Garzan: Kadınlar mücadele edince devrim yapıyor!
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Ruken Garzan, kadına dönük şiddetin sistemsel olduğunu belirtti ve öz savunmanın belirleyiciliğine dikkat çekti.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Ruken Garzan, kadına dönük şiddetin sistemsel olduğunu belirtti ve öz savunmanın belirleyiciliğine dikkat çekti.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Ruken Garzan, 25 Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle ANF'nin sorularını yanıtladı.
'KADINA ŞİDDET SİSTEMSELDİR'
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu kararın üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen kadına karşı uygulanan şiddetin artarak devam ettiğini görmekteyiz. Böyle bir kararla neden kadına karşı şiddetin önüne geçilemiyor?
Başta 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü'nün 20. yıldönümü vesilesiyle, Mirabal kardeşler şahsında katledilen tüm emekçi, yurtsever, sosyalist ve devrimci kadınları saygıyla anıyorum. Kasım ayında şehit düşen Delal Amed, Aze Malazgirt ve Zeliha Toros yoldaşlar şahsında Kadın Özgürlük Devrimimizin tüm şehitlerini saygı ve minnetle anıyor, şehitlerimizi mücadelemizde yaşatma ve amaçlarını gerçekleştirmenin sözünü bir kez daha veriyoruz. Yine içinde olduğumuz bu süreçte soykırımcı TC işgalciliğine karşı gelişen Rojava Onur Direnişi'nde kahramanca şehit düşen Hewrin Xelef ve Aynur Ada şahsında direnişin bütün şehitlerini büyük saygıyla anıyoruz.
Kadın üzerindeki baskı ve şiddetin tarihsel arka planı derindir. Dolayısıyla şiddetin ortadan kalkması bir o kadar derin ve köklü bir devrimsel çıkış ve mücadele ister. Öyle bir iki kararla ortadan kaldırılacak bir durum değildir. Bu tür kararların sadece sembolik değeri olur. Onun dışında ciddi bir etkisi yoktur. Zira Kadına yönelik uygulanan şiddet sistemseldir. Bir ideolojiye ve zihniyete bağlı işlenmektedir.
Uygarlığın tüm zamanlarında erkek kendi egemenliğini hakim kılmak istemiştir. Erkek egemen aklı ile kurulan tüm sistemler kadın sömürüsü üzerinden birbirini güçlendirmiş ve biri diğerini tamamlamış ve beslemiştir. Kapitalist sistem ise kadın köleliğini modernleştirerek bununla erkek egemen zihniyetini cilalayarak kadına ve topluma en büyük tahribatı veren sistemdir.
Kapitalist-modernist sistem kadını istismar eden sistemlerin başında gelir. Öyle ki kadının düşüncesi, duygusu, bedeni ve tüm yönleri sistemin birer aracı ve oyuncağı olarak kullanılır. Kadını metalaştırmanın bütün kapıları sınırsızca açılarak, kadın kendi gerçeğinden uzaklaştırılmaya çalışılır. Bu anlamda kadını buna razı etmenin tüm yol ve yöntemlerine başvurulmuştur. Kadına köleliğin gönüllüce kabullenmesi için sistemin tüm yolları devreye konulmuştur. Kapitalizim kadına, kadın mücadelelerine ve değerlerine karşı gelişen en tehlikeli bir sistemdir. Kadına yönelik şiddeti, adaletsizliği ve her türden saldırıyı meşrulaştırarak, kadını kendi varlığına, öz bilincine ve öz iradesine yabancılaştıran sistem yine kapitalist sistemdir.
Kadına ve kadın şahsında toplumun tüm kesimlerine yapılan baskı ve şiddetin tüm yönlerini doğru çözmek ve şiddeti üreten egemenlikçi erkek zihniyetinin tüm boyutlarına karşı ideolojik, felsefi, siyasal, sosyal ve öz savunma bilincinin ve mücadelesinin gelişmesiyle aşılabilir ve başarılı olunur. Dolayısıyla kadın eksenli ideolojik, felsefi, siyasi, sosyal ve öz savunma boyutlarında mücadele ve örgütlülüğü olmadan kadın adına yapılan her türlü yenilik ve değişiklik ne erkek egemen zihniyetini değiştirebilir ne de kalıcı bir özgür kadın yaşamı ve toplumsallığı gelişebilir.
