Delal Amed’in anlatımıyla kadın ordulaşması

Gerilla saflarına 1992’de katılan, 3 Kasım 2017’de Botan Saha Komutanlığı görevini yürütürken şehit düşen Delal Amed’in, bizzat içinde yer aldığı kadın ordulaşması, partileşmesi, ilkleri, zorlukları ve varılan düzeye dair anlatımları yayınlandı.

Star Özgür Kadın Birlikleri (YJA STAR) 1993’te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın öneri ve öncülüğünde özgün ve özerk örgütlenmesinin ilk adımlarını attı. Bugüne kadar üzerine çokça yazılıp çizilen kadın gerillacılığını; uzun yıllar gerillacılık, komutanlık yapan Delal Amed, kendi üslubuyla anlatıyor.

YJA STAR’ın resmi sitesinde altı bölüm şeklinde yayınlanmaya başlanan Kadın Ordulaşması Deneyimleri, Delal Amed’in portresinin, devrimci yürüyüşünün yanı sıra Kürdistan’dan Ortadoğu ve dünya kadınlarına ilham veren örgütlenme, pratik gerillacılık deneyimleri; kadınların dağlarda attıkları ilk amatör adımlardan ordulaşma düzeyine nasıl geldiklerinin de okunmasına yardımcı oluyor.

ÖZGÜR KÜRDİSTAN ÖZLEMİ

Delal Amed, tanışma ve katılımıyla başlıyor: “Zınar arkadaş, Zeki unsurunun parti dışı eğilimlerini bildiği için benim Botan’a geçip iyi bir eğitimden geçmemi istiyordu. Zınar arkadaşın söylediklerinden etkilenmiştim. 90- 92 yılları serhildanların ve gerillaya yoğun katılımın olduğu dönemlerdi. Ben de yurtsever bir ortamda yetişmiştim, düşmanın baskılarına birebir tanıklık etmiştim. Ayrıca okuyordum, örgütü yakından takip etme olanağım vardı. Bu nedenle Zınar arkadaşın yapmış olduğu propaganda beni gerçekten etkilemişti. Berxwedan denen zat düzenlemem için benimle konuştuğu zaman ısrarla Amed Eyaleti’nde basın çalışmalarına dâhil olmamı istediği zaman, Mardin’de kalmak istemediğimi Botan’a gitmek istediğimi söyledim. Kurtarılmış alanlar ve dalgalanan bayrak söylemi bende olağanüstü bir duygulanma yaratmıştı. Özgür bir Kürdistan hayali büyük özlemdi ve Botan’da bu hayallerimizin gerçekleşmiş olması beni gerçekten etkilemişti.”

SAFLARA YANSIYAN YANLIŞ YAKLAŞIMLAR

Delal Amed, 1990’lı yılların başında pratik gerilla alanlarında hareketli, çok farklı bir atmosferin olduğunu sık sık vurguluyor. Kadın ordulaşması, kadın örgütlenmesinin özellikle savaş koşullarında yansımasını anltan Amed, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK’nin gerçeklik ve yaklaşımlarının farklı olduğunu sık sık vurgulama ihtiyacı duyuyor.

Amed, şunları söylüyor:

“Sanki kadınlar eyleme katılırsa şehit düşecek, yaralanacak, düşmanın eline geçecekmiş gibi yaklaşımlar gösteriliyordu ama bu anlayışlar Önderliğimizin ve hareketimizin gerçeğini doğru anlamda ifade etmemekteydi. Kürdistan toplumunda hâkim olan geri geleneksel yaklaşım henüz aşılmadığından dolayı bu özellikler devrim saflarına da yansımaktaydı ve bunun bir sonucu olarak erkek arkadaşlar genelde biz kadınlara koruma içgüdüsüyle yaklaşmakta ve öyle çok fazla risk teşkil edecek çalışmalara bizleri dahil etmemekteydiler. O dönemde erkek arkadaşların klasik namus anlayışının bir sonucu olarak alan pratiklerine yansıyan anlayış genelde şu şekilde; ‘sanki kadın arkadaşlar eyleme katılırsa hemen şehit düşecek, yaralanacak veya düşmanın eline düşecekmiş gibi’ bir yaklaşım göstermekteydiler. Tabii bu anlayışlar Önderliğimizin ve Hareketimizin gerçeğini doğru anlamda ifade etmemekteydi. Her şeye rağmen kadın militanlar olarak da Botan’da temelleri atılan kadın ordulaşmasının Amed’de de geliştirmekte ısrarlıydık ve kararlıydık.

KADIN ORDULAŞMASININ GÜNDEME GİRMESİ

Kadın ordulaşması yavaş yavaş gündemimize girmeye başlamıştı. Botanda yeni savaşçıyken Çicek Kıçi arkadaş o dönemde Gabar’da kadın komutanlardan biriydi, tabii yönetimde başka kadın arkadaşlar da vardı fakat benim dikkatimi çeken yön ise Çiçek arkadaşın duruşu ve fiziki olarak da güçlü oluşuydu. Gerçekten etkin arkadaşlardı. O süreçlerde Botan’da savaşa katılacak kadınlar için belirlenen bir takım ölçüler vardı, kadınlar savaşa gerçekten katılmak istiyorsa fiziki olarak güçlü olmaları gerekiyordu, yoksa orduda yer alamazlardı. Bu ölçülere göre bir katılım olmalıydı. Eğer buna göre bir katılım olmazsa kadınların orduda yer alamayacakları anlamına geliyordu, bu anlayışa göre bu kadınlar işe yaramıyorlar anlamına da gelmekteydi, bu çok kaba bir yaklaşımdı. Bu görüşe göre de elbette ki dağ koşularına uyum sağlamış ve kendisini ispatlamış kadın arkadaşlar olacaktı. Bu arkadaşlardan biri de Çiçek arkadaştı. Çiçek arkadaşın Botan’da belirlenen ölçülere denk bir katılım vardı. Çiçek Kiçî arkadaş biliyorsunuz 88-89 yıllarında katılmış Botan göçerlerindendir. Çiçek arkadaşın yaşamı dağlarda geçmişti, bu anlamda şartlara erken uyum sağlamış ve bu konuda fazla zorlanmamıştı

