, özgür ve demokratik yaşamı örebileceklerini bariz bir şekilde herkese gösterdi. Rojava devrimi bir nevi bunun ispatı oldu. Kadının geldiği düzeyi gözler önüne serdi. Rojava devrimi bir kadın devrimi olarak, tüm dünya kadınları için büyük bir moral merkezi ve ilham kaynağı oldu demek hiç de yanlış bir tespit olmayacaktır. Dolayısıyla bu da kadınları bulundukları alanda erkek egemenlikli zihniyet ve anlayışı sorgulamaya ve ona karşı mücadele etmeye götürdü. Kadınların mücadele edince ortak gücünü gördü ve bir şeyleri başaracaklarına olan inancını arttırdı. Evrensel kadın mücadelesinde önemli bir momenti Kürt kadınlarının mücadelesinin oluşturduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
KADINLARIN DEVLETLE VE İKTİDARLA ÇELİŞKİSİ TARİHSELDİR
2019 yılında dünyanın birçok yerinde bu yıla damgasını vuran tüm kadın eylemlerinin doğrudan devlet ve iktidarı hedefine almış olması büyük önem taşımaktadır. Kadına yönelik her türlü saldırı ve şiddetin kaynağında politik bir nedenin olduğunu görerek, tek tek birey olarak kadına değil, bir varlık olarak kadın toplumuna yönelimin olduğunun derin bilinciyle kadınlar her alanda örgütlendiler. Bu nedenle dünyada hakim kılınmaya çalışılan kapitalist modernist sistemine karşı çıktılar. Zaten varoluşsal olarak devletle ve iktidarla asla yaşamaması, uzlaşmaması gereken kadın toplumu olduğu açıktır. Kadın demek toplum demektir. Devletin olduğu yerde, kadın toplumunun parçalanması ve dağıtılması kırıma uğratılması vardır. Kadınların devletle ve iktidarla çelişkisi tarihseldir, toplumsaldır. Yılın sonuna gelirken gördüğümüz tüm kadın eylemlerinde ‘tecavüzcü sensin, öldüren sensin’ diyerek direk devleti hedefine alması da bundandır. Bu genel kadın mücadelesinde yeni bir durumdur, aşamadır. Şimdiye kadar birinci ve ikinci dalga feminist hareketlerde ya da kadın hareketlerinde sistem içi bir arayış vardı. Bu arayış neydi? Erkeğin sahip olduğu tüm hakların kendisine de tanınmasıydı. Bunu elde etmek için büyük mücadele içinde oldu, bedel verdi. Kendine eşitlik ölçüsü olarak erkeğin kazandığı ya da tanınan hakları talep etmeyi esas aldı. Günümüzde ise bunu aşan bir durum var artık. Bu da bir devrim niteliğindedir. Artık direkt sistemi sorgulayan, sistemi reddeden bir kadın hareketlenmesi var. Bu hem kadınlar için hem de halklar için yeni bir durumdur. Bu düzey çok önemlidir ve bunun derinleştirilmesi ve daha örgütlü yürütülmesi gerekmektedir. Bunun imkanları geçen dönemlerden çok daha fazladır.
21. Yüzyılı kadın özgürlük mücadeleleri şekillendirecektir. Feminist mücadeleyi de aşan, sadece kadının eşitlik ve hak mücadelesi ile sınırlanamayacak yeni bir mücadele dalgasının içindeyiz. Kadının özgürlük mücadelesi toplumsal mücadelelerin tamamını yeniden şekillendirme potansiyelini açığa çıkarmaktadır. Bu bir kadın sistemi olan demokratik modernitenin ayak sesleri olarak görülebilir. Demokratik modernite tüm renkliliği, coşkusu, müziği, estetiği, dansı, irade ve bilinciyle ışık ışık geliyor. Günümüzde dünya çapında faşizmin hamle yapma çabaları hiçbir kadını yanıltmamalı, umutsuzluğa götürmemelidir. Halkların ve kadınların direniş potansiyeli açığa çıktıkça sistem siyasi irade haline getirdiği sağ partiler üzerinden faşizan saldırılarını da çoğaltacaktır.
Kürt halkının 2019 yılında geliştirdiği mücadelede Kürt kadın hareketi, önemli oranda belirleyici oldu. 4 parça Kürdistan’da nasıl bir mücadele stratejisi geliştirdiniz ve ulaştığınız sonuçları yeterli buluyor musunuz?
