Erzincan: Onurlu barış büyük direnişle gelir

KJK Koordinasyon Üyesi Besê Erzincan, barışın ne anlama geldiğini, nasıl geleceğini ve egemenlerin 'barış' yaklaşımını ANF'ye değerlendirdi...

KJK Koordinasyon Üyesi Erzincan, barışın büyük bir direniş ve radikal eylemlerle gelebileceğini, buna da kadınların öncülük yapacağını kaydetti. Erzincan, “Mazlumların, ezilenlerin hakkına sahip çıkarak onurlu ve kalıcı barışın gelmesini sağlayabiliriz” dedi.

Dünyada bunca savaş ve yıkımın arasında bir gün, barış günü olarak kutlanmaya devam ediyor. Bazı kesimler ise barış mücadelesini canıyla yürütüyor.

KJK Koordinasyon Üyesi Besê Erzincan, barışın ne anlama geldiğini, nasıl geleceğini ve egemenlerin 'barış' yaklaşımını ANF'ye değerlendirdi...

'BARIŞ GÜNÜ SEMBOLİK KALIYOR'

1 Eylül 1939’da Hitler’in Polonya’yı işgali nedeniyle 1 Eylül, Dünya Barış günü olarak kutlanıyor. Günümüzde ise savaş en yoğun haliyle devam ediyor. Kıyımların ve yıkımların gerçekleştirildiği savaşlar devam ederken bir günün dünya barış günü olarak kutlanması ne anlama geliyor? Özellikle de kadınlar açısından...

Erkek egemen sistem savaşlar, yıkımlar ve şiddet üzerinden kendini kurumlaştırmıştır. Kadın köleliğinin geliştirilmesi kadına karşı şiddet, baskı ve zor aygıtları ve yalanlar, sahteliklerle iç içe geliştirilmiştir. Bugün dünya üzerinde süren savaşların ilk ve minyatür biçimlerinin öncelikleri kadın cinsinin köleleştirilmesi için uygulanmıştır. Yani savaşın ilk biçimlerini yaşayanlar kadınlar olmuştur. Erkek egemen sistem kadını köleleştirdikçe toplumu köleleştirmiştir. İktidar olgusunun kendisi zaten şiddet temelinde yürütülen bir olgudur. Bu açıdan 1 Eylül Dünya Barış Günü tanımlamaları da son derece sembolik ve esasında egemen sistemin kendi kirli yüzünü gizlemeye dönük bir maske rolünü oynuyor. Birleşmiş Milletler gerçekten barışçıl bir dünya amaçlasaydı bu konudaki uygulamaları daha radikal ve samimi olurdu. Kapitalist sistemin bağrından çıkmış bu kurumların sisteme karşıt bir tavır içerisinde olmalarını beklemek de gerçekçi değildir. Bu açıdan birçok gün gibi barış günü de sembolik kalıyor. Diğer yandan insanlığın, kadınların en büyük özlemidir barış ve huzurlu yaşam… Ancak sizin de belirtiğiniz gibi alev alev yanan bir coğrafyanın içindeyiz.  Bu yüzden barışın gelebilmesi için daha büyük savaşlar verileceği gün gibi ortadadır. Adaletsizliğin, eşitsizliğin, özgürlüğün olmadığı yerde zalimlere karşı savaşmak da insan olmanın gereğidir. Barış, eşitliğin ve özgürlüğün olduğu yerde olur. Mücadelesiz, kavgasız bir barış düşünemiyorum. Çünkü egemen sistem savaş ve zor ile toplumu, halkları, inançları ve kadınları köleleştirmek, sömürmek istiyor. Buna karşı elbette direnmek meşrudur. Onurlu barışlar ancak büyük direnişlerle kazanılır.

Dünyada bu kadar barış isteminin olmasının yanında bu kadar savaşın da olması başlı başına bir çelişkiyi oluştururken, sadece bir günün barış günü olması yeterli mi?