MİRABAL KARDEŞLER VE KÜRT KADINLAR
Günümüzde dünyada kadına ve topluma karşı şiddet, baskı ve katliam politikaları bütün yoğunluğuyla sürüyor. Bununla bağlantılı olarak bütün Kürdistan ve Kürt toplumu bir işgal ve soykırım saldırısı altında. Bu saldırıların Mirabal kardeşlerin dönemi, yani 1960’ların faşizmi ile bağı ve benzer yönleri nelerdir?
Mirabal kardeşlerine karşı uygulanan şiddet, işkence ve faşizm bugün daha yüksek bir dozajda Kürt halkına ve Kürt kadınına karşı uygulanıyor. Sömürgeci faşist ve diktatör iktidarlar ayakta kaldıkça iktidarlarının ömrünü uzatmak için her türlü katliamı, soykırımı hiç kimseden çekinmeden yaparlar. Mevcut durumda Kürdistan’da uygulanan Erdoğan ve Bahçeli’nin faşizmi Trujillo’nun faşizmini de aşan soykırımcı, sömürgeci faşist bir rejimdir.
Faşist soykırımcı Erdoğan-AKP iktidarı tarafından Kürt halkına karşı defalarca katliamlar gerçekleştirilmiştir. 2011 yılında Roboski’de, 2013 yılında Paris'te, 2015 ve 2016 yıllarında Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak ve Silopi’de büyük katliamlar yapıldı. Yüzlerce kadın zindanlara atıldı, işkencelerden geçirildi, her türlü ahlak dışı saldırılara maruz kaldı. Sakine, Rojbin, Ronahi yoldaşların hunharca katledilişleri, Teybet Ana, Sêvê, Fatma, Pakize’lerin katledilişlerinin içeriği Mirabal kardeşlerin katledilişiyle aynıdır. Onlar da özgür, eşit, demokratik bir yaşam ve ülke için mücadele ediyorlardı. Sêvê, Fatma ve Pakize’ler de özgür bir yaşam, özgür bir toplum için mücadele verdiler. Direnişin zemini, koşulları ve yılları farklı olsa da amaç ve mücadelelerinin gerekçelerinde ortaklaşan yanlar güçlüdür.
Güney Kürdistan’da Kürt halkına ve özgürlük hareketimize karşı uzun yıllara dayanan bir saldırı ve işgal konsepti sürdürülmektedir. Ancak AKP-MHP faşizminin geliştirdiği soykırım planıyla birlikte Güney Kürdistan’a yönelik yeni bir işgal ve soykırım konsepti devreye konulmuştur ki, 2015 yılından itibaren bütün Başur alanlarına dönük parça parça hedeflenerek büyük saldırı ve katliam politikaları devreye konulmuştur.
2014 yılında Şengal Katliamı ve Êzidî halkının soykırımdan geçirilmesi ve göç ettirilmesi de faşist diktatör Erdoğan-TC devletinin doğrudan desteğiyle gerçekleştirilmiştir.
Faşist Erdoğan-AKP iktidarı, TC devletinin bütün gücünü, yine uluslararası sömürgeci güçlerinin desteğini alarak ve bütün NATO’nun modern silah ve tekniğini devreye koyarak Rojava devrimine karşı işgal ve imha amaçlı en şiddetli ve vahşi bir biçimde saldırmaktadır. Bu amacına ulaşmak için Türkiye ve Bakurê Kurdistan’ı DAİŞ yuvası haline getirdi. Erdoğan DAİŞ’e doğrudan şeflik yapmaktadır. Erdoğan şefinin direktifleriyle DAİŞ çeteleri Kürtleri ve Kürt kadınlarını katletmektedir. Somut olarak Efrîn, Serêkaniye ve Gri Spi’de binlerce katliam yapıldı.
Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinin kadın gerçeğinde yarattığı gelişmeler karşısında harekete geçen faşist Erdoğan hükümeti, başta Kürt kadınları olmak üzere tüm kadınlara dönük psikolojik, özel savaş ve her türlü soykırım politikaları ve saldırılarla kadına yönelmektedir.