Önderliğimiz “toplumsal gerçekliğimin mahkumiyetini yaşıyorum sadece” dedi. Kürt kadınların olarak da bize karakterini veren, çelişki ve sorunlarımızı şekillendiren, soykırımcı sömürgecilik saldırıları karşısında varlık ve özgürlük mücadelesi veren bir toplumsal gerçekliğimiz var. Kadınlar olarak cinsimizin özgürlük mücadelesini bundan soyutlayamayacağımız gibi yukarıda da belirttiğimiz gibi Kürdistan’da kadına yönelik saldırılar bu soykırımcı politikalarla iç içe yürütülmektedir. Türk soykırımcı sömürgeci sisteminin sonuca götürmek istediği Kürt soykırımı, ülkemizde kapsamlı bir savaş anlamına geliyor. 2019 bu soykırım savaşına karşı direniş ve özgürlük savaşının yükseltildiği bir yıl oldu. Bu vesileyle özgürlük savaşımıza can ve ruh veren 2019 şehitleri şahsında tüm özgürlük şehitlerimize olan minnet borcumuzu belirtiyoruz. Çiçek Botan, Evin Amed ve Rojava’da Türk sömürgeciliğine karşı özgürlük savaşımının öncü komutanlarından Zin Kobanê arkadaşlar 2019 yılında düşmanın Kürt kadının özgürlük ve yurtseverlik ölçüleri karşısında ağır yenilgisini yaşatmışlardır. Teslim alma, irade kırma, soykırımdan geçirme amacıyla hareket eden bu güçler hiçbir amaçlarına ulaşamamışlardır. Fakat bilinmelidir ki, başta bu öncü komutanlarımız olmak üzere şehitlerimizin kararlı ve iradeli duruşu, Önder Apo’ya duydukları sonsuz bağlılık ve halk sevgisi ile başarılmıştır. Bu yıl, Türk devlet sisteminin Kürt anaları karşısında perişan olduğu bir yıl olarak tarihe geçti. Bu analar Türk soykırımcı sisteminin hedeflediği kimliksiz, kimsesiz, uşak bir kuşak değil, direnen, onurlu ve kim olduğunu bilen bir nesil yetiştirmişlerdir. Zindanda, dağlarda, sokakta bulunduğu her yerde direnen bir Kürt gerçekliği vardır. 2019 yılı bu anlamda Kürt kadın çizgisiyle sömürgeci soykırımcı sisteminin bu düzeyde ideolojik çarpışmalarına tanıklık etmiştir. Hiç şüphesiz bu çarpışmalarda kazanan soykırımcılık değil, özgür kimlik ve özgür Önderliktir.
KÜRT KADIN HAREKETİ ÜLKE SAVUNMASINDA ÖNCÜ DÜZEYDE YER ALMIŞTIR
2019 yılında Kürt kadın hareketi olarak mücadele stratejimizin özünü oluşturan soykırımcı sömürgeci saldırılara karşı başta kadınlar olmak üzere toplumumuzu savunacak bir strateji ile yaklaştık. Elbette bu savunma direnişinde karşımıza çıkan Türk sömürgeciliği oldu her alanda. Sadece Bakur’da değil, Başur’da, Rojava’da ve yurtdışında. Biraz imkan bulsa Rojhilat’ta da benzer bir rolü oynamayı istese de, bu Kürdistan parçasında var olan İran hakimiyeti ve politikaları, Türk sömürgeci politikalarıyla örtüştüğü ve yine İran ile kapitalist emperyalist sistem üzerinden çeliştiği için istediği düzeyde bunu gerçekleştirememektedir. Fakat zaman zaman Sadabat paktı denilen Kürt varlığına karşı bölge ulus devletlerinin anlaşmalarını hatırlatarak Kürt soykırımcı politikasını bu alana da yayma arayışındadır. Bu temelde başta gerilla direnişi olmak üzere Kürt kadın hareketi yurtseverliğin bir gereği olarak ülke savunmasında öncü düzeyde yer almıştır. Xakurkê ve Haftanin üzerinden Başur Kürdistan’da yönelik askeri işgale karşı Başur Kürdistan’da meşru savunma savaşını yürütmekteyiz. Yine Rojava’ya dönük sömürgeci işgal saldırıları karşısında iki düzlemde savunma direnişini geliştirdik. İlki öncü düzeyde, YPJ komutası altında, tüm dünyaya ‘dünyanın en çirkin adamlarını yenen, en güzel kadınlar’ dedirterek özgür ve iradeli kadının güzellik ölçüsü olduğunu anlatan militan çizgi ve toplumsal öz savunmanın her aşamasında yer alan yerel milis örgütlenmeleri. Açıkça ve tekrardan belirtelim ki bu düzeyde ülkenin, halkın, ulusun kaderi ile ilgili olan, tüm yaşamını buna göre örgütleyen bir kadın gücü tüm toplumun saygı ve sevgi kaynağı olmaktadır. Bu temelde toplumsal inşada inisiyatif ve karar gücü olarak özneleşmekte, belirleyici olmaktadır. Yani bu direniş durumunun kadının toplumsal statüsünü değiştirerek özgürleştirdiğini belirtmek gerekir.