93’TE RESMİ OLARAK GÜNDEMLEŞTİ

Botan’da yeni savaşçı eğitim devresindeyken Gabar’da TRT tepesinde düşman güçleri vardı, büyük bir güçle düşmana yönelik eylem yapılacaktı, bu eylemde yer alacak arkadaşlardan birisi de Çiçek arkadaştı. Yalnızca bir kadın arkadaş yer alacaktı, bu dönemde herkes rahatlıkla eylemlere katılamıyordu ve bu konuda seçici bir yaklaşım söz konusuydu. Eyleme katılan kadın arkadaşın güçlü olması gerekirdi. Çiçek arkadaş gerçekleştirilen bu eyleme katıldı. Eylem başarıyla sonuçlanmıştı. Hatırlıyorum da eylem sonrası Çiçek arkadaşın havası çok farklıydı, tabii eylemin başarılı olmasının getirmiş olduğu özgüvenin yanında bir de kadın olarak eyleme katılmış olmanın yarattığı ruh hali, ses tonunu bile değiştirmişti. O dönemlerde eyleme katılmak kişinin kendisine karşı özgüveni geliştiriyorken yaşamda ise duruşunda iradesel bir katılıma sebebiyet veriyordu. Evet, Çiçek arkadaşta eyleme katılan bir kadının duruşu vardı, bunun bir sonucu olarak da hem kadın yapısı içinde hem de erkek yapısı içerisinde bir kadın komutan olarak talimatları hem dinleniyor hem de pratikleştiriliyordu. Botan’da tüm arkadaşların saygısını ve beğenisini kazanmıştı. Sonuç itibariyle kadın ordulaşması gelişecekse Amed’de Sara ve Ayten arkadaşların ve yine Botan’da Çicek arkadaş gibi komutanların öncülüğünde gelişecektir diye düşünüyordum. 93 yılında resmi olarak kadın ordulaşması gündemimize girmeye başladı.

KADIN ORDULAŞMASININ İLK DÖNEMİ

Amed, Botan’a benzemiyordu. Botan savaşıyla nam salmıştı, bu eyaletimizde kadın arkadaşlar aktif bir biçimde genel orduda yer alıyor ve eylemlere katılıyordu. Bir mangalık güçtük. Önderliğimizin kadınlar artık ordulaşacak talimatı üzerine, bizler de bir mangalık kadın gücü olarak erkek arkadaşlar bize ne söylerse dinlemememiz gerektiğini ve bundan sonra artık kendi kararlarımızı kendimiz alıp uygulayacağımızı belirttik. Erkek arkadaşlar bizler hakkında karar almamalıydı, görevlendirmelerimize karışmamalıydı. Biz kadın arkadaşları gerçekleştirilecek olan eylemlerin riskli ve zorlu olduğu gerekçesiyle bizleri eylemlere dahil etmiyorlardı fakat bizler gizli bir şekilde yine de eylemelere katılıyorduk. O dönemler tepelere karma gidiliyordu, fakat ordulaşma kararı sonrası kadın gücü olarak tek başımıza tepeye gitmeyi önerdik ve ısrarlarımız sonucu önerimiz kabul edilmişti.

YALNIZ EYLEM GİRİŞİMLERİ

İlk defa bir kadın mangası olarak tepeye gidecektik. Yollara hâkim değildik, o güne kadar yol yürüyüşünde genelde erkek arkadaşlar öncülük yapmıştı. İlk defa kendi başımıza bir şeyler yapacaktık, araziye hâkim değildik. Kadınlar olarak ilk defa yol öncülüğünü bizler yapıyorduk, tepeye ulaşabilmek yolu kaybetmemek bizim için bu büyük bir başarıydı. Nihayetinde tepeye varmıştık, daha önce yalnız gitmemiş olsak da erkek arkadaşlarla gittiğimiz zamanlar demek ki araziyi tanıma gibi bir durum gelişmişti. Erkek arkadaşlar aslında bize güvenmemişlerdi ve olası bir operasyon ya da saldırı için tedbir almışlardı. Şayet düşman gelirse ilk elden onlarla karşı karşıya gelecek ve erkek arkadaşlar çatışmaya girecekti. Fakat erkek arkadaşlar bulunduğumuz tepenin önündeki tepede konumlanmışlardı. Bu durumu fark ettiğimizde bunu büyük ve ciddi bir meseleye dönüştürdük erkek arkadaşları tekmilde kaygısızca eleştirdik. Bize güvenmiyorsunuz, bizim de askeri tecrübelerimiz var, bizler de gerillayız, tepeye gidebilir, olası durumları göğüsleyebilecek gücümüzün olduğunu vb… Eleştiriyle de sınırlı kalmadık bir de küstük.

ERKEKLERLE TEORİK ÇATIŞMA

Günlerce yemek yemedik, zorla yemeği getirip önümüze bırakıyorlardı. Bize haksızlık yaptıklarını düşünüyorduk. O dönemde ki mücadele tarzımız bu şekildeydi. Gerçekten sorunun üzerine gidip yanlışı düzeltmeye ve yanlışı bertaraf etmeye dönük kavratmaya dönük henüz doğru mücadele tarzı gelişmemişti. Aile tarzı bir ilişki ve aile içinde ki kavgaya benziyordu bizim o dönem verdiğimiz mücadele klasik aile içi didişme gibi bir tarzdı. Erkek arkadaşlara ne söyleseydik onların bizlere cevabı, ‘biz bir hareketiz ve birlikteyiz, bir orduyuz siz farklı bir ordu ve örgüt değilsiniz ne istiyorsunuz sizlere anlam veremiyoruz’ oluyordu. Tabi onların elinde yetki vardı ve kendilerini örgüt yerine koyabilme gibi durumları olabiliyordu. Kadınlar olarak kendimizde örgütsel gücü oluşturmamıştık, örgüt bilincimiz zayıftı daha çok ailesel ilişki tarzına benzer bir yaklaşımla bazen küsüyor, bazen kızıyorduk. Erkek arkadaşlar da bu durumlardan duygusal anlamda etkileniyor ve aramızda yaşanan sorunu gidermek için barış heyetleri oluşturup yanımıza gönderiyor ve bizleri uzlaştırmaya çalışıyorlardı. ‘Tamam, kabul ediyoruz, bundan sonra sizler de tepeye gidebilirsiniz’ diyerek uzlaşma komiteleri bizleri uzlaştırıyorlardı...

