Bayık: Kimsenin Kürtlere bir kez daha kaybettirme hakkı yok

Kürt güçleri arasında olası bir çatışmanın tüm Kürtlere zarar vereceğini belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, "Kürtler artık dünyada tanınan, saygı gören bir halktır. Kimsenin Kürt halkına bir kez daha kaybettirmeye hakkı yok" dedi.

Stêrk TV'de yayınlanan özel programa konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kürdistan'da devam eden savaşı, Güney Kürdistan'da yaşanan sorunları, AKP-MHP-Ergenekon ittifakının Kürt halkı ile demokrasi güçlerine yönelik saldırılarını ve bu saldırılara karşı gerillanın geliştirdiği direnişi değerlendirdi.

Ne olursa olsun hiçbir partinin, Kürt düşmanları ile işbirliği yapmaması gerektiğine dikkat çeken Bayık, bir kez daha diyalog çağrısında bulundu.

Kürt güçleri olarak aralarındaki sorunları asla şiddet ile çözmekten yana olmadıklarını yineleyen Bayık, "Biz öyle söylendiği gibi ne Başur hükümetine, ne de KDP'ye karşıyız. KDP ve Başur hükümeti ile herhangi bir sorunumuz yok. İddia edildiği gibi Başur'un herhangi bir yerini işgal etmiş değiliz, öyle bir şeye ihtiyacımız da yok. Biz düşmanın işgaline karşı duruyoruz, Kürdistan'ı işgalden kurtarmak istiyoruz. İşgale karşı direnen, mücadele eden, bedel ödeyen bir güç nasıl bir yeri işgal etsin? Bu mümkün değil, hiç bir mantığı yok. Halkımız için yaptıklarımız ortada, Başur'u, Başur hükümetini, kazanımlarını nasıl koruduğumuzu halk biliyor" diye konuştu.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık'ın Stêrk TV'de yayınlanan röportajının 2. bölümü şöyle:

Bir çok aydın, yazar, siyasetçi, kadın, genç ve Kürt halkının tamamı KDP'nin provokatif ve kışkırtıcı politikasının yanı sıra, Türk devleti ile işbirliğine karşı ulusal bir tavır alarak tepkilerini dile getirdiler. Kürt halkının bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve Kürtler arasında bir savaşın yaşanmaması için Kürt güçlerin ne yapması gerekir?

Zini Wertê'ye, Xakûrkê'ye, en son ise Gare'ye KDP tarafından askeri güç sevk edildiğinde halk bu duruma karşı tepki gösterdi. Hem ülkede, hem de yurtdışında birçok yerde Kürt toplumu savaşa karşı olduğunu belirtti. Çünkü bir savaş olursa sadece PKK'ye değil, tüm Kürt halkına zarar verecektir. Halbuki Kürtler mücadeleleri ile, verdikleri bedeller ile artık dünyada tanınan, saygı gören bir halktır. Kimsenin bu durumu tehlikeye sokmaya hakkı yok. Kürt halkına bir kez daha kaybettirmeye hakları yok. Kürt halkı ve dostları bu durumu kabul etmeyeceklerini söylediler. Mesela Kürt halkının dostları Avrupa Parlamentosunda Kürtler arasında yaşanacak bir savaşa karşı olduklarını ve yaşanan sorunların diyalog ile çözülmesi gerektiğini açıkladılar. Yine Kürdistan'ın tüm parçalarında Kürt kadınları, gençler, aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, siyasetçiler yani hemen hemen herkes, 'Kürtler birbirleri ile savaşmamalı, diyalog kurmalı, yardımlaşmalılar. Kürt halkı bu şekilde kazanır" dedi Bu durum Kürtlerin ne kadar bilinçlendiğini bir kez daha ortaya çıkardı.

Artık Kürtler neyin onlar için iyi, neyin zararlı olduğunu çok iyi anlıyorlar. Kendilerine zarar veren her şeye karşı çıkıyorlar. Kürtlerin iradesi ve gücü de ortaya çıktı. Dünya Kürtlerin birbirlerine sahip çıktığını gördü. Yeni bir aşamaya geçti Kürtler. Kürt halkı eskisi gibi kaderini bir partiye bağlamıyor artık. Bunu ben de destekliyorum. Sorunlarımızı tek parti kendine göre çözemez. Artık Kürt sorunu sadece bir partinin sorunu değil, bizim de sorunumuzdur. Hiç bir parti eskisi gibi her istediğini yapamaz. Ne yapacaklarsa bizi de görüp yapacaklar. Eğer bizim taleplerimizi, umutlarımızı esas almazlarsa biz de o partiyi ve siyasetini kabul etmeyeceğiz. Halkımız artık bilinçlendi, irade sahibi oldu. Kaderini kimseye teslim etmiyor. Yıllarca Rêber Apo da bunun için mücadele etti. Yani bu halkın iradesini ortaya çıkarmak, birliğine sağlamak istiyordu. KDP'nin gerillaya yönelik ablukasından sonra halkın tutumunda bunu gördük. Halk artık kendilerine zarar verecek şeyleri kabul etmiyor. Bu Kürt halkı için büyük bir kazanımdır.