2019 yılındaki mücadele stratejiniz neleri içeriyordu?
Mücadele stratejimiz elbette sadece savunma ve direnişten oluşmuyor. Biz demokratik uluslaşma sürecini yaşayan bir toplumsal gerçekliğe sahibiz. Bu nedenle Kürt halkı nerede yaşıyorsa orada demokratik kurumlaşmalarını geliştiriyor. Yani ulaştığı uluslaşma bilincini bedenleştirmek istiyor. Gönül rahatlığıyla belirtilebilecek şey Türk devletinin uluslararası güçlerle anlaşarak hedeflemiş olduğu Kürt ulusal varlığını imha etmedeki başarısızlığıdır. Biz artık Kürt halkının varlığının değil nasıl bedenleşeceğini, kurumlaşacağını, var olacağının arayışçılarıyız. Bu durum kadın hareketi olarak üzerimize çok yeni, çeşitli görevler yüklemiş durumdadır. Her şeyden önce halkımızı araftan çıkarma sorumluluğumuz vardır. Araf belirsizlik halidir. Ne olacağını bilememe durumudur. Bu durumdan çıkma ise somutlaşma, demokratik ulusun inşa sorunlarıdır. Karşı karşıya olduğumuz varlık ve özgürlük savaşı devam ederken 2019 yılında, tüm saldırılara rağmen demokratik ulusu inşa edecek örgütlenme çalışmaları da mücadele stratejimizin en temel ayağını oluşturdu. Bu temelde siyaset, kültürel alan ve sosyal mücadelede kadınlar olarak öncülüğü sürdürdük. Bun için çok çeşitli ve zengin eylemsellikler içerisinde olduk. Kadınlar olarak tüm bunları geliştirmek için çok yaygın bir aydınlanma çalışmasını jineoloji temelinde geliştirmeyi sürdürdük. Toplantılar, eğitimler, paneller, konferanslar yaptık. Bu anlamda dolu dolu geçen bir 2019 yılı Kürt kadınlarının bulunduğu her alanda, kadın direnişi geliştireceğimiz örgütlenme ve eylem yılı haline getirdik. Değişim ve Özgürlük için sen de ayağa kalk hamlesini bu temelde pratikleştirdik.
ULUSAL BİRLİK ÇALIŞMALARINA ÖNCÜLÜK EDİYOR
Rojava’daki kadın direnişi etrafında her zamankinden daha fazla öne çıkan ulusal birlik çalışmalarına Kürt kadın hareketi olarak öncülük ettik. Kadınlar, demokratik ulusal birliğin gelişmesini dillendiren en önemli toplumsal kesim oldu. Bu temelde Kürdistan’ın tüm parçalarında ulusal birlik çalışmaları, moral ve güç verici bir gelişme olarak bu yılki çalışmalarımıza damgasını vurdu. Ulusal birlik çalışmalarında en etkili rol oynayan kadınlardır. Kürt halkında demokratik uluslaşma kadın öncülüğünde geliştiği için Kürt kadınları demokratik ulusal birlik çalışmalarına öncülük ediyor. Özellikle Başur Kürdistan’da Kürt kadınlarının ulusal birliğe duydukları özlem ve ihtiyaç, buradaki toplumu konuya daha duyarlı hale getirmiştir. Bunu her fırsatta ve her çalışmada istem ve duygu boyutuyla ifade etmeyi sürdürüyorlar. Kürt halkının bu en temel istemini, talep olmaktan çıkararak gerçeğe dönüştürme ve ulusal birliği inşa etme çalışması kadın hareketi olarak hedefimizdir. Kürt kadınlarında var olan derin ve köklü yurtseverlik kültürü bunu başaracaktır.