Kadın özgürlük mücadelesini veren ve kadın haklarını isteyen, savunan binlerce kadına dönük işkence, katletme, zindana atma vb. sayısızca baskılar uygulanmaktadır. Binlerce kadın yazar, aktivist, siyasetçi, sanatçı zindanlardadır. Bütün bunlar gösteriyor ki, Erdoğan-AKP iktidarı en faşist ve vahşi saldırılarla kadın özgürlük mücadelesini ve kadın hareketimizi tasfiye etmek istemektedir. Bu anlamda Erdoğan ve AKP diktatörlüğü ve düşmanlığı her türlü şiddet yöntemleriyle kadına ve kadın özgürlük hareketine karşı sergilenmiştir. Türkiye’de 2000’lerden itibaren kadına dair yapılan tüm yasal ve hukuksal değişiklikler kadını adım adım büyük bir kölelik düzeni içine alma faaliyetleri olmuştur, bu faaliyetler hâlâ en aktif bir şekilde yürütülmektedir. Faşist Erdoğan’ın amacında kölelik düzeninin yasalarını çıkarma ve tecavüz kültürünü meşrulaştırma hedefi vardır. Bu amacını bütün Ortadoğu’ya DAİŞ vb. çete örgütlerinin yoluyla yaymak istemektedir. Bu yüzden önünde en büyük engel olarak Önder Apo’nun geliştirdiği özgürlük mücadelemizi ve Kürt halkını ve kadını görmektedir. Bunun için her taraftan hareketimize, halkımıza yönelmektedir. Ancak bilinmelidir ki, tarihten günümüze hiçbir faşist rejim ulaşmak istediği hedefine ulaşmamıştır. Faşist Erdoğan Rejimi tüm bu saldırılarla daha çok yaşamak istemektedir. Fakat ne kadar farkındadır bilemeyiz, ama yaptığı bütün faaliyetleri ömrünü kısaltmaktadır. Zira faşist ve işgalci saldırılarına karşı Kürdistan’da, Ortadoğu’da, dünyada büyük bir direniş ve mücadele ile karşılık verilmektedir. Özellikle kadınların her sahadaki direnişi ve mücadelesi faşist Erdoğan’ı ve faşizmini destekleyen ve onaylayan tüm güçleri müthiş korkutmuştur. Faşizme ve işgalciliğe karşı direniş devam etmektedir. Halkların direnişi ve örgütlü mücadelesi var oldukça kazanan halklar olacaktır. Kaybeden faşist diktatör rejimler olacak. Bu anlamda tüm kadınların belli günlere sığdırılmış eylem ve etkinliklerle sınırlı kalmadan, bugün meydanlarda ortaya çıkan direnişi daha da büyüterek başarı ve zaferle taçlandıralım. Bu çerçevede bizlere büyük örnek olan direnişçi, mücadeleci duruşlarıyla özgür kadın kimliğine sahip çıkan devrimci, sosyalist, emekçi ve demokrat kadınların mücadele çizgisine ve yaşamlarına sahip çıkarak onların mücadele çizgisini zamanın tüm anlarında canlı tutarak yaşatmanın pratiğini ve eylemini ortaya çıkarmalıyız. Bu temelde erkek egemenlikli zihniyete karşı ve özgür kadın kimliği ve örgütlülüğü lehine atılacak her bir adım, yapılacak her bir eylem, söylenecek her bir söylem değerlidir, anlamlıdır ve yapılması gerekendir.
'İLK MÜLKİYET ANLAYIŞI KADIN ÜZERİNDE KURULDU'
Kadın üzerindeki 'sahiplenme' anlayışı ve şiddet uygulamaları hangi zihniyetten kaynaklanıyor?
Kadına dönük gelişen her bir yönelimin kaynağında erkek egemen kültürünün zihniyeti, anlayışı ve yaklaşımı vardır. Dolayısıyla erkek egemen zihniyetinin yarattığı cinsiyetçi toplum ideolojisini ve gerçeğini doğru çözmek gerekir. Örneğin zamanın her anında kadına karşı şiddet uygulanmaktadır. Zamanın her bir dakikasında kadın öldürülüyor. Kadınlar günün her bir anında her türlü hakarete, aşağılayıcı, kırıcı muameleye mazur kalır. Öyle ki erkek tarafından uygulanan bu insanlık dışı saldırılar erkeğin doğal haklarıymış gibi görülür. Uygarlık sistemi erkek egemen zihniyetini ve ideolojisini her yönüyle topluma yedirmiştir.