Kimse sanatçıların, aydınların, yazarların savaşı engelleyecek gücü yok, askeri güçleri, imkanları yok demesin bu yanlış bir düşüncedir. Onların gücü herkesin gücünden daha büyük onlar halk çünkü. Özellikle aydınlar, yazarlar, sanatçılar Kürt halkının vicdanıdır. Onların gücü Kürt toplumunun gücüdür. Kimse onların gücünü küçümsemesin. Kim ki ben Kürt halkı için mücadele ediyorum diyorsa Kürtlerin vicdanını da görmelidir. Bu yüzden aydınları, yazarları, akademisyenleri, yani gerillaya dönük ablukaya ve savaşa karşı duran herkese saygı duyuyoruz. Çağrılarını esas alıyoruz.

'BAŞUR'UN HİÇ BİR YERİNİ İŞGAL ETMEDİK, ÖYLE BİR ŞEYE İHTİYACIMIZ DA YOK'

KNK ile Kürt halkının dost kurumları herhangi bir için savaşın yaşanmaması ve sorunların diyalog yolu ile çözülmesi için mücadele ediyorlar. Verdikleri bu mücadele kutsaldır. Kürt halkına, özgürlüğe ve demokrasiye hizmet ediyor. Bu yüzden bu mücadeleyi çok önemli görüyor ve saygı duyuyoruz. Onların çağrıları esas alıyoruz çünkü halkın çağrısıdır bu. Herkesin de bizim gibi bu çağrıları kendilerine esas almalarını istiyoruz. Bütün parçalarda aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, siyasetçiler, aşiretler, sivil toplum kuruluşların hepsi savaşa karşı olduklarını belirttikleri takdirde sonuç alırlar. Yaptıkları çalışmaları daha fazla geliştirmelerini istiyoruz. O zaman daha kimse önlerinde duramaz, daha çabuk sonuç alınır.

Askeri güçleri, paraları, istihbaratları, silahları ne kadar güçlü olursa olsun kimse halkın talepleri, vicdanı önünde duramaz. Partiler arasında da demokratik bir ilişki olmalı. Biri diğerine karşı kendini dayatmamalı, savaşla, şiddetle kendini kabul ettirmemeli. Hiç bir parçayı, partiye kendilerine kurban etmemeliler. Bütün partileri, mücadeleci güçleri, kendileri için bir kuvvet olarak görmeliler. Ne yapsam da onları güçlendirmeliyim demelidir. Zayıf düşürmemeli, önünü kesmemeli, tasfiye etmemelidir.

Şuan Kürdistan'da bir çok farklı düşüncelere sahip partiler var ve var olacakladır. Bu Kürt halkının zenginliğidir. Kimse Kürt halkının zenginliği önünde durmamalıdır. Bu yanlıştır. Farklı partiler de, fikirleri de, mücadeleleri de olacaktır. Hepsinin de birbirini kabul etmesi lazım. Kimse herkes beni gibi düşünecek, bana hizmet edecek dememelidir. Kürdistan'daki zenginliği görmeliler. Demokratik ilişkiler, mücadeleler olması hiç bir partiye zarar vermez. Hatta her parti bu durumda daha da güçlenecektir.

Ne olursa olsun hiçbir partinin, Kürt düşmanları ile bir parçanın, bir partinin düşmanlığı üzerinden ilişki kurmaması gerekir. Eğer bu esaslar üzerinden ilişkilenmez ise, fikirleri, siyasetleri, mücadeleleri nasıl olursa olsun onları Kürt halkının bir gücü olarak görüyoruz. Onlar bizim için de bir güçtür. Fikirleri, siyasetleri ne olursa olsun asla aralarındaki sorunları şiddet ile çözmemeliler. Diyalog ile çözmeliler. Biz bunu istiyoruz. Biz öyle söylendiği gibi ne Başur hükümetine, ne de KDP'ye karşıyız. KDP ve Başur hükümeti ile herhangi bir sorunumuz yok. Başur'un statüsü ile de yok. İddia edildiği gibi Başur'un herhangi bir yerini işgal etmiş değiliz, öyle bir şeye ihtiyacımız da yok. Yani neden işgal edelim, neden Başur hükümetine karşı duralım, neden KDP'ye karşı olalım? Bizim için bir sebep yok.