Hakiki barış ortamlarının oluşabilmesi için devlet ve iktidarcı güçlere karşı demokrasi ve özgürlük cephelerinin birleşik direniş gücünün ortaya çıkması gereklidir. Bugün iktidar güçlerinin kendi aralarındaki barış anlaşmaları gerçek barış değildir. İktidar güçleri barışı kendi çıkarlarına göre taktiksel ele alırlar. Eğer ekonomik çıkarları için uygunsa barışırlar ve sonra yine savaşırlar. Barış anlaşmaları devlet-iktidar güçleri arasında değil, devlet-iktidar ve demokrasi-özgürlük güçleri arasında olur. Bu yüzden bir günlük barış günleri pek bir şeyi ifade etmez. Aslında bu tür günler neredeyse barışı anma günü gibidir. Anma törenleri, artık yaşamayanlar için yapılır. “Barış insanlık için ölmüştür ve ancak anma, hatırlanma günü olabilir”  biçiminde bir algı da egemenler tarafından oluşturuluyor. İnsanlığın huzur, mutluluk arayışlarına, çırpınışlarına böyle aldatıcı bir cevap vermiş olunuyor. Kadınlar açısından ise derinlikli bakıldığında yaşamın her anı savaştır, mücadeledir. İçinde yaşadığımız dünya kadınlar açısından dipsiz bir kuyuda sürekli düşme halidir. Kadınlar savaş yüklü dünyada büyük acılar, işkenceler, yoksulluklar ve şiddet altında yaşamaktadırlar. Egemen erkek sistem, kadın olmayı “üzerinde sürekli savaş yapılan bir nesne” haline getirmiştir. 1 Eylül Dünya Barış günü Hitler’in Polonya’yı işgal ettiği güne karşılık olarak kutlanmıştır. Birinci ve ikinci dünya savaşlarını gerçekleştiren her iki taraf da dünyada şiddeti ve iktidarı daha da geliştirdiler. Hitler’e karşı mücadele edenler de kullandıkları devlet, ordu ve savaş araçlarıyla Hitler’e benzeştiler. İnsanlık üzerinde sömürü bugün her zamankinden daha fazla derinleşmiştir. İnsanlık hiçbir zaman bu denli yerlerde sürünmemiştir.

BM'YE ELEŞTİRİ

BM 2001’de 21 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak ilan etti. Kendi başına adeta bir savaş kurumu olarak var olan BM’nin bir günü Dünya Barış Günü olarak ilan etmesi ve kutlamasını nasıl yorumlamak gerekiyor?

BM esasında insanlık karşısında sorgulanması ve yargılanması gereken kurumların başında geliyor. BM kendi tüzüğünü de çoğu zaman ihlal ediyor. Amaçlarına ters düşüyor. Devletlerin güç dengeleri hesaba katılarak tavır gösteriliyor. Bu da en hafif deyimi ile bu kurumu göstermelik ve şekli kılıyor. Bu hali ile savaş güçlerine hizmet eder bir pozisyondadır. İnsanlığın belli bir kesimini kandırmak, aldatmak için kurulmuş bir kurum gibi duruyor. Bu açıdan BM'nin 21 Eylül’ü barış günü olarak ilan etmesi ve kutlaması kapitalist sistemin anlayışına ve uygulamalarına güç veriyor. Çünkü en temel amaçlarından biri barış olan kurum bugün barışı sadece bir günde anmak zorunda kalıyor. Bu da bu kurumun ne denli egemen sistemin hizmetinde olduğunu gösteriyor. BM, amacına göre örgütlü ve ciddi yaklaşımlar gösterip iradeli çalışmalar yürütebilseydi çok etkili bir kurum olurdu. Dünya barışına çok önemli ve tarihi katkılar sunabilirdi. Ancak başta da belirttiğim gibi sistemin emrinde çalışan ve sisteme bağlı bir eylem içindedir.

'FELSEFE, DİLİM VE DİNLER EGEMENLERİN HİZMETİNE SOKULDU'

Ortadoğu’da sorunları aşmak için birçok barış hareketi gelişti. Bunların öncülüğünü ve en ciddisini dinler oluşturuyor. Ancak barış umuduyla ortaya çıkan bu dinler kısa zamanda ve günümüze kadar büyük savaşların nedeni de oldu. Ortadoğu’da barış umuduyla başlayan bu hareketlerin veya dinlerin savaşa evrilmesindeki en büyük etkenler neler?

Kapitalist modernist sistem toplumun ahlaki ve dini değerlerini de yerle bir etti. Toplumsallığı bitirdi. İnsanlığın manevi yaşamına en büyük saldırı günümüz dünyasında gerçekleşmiştir. Başlangıç zamanlarında özgür ve eşit bir yaşamın sahibi olmak için ortaya çıkan felsefe, bilim ve dinlerin hepsi egemen güçlerin hizmetine konulmuştur. Toplum yaşamının hizmetinde olması gereken insanlığın düşünüş ve yaşam biçimleri egemenlerin hizmetine konulmuştur. Kutsal olması gereken dinler, şimdi milliyetçiliğin ve cinsiyetçiliğin içine yedirildiği bir olgu olarak karşımızda durmaktadır. Şimdi ise ilk dinlerin, buluşların hemen hepsi savaşların üreticisi durumuna getirilmiştir. Bu devletçi, iktidarcı güçlerin hakimiyet hırsından, egemenlik tutkusundan kaynağını almaktadır. Kapitalist sistem, özellikle son iki yüzyılda tüm devrimlerin içeriğini boşaltarak kendisine benzeştirdi. Eşitlik, özgürlük, demokrasi umudu ve arayışları içinde olan dinler, devrimler ve özgürlük hareketleri böylelikle kapitalist sistemin hizmetine koşmuş oldu.

