BİGK’de "savaşta kadınlık ve erkeklik nasıl değişiyor" konusu tartışıldı

BİKG'nin 6.ıncı konferansında "Savaşta kadınlık ve erkeklik nasıl değişiyor" başlıklı sunum yapıldı.

BİKG'nin 6. Konferansında ilk oturumun ardından ara verilerek 2. oturuma geçildi. Bu oturumun ilk kısmında da kadınların deneyimlerini anlattığı forum bölümü gerçekleşirken ikinci kısmında ise "Savaşta kadınlık ve erkeklik nasıl değişiyor?" başlıklı sunum gerçekleştirildi.

Duygu Doğan'ın gerçekleştirdiği sunum, son 1 buçuk yılda ulusal/uluslararası insan hakları örgütleri, kadın örgütleri, siyasi partiler, meslek odaları, barolar, karma heyetler tarafından Türkiye'de savaş ve erkeklik, insan hakları, siyasal şiddet, dayanışma gibi meselelerin cinsiyet perspektifinden değerlendirmesinin yapıldığı çalışmaların aktarımının anlatımıyla gerçekleşti. 

Doğan, çalışmalar üzerinden elde edilen raporların büyük kısmının hak ihlalleri ve bunların ortaya çıkarılması çerçevesinde yazıldığı belirtilerek, "Hak ihlali bir paradigma olarak bireyi temel aldığından bu ihlalleri yaşayanların bağlı bulundukları kişiler, değerler sistemi, kimlik anlayışları, inanış ve dünya görüşleri bu raporlarda çok sınırlı bir biçimde yer buluyor" dedi. 

Doğan, MAZLUM-DER ve TİHV raporlarından örnekler vererek, "Hak örgütlerinin raporlarında somut biçimde yapılan şey hak ihlalleri perspektifinden abluka konseptini tarif etmek. İnsan hakları ve insancıl hukuk terimleriyle ablukayı tarif ederken bu ihlallerin normal hayatın akışını nasıl sekteye uğrattığını, ihlallerin gündelik hayattaki karşılığını anlatmak bazen zorlaşıyor. Raporların bazılarında bunu gördük. Bu yüzden ihlalleri temel alarak kentlerin, mahallelerin ablukaya alınmasının gündelik hayatı var eden çeşitli akışları ve hareketleri yeniden düzenlemeyi amaçladığını dolayısıyla bu ihlallerin çatışmanın yan etkileri değil bizatihi isyan bastırma yöntemlerinin bir parçası olduğunu akılda tutmak gerekiyor" şeklinde konuştu. 

'Hem Sur’da hem Silvan’da sağlık merkezi, okul, ya da çamaşırhane gibi ortak kullanım alanları hedef olmuş'

Acil Mimarlar Grubunun 24-28 Ekim tarihleri arasında Sur, Silvan ve Cizre'de gerçekleştirdiği gözlem raporundan bahseden Doğan, "Sur’da 14 binada hasar tespit etmişler. Silvan’da 7 hasarlı bina tespit etmişler. Hem Sur’da hem Silvan’da sağlık merkezi, okul, ya da çamaşırhane gibi ortak kullanım alanları hedef olmuş. O tarihte en kötü görünen yer Silvan’mış! Bazı yerlerde ateşin damı parçalama amacıyla bazı yerlerde ise duvar yazısı silmek için edildiği anlaşılmış. Cizre Nur’da 5 bina tespit edilmiş. Her üç yerde de kovanlar heyet gelmeden önce toplanmış. Yakın mesafe ve duvar ya da kapılara dik ateş edilmiş. Bu da rapora göre sivillerin korunduğuna ilişkin soru işareti uyandırıyormuş" diye kaydetti.

'Sürekli taşınma hali insanların süreklilik duygusunu kaybettirdi' 

Abluka yaşanan yerlerdeki göç meselesine de değinen Doğan, önce iç göç ya da geçici olarak evleri terk etme şeklinde yaşandı. Şimdi ise kentlerin ya da mahallelerin tamamen yok olduğunu ve bu sürecin zorla yerinden edilme olarak tanımlanması gerektiğini söyleyebiliriz.Pek çok anlatıdan görüyoruz ki her tarafta önce evlerde yaşamaya çalışılmış. Bu mümkün olmayınca ve bazen de kolluk kuvvetlerinin zoruyla evlerden çıkılmış. Önce yakın bir mahalleye sonra daha uzağa ve daha uzağa gidilmiş. Yani göç bir kere değil, bazı yerlerde 4-5 kere bile yaşanmış. Sürekli taşınma hali insanların süreklilik duygusunu, güvenli bir yeri olma duygusunu kaybetmelerine yol açmış. Mesela yeni doğum yapmış kadın 4 gün içinde 3 yer değiştirmiş '40'ı çıkmadan iyi değil derler' diyor. Yani inanışlar da zedeleniyor. Göç etmek zorunda kaldığında ilk akla gelen sosyal kaynaklarını yani akrabalık tanışlık ilişkilerini harekete geçirmek" şeklinde konuştu. 