Hem Kürdistan özgürlük hareketi hem de kadın hareketi açısından Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yürütmüş olduğunuz mücadeleyi öne çıkarıyorsunuz. Neden bu sahada yürüttüğünüz mücadele bu kadar önemli? Bu anlamda 2019 yılı Kuzey Kürdistan’da yürüttüğünüz Kadın özgürlük mücadelesi açısından nasıl geçti, hangi sonuçlara ulaştı?
Kürdistan bir ülke olarak, bir halk olarak, bir coğrafya parçası olarak çok özel bir statüde tutuluyor. Önderliğimiz bu statüyü ‘kültürel soykırım’ olarak tanımladı ve bunun ‘biricik’ olduğunu, başka benzerinin bulunmadığını ifade etti. Uluslararası anlaşmalar ile en küçük bir halk grubunun bile hakları varken Kürt halkının en basit kimlik hakları, kendi dilini kullanmak hakkı bile yok sayıldı. Hiç şüphesiz ki bu sistem sadece Türk ulus devletinin yarattığı bir soykırım ve sömürgecilik değildir.
Bu ‘biricik soykırım sisteminin’ yürütücüsü, uygulayıcı gücü olarak Türk devlet sistemi belirlenmiştir. Türk devlet sistemi kuruluşundan itibaren uluslararası sistem tarafından görevleri olan bir özel savaş rejimi olduğunu unutmamalıyız. NATO’nun tahkim edilmiş kalesidir. Bunun nedenleri ve nasılı, günümüzde aldığı haller incelenmeye değer bir konudur. Bu çerçevede kapitalizmin stratejik çıkar hesaplarına kurban seçilmiş bir halktır Kürt halkı. Bunun için Türk devlet sistemi istediği yerde Kürtlere karşı imha ve soykırım saldırılarına bulunabiliyor. Sınırları aşıyor, suikastlar yapıyor. 9 Ocak katliamı ve Sakine Cansız arkadaşın şehadeti bize çok şey öğretiyor. Uluslararası komplonun kendisi anlamasını bilenler için en derin sistem kodlarını taşıyor. Ahlak ve biraz da toplumsal vicdanı olan herkes şaşırıyor. ‘Bu kadar da olmaz’ deniliyor ama oluyor. Öncelikle karşımızda duran düşman gerçekliğini, erkek egemen aklının geldiği aşamayı kavramamız gerekiyor. Türk devlet sistemi despotik bir erkek olarak da düşünülebilir. Bu despotik sistem kadını kadın olarak görmez. Karılaştırarak, köleleştirerek düşünür, öyle yaklaşır. Sınırları tahmin edilmeyecek bir mülkiyet ilişkisi içerisine alır. Döver, söver, öldürür. Kadın onun malıdır, uzantısıdır. Erkek dışında bir varlığı olamaz. Egemen erkek gerçekliğinde kadının kendi kimliğinin olduğu düşünülemez bile. Toplumda birçok kadının sırf bunun için katledildiğini biliyoruz. Kendi ayakları üzerinde durmak isteyen, özgür kalmak, yaşamak, bunun için kapatıldığı kafeslerden çıkmak isteyen, boşanma sürecindeki kadınlar katlediliyor.
Günümüzde Türk devlet sistemi sadece Türkiye sınırları içinde bulunan Kürtlerle değil hatta Kürdistan parçalarındaki Kürt halkıyla da değil dünyanın neresinde bir Kürt varsa, Kürdüm diyorsa Türk soykırım sistemi ona da yöneliyor. Kürdün normal koşullarda yaşamasını bir yana Kürt olarak anormal koşullarda bile varlığına tahammül edemiyor. Taşıdığı Kürt düşmanlığı bu düzeydedir. Türk devlet sistemi kendi varlığında ısrar eden tüm Kürtleri yok etme refleksi ile hareket ediyor. Kürtler üzerinde soykırım sistemini her alanda hayata geçirmek için öncülük yapıyor. Bu açıdan Bakur Kürdistan’da yürüttüğümüz mücadele stratejik önem taşıyor. Mücadelemizin gelişmesi ve çeşitli alanlarda etkili hale gelmiş olması bu stratejik önemi ortadan kaldırmamıştır. Çünkü Kürtlere yönelik saldırıların yönetim mekanizması orasıdır. Zaten bunun derin bilinciyle mücadelemizin başladığı ilk alan Bakur Kürdistan oldu. PKK, Kürtlerin belki de tarihte ilk demokratik ulusal partisi olarak bu alandan çıkış yaptı. Herkes bilmeli ki Bakur Kürdistan’daki her türlü mücadele tüm Kürdistan parçalarını derinden etkiliyor.