EĞİTİM VE ORGANİZASYON

Kadınlar ilk defa evin dışına çıkıyordu, kendi örgütü oluyordu, dahası da bir ordulaşma pratiği söz konusuydu sözün özü her şeyin ilkini yaşıyorduk ve bunun yarattığı bir duygu vardı ve o dönemler aslında kendimize öyle çok fazla güvenmemizden kaynaklı böylesi yaklaşım ortaya çıkıyordu. Şimdiki pratiklerimize bakıp o günü değerlendirmemek gerekir, yaşanan her gerçeğin bir zamanı ve mekânı vardır, bunun göz ardı edilmemesi gerekir. Kamp üstlenmesi bittikten sonra kış eğitim devresi başladı. O kış bütün ideolojik ve siyasi eğitimleri Besê arkadaş verdi, askeri eğitimleri ise bazen bizler veriyorduk. Gerilla savaş teorisi, gerilla savaş pratiği, gerilla savaş taktiği bunun yanı sıra mevzi yapımı, bomba, silahın kullanılma biçimler üzerine eğitimler kapsamlı bir biçimde görülüyordu fakat hava koşulların zorlayıcı olmasından kaynaklı genelde ideolojik eğitim ağırlıktaydı. Amed’de kadınlardan oluşan bölük sistemi ilk defa Apê Musa alanında geliştirilmeye çalışıldı, bu alanda özgün bölük sistemine geçildi. Apê Musa alanın kış eğitim kampında Besê (Suna Çiçek) arkadaş takım komutanı, Fatma Dersim arkadaş ise bölük komutanıydı, Fatma arkadaş ayrıca eyalet yönetiminde de yerini alıyordu...

AMED’DE İLK KADIN EYLEMİ

Amed Eyaleti’nde özgün kadın bölük sisteminin örgütlenmesine ilk defa Apê Musa alanında geçildi. Burada aslında kadın gücünü yürüten Besê arkadaştı. Önderlik sahasından Botan Eyaleti’ne geçiyor ve burada bir süre pratikte kalıyor, burada kaldığı süre boyunca askeri çalışmalarda aktif bir biçimde yer alıyor. Ayrıca Botan Eyaleti’nde ilk olarak oluşturulan hareketli birlik sistemine de dahil oluyor, askeri pratik konusunda büyük bir aşama kaydediyor. Tüm bu pratik deneyimler savaş konusunda kendisine karşı bir öz güveni de beraberinde getiriyor. Apê Musa alanında oluşturulan özgün kadın birliklerinin kamp yönetiminde Besê arkadaşın savaş pratiğiyle rolü daha belirgin olmaktaydı, Fatma arkadaş ise daha çok ideolojik ve siyasi yön verme konusunda rolü belirgindi. Besê arkadaş askeri anlamda bir misyon sahibiydi. Kış üstlenmesinde kadın gücü ilk defa kendi başına kalıyordu, özgün birlikler askeri siyasi anlamda eğitim aldıktan sonra yeni yıla hazırlıklı girmiş oluyorlardı. Bu anlamda 1994 baharıyla birlikte ilk defa özgün kadın birlikleri eylem gerçekleştireceklerdi. Lice-Genç üzerinde yol kesme eylemi yapılıyor. Bu eylem silahlı propaganda amaçlı yapılıyor; arabalar durduruluyor, halka eylemin amacı anlatılıyor. Besê arkadaşın komutasında bu eylem yapılıyor. Daha sonra düşman operasyon düzenliyor, operasyona çıkan askerlere yönelik arkadaşlar eylem yapıyor. Daha sonra düşman çok kapsamlı bir operasyon yapıyor. O süreçte ben Şehit Remzi alanındaydım, birebir yapılan eyleme katılmadım...