Kadın ve kadın değerleri üzerindeki her türlü sahiplenme anlayışı erkeğin iktidarcı, mülkiyetçi zihniyetini, sömürgeci kapitalist sistemin temel ideolojisini ve yapılanmasını oluşturmaktadır. Bu anlamıyla ilk mülkiyet anlayışı ve zihniyeti kadın üzerinden kurulmuş. Bunun üzerinden diğer tüm kölelik düzenine zincirin halkaları gibi birbirine eklenerek geçilmiş. Bu kölelik düzeninin oluşmasında aile yapısının erkek aklı etrafında şekillenişi önemli rol oynar. Uygarlık tarihi boyunca bütün iktidar ve devlet güçleri aile içinde kurnaz ve kandırmaca yöntemlerle erkek otoritesini yücelterek bununla erkek egemen yapısallığını ve iktidar anlayışını süreklileştiren bir sisteme dönüşmüştür. Bu temelde uygarlık tarihinin ve kültürünün tüm simgeleri ve yapısal düzenleri bu zihniyet üzerinden gelişmiş, mitolojik, dinsel, ideolojik, bilimsel simgeler ve yapılar bu zihniyete göre biçimlendirilmiştir. Bu anlamda şiddet sarmalına gömülmüş cinsiyetçi zihniyetin ve düzeninin değiştirilmesi için doğru ve güçlü bir zihniyet değişimini ve dönüşümünü gerektirir. Erkek egemen zihniyetine ve iktidarına karşı kadın kurtuluş ideolojisi ve jineoloji bilinci temelinde siyasal, sosyal, toplumsal, kültürel ve öz savunma boyutlarında büyük ve radikal bir mücadele ve örgütlemenin geliştirilmesini gerektirir. Bin yıllardır süregelen kölelik düzeninden ve dünyasından köklü bir kopuşu gerektirir.
'ÖZ SAVUNMA OLMAZSA KAYBEDİLİR'
Kadına yönelik şiddete karşı öz savunma bilinci ve mücadelesi nasıl geliştirilmeli?
Özgür insan ve özgür kadın kimliğinin korunmasında ve özgür yaşamın yaratılmasında öz savunma bilinci ve eylemi vazgeçilmez en temel yaşam haktır. Bu hak doğal olduğu kadar ilkesel bir anlama da sahiptir. Uygarlık tarihi boyunca bu hakkı hep elinden alındığı için kadın kaybetmiştir. Öz savunma ve meşru savunma anlayışı kendi öz gücünü koruma, bilinçli, iradeli ve mücadeleci olma duruşudur. Tüm kadınların her türlü köleliğe, zorbalığa ve baskıya karşı esas alması gereken en temel görevidir.
Tarihte kadının en zayıf bırakıldığı hatta hiç alakalı kılınmadığı, hep erkek tarafından korunmaya muhtaç bırakıldığı alan savunma alanı olmuştur. Bu nedenden dolayı Kürt kadınının özgürlük mücadelesindeki ilk eylemi; kurnaz ve yalancı erkek aklıyla inşa edilmiş toplum gerçeğini tersyüz etme iddiasını göstermesi, topluma yedirilmiş bu derin gafleti kırması, kendini tanıması, savunma bilincini, iradesini geliştirmesi ilkesiyle hareket etmesi oldu. Ardından mücadele ve örgütlenme bilincine dayalı bir yürüyüşü esas alması oldu.
Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinde öz savunmanın rolü belirleyicidir. Öz savunma bilinci ve eylemi yaşamın ve örgütlü gücün en temel koruma organizmasıdır. Örgütlü yaşam bilinci öz savunmayı, öz savunma bilinci örgütlü yaşamı geliştirir. Dolayısıyla kadının savunma bilinci, savunma gücü olmadan kadın özgürlük mücadelesi ve özgür yaşam inşası da gelişemez. Nitekim tarihte öz savunma bilincini ve örgütlülüğünü geliştirmeyen kadın örgütleri mücadelelerinde kaybetmekten kurtulamamışlardır. Bu nedenle Önder Apo kadın savunma gücünü kadın özgürlük mücadelesinin garantör gücü olarak tanımladı. Öz savunması olmayan bir kadının bir topluluğun ne özgürlüğü ne de özgür yaşam garantisi olabilir.
Bu anlamda Kürdistan kadın özgürlük gerillacılığı ve savunma gücü tüm kadınlar için büyük ve tarihsel bir deneyim ve birikimi açığa çıkarmıştır.