YENİ DÖNEME UYARLANMIŞ BİR OHAL SİSTEMİ DEVREYE KONULDU
TC ve onun faşist yönetimi AKP-MHP, Bakur Kürdistan’daki mücadelenin önemini bildiği için 2019 yılında en fazla Kürdistan’ın bu parçasında saldırılarını yürüttü. Rojava’ya dönük örtülü saldırılarını Efrîn ve 9 Ekim itibariyle açıktan işgale dönüştürdü. Fakat Bakur Kürdistan’da 2015 yılından beri saldırılarını aralıksız bir biçimde sürdürüyor. Dağ dağ işgal ediyor, köy köy el koyuyor. Rojava saldırıları öncesinde belediyelerin gaspı sadece bir ele geçirme, el koyma olayı değil onu aşan bir işgal durumu oldu. Yani Bakur Kürdistan’da her şeyi yürüttüğü soykırımcı savaşa göre düzenliyor, el koyuyor, vuruyor, tutukluyor. Binlerce tutsak Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşı nedeniyle zindanlardadır. 90’lı yılların ünlü OHAL sistemi yeni döneme uyarlanmış bir biçimde devreye koyulmuştur. Adeta il il uygulanmaktadır. Benzer bir biçimde Kürdistan’ın demografik yapısını bozarak Kürt demokratik uluslaşmasının bedeni olan ülkemiz parçalanıyor. Rojava’da demografik yapıyı bozmadan önce, Bakur Kürdistan’ın çeşitli bölgelerine yerleştirdiği Arap ya da balkan göçmeleri, Kafkas göçmenleri ile Kürt varlığının bütünlüğü hedefleniyor.
Türk özel savaş sistemi AKP-MHP faşizminin eliyle toplumsal dokuyu dağıtmak için 2019 yılında da saldırılarını çok yönlü olarak sürdürdü. Ekonomik sömürgeleştirme yanında ahlaki çöküntüyü yaratmak için bir politika olarak fuhuş ve uyuşturucu kullanımını yaygınlaştırarak Kürt genç kız ve erkeklerini kontrol etmeye ağırlık verdi. Tüm toplum bilmeli ki bu devlet oluştuğu ilk andan itibaren Kürt kadınlarını teslim almak için türlü türlü raporlar hazırladı, politika belirledi. Başta Şark ıslahat planı olmak üzere cumhuriyet tarihi içinde hazırlanan Kürt raporlarının tamamında Kürt kadınlarının asimilasyonuna özel önem verildi. Kürt varlığını imha ve inkar politikasını başarıya götürmek için kız çocuklarının yatılı okullara alınmasından tutalım Türk erkeklerle evlendirilmelerinin teşvikine kadar hesaplanmayan bir şey kalmamıştır. Kürt kadını üzerinden Kürt toplumu bu şekilde sistematik bir etnik kırıma tabi tutulmak istenmiştir. Yıl içerisinde de bu politikalarını istihbarat destekli bir biçimde sürdürdüler. Fakat Kürt kadınları belki de dünyadaki en bilinçli ve politik bir kadın toplumu olma özelliğine sahiptir. Özelde de Bakur Kürdistan’daki kadın hareketimiz tecrübelidir. Kadınlar çeşitli düzeylerde Bakur Kürdistan’da örgütlüdürler. Bu nedenle bu özel savaş saldırıları 2019 yılında başarısız kalmaya mahkum olmuştur.
Bakur Kürdistan’da 2019 yılında da Kürt halkına ve özel de de Kürt kadınlarına karşı darbeci komplo mekaniği devrede oldu. Bunu en açık biçimde dünyanın her yerinde en meşru örgütlenmeler olan kadın örgütlenmelerine karşı takındığı nefret politikasında gördük. Sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik alanda Kürt kadınlarına hizmet eden bir araya getiren tüm kurumlara saldırdı, kapattı. Bu kurumların açılmasına, kadınlara hizmet götürmesine izin vermedi. Buna karşı Bakur Kürdistan’da kadınlar toplumsal alanda etkili olmayı sürdürdü ve kapatılan kurumlarının yerine alternatiflerini yarattı.