SORUNLARIMIZI DİYALOG İLE ÇÖZMEK İÇİN GÖRÜŞMEYE HAZIRIZ

Biz işgalcilerin işgaline karşı duruyoruz, bunun için mücadele ediyoruz, her gün bedel ödüyoruz. Biz Kürdistan'ı işgalden kurtarmak istiyoruz. Bu yüzden mücadele ediyoruz. İşgale karşı direnen, mücadele eden, bedel ödeyen bir güç nasıl bir yeri işgal etsin? Bu mümkün değil, hiç bir mantığı yok. Halkımız için yaptıklarımız ortada, halk da bunu biliyor. Başur'u, Başur hükümetini, kazanımlarını nasıl koruduğumuzu halk biliyor. Tek tek saymama gerek yok. Zaten tek tek saymayı da ayıp görüyorum. Çünkü biz halkımıza karşı olan görevimizi yerine getiriyoruz.

Bizler Kürdistani bir hareketiz, Kürt halkının hareketiyiz. Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ediyoruz. Kürt halkının fedaileriyiz, nerede bir tehlike varsa ona karşı duruyoruz. Pratiklerimiz de bunu ispatlıyor. PKK'nin pratiklerini Kürdistan'da herkes görüyor. Ancak vicdanı olmayan bir insan, 'PKK Başur'un statüsüne, hükümetine, KDP'ye karşıdır" der. Biz kimseye karşı değiliz. Dün de değildik, şimdi de değiliz. Herkesin bunu böyle anlaması lazım. Açık söylüyorum bizler sorunlarımızı şiddetle çözmek istemiyoruz, buna karşıyız. Diyalog ile sorunlarımızı çözmek istiyoruz. Bunun için görüşmelere de hazırız.

Biz halkımıza hizmet etmek istiyoruz. Kürt halkının düşmanlarına karşı savaşmak istiyoruz. Bu yüzden ne kimsenin bizi engellemesini istiyoruz, ne de biz kimseyi engellemek istiyoruz. Sorunları diyalog ile çözmeyi esas alıyoruz bunun için de görüşmelere hazırız. Birlikte Kürt halkının düşmanlarına karşı mücadele etmek istiyoruz. Özellikle peşmerge ve Başur halkının yanımızda yer alarak işgalcilere karşı durmalarını istiyoruz. Ülkelerini, topraklarını, değerlerini savunmalılar. Bu şekilde Kürt halkına hizmet edilmelidir. Böyle olursa Başur halkımız başı daha dik olur.

Kimse bizi de ablukaya almamalı, bize baskı kurmamalı, ambargo uygulamamalı, bize savaşı dayatmamalı. Bunu istiyoruz. Kendilerine ait olmayan alanlara güç sevk eden herkes eski mevzilerine dönmeli. Bu sadece bizim değil Kürt halkının da talebidir. Herkes 'savaş olmamalı, bu yüzden bütün güçler önceden neredeyse oraya dönmeli ve diyalog ile sorunlar çözülmeli' diyor. Doğru olanı da budur.

Bakur halkının faşizme karşı direnişi sürüyor. Bunun sonuçlarını da alıyorlar. En son direnişinizin faşizmi teşhir ettiğini belirttiniz. Erdoğan'ın damadı olan Bakan da gitti. Erdoğan şuan kendisini kurtarmak için yeni reformlardan bahsediyor ama halkın yanı sıra, birçok aydın, yazar, siyasetçi Ergenekon-AKP-MHP ittifakının çöktüğünü söylüyor. Yani gemileri su almaya başladı. Faşist ittifakın son çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bilindiği gibi AKP iktidara yeni geldiğinde yürüttüğü siyaset farklıydı, MHP ve Ergenekon ile birlikte yürüttükleri siyaset farklı. AKP'nin ilk kurulduğu dönemle ile hiçbir alakası yok. Artık tamamen MHP ve Ergenekon siyaseti AKP içerisinde yürütülüyor. Mücadelemiz onların yürüttüğü siyaseti her gün bir kez daha teşhir ediyor. Bu durum eskiden bu iktidara verilen desteğin önüne geçti. Bugün artık herkes AKP'nin demokrasi ve hukukla hiç bir alakası olmadığını gördü. Hatta Hitler'den daha fazla bir faşizm ile ülkeyi yönetiyorlar. Çeteleri de kendiler için kullanıyorlar. Bu çeteleri destekleyerek insanlık için büyük bir tehlike yaratıyorlar. Herkes bunu görüyor zaten. Bu yüzden ne içeride, ne de dışarıda kimse AKP'nin siyasetine destek vermiyor.