Kadın öz savunma bilincimiz ve kadın gerillacılığımız öncülüğünde gelişen kadın savunma anlayışımızın ortaya koyduğu örgütleme düzeyi Kürdistan ve dünya kadınlarında adeta büyüleyici bir etki yaratmış ve kadınların umut Kâbe’si haline gelmiştir. Amed’de, Dersim’de, Botan’da, Garzan’da Xakurkê’de, Haftanin’de, Kobanê’de ve bütün Kürdistan’da Zekiyeler'in, Zilanlar'ın, Zelaller'in, Mizginler'in, Beritanlar'ın, Viyanlar'ın ve Arinler'in insanlık ve büyük özgürlük savaşımındaki öncülük duruşları kadının tarihsel kahramanlığını ve öncülük rolünü yeniden açığa çıkarmıştır. Gelinen bu düzey oldukça önemli ve büyük hakikatin anlamıdır. Ancak henüz yolun başındayız. Dolayısıyla ulaşılan gelişme düzeyini daha geniş bir yelpazede geliştirerek mücadelemizin çıtasını yükseltmek durumundayız. Aksi takdirde Önderliğimizin, büyük öncü komutanlarımızın büyük emeklerle kadınlar için, toplum için ortaya çıkardığı gelişme ve değerlerin ayakta kalması ve korunması mümkün değil. Kadın eksenli gelişen mücadele ve gelişmeleri kabullenemeyen erkek egemen zihniyeti iktidarını kaybetmemek için kadınlara karşı uyguladığı şiddet, baskı ve katliam uygulamalarını her gün daha da artarak sürdürmektedir. Yani erkek şiddeti ve erkeğin kurduğu düzenin içindeki kadınlar zamanın her anında nefessiz bırakılıp boğduruluyor ve katlediliyor. Öyleyse özgür demokratik bir toplumun inşası için, özgür yaşam için kadınların başta erkeğin kurduğu düzenden kopması, daha güçlü savaşması, daha fazla öz savunmasını geliştirmesi lazım.
Şimdi Kürdistan ve Ortadoğu merkezli gelişen 3. dünya savaşında DAİŞ-TC ve kapitalist güçlerin faşist işgalci saldırıları karşısında en büyük kayıpları kadınlar vermektedir. En derin acıları kadınlar yaşamaktadır. Kültürünü, emeğini, toprağını, yurdunu, evladını ve bir bütünün toplamında toplumsal değerlerinin kaybedilişinde ağır düşünsel ve duygusal etkilenişini kadınlar yaşamaktadır. Cizre, Sur, Şengal, Efrîn, Serêkaniyê'de binlerce Kürt, Arap, Süryani, Êzidî, Ermeni ve Türkmen kadınlar erkek egemenlikli kapitalist sistemin yarattığı yıkım, talan, işgal ve her türlü şiddet sarmalına karşı savaşarak büyük bedeller ödediler. Onurlu duruşlar sergilediler. Ama yenilgiyi, teslimiyeti ve ihaneti reddederek mücadelelerinde ısrarlı durdular. Ancak öz savunma ve meşru savunma temelinde güçlü ve yeterli düzeyde hazırlık yapamadıkları için ağır sonuçlar ve kayıpların önüne geçemediler. Bu yüzden tüm bu yaşanan sonuçlardan da önemli ders ve tecrübeler alarak güçlü ve düşmanı yenilgiye uğratacak bir mücadele, savunma ve eylem tarzının yeniden geliştirilmesi gerekiyor. Bunun için kadınlar başta olmak üzere yediden-yetmişe toplumun ezilen tüm kesimlerinin öz savunma bilinci temelinde sokakta, meydanda, şehirde, kırsalda ve yaşamın her alanında daha güçlü ve sonuç alıcı bir düzeyde kendisini örgütlemesi gerekir. Böylece bilinçli ve örgütlü kılınmış bir öz gücün direnişi ve eylemi karşısından hiçbir egemen işgalci güç duramaz. Yeter ki öz gücümüze dayalı bir öz savunma ve mücadele örgütlülüğünü oluşturalım. Gerisi kendiliğinden gelecektir.
'HEM KURAM HEM DE EYLEMİ AÇIĞA ÇIKARMALIYIZ'
İçinden geçtiğimiz bu dönemde 25 Kasım günü vesilesiyle dünya kadınlarına düşen görevler neler? Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi sürecin öncülüğünde nasıl bir rol oynayacak?
