AP’de tarihi gün: Türkiye ilk kez mahkum edildi

Uluslararası Tribunal’in (Daimi Halklar Mahkemesi), Türkiye’de Kürtlere yönelik işlenen suçlarına ilişkin kararı Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen bir konferans ile açıklandı.

Paris’te 15-16 Mart tarihlerinde Türk devletinin yakın dönemde Kürtlere karşı işlediği suçları yargılayan Daimi Halklar Mahkemesi’nin kararı, daha önce duyurulduğu gibi Avrupa Parlamentosu’nda açıklandı. Konferans katılımcıları, mahkeme kararını “çok önemli ve tarihi” olarak değerlendirdi.

Çok sayıda sivil toplum örgütü, siyasi parti ve tanınmış şahsiyetin destek verdiği konferansın moderatörlüğünü, Irkçılığa Karşı Halkların Kardeşliği Hareketi (MRAP) Eş Başkanı Renée Le Mignot ve Avrupa Parlamentosu Birleşik Sol Grup üyesi Marie-Christine Vergiat yaptı.

MAHKEME BAŞKANI: KÜRT HALKININ KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKINA TECAVÜZ EDİLDİ

Mahkeme Başkanı Philippe Texier, kararın özetini açıkladı. Texier, “Türk büyükelçiliğine bir mektup yazdık ancak hiçbir cevap alamadık. Kendilerini savunabilirlerdi, ama savunmamayı seçtiler” dedi.

Texier, Paris’te iki gün boyunca inceledikleri operasyonların sadece sivilleri hedef aldığını gördüklerini belirterek, Cizre, Sur, Şırnak ve Nusaybin’de işlenen suçlara dikkat çekti.

Özerklik hakkından da bahsettiklerini ifade eden Texier, bu talebin sürekli reddedildiğini belirterek, “Bu halkın kendi kaderini tayin hakkına tecavüz edildi” dedi.

PKK ile Türk devleti arasındaki çatışmaya hukuki olarak bakıldığında, PKK’nin silahlı mücadele yürüttüğünü kaydeden Texier, “terör” suçlamasını reddetti. Mahkeme Başkanı, “Bu çatışmanın bütün özellikle Cenevre Konvansiyonu ve 1977 uluslararası olmayan çatışmalar maddesine uyduğunu görüyoruz” dedi.

TÜRK DEVLETİ SAVAŞ VE DEVLET SUÇLU İŞLEMEKTEN MAHKUM EDİLDİ

“Evet, silahlı ve uluslararası olmayan bir çatışmadır” diyen Texier, uluslararası insani hukukla ele alınması gerektiğini kaydetti. PKK’nin Cenevre konvansiyonları ve uluslararası konvansiyonlara da uyduğunu kaydeden Texier, şöyle konuştu: “Türk devleti sonuç olarak Kürt halkının tüm karar alma mekanizmalarından dışlamıştır, güç kullanarak Türk toplumuna entegre etmeye çalışmıştır. Kürt halkının toplu şekilde öldürüldüğünden bahsedebiliriz. Hukuki açıdan baktığımızda, Türk devletinin suçlu olduğunu görüyoruz. Savaş suçu işlemekten suçludur. Ama diğer taraftan devlet suçu olarak tanımlayabileceğimiz suçlardan da suçludur. Özellikle 90’lı yıllarda hedefli cinayetler ve zorla kaçırmalar olduğunu gördük.”

Mahkemenin aldığı iki kararı açıklayan Texier, “Türk devleti Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını reddetmekten mahkum ediyoruz (...) Savaş suçları işlediğine karar verilmiştir. Kürt halkının fiziken öldürüldüğünü gördük, cinayetler, kaçırılmalar gördük. Bunlar hem Türkiye’de hem Türkiye dışında yaşandı (...) Türk devletinin tüm bu politikayı kasıtlı bir şekilde yürüttüğünü görüyoruz” diye kaydetti.

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve General Adem Huduti’nin doğrudan sorumlu olduğunu belirten Texier, son olarak tavsiyelerde bulundu. Mahkeme Başkanı, OHAL’in kaldırılması, hukuk devletinin inşa edilmesi, askeri faaliyetlerin derhal durdurularak çözüm sürecine geri dönülmesi, Kürt kimliği ve kendi kaderini tayin hakkının tanınmasını istedi. Texier, “Türkiye’deki inatçı milliyetçiliğin tarih boyunca işlenen suçların sorumlusu” olduğunun altını çizdi.

Avrupa Parlamentosu Sosyalist ve Demokratlar İlerici İttifakı Grubu’ndan Julie Ward, Paris’te üç Kürt kadın devrimcinin katledilmesini hatırlatarak, “Türk devleti kadın haklarına büyük saldırılarda bulunuyor, tecavüz ediyor” dedi.

Kadınların kararlı mücadelelerine vurgu yapan, sol feminist bir aktivist olarak Kürtlerin mücadelesinin yanında olduğu mesajını veren Ward, “Biz bu mücadelemizi daha da güçlendirmemiz lazım” vurgusunu yaptı.