İLKLERLE OLUŞAN ÖZGÜVEN

İki cins arasında yaşanan bu köklü tarihsel çelişkiler biz kadın militanlar için mücadele konusu ve gerekçesi haline geldi. Mesela nöbet nerede tutulacak, nasıl tutulacak, kaç kişi tutacak, orduda söz ve irade konularında karar sahibi olmak öyle kolay olmamıştır. Büyük bir mücadelenin sonucu olarak bu irade ve karar ortaya çıkmıştır. Her konuda bir nöbetten tutalım da her şeye kadar erkek arkadaşlarla mücadele ederek bu seviyeye gelinmesini basit görmemek gerekir. İlk katılım, ilk eğitim, ilk eylem, ilk nöbet ve ilk görevler bizlerde de bir öz güvenin gelişmesine neden olmuştur. Daha öncesinde bizleri de savaşta yapabileceğimize dair kendimize karşı kaygı taşıyorduk. Acaba yapabilir miyiz diye şüphelerimiz de vardı. Erkek arkadaşların yaşadığı deneyimler vardı, anlattıkları bu deneyimleri can kulağıyla dinler, anlatılanlardan sonuçlar çıkarmaya çalışırdık. Kendi aramızda konuşurken ‘erkek arkadaşlar mevzilerini bıraksa da bizler savaşta kesinlikle bulunduğumuz mevzileri bırakmamalıydık’ derdik. Mesela bir gün mangamız tepeciydi, düşman güçleri bulunduğumuz tepeye saldırı düzenledi ve düşman güçleri ile çatışmaya girdik. Ne mevzilerimizi bıraktık ne de bulunduğumuz tepeye düşmanın yanaşmasına izin verdik. Bulunduğumuz tepeyi akşama kadar bırakmadık, daha sonra erkek arkadaşlar takviye güç göndermiş olsalar da sonuçta düşmanı ilk fark eden, ilk karşılayan, bulunduğumuz noktaya yanaşmasına müsaade etmeyen bizler olduk, düşmana ilk darbeyi vuranlar da yine bizlerdik. Düşman karşısındaki duyarlılığımız ve hemen atağa geçmemiz bizlerde büyük bir güvene yol açmıştı ve bu pratikler bizim için büyük bir başarıydı. Kadın özgürlük hareketinin militanları olarak gücümüzün farkına varıyorduk, tabi ki bizlerdeki bu değişimler, kadın iradesinin gelişmesini beraberinde getirirken bilinçlenen ve irade haline gelen kadın üzerinden kadın örgütlülüğünün gelişmesine gidiliyordu. Özellikle biz kadınların askeri sahada elde ettiği bütün kazanımlarda bu süreçlerde verilen mücadelenin payını görmek mümkündür. Bazen erkek arkadaşlar espri ile bize ‘sizin ne gibi sorunlarınız var’ diye soruyorlardı, bizler de farkında olmadan açıkça yaşadığımız bütün sorunlarımızı onlarla paylaşırdık. Sorunlarımızı hiçbir kaygı taşımadan erkek arkadaşların yönetimine aktarırdık. Açıklık adına bunu yapıyorduk, oysaki kendi sorunlarımızı çözüm adresi onlar değildi, bizlerdik lakin bunun henüz bilinci bizlerde gelişmemişti.

ÖCALAN’IN PERSPEKTİFİNİ ANLAMA ÇABASI

Önderliğimizin talimatları doğrultusunda 1993 kışında ARGK güçleri içinde yer alan kadınların kendi özgün birliklerini örgütleyerek kadın ordulaşmasına gidildi. Önderliğimizin geliştirmiş olduğu kadın ordulaşma perspektifleri şu şekildeydi: Kadınlar da ordu içerisinde, savaşta artık bir güç haline gelmiştir. Kadınlar bir süredir gerillada yer alıyor ve belli bir tecrübede kazanmış durumdalar. Yaşanan bu tecrübeye dayanarak ordulaşabilir ve öz güç haline gelebilir. İrade kazanabilir, kendi özgün örgütlerini oluşturabilirler…

Verilen perspektiften de anlaşıldığı gibi Önderlik kadın ordulaşmasını salt bir askeri güç olarak değerlendirmiyordu, kadınlar sadece askeri çalışmalar yürütmeyecek, kendisini bu alanla sınırlı tutmayacak, siyasi bir güç haline geleceklerdi. Kadın ordulaşması ile birlikte kadının toplumda kaybettiği bir mevziyi tekrardan kazanarak bir ideolojik güç haline gelecek, gerilla mücadelesinde ideolojik doğrultu ve parti çizgisini oturtan askeri, siyasi ve ideolojik güç olacaktı. Kadın ordulaşması, dar anlamda askeri bir örgütlenme olmadığı bunu da aşan bir düzeltme ve hizaya getirme gücü olarak görülmesi gerektiğini özellikle perspektiflerinde belirtiyordu. Örgüt içinde her türlü çizgi dışı eğilimlere, geri geleneksel sistem alışkanlıklarına ve asi-avare çeteci anlayışlara karşı da düzeltme hareketi olarak görülmesi gerektiğine dikkat çekiyordu. Gerilla mücadelesi içerisinde güç kazanma ancak askeri güç kazanmakla mümkün olabilmekteydi. Kadınların ordu içerisinde iradeleşmesi, kararlaşması, kısaca öz güç olabilmesi, savaşta kendisini kanıtlamasıyla mümkün olmaktaydı. Gerillanın kendisi zaten bir ideolojik güçtür, ideolojik çizgiyi oturtabilmek ve bunun mücadelesini verebilmek için ordu içerisinde ilk dönemlerde kadının savaşta kendisini ispatlaması şarttı. Önderliğimizin de perspektifleri genelde ulusal kurtuluş mücadelesine katılmış olan kadınların yaşadığı zorlanmaları aştıracak ve biz kadınlara çıkış yaptıracak temeldeydi. 93 kışı boyunca kadın ordulaşmasına ilişkin verilen perspektifleri anlamaya dönük yoğun okumalarımız ve tartışmalarımız oluyordu. Gerçekten yoğunlaşmalarımız vardı ve konu hakkında kendi çapımızda belli bir derinleşme de gerçekleşiyordu...

İLKLER ZORDU AMA YOL ALIYORDUK

Dağ koşullarında nasıl yaşayacağını ve nasıl mücadele edeceğini bilmeyen bir güçtük bu da kendisiyle beraber bir güvensizliği getiriyordu. Mevcut kadın gücü ile nasıl ordulaşacağımızı bilmiyorduk. Gelen birçok arkadaşın doğru dürüst askeri elbisesi ve silahı bile yoktu. Cephe faaliyetinden gelen bazı arkadaşların tabancıları vardı. Uzun bir süre savaş koşulları olmasına rağmen üzerimizde sivil elbise ile silahsız bir şekilde hareket ediyorduk. Bizlere çok sonra askeri üniforma ve silah verdiler fakat 93’te birçoğumuzun silahı yoktu. Şimdiki arkadaşlar bu konuda çok şanslı, bunu da özellikle vurgulamam gerekir. Bizler ne manga yapmasını biliyor ne silah kullanmasını biliyor ne dağ koşullarına uyum sağlayabiliyorduk. O dönemlerde bu halimizi gördükçe kendi kendimize ‘var olan kadın gücüyle bir ordu olabilir miyiz?’ diye düşünmeden de edemiyorduk. İlkler zordu, her şey ama her şey deneme-yanılma yoluyla oluyordu, öğrendiğimiz her şey pratik içerisinde tecrübe ederek öğreniyorduk. Sınırlı sayıda öncülük yapan kadın arkadaş vardı, genelde bu arkadaşlar öğretiyordu. Bu arkadaşlara da bir şey olunca artık kendimiz ifade ettiğim gibi hayat bizi eğitiyordu. Gerillaya katılan kadın arkadaşların birçoğu genelde o dönemde kentlerden katılmış olan genç öğrenci kesimiydi, köyden katılanlar yok denecek kadar azdı. Öğrenci kökenli bu arkadaşlar hayatlarında hiç köy yaşamını da görmemişlerdi, mevcut dağ şartları bu anlamda kendileri için epey zorlayıcı oluyordu. Biz kadınlar dağlardan koparılmıştık, aslında köklerimizden koparmışlardı ve zaman içinde kendimize karşı bir yabancılaşma olduğu gibi dağlara da yabancılaşmıştık. O dönemde bizler hala tam anlamıyla dağlarla gerçek anlamda buluşmamıştık ve bizde yabancılaşma söz konusuydu.