Gün geçtikçe AKP'de yer alanlar bile AKP'nin yürüttüğü siyasetten uzak duruyorlar. Bakın içlerinden 2 parti çıktı. Şuan bile bazı AKP'liler rahatsız ve bunu dile getiriyorlar. Çünkü yürütülen siyasetin MHP ve Ergenekon siyasetini olduğunu görüyorlar. Bu siyaset de her geçen gün Türkiye'yi uçuruma sürüklüyor. Şimdi herkes Türkiye'yi ve kendilerini bu felaketten nasıl kurtaracaklarını düşünüyorlar. Türkiye'de AKP'nin yarattığı sorunların ortaya çıkmasının sebebi yürüttüğümüz mücadelemiz. Destansı bir mücadele veriyoruz evet bedelleri belki çok ağır doğru. Ama AKP-MHP ve Ergenekon faşist ittifakına karşı verilen mücadele öyle basit olmuyor.

Biz de az bedel ödemek istiyoruz fakat gerçek öyle değil. Çünkü karşımızdaki düşman öyle basit bir düşman değil. Bütün imkanlarını kullanıyorlar. Ne kanun, ne yasa, ne insanlık tanıyorlar, her şeyi ayaklar altına almış durumdalar. Ahlak, din birşey kalmamış. İktidarları dışında hiç bir şeyi düşünmüyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi tehlikeli ve düşman olarak görüyorlar. Bu şekilde kendilerini korumak istiyorlar. Bizim ilan ettiğimiz hamle de onların gerçekliğini daha iyi teşhir etti. Sorunlarını daha da büyüttü. Bu yüzden bize daha fazla saldırmaya başladılar. Çünkü sonlarının geldiğini görüyorlar. Bu yüzden şiddeti arttırıyorlar.

'KİMSE ARTIK AKP'Yİ DESTEKLEMİYOR'

Ekonomi konusunda da sorunlar yaşıyorlar çünkü aynı fikirde değiller. Birlik olmak istedikleri her an daha fazla ayrışma yaşadılar. Öyle bir noktaya geldi ki artık birlikte hareket edemediler. Çünkü ekonomik sorunlar gün geçtikçe daha da artıyor. Tabi sadece ekonomi değil farklı konularda da ayrışmaya başladılar. İçlerinde de anlaşamıyorlar, gün geçtikçe farklı fikirler ortaya çıkıyor. Bu da onları zora sokuyor aralarındaki sorunların daha da büyümesine yol açıyor. Mücadelemiz de bu sorunların daha da derinleşmesini sağlıyor, herkese iktidarın gerçek yüzünü gösteriyor.

Geçtiğimiz dönemde Trump vardı, Erdoğan onunla bir ilişki geliştirmişti. Bu ilişki üzerinden siyasetini yürütüyordu fakat artık o da sona erdi. Şuan Amerikada Biden iktidara geldi. Onun yürüteceği siyaset Trump'ın siyaseti gibi değil. Bunu kendileri de söylüyor. Erdoğan da bunu gördü. Dışarıda da artık tehlike çanlarının çaldığını anladılar. Kimse şimdiye kadar onlar için bir tehlike oluşturmuyordu hatta onlara destek veriyordu. Artık bu desteğin de gelmeyeceğini görüyorlar.

Bu yüzden de yeni tedbirler almak istiyorlar. Çünkü iç ve dış sorunların bir anda yaşanması onlar için büyük bir tehlike oluşturuyor. Kendilerini mahkemelerden, zindanlardan nasıl kurtaracaklarının hesabı içerisindeler. Erdoğan geçenlerde diyor hukuk alanında reform yapacağız, bunların hepsi yalan. İnsanları kandırıyorlar. Kimsenin bunlara kanmaması lazım. Bu psikolojik savaşın bir parçasıdır. İnsanları umutlandırıp, kandırarak kendilerini tehlikeden kurtarmak istiyorlar.

Topluma yönelik vahşi saldırılar devam ediyor. Resmi rakamlara göre hemen hemen her gün kadın katliamları yaşanıyor. Özellikle Cizre ve Nusaybin'de HDP'li yöneticilere yönelik baskılar var. Devlet toplumu ajanlaştırmaya çalışıyor. Soykırımcı rejim neden topluma bu kadar saldırıyor? Bu saldırılara karşı toplum ne yapmalıdır?