SPİNELLİ: CİZRE’DE İNSANLARI DİRİ DİRİ YAKTILAR

Paris’te gerçekleşen mahkemeye öncülük eden derneklerde Demokrasi İçin Avrupa Hukukçular Derneği’nden Barbara Spinelli, Kürt kentlerinde insanlığa karşı çok ağır suçlar işlendiğini belirtti. Mart 2017’den beri Türkiye’ye girişinin yasaklandığını söyleyen Spinelli, “Cizre’de insanlar diri diri yakıldı” dedi.

Türk devletinin uluslararası sorumluluklarını da yerine getirmediğini kaydeden Spinelli, mahkeme kararına dikkat çekerek, bunun daha görünür olması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını belirtti. Spinelli, uluslararası alanda dayanışmayı büyütmek istediklerinin altını çizdi.

FERHO: TÜRK DEVLETİ HER DAKİKA YENİ BİR SUÇ İŞLİYOR

Mahkemenin öncülerinden Brüksel Kürt Enstitüsü’nden Derwiş Ferho, Paris’te iki gün boyunca yapılan duruşmalarda dile getirilen suçların, Türk devletini işledi suçların çok azı olduğuna dikkat çekti. Ferho, “Türk devleti her gün, her saat, her dakika yeni suçlar işliyor” dedi.

Tarih boyunca işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçları hatırlatan Ferho, “Katliam ve talan, 100 yıldır devam ediyor” diye ekledi. Ferho, Daimi Halklar Mahkemesi’nin kararının çok önemli olduğunu belirtti.

ŞAKAR: TÜRKİYE TARİHİ CEZASIZLIK TARİHİDİR

İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Uluslararası Dernek MAF-DAD’dan Mahmut Şakar, Türkiye’de devletin merkezinde olduğu hiçbir suçun yargılanmadığını belirterek, “Türkiye tarihi cezasızlık tarihidir” dedi.

Türkiye’de olup biten her şeyden yargının da sorumlu olduğunu söyleyen MAF-DAD, yargının sadece sessiz kalmadığı, işlenen suçlardan sorumlu olduğunun altını çizdi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride de dikkat çeken Şakar, iç hukukta olduğu gibi uluslararası hukukun da kapalı olduğunu kaydetti. Şakar, Kürt halkına karşı işlenen suçlardan Avrupa’nın da sorumlu olduğunu belirterek, kriminalizasyon politikalarına son verilmesi ve Öcalan üzerindeki tecride karşı açık tutum alınmasını istedi.

ZİMMER: YALNIZ DEĞİLSİNİZ

Birleşik Sol Grup’tan Gabi Zimmer, Daimi Halk Mahkemesi çok güçlü bir katkıda bulunduğunu ifade ederek, “Kürt halkına gururu geri verildi” dedi. Mahkemenin elindeki verilerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gitmesi gerektiğini belirten Zimmer, ancak Türkiye’nin bu mahkemeye taraf olmadığına dikkat çekti. Buna rağmen Avrupa hükümetleri ve uluslararası kurumlara baskı yapılması gerektiğini söyleyen Zimmer, Türkiye Kürt sorununu barışçıl şekilde çözmek için çözüm sürecine dönmesi gerektiğini kaydetti. Zimmer, grup olarak bunu desteklediklerini ve bu konuda Avrupa Parlamentosu nezdinde çalışma yürüteceklerini ifade etti. Zimmer, “Barış sürecini geliştirmek için bütün taraflarla görüşmek gerekiyor” derken, Kürt halkına “Yalnız değilsiniz” mesajını verdi.

MAVRİDES: ÇİÇEKLER AÇTIKÇA MÜCADELE SÜRECEK

Avrupa Parlamentosu Sosyalist ve Demokratlar İlerici İttifakı Grubu’ndan Costas Mavrides, Daimi Halklar Mahkemesi’nin aldığı karar için “bütün insanlığın vicdanına hitap etmektedir” dedi. Tarihte küçük de olsa bir yerinin olacağını söyleyen Mavrides, Türkiye’deki duruma dikkat çekti. Türk devletinin hukuk devletinin temel prensiplerini inkar ettiğini söyleyen Mavrides, Türk devletine Avrupa Birliği’nin sağladığı mali yardımlara tepki gösterdi. Mavrides, “Bunu tarihe yazmamız gerekecek. Efrîn’de, Suriye’de olanları göz önüne getirdiğimiz zaman, Türk devleti gangsterleriyle birlikte Kürtleri yerlerinden ediyor ve aynı zamanda Avrupa’dan para alıyorlar. Bu eşi ve benzeri olmayan bir durum” dedi.

AP üyeleri olarak siyasi çözüm yolunu savunduklarını belirten Mavrides, Türk devletinin kendilerine de “terörist” muamelesi yaptığını ifade etti. Mavrides, Kürt halkının mücadelesine dikkat çekerek, “Kürdistan dağlarındaki çiçekler açtığı sürece, insanlık namına mücadele devam edecek” dedi. Kıbrıslı olarak Kürdistan ile kardeş olduklarını vurgulayan Mavrides, sadece Kürdistan için değil insanlık değerleri için mücadele ettiklerini vurguladı.