Toplumların boy aynası kadınlardır. Kadının duruşu toplumun duruşunu ifade etmektedir. 2019 yılı içerisinde Kürt kadınlarının tek bir günü eylemsiz ve mücadelesiz tamamlanmamıştır. Hiçbir baskıya boyun eğmemiştir. Faşizm karşısında onu eriten güçlü ve örgütlü bir iradi duruş içinde olmuştur. Yine bu duruş her dönemden daha fazla Türkiyeli kadınlarla buluşmuştur. Yılın sonlarına geldiğimizde bu kendini daha da görünür hale getirmiştir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiyeli ve Kürdistanlı kadın hareketleri olarak birbirimizden etkilendik. Ve bir kere daha açığa çıktı ki Kürt kadınları daha fazla Türkiyeli demokratik kadın örgütleriyle, sol-sosyalist hareketleri ve devrimcileriyle, feminist mücadele yapılarıyla ortaklaşmalı ve yeni mücadele mevzileri yaratmalıdır. Bunu başardığımız oranda erkek egemenliğinin en rafine hali olan faşizmi kadınların hayatından çıkarabileceğiz, halklarımıza nefes aldırabileceğiz. Türkiye toplumu, Kürtlere karşı yürütülen savaş ile kontrol altına alınmakta, hiçbir demokratik yaşam alanı bırakılmamaktadır. Kendini en az savunan ve politikadan uzaklaştırılan bir toplum konumundadır. AKP-MHP faşist yönetimi, Türkiye toplumunu milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik zehirle doldurmuştur. Toplum her gün cinnet halleri içinde, intihar çizgisindedir. Sembolik düzeyde olan intihar olaylarının yaygınlaşması toplumsal trajedinin durumunu ortaya koymaktadır. Kadına yönelik şiddet ve katliamın arttığı ülkeler arasında Türkiye ilk sıralara yerleşmiş durumdadır.
2019 YILI MÜCADELESİNE KADINLAR ÖNCÜLÜK ETTİ
2019 yılında devlet şiddeti Kürt toplumunun iradesini teslim alma saldırılarına karşı kadınların öncülüğünde gelişen eylemlerle geçti. Yıla Leyla Güven’in öncülüğünde ölüm orucu direnişi ile giren Kürdistan, Önder Apo üzerindeki tecridi kıracak her türlü fedai duruşu geliştirme kararlılığında olduğunu ortaya koyarak halkımıza büyük bir moral kaynağı oldu. Bu eylemin en önemli sonucu faşizm karşısında direnişin kazandıracağı kararlaşmasının bir kez daha yenilenmesiydi. Bu süreç aynı zamanda Kürt anaları şahsında Kürt kadınlarının devleti paniğe düşüren eylemsellikleri ile dolu dolu geçti. Türk emniyet güçleri analar karşısında adeta çaresiz kaldı. Utanç sahneleri de diyebileceğimiz saldırılara rağmen analar bir adım geri atmadı. 8 Mart bu yıl da Kürt kadınlarının özgürlük haykırışlarıyla geçti. Türkiye ve Kürdistan şehirleri ‘Jin, Jiyan, Azadi’ sloganları ile yankılandı. Bu mücadele kararlılığı her zaman olduğu gibi ulusal diriliş bayramımız olan 21 Mart’ta yansımasını buldu. 21 Mart’ta da alanları kesk u sor u zer renkleri ve zılgıtlarıyla kadınlar doldurdu. Hiç kimsenin beklemediği bir katılım düzeyi ile Newroz kutlandı. Açlık grevleri direnişi, 8 Mart ve 21 Mart’ın eylemci-direnişçi ruhunun gölgesinde 31 Mart yerel yönetim seçimlerine gidildi. 31 Mart yerel yönetim seçimleri birçok yönden değerlendirilebilir fakat önemli bir yönünün de AKP-MHP faşizminin Kürt toplumunu teslim alma politikasını yürüttüğü bir dönemde gerçekleşmesi nedeniyle referandum karakterinde olmasıydı.