Türk devletinin yürüttüğü siyaset soykırımcı, katliamcı bir siyasettir. Tarihten bu yana Kürt halkına karşı bu siyaseti yürütüyorlar. Kürt, Kürdistan adına ne varsa her şeye düşmanlar. Kürt ve Kürdistan'ı ortadan kaldırmak istiyorlar. Böylelikle Kürdistan'ı kendi ülkeleri yapmak istiyorlar bunun için de bütün imkanlarını kullanıyorlar. İşte bu amaçlarına ulaşmak için toplumumuza karşı herşeyi yapıyorlar. Kadınlara, gençlere, yaşlılara, tüm Kürtlere, dillerine, kültürlerine, coğrafyalarına, siyasetçilerine, kurumlarına yani Kürtlük adına ne varsa herşeye düşmanlık yapıyorlar. Sadece birkaç kurumu kapatmadılar özellikle kadınlara karşı bütün şiddet yöntemlerini devreye koydular. Çünkü kadınlar onlara boyun eğmiyor, ne yaparsanız yapın teslim olmayacağız diyorlar.

Kürt kadınları hem kendileri için, hem de toplum için büyük bir kahramanlık yapıyor. Kürt kadınları AKP-MHP-Ergenekon'a karşı sadece kendileri için mücadele yürütmüyorlar, toplumu da savunuyorlar. Topluma moral veriyor. Toplumun nasıl direnmesi gerektiğini herkese gösteriyorlar. Bu yüzden kadınların mücadelesi Kürt halkının mücadelesidir. Demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. Bu vesile ile Kürt kadınlarını kutluyorum. Kadına yönelik şiddete karşı çıkmak için mücadelelerini daha da büyütüyorlar, doğru olan da budur. Bu mücadele hem kadınları, hem Kürt toplumunu, hem de dünyada demokrasi ve barışı geliştirecektir. Dünya kadınlarına örnek olan Kürt kadınlarının mücadelesi kutsal bir mücadeledir.

'KÜRT KIZLARINI KANDIRARAK FUHUŞA ZORLUYORLAR'

Türk devleti şu an ajanlık üzerinde çok fazla duruyor. Kürt insanına ajanlığı dayatıyorlar. Bütün imkanlarını bunun için kullanıyorlar. MİT, emniyet, jandarma, polis, korucu hepsi bunun üzerinde duruyor. Bu yüzden özel birimler oluşturmuşlar. İşte gerilla ailelerine, şehit ailelerine, tutuklu ailelerine, yurtsever ailelere ulaşmaya çalışıyorlar. Bütün ailelerle telefonla irtibat kuruyorlar. 'Sizinle konuşmak, sohbet etmek istiyoruz, eğer bizi kabul etmezseniz sizinle ilgili suçlar çıkarırız ortaya. Sizi tutuklarız, ceza da veririz. Her şey bizim elimizde ne istersek onu yaparız o yüzden taleplerimizi kabul etmek zorundasınız' diyorlar. Ajanlığı kabul ederseniz sizi yaşatırız, bütün imkanları sunarız diyorlar.

Bir taraftan toplumumuza baskı kuruyorlar, ekonomik sıkıntı çıkarıyorlar, açlıkla terbiye etmek istiyorlar. Böyle yaparak ajanlığı geliştirmeye çalışıyorlar. İnsanlar onlara mecbur olsun istiyorlar. Halkın imkanlarını ellerinden alıp ajanlığı dayatıyorlar. Bu siyaseti yürütüyorlar. Bu yüzden hem toplumumuz, hem ailelerimiz, hem gençlerimiz işgalcilerin siyasetini iyi bilmeliler. Devlet Kürt toplumunu ortadan kaldırmak için bu siyaseti yürütüyor. Çünkü ajanlık kendine düşman olmaktır, kendini imha etmektir, halkının imhasına yol açmaktır. Her anlamda düşmana hizmet etmektir. Bu yüzden hiç bir Kürdün bunu kabul etmemesi lazım.

Düşman seni insan olarak görmüyor. Ajanlığı dayatarak Kürtleri, bir halk, insan olarak görmüyorlar. Büyük bir hakarettir bu. Kürt insanı bu hakareti nasıl kabul edebilir? İnsanlıktan çıkmayı kendisi için nasıl kabul edebilir? Bu şerefsizliği, namussuzluğu nasıl kabul edebilir? Eğer bunu kabul ederse herşeyini kaybeder. Bu yüzden kimse devletin bu dayatmalarını kabul etmemeli. Hem kişi, hem aile, hem de toplum. Madem ki devlet, kurumları bizi kabul etmiyor, bizi yok etmeye çalışıyor. Bizim de onları kabul etmememiz ve onları yok etmek için elimizden ne geliyorsa yapmamız lazım. Doğru olan odur. Kürt halkını böyle savunursunuz, ajanlıkla, kendini satmakla, şerefsizlikle savunamazsınız.