Yaşadığımız bu zorlanmaların yanında bir de erkek arkadaşların bulunduğumuz mücadele sahasında tahrik edici yaklaşımları hiç eksik olmuyordu. Bizleri alaya alan, küçük gören, tahrik edici tutum ve davranışlarda bulunuyor ve savaşta yaşadığımız, amatörlüğümüze ve zorlanmalarımıza bu yaklaşımlar da eklenebiliyordu. Zaten kendimize karşı bir güvensizliğimiz vardı ama bu tür yaklaşımlar güvensizliğimizi daha da derinleştirebiliyordu. Mesela yürüyüşlerde ve içtima sırasında ‘bakın artık kızıl ordu da oldular’ diyorlardı. Yine içtimada sıra düzeninde duruşumuza bakarak ‘askeri düzene göre düzenli durmadığımızı’ söylüyorlardı. Gerçekten bilmiyorum, o dönemler hani belirtikleri gibi de olmuş olabilir. Fakat askeri düzene göre içtimada sıra askeri tarzda düzenimizi almak ve yürüyüşlerde de askeri tarzda sıra almak istiyorduk, bu anlamda bir çabamız vardı. O dönem için tek kusurumuz, her şeyin bizim için bir ilk olmasıydı. Bir de bu zor süreçte büyük bedeller verme pahasına kadın kendisini savaşta kanıtlamıştır, Şehit Bêrîtan arkadaş ve daha nicesi bunun en açık ifadesi olmuştur. Özgün kadın ordulaşmasıyla birlikte kadın birliklerinin kopuşu erkek arkadaşlarda ciddi anlamda bir kaygıya yol açmıştı, o güne kadar kadın gücü onların denetiminde ve onlarla birlikte hareket ediyordu. Erkek arkadaşlarda kopuş konusunda bir kabullenmeme durumu yaşanıyordu, şimdiye kadar onlarla hareket etmiştik. Kadın yapısı olarak yalnız kaldığımızda savaşa nasıl katılacağımız ve nasıl hareket edeceğimizin kaygısının yol açtığı duygusal bir yaklaşım da vardı. Onlarla hareket ettiğimiz zaman her şeyi onlar belirliyordu, özgün birliklerin örgütlenmesiyle denetimlerinden çıkıyorduk ve bu da bir nevi şimdiye kadar alışık olmadıkları bir durumdu, kendilerini korkutuyor veya kaygılandırıyordu. Bir yandan denetimden çıkma korkusu, diğer yandan da duygusallıktan kaynaklı yapıp yapamayacağımız konusunda yaşadıkları kaygı. Başlangıç aşamasında birçok şey kendilerinden öğrendik. Dağda nasıl yaşayacağımızı, yine nasıl hareket edeceğimizi, ayrıca askeri birçok şeyi erkek arkadaşlardan öğrendik. Özgün kadın birliklerinin gelişmesiyle birlikte kadın arkadaşlar birbirlerine deneyimlerini aktarmaya başladı…

KADIN ORDULAŞMASININ TEMELİ, YAJK

YAJK, kadın ordulaşmasının temelini oluşturuyor. Daha önceki tüm deneyimler; örneğin YJWK örgütlenmesi, Zelê alanında gerçekleşen kongre de dahil olmak üzere tam olarak kadının özgün örgütlenme sistemini gerçekleştiremedi, sistemli bir örgütlenmenin gelişmesinin zemini ya da dayanağı olabilmiştir ancak. Zelê alanında gerçekleştirilen Kadın Kongresi ile birlikte kadın ordulaşmasının geliştirilmesi kararını Önderliğimiz verecekti. Zelê’deki kongrenin erkeğin gölgesinde gelişmesinden kaynaklı Önderliğimiz bu kongreyi kabul etmedi. Kadın Hareketi için 93’te gerçekleşen kongre sonrası süreç bir ara dönemdi. Aralık 93’te özgün kadın ordulaşması kararından sonra özgün birlikler, bölük, takım ve manga düzeyinde bir örgütlülük orduda gelişti. Tümden özgün bir örgütlenmeyi ve sistemli bir örgütsel işleyişi yaratamadık, yine kendi yönetimimizi, tüm çalışmaları bir potada toplama konusunda merkezi bir örgütlülük geliştiremedik. Hani doğrudur, bölük, takım ve manga şeklinde bir örgütlenme gelişti fakat bu oluşumlar daha önce (özgün kadın birliklerimiz) eyalet yönetimlerine bağlıydı. YJWK, bir kol örgütlenmesi olarak ERNK’ye bağlı özgün örgütlenmeydi. Partimizin ve ideolojimizin temel gücü gerilladır, gerilla da savaş gücüyle vardır, gerilla sahasında kadının merkezileşmesi ideolojinin de partinin de merkezileşmesi anlamına geliyordu. YAJK’ın gerilla sahasında örgütlenmesi bu anlamda kadın çalışmalarının da stratejik bir düzey kazanmasını beraberinde getiriyordu. İlk defa YAJK kuruluşuyla ile birlikte kadın ordulaşması da resmileşmiş oldu, daha önce fiili olarak vardı. YAJK kongresinden sonra bütün alanlarda özgün kadın çalışmaları, bir merkeze bağlandı. YAJK, bu anlamda ideolojimizin de temeli oluyordu. Güney’de gerçekleşen kongre sonrası belirlenen merkezin görev dağılımı yapılmıştı. Dersim, Erzurum ve diğer eyaletlere YAJK merkezinden kadın arkadaşlar düzenlenmişti.