YEREL YÖNETİMLERDE TÜRK DEVLETİNE KARŞI KADIN ÖZGÜRLÜK ÇİZGİSİ BAŞARILI OLDU
Seçim süreci özel savaş yöntemleriyle geliştirdiği soykırım siyasetinin ne derecede sonuç aldığının ölçüleceği bir sınavdı. 31 Mart seçim sonuçları ile Kürdistan’da özellikle özyönetim direnişlerinin yaşandığı alanlarda toplumun değerlerine sahip çıkmakta kararlı olduğu ve geri adım attıramadığı görüldü. Buna rağmen demokratik siyaset güçlerinin kazanmış olduğu 15 belediye verilmedi. Kürtlere karşı savaşın yürütüldüğü Türkiye’de, seçim sonrası kazanılan belediyelere de el konuldu, işgal edildi. Bu işgal saldırıları hala devam ediyor. Bu seçimlerde kadınların yurtseverlik bilinci ve demokratik özgür yaşamda ulaştığı bilinç büyük rol oynadı. Her türlü hile, oyun ve baskıya rağmen Türk sömürgeciliği ile uzlaşmayan ona tavır alan, boyun eğmeyen kadın gerçekliği toplumsal duruşa yansıdı. Seçim çalışmalarını ağırlıkta kadınlar yürüttü ve öncülük etti. Yerel yönetimlerde Türk devletine karşı başarılı olan özünde kadın özgürlük çizgisi ve Önderlik oldu.
Yine demokratik siyasetin öznesi konumunda bulunan kadın, siyasette eşit temsiliyet ilkesi ile yerel yönetimlerde eş başkanlık modelini geliştirerek tüm belediyelerde kadın temsili ve seçilmişleri yer aldı. Kadın hareketi açısından bu çok önemli bir kazanımdır. Kadınlar ve kadınlar kadar Kürt erkeği de eşbaşkanlık sistemine sahip çıktı, onu oyladı, onay verdi. Fakat faşizmin ontolojik olarak cinsiyetçi karakteri bunu suç olarak kabul ederek saldırılarını sürdürdü. Eşbaşkanlık sistemine karşı gerek açıktan gerekse zihniyet alanında cinsiyetçiliği tahrik ederek düşmanlık içinde oldu. Eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sisteminin yaratacağı kadın erkek eşitliğinden nefret ediyor. Buna karşılık siyasette eşit temsiliyeti demokratik özgür yaşamın vazgeçilmezi olarak geliştirme kararlılığımız oluşmuştur. Bazı yerlerde, eş başkanlık sistemini geliştirirken ya da uygularken yetersiz yaklaşımlar yaşanmış olmasına rağmen önemli olan Kürt halkının bu sistemi benimseme düzeyi olmaktadır. Seçim sürecinin finali ise İstanbul’da oldu. İstanbul’da aldığı yenilgi ile iktidar tüm meşruluğunu yitirdi. İstanbul’da demokratik kadın hareketlerinin canlılığı ve Kürt kadın hareketinin mücadelesi AKP-MHP faşizmine büyük bir yenilgi yaşattı.
Bakur Kürdistan’daki Kürt kadın hareketi yılın ilk yarısını bu temelde tamamlarken ikinci yarısını ‘değişim ve özgürlük için sende ayağa kalk’ hamlesi ile karşıladı. Tüm eylem ve etkinlik yasaklarına rağmen Kürt kadın hareketi örgütlülüğünü geliştirmek için çeşitli biçimlerde hareket halindeydi. Demokratik eylem çizgisinin çok zengin uygulamalarından başlayarak eğitim ve örgütlenme çalışmaları bu hamle kapsamında yürütüldü. Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz ve kadın katliamlarına karşı direniş ve eylemsellikler geliştirildi.
Özetle Türkiye’de de Kürdistan’da da 2019 yılı kadınların değişim ve özgürlük arayışı içinde olduğu bir yıl oldu. Kadınlar yaşamın her alanında özgürlüksüz olduklarının farkına vararak uyanışa geçiyorlar. Özellikle AKP-MHP faşizminin kırıntı kabilinden haklarına da göz diktiğini, kadını cinsiyetçi ideolojiler ile katlettirdiğini, sanat-medya başta olmak üzere din gibi değerleri kadınların özgürleşme arayışlarının karşısına çıkardığını görüyor. Kadını dört duvar arasına hapsederek çocuk doğurma makinesine indirgeyerek aslında geri-geleneksel ataerkil toplumdaki rolleri yeniden oluşturmaya, canlandırmaya çalışan bu erkek egemenlikli iktidar güçleri karşısında kadın katledilmeyi göze alıyor ama xwebunlaşmaktan vazgeçmeyeceğini ortaya koyuyor. Bu anlamda değişim ve özgürlük arayışı dönemsel değildir. Zaten değişim de özgürlük de başlayıp bitecek olgular değildir. Değişim hep var, özgürlük arayışı hep sürecektir. Hamlemiz bu ihtiyacı ve arayışı tanımlama, açığa çıkarma ve örgütleme hamlesi olarak işlev gördü.