Kürdistan'da fuhuşu geliştiriyorlar. Fuhuş nedir? Kötülüktür, insanlıktan çıkarmaktır. Kürt toplumunu bozmak ve insanlıktan çıkarmak için fuhuşu, eroini geliştiriyorlar. Eroin, fuhuş, ajanlığı bu yüzden geliştiriyorlar. Bazıları Kürt kızlarını kandırıyorlar, diyorlar 'seni seviyorum, seninle evlenicem' onlar da inanıyor ve tuzağa düşüyorlar. En sonunda da bu kızları satıyorlar, fahişe yapıyorlar. Adına genelev dedikleri yerlere satıyorlar. Ya da bazı evler var o evlerde kullanıyorlar. Sonunda bazıları çıkıp intihar ediyor. Ancak intihar ile kendilerini kurtarıyorlar, çünkü onlara başka bir yol bırakmıyorlar. Bu tamamen devlet siyasetidir. Kürt toplumunu nasıl toplumsallıktan, insanlıktan çıkarırım hesapları ile siyaseti sürdürüyor. Her insanımızın buna karşı dikkatli olması lazım. Nasıl ki devlet ve bütün kurumları her Kürt insanını kendisine düşman görüyorsa, düşman muamelesi yapıyorsa, halkımızın da düşmanı düşman olarak görmesi, ona karşı düşmanlık etmesi gerekir. Ancak o şekilde kendisini savunabilir.

Gerillanın direnişi özellikle Serhat ve Haftanin öncülüğünde devam ediyor. Gerillanın faşist sömürgeci saldırılar karşısında gösterdiği direnişi ve TC'nin bu saldırıları ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Son dönemlerde özellikle savaşta ölen askerler kazayla ölmüş gibi gösteriliyor. Bu konularda neler söylersiniz?

Tabi gerilla destanlar yazıyor, büyük kahramanlıklar gösteriyor. Görevini büyük bedeller karşılığında, Kürt halkı ve insanlık için yerine getiriyor. Eğer bu gün toplum ayaktaysa, gençler, kadınlar ve Türkiye'deki demokrasi güçleri ayakta kalabiliyorsa, bunun temelinde gerillanın gösterdiği direniş ve mücadele vardır. Eğer temelinde bu direniş ve mücadele olmazsa, kimse MHP, Ergenekon ve AKP faşizminin karşısında duramaz. Bu direniş olmazsa bu faşist güçler sonuç alırlar. Neden MHP, Ergenekon ve AKP faşist bloku ve onların sözcüleri olan Süleyman Soylu, Hulusi Akar gibiler, 'Biz gerillayı bitireceğiz, bitirdik, bitiyor' gibi açıklamalar yapıyorlar? Bir netice almak amacıyla bunları söylüyorlar. Çünkü gerilla mücadelesi onların hedeflerine ulaşmasına engel oluyor. Ne kadar imkanlarını kullanıp, çeşitli adımlar atsalar da, sonuç alamıyorlar.

Gerilla onların kendi sistemlerini oluşturmalarına izin vermiyor, önünü alıyor. Sadece önünü almakla kalmıyor, onlara sorunlar da çıkarıyor. Tabi gerilla mücadelesi adalet, demokrasi mücadelesi veren güçlere de ruh veriyor. Gittikçe onlarda inanç ve moral yükseliyor. Bu faşist güçler gerillanın bu gücünü gördüğü için, büyük bir kin ile gerillaya saldırıyor. Türkiye’nin tüm imkanlarını gerillayı ortadan kaldırmak için kullanıyorlar. Sadece bunu düşünüyorlar. Çünkü gerillayı ortadan kaldırmazlarsa, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren güçleri ortadan kaldıramayacaklarını biliyorlar. Kürdistan’da sonuç alamazlar. Kullandıkları tüm üst düzey savaş teknolojisi ve silahları bunun için kullanıyorlar. Fakat devreye soktukları tüm imkanlara rağmen yine de sonuç alamıyorlar.

Gerilla her yerde onlara büyük darbeler vuruyor ve büyük kahramanlıklar gösteriyor. Bu vesile ile gerillayı, tüm özgürlük savaşçılarını bir kez daha kutluyorum. Onlar çok kutsal bir mücadele veriyorlar. Belki büyük bedeller verip, büyük zorluklar yaşıyorlar, ancak büyük sonuçlar da alıyorlar. Bu her gittikçe daha da netleşiyor ve daha da netleşecek. Bu yüzden gerillanın direnişinin daha da büyüyüp sonuç alacağına inanıyorum. Gerilla, onların tüm tekniğine, istihbaratına ve kurumlarına karşı rolünü yerine getirecektir. Kürt ve Türk halkı açısından yarattığı umudu daha da büyüyecektir. Çünkü Kürdistan gerillası sadece Kürdistan için değil, insanlık için bir özgürlük mücadelesi veriyor. Gerilla tarihte de daima halklar için, demokrasi ve özgürlük güçleri için var olmuştur.