WESTRHEİM: CİZRE’DEKİ VAHŞETTEN BİZ DE SORUMLUYUZ

Avrupa Birliği Türkiye Yurttaş Komisyonu’ndan (EUTCC) Kariane Westrheim “Bu bizim için çok önemli bir gün. (Mahkeme) kararı ve öneriler hepimize enerji katıyor, motive ediyor. Kürt halkı için mücadele eden herkese enerji ve motivasyon kattı” dedi. Cizre’deki vahşeti hatırlatan Westrheim, Mehmet Tunç’u unutmadıklarını söyledi. Tunç’un AP’ye yardım için mektup gönderdiğini ancak uluslararası kurumların onun sesini duymazdan geldiğini söyleyerek, “Bizler de sorumluyuz. Avrupa kurumları da sorumlu. Mehmet Tunç telefon ettikten bir kaç gün sonra öldürüldü, yüzlerce Kürt onunla beraber öldürüldü” dedi. Westrheim, barış müzakerelerine yeniden başlanması için PKK’nin terörist örgütler listesinden çıkarılması gerektiğini kaydetti. Westrheim, “Siyasi bir barış sürecine derhal ihtiyacımız var. Ama bunun için Abdullah Öcalan’ın rolü tanınmalıdır. Öcalan içeride tutuldukça barışa ulaşmak mümkün olmayacaktır” şeklinde konuştu. Westrheim, mahkeme kararı ile “Kürt halkının sesi sonunda duyulmuştur” dedi.

DUBBİNS: KASITLI BİR SESSİZLİK VAR, BOZMALIYIZ

Öcalan’a Özgürlük Kampanyası’ndan Simon Dubbins, mahkeme kararının tarihi arşivlerde önemli bir yer alacağını belirtti. Dubbins, uluslararası toplumun işlenen suçlara seyirci kaldığını belirterek, özellikle Efrîn’deki Türk işgali karşısındaki sessizliği hatırlattı. Dubbins, Efrîn’de “insanlığa karşı suçlar işleniyor” derken, bunun NATO üyesi bir devlet tarafından yapıldığının altını çizdi.

Dubbins, “Mahkemenin yaptığı bu iş gerçekten de mükemmel, bu bir ilk adım, şimdi yapmamız gereken, bu belgeyi, kararı kamuoyunu sunmaktır. Kasıtlı bir sessizlik var, insanlar olan biteni duymak istemiyor ama duyurmalıyız” şeklinde konuştu.

İNGİLTERE’DE 200 BİN KİŞİ ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK İSTEYECEK

Öcalan’ın durumuna dikkat çeken Dubbins, şöyle konuştu: “Gelecek yıl Öcalan 70 yılına basacak, 20 yıldır en korkunç şartlarda tutukluluk yaşıyor. Tam bir izolasyon var. Öcalan gerçek bir siyasi lider, siyasi düşünür. Dünyanın her bir yanında solu destekleyen, hemizin görüş açısını genişleten bir lider. Aslında Mandela gibi, hayatı boyunca barış için, adalet için çalışmıştır. İzole edilmesi kendi fikirlerinden ne denli korktuğunu gösterir. Temmuz ayında 200 bin kişiyle birlikte sendika festivalini yapacağız, bu yılki festivalin konusu Öcalan’a özgürlük.”

Öcalan’a Özgürük Kampanyası’nı destekleyen NAPO Genel Sekreteri Ian Lawrence, mahkeme çalışmasında yer alanlara teşekkür ederken, bu kararı İngiliz hükümetine taşıyacaklarını belirtti.

Konferansın son konuşmasını uluslararası insan hakları avukatı Margaret Owen Obe yaptı. Kürdistan’a Barış Kampanyası’nın da yürütücülerinden olan Owen Obe, “Bu tarihte de çok önemli bir gündür” dedi. Kararın uluslararası kamuoyuna çok büyük bir etkisi olacağını belirten Owen Obe, konuşmasında Türkiye’de tutuklu Kürt siyasetçilerin durumuna da dikkat çekti. Owen, Türkiye’deki cezaevleri için de “toplama kampları” tanımını yaptı. Owen, Erdoğan ve arkadaşlarının hesap vermesi gerektiğini söylerken, Öcalan’ın da serbest bırakılası yönündeki talebini ifade etti.

SONUÇ BİLDİRGESİ

Konferans beş maddelik bir sonuç bildirgesinin, katılımıcılara sunulması ve kabul edilmesiyle sonuçlandı. 

Sonuç bildirgesinde, mahkemenin aldığı kararlar kabul edilirken, Türk devletinin Suriye'deki askeri operasyonlarına derhal son vermesi ve kendi sınırlarına çekilmesi, Türkiye'nin 2015 ve 2016 arasındaki dönemde işlenen savaş suçlarından sorumlu olanları cezalandırmak zorunda olduğu, tüm askeri faatliyetlere son verilerek, çözüm sürecine dönülmesi ve barış anlaşması yaparak, tarafları ilgilendiren bir genel af çıkarılması, tüm siyasi tutsakların bu çerçevede serbest bırakılamsı istendi.