Son olarak 25 Kasım ile Şilili kadınların başlatmış olduğu Las Tesis eylemleri Kürt kadın hareketi tarafından da sahiplenildi. Kürt, Türk, Laz, Çerkez kadınlar, değişik inanç ve yaş gruplarından bir araya gelerek neredeyse günde birkaç kadının sistematik bir şekilde şiddete maruz kaldığı, tecavüz edildiği ya da katledildiği bir ülke olan Türkiye’de faşizmin erkek egemenlikli politikalarına ‘dur’ dedi. Suçlu olarak ‘devleti’ işaret etti ve bununla mücadeleyi yükselteceğinin sinyallerini verdi.
Kürt kadın mücadelesinin yarattığı canlanmayla birlikte 2019 yılında Türkiye’de kadın direnişinde ciddi bir hareketlenme gelişmiştir. Kadınların ‘asla yalnız yürümeyeceksin’ sloganı sosyal yaşam başta olmak üzere siyaset ve diğer direniş alanlarında ortaklaştığı bir sürece de evrilirse kadınlar kendilerine yönelen her türden şiddeti durdurabilecektir. Türkiye’nin en temel sorunu demokratikleşmedir, bunu yaratacak olan ise kadın mücadelesidir. Türkiye’yi demokratikleştirecek, faşizmi yıkacak olan kadınlardır. Tüm kadınları örgütlenmeye, örgütlenerek direnmeye direnerek özgürleşmeye çağırıyoruz.
2020 yılında özelde Bakur Kürdistan’daki kadın hareketini neler bekliyor? Kadınlar nasıl bir yıla hazırlanmalıdır?
2020 yılının şimdiden başta özgürlük arayışı içinde olan, her türden erkek egemenlikli yönelimle mücadele içerisinde bulunan kadınlara kutlu olmasını, özlemlerin, ayrılıkların bittiği, umudun büyüdüğü bir özgürlük yılı olmasını diliyorum.
2020 yılının, yaşanan gelişmelerden bağımsız bir gelişme seyri izlemeyeceğini bilmek gerekir. Hayal etmek gerekir ancak hayallerimizin gerçekliğe dönüşmesi için kadınlar olarak yürüyeceğimiz uzun bir mesafe vardır ve mücadele gereklidir. Çünkü erkek egemenliği bir kültür olarak başta devlet olmak üzere geliştirdiği tüm kurumlarla savaş yürütmektedir. ‘Kurulu düzenin’ devam etmesi için her gün yeni planlar yapmakta, hesaplar içine girmektedir. Bu nedenle kadınlar olarak daha fazla anlamalı, tartışmalı, paylaşmalı ve örgütlenmeliyiz.
Ortadoğu’da süregelen 3. Dünya Savaşı yeni yılda da devam edecektir. Zaten başlatıldığı hiçbir yerde sonuca ulaşmış değildir. Tam tersine yayılma olasılığı çok yüksektir. Savaşlar güvenlik ihtiyacını çok daha fazla gündemleştirir. Çünkü tüm soykırımlar, katliamlar bu tür kriz ve savaş ortamlarında yapılır ve bunun peşine düşen de olmaz. Yine savaş dönemlerinde en fazla saldırıya uğrayan kadınlardır, göç yollarındadır, katliamın pençesinin altındadır. Bu nedenle öz savunma her şeyden daha fazla öne çıkmaktadır. Başta Bakur Kürdistan olmak üzere kadınların öz savunmayı geliştirecek çalışmaları yürütmesi en acil ihtiyaçları olmaktadır. Savunmak için ise örgütlenmek ve bilinçlenmek gerekir. Bunlar olmadan da saldırılar karşısında direnilir fakat sonuçsuz kalır, haklı olmasına rağmen başarısızlığa uğrar. Bu nedenle Bakur Kürdistan’da kadınların örgütlü direnişi geliştirmesi gerekir, gerekecektir.
2020 yılında kadın ve Kürt düşmanlarının saldırılarını sürdüreceği bir yıl olacaktır. Bunun için her düzeyde, her yerde direnişin örgütlendirilmesi, demokratik siyasal alandan, zindanlara, toplumsal alanın her çalışmasından genç kadınlara kadar en küçük imkan değerlendirilerek düşmanlarını kahreden bir duruş açığa çıkarılabilmelidir. Dağlar zaten bunu yapacaktır.
Bu temelde başta Önderliğimize duyduğumuz büyük özlemle çalışalım, 2020 yılını zafer yılına çevirerek kadın özgürlük çizgisine katılalım.