Amed’den diğer eyaletlere geçişler oluyordu. İlk defa kadın arkadaşlarda merkez düzeyde görev alıyorlardı, bu durum bizleri heyecanlandırıyordu. YAJK örgütlendirilmesi, Amed Eyaleti’nde genel karargâha yakın bir yerde konumlandı. Bölüklerimiz örgütlendirildi ve bütün kadın çalışmaları artık Amed YAJK merkez karargâhı bünyesinde örgütlendirilmeye başlandı. Kadın arkadaşların yönetimleri hem YAJK hem de genel karargâhta yönetim düzeyinde yerlerini almaya başladılar. Daha önce takım ve manga düzeyinde yönetimde yer almış olan kadın arkadaşlar, eyalet birliklerinde bölge yönetimlerinde de yerini alıyorlardı. Bir süredir pratik içinde beli bir deneyim kazanmış olan kadın arkadaşlar, YAJK karargahlaşmasıyla birlikte yalnızca kendi gücüyle sınırlı kalmıyor, ayrıca genel çalışmalara da katılıyordu. Genelde yani karma çalışmalara da aktif katılım başlamıştı. Artık özgünlüğümüzde karar gücü olduğumuz gibi, genelde de artık karar ve iradi bir güç haline gelmiştik.

KOMUTAN HARUN’UN YAKLAŞIMI

94’te Amed Eyalet Komutanımız Şehit Harun arkadaştı, bizlerin gelişmesinde katkıları olan nadir arkadaşlardan biridir. Önderlik sahasında kalmış ve Önderliği anlamaya ve anladıklarını uygulamaya çalışan bir arkadaştı. Ben o zaman takım komutanıydım, kadın arkadaşların sorunları çıktığı zaman Harun arkadaşa, sorun yaşayan kadın arkadaşın tekmilini verdiğim zaman ‘tamam diyordu, sorun yaşayan arkadaşı çağır sen de gel birlikte tartışalım’ genelde arkadaşlarla Harun arkadaş konuşurdu fakat bizlere de ‘sizlerde bir şey söylemek ister misiniz?’ derdi. Bizler de görüş belirttirdik. Daha önce eyalet düzeyinde yer alan yönetici erkek arkadaşlara sorunlarımızı götürdüğümüz zaman onlar bu şekilde yaklaşmıyorlardı. Mesela sorunu olan arkadaşı çağırır yalnız onlar konuşurdu ve görüşlerimiz alınmazdı. Harun arkadaş, bizim deneyim kazanmamızı, kendi sorunlarımızı kendimizin daha çok çözmesini istiyordu. Kadın yapısının her şeye dahil olmasını ve yaşanan sorunları kendi öz gücüne dayanarak çözmesini istiyordu. Kadın gücünün açığa çıkarılması ve işletilmesini önemsiyordu. Harun arkadaş düzenlenecek olan eylem planlamasına katılmamızı ve görüş belirtmemizi ve yine eylemde de aktif bir biçimde yer almamızı istiyordu. Eylemde yer almamızı erkek arkadaşlar öyle çok fazla istemiyorlardı. Bir eylemin örgütlenmesinde planlama bizden habersiz yapılmış, keşfe gidecek olanlar belirlenmişti, saldırı ve savunma da yer alanlar da hakeza öyle fakat Harun arkadaş bu şekilde yapılan düzenlemeleri kabul etmiyor ve müdahale ediyordu. Kadın arkadaşların bu konuda da önlerini açmaya çalışıyordu. Eylem gurubunda yer alacak grup komutanları (bölük, takım ve manga) düzeyinde yetkisi olan erkek arkadaşların itirazları gelişebiliyordu, kadın yapısının eylemde ‘aktif olamayacağını ve ağırlık teşkil’ edeceğini ileri sürüyorlardı. Tüm yapılanlar ve söylenenlere rağmen yine de Harun arkadaş, kadın arkadaşların önünü açmaya çalışır; ‘hayır kadın arkadaşlar da eylemde yer alacaklar’ derdi.

Sakine’nin gelmesiyle birlikte bir bölük iki takım şeklinde örgütlendik. Bölüğümüz hemen hemen her şeyi özgünde tartışıyor ve kendi özgülünde sorunlarını çözmeye çalışıyordu. Genel yönetimlere sorunlarımızı artık götürmüyorduk, genele yalnızca geneli ilgilendiren bölük tekmili götürülüyordu. Artık bizler de beli bir düzeyde cins bilinci gelişmişti, genel yönetime katılım durumumuz oluyor fakat her şeyimizi genele yansıtmıyorduk. Kendi aramızda yaşadığımız sorunlarımızı daha önce bildiklerinden bu doğal olarak erkek yönetiminin denetimine girmeyi ve yaşanan sorunlar üzerinden bir tasarruf geliştirmeyi getirebilmekteydi...