'SAVAŞ DÜNYAYA YAYILIYOR'

Herkes barıştan bahsederken günümüzde savaşın en yoğun halini yaşayan Ortadoğu oluyor. Ortadoğu'da en büyük istem olmasına rağmen bu kadar savaşın asıl nedenlerini nasıl ele almak lazım?

Günümüzde savaşlar; ulus-devletçi, iktidarcı güçlerin yaşam damarı haline gelmiştir.  Uluslararası güçler, savaşlardan elde edilen rantlarla yaşamaktadırlar. Savaştan elde edilen rant ile çok kısa sürede büyük zenginleşmeler gerçekleşmektedir. Dünya üzerinde bir hakimiyet kurma, yeraltı ve yerüstü kaynakları, insanlığı, kadınları yağmalama üzerine kurulmuş vahşi bir egemen mantık söz konusudur.

Ulus-devlet-iktidar güçlerinin insanlığı tahakküm altına alma mücadelesi artık yerelden çıkıp küreselleşmiş durumdadır. Bunun yanında ABD, Avrupa ve diğer güçlü devletler savaşların kendi ülkelerinde değil de başka coğrafyalarda gelişmesi için büyük çaba sarf ediyor, ince planlamalara gidiyorlar. Ancak bu çabalar nafiledir. Küreselleşmiş dünyada artık tüm sorunlar iç içe geçmiş durumdadır. Bu açıdan savaş artık belli coğrafyalarda sıkışamaz. Bunun en somut halini DAİŞ örneğinde görmekteyiz. DAİŞ dünyanın her tarafında kendi düşmanlarına karşı savaş açmıştır. Ve en vahşi terör eylemlerini düzenlemektedir. Dolayısıyla savaş çoktan küreselleşmiştir. Savaşın küreselleşmesinde özellikle Ortadoğu'da uluslararası güçlerin uyguladığı politikalar çok etkili olmuştur. Savaşların sebebi bu egemenlikçi zihniyettir. Ulus devletlerdir. Ulus devlet anlayışı ve yapısı korundukça barış ortamının gelişmesi gerçekçi değildir. Hegemonik ve egemen zihniyet demokrasi ve özgürlük güçleri tarafından aşılamazsa bütün insanlık bundan çok büyük zarar görecektir.

'BARIŞI KADINLAR, KÜRTLER, EZİLENLER GETİRECEK'

Tarihine baktığımızda günümüze kadar diğer halklarla barış içinde yaşamak isteyen, bunu bir yaşam kültürü haline getiren Kürtler, kadınlar özellikle son yüz yılda Ortadoğu’daki kirli savaşın en büyük mağduru oldular. Buna rağmen kabul edilmeyen ve inkar edilen Kürtler bugün Ortadoğu’da beraber yaşayabilmenin öncülüğünü yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtler Ortadoğu’nun en kadim halklarındandır. İnsanın insan olması ile burada derin bir kültürleşme ve uluslaşmayı kendi emekleri ile yaşamışlardır. Mezopotamya’yı diğer kardeş halklar ile birlikte ana vatan olarak bilmişlerdir. Mezopotamya halkların, kadınların, inançların birbiri ile ortak ve dayanışma içinde yaşadığı topraklardır. Esasında son iki yüzyılda gelişen ulus-devletlere kadar ortak bir zihniyet, düşünce ve manevi dünyayı da paylaşmışlardır. Ulus-devlet zihniyeti ile birlikte gelişen milliyetçilik, dincilik ve cinsiyetçilik ile geçmişin dayanışmacı, ortaklaşmacı zihniyeti giderek zayıflatıldı. Halklar birbirine düşürüldü. Bu yüzyıllara örgütsüz, öncüsüz giren Kürt halkı her açıdan parçalanarak sömürgeleştirildi. Sömürgeci güçlerin en başta hedefi Kürtler oldu. Çünkü Kürtler emeğe dayalı, kadına karşı daha eşitlikçi, doğaya dost bir kültürden geliyorlardı. Kürtler üzerinde gelişen inkar ve imhanın önemli bir sebebi de insanlık tarihinin akışı içinde taşıdığı kültürel değerler idi. Esasında erkek egemenliğinin en üst temsili olan kapitalist modernite Kürtlerin öz değerlerini gericilik olarak yaftaladı. Hatta saldırı gerekçesi haline getirildi.