'ASKER ÖLÜMLERİNİ GİZLİYORLAR'

Kapitalist modernite sistemi, gerillayı umut olmaktan çıkarmak istiyor. İşte bu noktada PKK gerillayı ve özgürlük umudunu temsil ediyor. Bunun içindir ki büyük bir hedef haline getiriliyor. Bu yüzden PKK’nin verdiği mücadele ve bedeller ile aldığı sonuçlar büyük oluyor. Bunu herkesin böyle görmesi lazım. Kimse 'benim gücüm var, ben kendi gücüm ile mücadele veriyorum' demesin! Eğer gerilla olmazsa onların bir gücü ve verebilecekleri bir mücadele yoktur. Eğer devlet onların hesabını yapıyorsa, PKK gerillasından dolayı onların hesabını yapıyor. Gerçek olan budur ve kimsenin bunu aklından çıkarmaması lazım. Bunu adeta kulağına küpe yapmaları gerekiyor.

Türk devleti psikolojik ve özel bir savaş yürütüyor. Zaten bunun üzerine kurulu bir devlettir. Bundan dolayı sadece bugün değil, geçmişte de öldürülen çoğu askerin haberini saklıyorlardı, şimdi de saklıyorlar. Yani yeni bir durum değildir. Şimdi de öldürülen askerlerin sayısını az gösteriyorlar. Çeşitli gerekçeler ile sayıları gizliyorlar. Ya trafik kazası, ya eğitimde, ya da silah temizlerken ölmüş gibi lanse ediyorlar. Bir çok bahane ile bu gerçeklikleri saklayıp topluma kabullendirmeye çalışıyorlar. Fakat halk bunu biliyor. Özellikle Kürt halkı bunun yıllardır farkında. Çünkü Kürt halkı yıllardır buna şahit oluyor ve gözlerinin önünde bunlar yaşanıyor. Devletin bunu tamamen sakladığını ya da kaza vb. gerekçeler ile tamamen gizlemeye çalıştığını görüyorlar.

Yani Erdoğan'ın, Mehmet Ağar ve Tansu Çiller ile aynı akıbeti yaşayacağını mı söylüyorsunuz?

Evet bunu belirtecektim. Yani bu gün de mevcut iktidar oturup kalkıp, 'Biz PKK’yi bitireceğiz bitirdik, gerillayı bitirdik' diyorlar. Hem de her gün, 'bitireceğiz' diyorlar. Sonra, 'Şu bölgede varlar, şurada şu kadar varlar' gibi açıklamalar yapıyorlar. Bu çelişkili durum onların ne kadar zor durumda olduklarını gösteriyor. Eğer açıklamalarının bir gerçekliği olsaydı her gün aynı şeyleri söylemlerine gerek kalmazdı. Şimdiye kadar birçok kimse böyle konuştu. Kim, 'Biz PKK’yi bitirdik' dediyse kendileri bitti.

Bunu bir hükümet değil on hükümet değil veya bunu sadece bir Genelkurmay başkanı değil, göreve gelen herkes söyledi. Bunu söyleyenlerin hepsi gitti. Şimdi de mevcut hükümet aynı şeyi söylüyor. Bunlar bunu söyledikçe kendi sonlarına doğru yaklaşıyorlar. Artık sona doğru geldiler. Ne yapsalar da artık kendilerini kurtaramazlar. Biz, Kürt halkı, Türkiye halkı ve demokrasi güçleri, bu mücadeleyi kazanacağız. Bunun önünü alamayacaklar.

Her ne kadar Türk basınında yer almasa da, HBDH ve YPS'nin intikam birlikleri şehirlerde gerilla gibi eylemler gerçekleştirip faşizmi zor durumda bırakıyorlar. Siz bu eylemlerin düzeyini nasıl görüyorsunuz? Yeterli mi veya yapılması gereken şeyler nelerdir?

Ben HBDH ve YPS’nin yaptıkları eylemleri önemli görüyor ve kutluyorum. Belki yaptıkları eylemler etkilidir fakat eksiktir. Daha güçlü bir şekilde bu eylemleri derinleştirip genişletmeleri gerekir. Olması gereken ve istenen şey budur. Herkesin umudu da bu yöndedir. Zaten kendileri de bu doğrultuda açıklamalar yapıyorlar. Kendi rollerini daha güçlü gerçekleştirip daha etkili eylemler yapacaklarını söylüyorlar. Benim de inancım odur ki, daha güçlü eylemler ile üzerlerine düşeni yerine getireceklerdir. Onların ortaya koyduğu eylemler faşizme darbe vuruyor. Gerillanın yanında onların da bu eylemleri tamamlayıcı bir unsur oluyor. Eğer bu eylemlerini daha güçlü sürdürmeye devam etseler bu durum gerilla üzerinde de, halk üzerinde de, faşizm karşıtı güçler üzerinde de önemli bir etki yaratacaktır. Bunu görmeleri ve anlamaları gerekir.