KADIN PARTİLEŞMESİ SOMUTLAŞIYOR

97’ye kadar Amed Eyaleti’ndeydim. Sonra Önderlik sahasına geçtim. Önderlik sahasındayken 97-98 yılları arasında Önderliğimiz özgür kadın hareketine artık partileşme perspektiflerini vermeye başlamıştı. Önderliğimiz, ‘ordulaşma sürecinde kadın kendi özgülünde ordusunu örgütleyerek önemli bir güç haline gelmiş ve bununla birlikle açığa çıkardığı iradeyi kanıtlamıştır. Şimdi sıra ortaya çıkan bu muazzam potansiyelin bir ideolojik güç olarak kendisini örgütlemesinde. Bunun içinde kadın hareketinin partileşmesi gereği ortaya çıkmıştır’ diyordu. O zaman Med TV vardı. 1998 yılının 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Önderliğimiz ilk olarak Kadın Kurtuluş İdeolojisini TV’de yapmış olduğu bir konuşma ile ilan etmişti. Kadın partileşmesini Med TV’de yapmış olduğu bu konuşma ile birlikte somutlaştırıyordu. Akademi sahasında Önderliğimiz değişik uluslardan ve Kürdistan’ın bölgelerinden bir grup kadın arkadaşla Kadın Kurtuluş İdeolojisini resmi olarak güncelleştirmeye başladı. Kadın partileşmesi ideolojisiyle kurumsallaşacaktı, partileşmenin temelini ideoloji ile birlikte atılmış oluyordu. Önderliğimiz, 96’da Zilan arkadaşın yapmış olduğu eylem ve yazdığı raporlar ideolojik bir hat oluşturuyordu. Yine Sema arkadaşın zindanda gerçekleştirdiği eylem vardı. Her iki arkadaş da kadın ordulaşmasında yerini alan fedai arkadaşlardı. Önemli tarihi süreçlere eylem tarzlarıyla döneme damgasını vuran arkadaşlardı. 96 yılında Zilan arkadaşın eylem tarzı kadın ordulaşmasında açısından fedai tarzında zirveleşme sürecidir. Önderliğimiz, Sema ve Zilan arkadaşların yapmış olduğu bu eylem tarzlarını ve arkadaşların duruşlarını o zamanlar değerlendiriyordu. Bunların yanında Zilan arkadaşın raporlarının kadın partileşmesinin gelişmesinde ideolojik hattı oluşturacağını belirtiyordu. Önderliğimiz, Kadın Kurtuluş İdeolojisinin temellerini fedai arkadaşların tarzına dayandırıyordu...

PARADİGMA DEĞİŞİMİNİN YANSIMALARI

YJA STAR olarak ilk konferansımızı 2004’te gerçekleştirdik. Yaşanan bu tecrübeler, YJA STAR’ın temel dayanağı haline geldi. 99’da PJKK kongresi yapıldı ve kadın gücümüz partileşti. Zaten partileşmenin temel gücü de gerilla ve onun ordu gücüdür. Önderliğimizin esaretinden sonra stratejik değişiklik oldu. Önderliğimiz artık savaş yöntemi ile sorunu çözme yerine, demokratik siyasi çözümü amaçlamıştı. Bu temelde Önderliğimizin ordu perspektifleri de değişmeye başladı. Önderliğimiz, ordunun HPG olarak kendini örgütlemesi gerektiğini belirtiyordu. Daha önce gerilla dağ ile sınırlıydı, ARGK dağ gücüydü.

Bir dönem propaganda birlikleri halkın içinde çalışmalarını yürütmüş olsa da günümüz ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktı. Yeni dönemde ordumuz klasik gerilla tarzını aşıp, modern askeri anlamda bir işleve sahip olacaktı. Gerillada askeri profesyonelleşmenin esas alınacağı, daha çok niteliğe önem verileceği ve bu konuda eğitim ağırlıklı olacak bir sürece geçtik. Daha önce ‘halk ordusu’ diyorduk fakat eğitim ve ordunun niteliğine öyle çok önem vermedik. Önderliğimizin ordulaşmaya ilişkin geliştirmiş olduğu yeni perspektifler temelinde, 2001’de ARGK gücü olarak bir konferans gerçekleştirdik. Bu konferansta ordumuzun ismi HPG olarak değiştirildi. Profesyonel ve nitelikli gerilla gücünün nasıl geliştirileceğine ilişkin önemli tartışmalar oldu ve önemli kararlar alındı. İlk defa HPG’de tim örgütlenmesine gidilecekti. Mangadan daha küçük bir askeri birlik olacak fakat bir mangalık güçten daha nitelikli olacaktı. Hatta güçlü bir şekilde örgütlenmiş olan bir tim, yüz askere bedel bir güç olabilecek ve yine iyi organize edilmiş bir tim olası bir çatışmada en az yüz düşman askerini imha edecek vuruş gücüne sahip olmalıydı. Buna paralel olarak, bir mangaya denk yeterlilikte bir kapasiteye sahip olması gerektiğini belirtiyorduk. Genel ordumuzun yeni yapılanma sürecine kadın ordulaşması dahil oldu...

DEVRİMCİ HALK SAVAŞINDA KADIN

Devrimci halk savaşının 2012’deki taktiksel çıkışı sonucunda düşmanı Önderliğimiz ile görüşmeye zorlamıştık. Devrimci halk savaşı sürecinin eylemleri sonbahar ayına kadar sürdü. Bu dönem de yeni bir süreç başladı. Önderliğimizin 2013’teki geri çekilme talimatı sonrası yaşanan bir süreç vardı. Devrimci halk savaşı sürecinin eksik yönleri de oldu elbette. Kadın ordulaşmasında sıçramalı bir gelişme vardı, kadın ordulaşmasında ilk defa belirgin düzeyde savaşa katılıyordu. Bununla paralel bir gelişme halkta yakalanamadı, istenilen düzeyde halkı bu sürece katamadık. Bu süreç kitleselleşmedi, bu anlamda halk ayağı eksik kaldı. Halkı örgütleyemedik, halkın katılımında kadın öncülüğü ve kadının rolü belirleyiciydi. Buna göre bir örgütleme tarzını geliştirmede yetersiz kaldık. Bilindiği gibi geçmiş yaşanan deneyimlerden de biliyoruz, kadın arkadaşlar birçok serhildana öncülük yapmıştır. Kadının mücadeleye katılımı, savaşa katılımı, serhildana katılımı, direkt halkı etkiliyor ve devrime çekiyor. Elbette ki bazı çalışmalar oldu, mesela halkı örgütlemek için küçük birimler biçiminde bir organizasyon oluşturuldu fakat bu yeterli değildi. Bu küçük birimlerin yeterli olmadığını ileriki süreçlerde gördük. Öz savunma birimleri şeklinde bir çalışmamız vardı, genelde birimler şeklinde örgütleniyordu, lakin bu yürütülen çalışma halkı serhildana kaldıracak, bu sürecin aktif bir ögesi durumuna getirecek bir nitelikte değildi. Devrimci halk savaşında 90 yıllarında Şehit Berivan arkadaşın Botan serhildanlarında oynadığı role benzer şekilde rol oynayacak bir halk örgütlenmesine ağırlık verilebilirdi. Topyekun bir organizasyonu hedefleyen bir tarzın sahibi olamadık, halk ayağı eksik kalınca doğal olarak istenilen sonuca ulaşma konusunda bu süreçte bir takım zorlanmalar da yaşandı...