Önder Apo öncülüğünde gelişen PKK hareketi bunu kabul etmedi. Şimdi bizler, kadın özgürlük mücadelesine öncelik tanıyarak, Kürt halkının statü kazanması mücadelesini vererek özünde evrensel insanlık mücadelesi vermekteyiz. Dolayısıyla demokratik ulus modeli ile halklar ve inançlar arasındaki birliği, kardeşliği, demokrasiyi, eşitliği ve özgürlüğü temsil etmekteyiz. Barışı da getirecek olan, özgürlük mücadelesini derinleştirerek geliştiren kadınlar, Kürtler ve tüm ezilen halklar olacaktır.

'DEMOKRATİK ÖZERKLİK VE BÜYÜK DİRENİŞLE BARIŞ GELİR'

Kürt Özgürlük Hareketi barışı nasıl ele alıyor?

Barış bugünlerde herkesin dilindedir. Kapitalist modernitenin dilinde barış tam bir tuzak kelimeye, kavrama dönüşüyor. Çünkü egemenlerin barış yaklaşımı; kendisine boyun eğdirme, köleleştirmedir. Barış; egemenlerin düşüncesine göre tüm farklılıkların ortadan kaldırılıp tek potada, egemenliğin potasında erime ve eritme anlayışıdır. Tek vatan, tek ulus, tek dil ve tek bayrak anlayışıdır. Bu anlayışın herkese zorla kabul ettirilmesidir. Güya egemenlerin bu anlayışlarına uyulursa barış olurmuş. Böyle bir barış anlayışı olur mu? Olmaz. Bu bir teslimiyettir. Esasında bu barış anlayışı tam da savaş gerekçesidir. Bu onurlu bir barış anlayışı değil. Herkese teslimiyeti dayatmadır. Elbette kabul edilemez.

Bizim barışa bakış açımız; kadın renginin, dilinin ve iradesinin yaşamda güçlü bir şekilde var olması demektir. Kadınların özgür ve eşit yaşam haklarını elde etmesidir. Kadının öz savunmasını yapabilmesidir. Yani demokratik özerklik ilkelerine göre yaşamaktır. Demokratik özerklik ilkeleri hayata geçtiğinde barış olabilir. Demokratik özerklik farklılıkların birlikte yaşayabilmesidir, çeşitliliktir. Her halkın ve inancın kendi kültürünü, dinini yaşaması, ana dilini konuşabilmesidir.  Ekolojik bir yaşamın tüm gündelik yaşama geçirilmesidir. Kendi kendini idare etme, öz yönetim ilkesinin kabulüdür. Kendi kültürünü bilerek ve ona sahiplenerek özgürce yaşamadır.

Kadınlar barış mücadelesinde nasıl bir rol oynamalıdır?

Barış için mücadele etmek, sadece iyi niyetli istek ve duygularla olmaz. Bu saf ve iyi niyetli duruş anlaşılırdır. Değer verilebilir ancak bu duruş kesinlikle barışı getiremez. İnsanlığın kesip doğrandığı, parçalandığı bir mezbahada çiçek dağıtmaya benzer. Bu iyi niyetli barış isteyiciler bırakalım barışı getirmesini ancak savaş güçlerinin bir avı haline gelirler. Bu yüzden barış istemek ve barışı getirmek çok güçlü bir militanca duruş, kararlılık, örgütlülük ve meşru savunmasını çeşitli biçimlerde yapabilecek bir yaklaşım gerektirir. Barış için bunun örgütlülüğü, eylemliliği gerekir. Öncelikle büyük zihniyet çalışmaları ile kendini donatmak gerekir. Barış için çalışmak en kutsal çalışmadır. Özgürlük kazanılmadan barış gelişmez. Her şeyden önce ulus-devletçi ve iktidarcı güçler, onurlu bir barışın olmaması için tüm varlıklarını ortaya koyarlar. Ancak kazanamayacaklarını anlarlarsa o zaman onurlu barışın yolları açılır. Bu da büyük emek ve direniş ile gelişebilir.

Barış aynı zamanda kadının en büyük işi ve eylemlerinden birisidir. Barış için mücadele etmek en çok da kadınların öncülüğünde gelişecektir. Kadın aktivitesi ve işlerliğinin olmadığı zamanlar, savaş zamanlarıdır. Eğer savaşlar bu denli gelişiyorsa biz kadınların yeterli ve doğru bir barış mücadelesini yürütememesinden kaynağını almaktadır. Kadınlar olarak barış için radikal ve yeterli bir mücadele verebilmeliyiz. Bunu örgütlü ve ortak bir anlayışla yürütebilmeliyiz. Onurlu barış, kadınların öncülüğünde büyük direniş ile gelişecektir. Bunun için de sembolik 1 Eylül kutlamaları yerine daha ciddi ve derinlikli bir yaklaşımla kadınlar olarak da güçlü örgütlenmeli ve eylem geliştirmeliyiz. Mazlumların, ezilenlerin hakkına sahip çıkarak onurlu ve kalıcı barışın gelmesini sağlayabiliriz.