Tahminimce bunun farkındalar. Kimse bu güçlere dar yaklaşmamalıdır. Bu güçleri kendi güçleri gibi görüp nasıl içinde yer alabilirim, ya da nasıl destek verebilirim diye düşünmelidir. Halkımız, Türkiye halkı ve demokrasi güçleri bilmelidir ki tek taraflı bir mücadele verilemez. Bir çok cephede mücadele verip, bu mücadeleyi hem derinleştirmek, hem de genişletmek lazım. Ancak o zaman mücadele sonuç verebilir. Sanırım bu gerçeklik gittikçe daha anlaşılıyor ve gelişiyor. Tabi bunun daha da derinleştirilip genişletilmesi lazım. Yani Türkiye ve Kürdistan’da halkların kaderi birbirine bağlıdır.

Demokrasi, Sosyalizm ve özgürlük güçlerinin kaderi birbirine bağlıdır. Bundan kaynaklı HBDH ile yapılan atılımı herkesin iyi görmesi gerekir. Bu atılım önemli bir özgürlük ve demokrasi atılımıdır. Demokrasi ve özgürlük isteyenler bu atılım içinde yer almalı ve destek sunmalıdırlar ki bu atılım daha güçlü bir hale gelip rolünü yerine getirebilsin. Bu şekilde ancak Türkiye’de faşizm son bulup demokratik bir cumhuriyet gelişebilir. Bunun için herkesin HBDH içinde yer alması ve destek vermesi gerekir.

'HBDH VE YPS YAPTIKLARI EYLEMLERİ HER YERE YAYMALI'

YPS daha çok faşistlere karşı, fuhuş, uyuşturucu ve ajanlık faaliyeti yürüyenlere karşı eylemler düzenliyor. Bu eylemler önemlidir. Bu eylemler Kürt halkını savunma eylemleridir. Bu savunma aynı zamanda Türkiye halklarını savunmaktır. Bundan dolayı YPS’nin aldığı rol HBDH ile birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Faşizme karşı yaptıkları eylemler ile faşist sistem için ciddi sıkıntılar çıkarıyorlar. Eğer herkes bunu daha güçlü sürdürürse faşizmin sonu daha erken gelecektir. Bu yüzden HBDH ve YPS yaptıkları eylemleri her yere yaymalı ve daha güçlendirmelidir. Tüm faşist kurumlar ve onların hizmetinde olanlar hedeftir. Hedef olmalıdır! Bu yüzden faşist kurumlara hizmet edip onları ayakta tutanlar hedef alınırsa, faşizme büyük bir darbe vurulacaktır. Bu hedefler çoktur ve her yerde vardır. Onun için hedeflerini çoğaltmalılar. Ayrıca nitelik bakımından hedeflerini daha güçlü kılmalıdırlar. Ancak o zaman toplumu faşizme karşı harekete geçirebilirler.

Şimdi her yerde binlerce, yüzbinlerce genç var. Mahallelerde, sokaklarda örgütlenebilirler. Kim birbirlerini iyi tanıyıp güveniyorsa, birbirlerine ulaşıp grup haline gelip eylemler gerçekleştirebilirler. Eğer her sokak ve mahallede gençler kendilerini böyle örgütleyip eylemler geliştirirse, devlet istediği kadar MİT, Jandarma veya istihbarat teknikleri kullansın herhangi bir kontrol sağlayamaz ve bunun önünü alamazlar. Eğer böyle örgütlenme olursa bu durum gittikçe bu sistemi zayıflatıp sonunu getirecektir. Gelişme bu esaslar üzerinden olur. İnancım odur ki bu mücadele daha da güçlenecek ve faşizmi biran evvel sonlandıracağız. Çünkü artık sistem birçok sıkıntı ve sorun yaşamaktadır. Sonlarının geldiğini görmektedirler.

Kendilerini mahkemelerden ve cezaevlerinden nasıl kurtaracaklarını derdine düşmüş durumdalar. Şimdiden bir şok yaşıyorlar. Bunun tedbirlerini almaya çalışıyorlar. Bunları yapmaya çalıştıkça sonlarına doğru yaklaşıyorlar. Bu anlamda bizler mücadeleyi daha fazla büyütmeliyiz ki faşizme bir an evvel son verelim ve halkımızı, insanlığı bu illetten kurtaralım.

Bu esaslar üzerinden tekrardan PKK'nin kuruluş yıl dönümünü, Kürt halkının bayramını, Rêber Apo’ya, PKK militanlarına, PKK’nin tüm çalışan ve emekçilerine, Kürdistan halkına ve insanlığa kutluyorum.