ROJAVA DEVRİMİ’NDE KADIN

Rojava Devrimi, kadınların öncülüğünde gelişen bir devrimdir. Bu anlamda bir kadın devrimidir de diyebiliriz. Rojava Devrim’inin 19 Temmuz 2012’de ilanı, yeni bir süreci ve gelişmeyi ifade ediyordu. Aslında Önderliğimiz, uluslararası komplo sürecine kadar Rojava’da kendi demokratik sistemini halkın içinde örgütleyip geliştirmişti. Önderlik, akademi sahasına gelen birçok arkadaşı halkı örgütlemek üzere kitle çalışmalarına gönderiyordu. Önderlik sahasına Avrupa’dan ve Türkiye metropollerinden gelen arkadaşlar da oluyordu. Bu arkadaşlar genelde asimile olmuş ve Kürt halk gerçekliğini fazla tanımıyorlardı. Önderliğimiz, toplumsal gerçekliğimize yabancı olan ve Kürtçe kendini ifade etmekte zorlanan arkadaşların eğitimi ve gelişimi için halk çalışmalarına gönderiyordu. Önderliğimiz, halk çalışmalarını bir eğitim sahası olarak görüyor ve değerlendiriyordu. Kadın arkadaşların gelişiminde halk çalışmaları önemli bir sahaydı. Önderliğimiz halk faaliyetini sahaya gelen kadroların halk ve toplumsal gerçekliği tanımasına, yine kadın arkadaşların yönetim sanatını ve örgütleme yeteneklerinin gelişmesinde kaldıraç görevi sağlayacak temelde bir eğitim alanı olarak değerlendiriyordu. Kadın arkadaşların birçok deneyimlerini bu sahada yürüttüğü çalışmayla kazandığını biliyoruz. Bizleri ve halkı, o zamandan beri devrimsel gelişmeler için hazırlıyordu. Önderlik, Rojava halkını her anlamda örgütlemeye çalışıyordu. Yalnızca halk örgütlenmesine giden arkadaşlarda gelişmeler yaşanmıyordu, halkta da çok önemli gelişmeler yaşanıyordu. Bu süreçlerde karşılıklı bir gelişmeden söz edilebilir. Önderliğimizin toplumsal faaliyetlere gönderdiği arkadaşlar da Kürt toplumsal gerçekliğini tanımayı, bilmeyi ve anlamayı geliştirmeyi amaçlarken, halkın içerisinde faaliyet yürüten arkadaşların da halkın yeni sosyalist toplumsal modelle göre örgütlemeyi amaçlıyordu. Bu dönemde yürütülen bu çalışmalar toplumsal gelişmede ivme kazandırmıştı. Önderliğimizin toplum felsefesine göre yaşanan ilişkiler, karşılıklı gelişmeyi beraberinde getiriyordu.

EŞBAŞKANLIĞIN TEMELİ O ZAMANLAR ATILDI

Önderlik Rojava’dayken bu sahayı eyalet sistemine göre örgütlüyordu. Kantonların temeli, o günlerde atıldı. Şimdi Cizîr, Efrîn ve Kobanê kantonu diyoruz, o zamanlar eyaletleri diyorduk. Bu eyaletlerin yönetimlerinde kadın ve erkek arkadaşlar yer alıyordu. Bu gün eşbaşkanlık sistemi olarak tartıştığımız yönetim modelinin temelleri daha o günlerde atılmıştı. Eşbaşkanlık sistemi deneyimlerimiz, ilk bu eyaletlerde önderliğin çabalarıyla geliştirilmeye ve eyalet yönetimlerinde oturtulmaya çalışılıyordu. Kadın ve erkek arkadaşlar aynı düzeyde bir yetkiye sahipti. Kadın arkadaşların yönetime katılımı erkek arkadaşlarla eşit düzeydeydi. O gün eşbaşkanlık sistemi denilmese de pratikte uygulanan eşbaşkanlık sitemiydi. Bugün yeni yeni gündemimize girmiş olan ve çokça tartıştığımız ve pratikte geliştirmeye çalıştığımız eşbaşkanlık sistemini, Önderliğimiz Rojava’da fiili olarak zaten geliştirmeye çalışıyordu. Halk çalışmalarında kadın arkadaşlar, erkek arkadaşlara göre daha aktif bir katılımın sahibiydiler. Halk içinde örgütlenme daha belirleyiciydi. Kadın arkadaşlar hem genel çalışmalara katılıyordu hem de özgün kadın çalışmalarını örgütlüyorlardı. Eyalet yönetiminde yer alan kadın arkadaşlar hem kendi haklarında karar alma hem de genel yönetim çalışmalarında karar yetkisine sahiptiler. Önderliğimiz, kadının yönetsel çalışmalarda yaşadığı zorlanmaları aştırmak için pozitif ayrımcılığı uyguluyordu. Önderliğimizin daha o zamanlar eşbaşkanlık sisteminin ilk temellerini Rojava eyalet yönetiminde büyük ısrar sonucu geliştirmeye çalıştırdığını biliyoruz. Rojava Devrimi öncesi de çok yoğun çalışmalar yürütülmüştür. Rojava’da daha önce yaratılan değerler devrimin gelişmesinin temellerini oluşturuyordu.”