 

Zorla yerinden edilenlerin hayatlarına devam etmek için sığındıkları sosyal ilişkilerin aynı zamanda direniş ve dayanışmanın görüldüğü yerler olduğunu söyleyen Doğan, "hayatın kısıtlamalarına insanların nasıl tepki verdiği ve bu kısıtlamalar karşısında hayatlarını daha güvenli biçimde idame ettirebilmek için buldukları çözümler yine gündelik hareketliliklerinde yatıyor. Yani ev değiştirme, taşınma, ev birleştirme, sorumlulukları yeniden paylaşma gibi pek çok mücadele ve dayanışma biçimi bu dönemlerde ortaya çıkıyor. Göçü bir yoksunlaşma süreci olarak anlamak kadar basitçe hayatta kalma mücadelesi olarak da anlamak bizleri güçlendirecektir" dedi. 

Doğan, yasak ve abluka sürecinde kız çocuklarının daha güvenilir yerlere taşındığını anlatarak, "İnsanlar yasaklar ilan edilir edilmez (GABB Kadın raporu) ailelerin gelinleri ve genç kızları özel olarak önceden daha güvenli yerlere yolladıklarını aktarıyorlar. Cinsel taciz ve tecavüzü zaten bekliyor olmayı Şengal örneği üzerinden dillendiriyorlar. Ama biz Lice'yi de raporladık. Cinsellik meselesinin bir şiddet uygulama alanı haline dönüşeceğini biliyor insanlar. Bu da cinselliği bizim (insanların) bildiği olağan tanımından çıkaran bir eyleme dönüştürüyor" diye konuştu.

Cinselliğin söz konusu olduğu durumda yaratılan yıkımın çoğunlukla kadınların bedenini ve varlığını hedef aldığını ifade eden Doğan,"Yıkımın ahlaki alanda yarattığı etki daha çok öne çıkıyor. Pek çok sebepten ötürü cinsel şiddetin hak perspektifinden bakıldığında işkence ve kötü muamele başlığında ele alınması gerekiyor ama belgelenmesi ve paylaşılması noktasında özgün bir yaklaşımla ele alınması gerekiyor" şeklinde ifade etti. 

Çatışmalı ortamlarda kadın bedeninin 'teşhir' edilmesi üzerine konuşan Doğan şunları kaydetti: "Neden düşman cinsellik üzerinden aşağılanır? neden sonra da bu teşhir edilir? Bunun gelinlerin oralardan ilk önce yollanması ile ilgisi nedir? Bu soruya verilebilecek cevaplardan biri: 'Savaş ve tecavüz birbirine benziyor zaten; savaşta toprak, tecavüzde ise kadın bedeni işgal ediliyor, talan ediliyor ve yakılıyor. Erkeklerin icat ettiği bu iktidar aracında harp meydanlarından biri de kadın bedeni oluyor.' Bu sorulara sadece erkeklikten yola çıkarak cevap veremeyiz – bir de kadınlığın neye dönüştüğü var: Bütün bu konuştuklarımızın, yani olağanüstü şeyler yaşamamızın sonucunda kadınlar ve kadınlık sadece bir erkeğin erkekliğini gösterebileceği bir bedene indirgenir. 

Burada kadınlık tüm özgün deneyimlerinden azledilir ve savaş kadınlığı erkekliğin zıddına indirger. Gündelik kadın halimizle pek ilgisi yoktur. Yani kişinin kadınlık tanımı toplumsal olarak kurulur ve değişir. Benim anlatmak istediğim savaş alanında kadınlık tanımını arazi ve ayna haline gelmiş halidir. Şiddet, insanlık, aile, kadınlık, gibi kimlik tanımlarının zorla değişmesidir savaş. Yani bu işi yapanların önce vahşeti sınırsızlaştırmaları, gündeliğinizi yok etmeleri, aile ve insanlık fikirlerinden uzaklaşmaları lazım. Sonra da bu yeni tarifleri düşmana uygulamaları ve düşmanın da dünyayı böyle görmesini sağlamaları lazım. "

Sunumun ardından deneyimlerini aktaran kadınlar BİKG'nin yeni yol haritasını belirlemek için önerilerde bulundu. Önerilerin ardından son bulan konferansın sonuç bildirgesinin yarın açıklanacağı bildirildi.