Kürdistan kadın özgürlük mücadelesi öncülüğünde gelişen ve özgürlüğe yol alan bir süreci yaşamaktayız. Bakur, Rojava, Başur ve Rojhilat’ta tarihsel ve büyük bir kadın öncülüğü ve direnişi sergileniyor. Kuzey Doğu Suriye-Rojava devriminde Kürt kadınları öncülüğünde muhteşem bir kadın direnişçiliği ve öncülüğü ortaya çıktı. Kobanê'de, Efrîn'de, Reqa’da, Serêkaniyê’de Kürt, Arap, Süryani ve Avrupalı kadınlar birleşerek DAİŞ’e, sömürgeci, işgalci, faşist Türk devletine ve tüm egemenlikli güçlere ve rejimlere karşı büyük bir direniş ve özgürlük gücünü açığa çıkarmaktadırlar. Bakur, Başur ve Rojava savaşındaki kadın savunma birliklerinin aktif ve eylemci katılımı kadın özgürlük mücadelemizde önemli başarılara damgasını vurmuştur.
Kürdistan kadın özgürlük mücadelesi dünya kadınlarında da önemli bir mücadele ve direniş gerçeğini yaratarak birçok yerden kadınları mücadelenin içine çekmiştir. Kürdistan Kadın Özgürlük Devrimi etrafında birleşerek gelişen dünya kadınlarının özgürlük mücadelesi artık dünya kadın özgürlük mücadelesinin zemini de ortaya çıkarmıştır. Gelinen noktada erkek egemen zihniyetine ve sömürgeci, işgalci faşist güçlere karşı dünya kadın mücadelesi, kadın dayanışması, kadın örgütlenmeleri aktifleşerek önemli bir rol üslenmiş bulunuyor.
Ortadoğu’dan Asya, Avrupa’ya, Afrika’dan Amerika’ya kadar uzanan birçok yerde büyük kadın mücadeleleri ve eylemleri örgütlenerek gelişmektedir. Afganistan, İran, Mısır, Lübnan, Suriye ve Türkiye ve Kürdistan’daki toplumsal direniş ve mücadelelerin öncülüğünü kadınlar yapmaktadır. Avrupa ülkelerinde kadın eksenli önemli eylem, toplantı, platform ve konferanslar yapılmaktadır. Yani büyük bir kadın bilinçlenmesi ve mücadelesi çağına girmiş bulunuyoruz. Bütün bu gelişmelerden de anlıyoruz ki, Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesi ekseninde gelişen dünya kadın özgürlük mücadelesi 21. Yüzyıla tarihi ve anlamlı başarılar yazdıracaktır. Bu nedenle kadının önünde büyük ve zorlu görevler durmaktadır. Her şeyden önce dünya kadın özgürlük mücadelesini veren tüm hareket, örgüt, kurum ve şahsiyetlerin kadına ve bütün değerlerine yönelik yapılan tüm saldırılara karşı ortak bir anlayışta birleşerek özgür demokratik ve direnişçi bir mücadele cephesini geliştirmesi lazım.
Her türlü baskı ve şiddeti üreten erkek egemen kapitalist düzene karşı mücadelede, kadın sorununun tarihsel ve güncel yönlerinin birbirinden koparılmadan alternatif bir çözüm üreten, mücadeleci, geliştirici, özgür, eşit ve demokratik bir yaşam anlayışını ortaya çıkaran bir örgütlemenin esas alınması gerekir.
Şimdi kadın eksenli gelişen bilinçlenme, mücadele birikimi ve tecrübesinin birçok döneme göre daha fazla geliştiğini, yükseldiğini görmekteyiz. Bu durum kadın mücadelesi için büyük imkân ve fırsatları yaratmıştır. Bu büyük direnişin kadınlar için açığa çıkarttığı mücadele bilincine ve birikimine denk bir pratik duruşu açığa çıkarmak önümüzde duran en önemli görevdir. Dolayısıyla özgürlük mücadelesini veren kadınlar olarak kadın devriminin hem kuram hem de eylemini açığa çıkarmanın zamanında olduğumuzu bilmeliyiz. Dolayısıyla kadınlar olarak başta cinsiyetçi zihniyetin tüm yönlerine karşı olmak üzere kadını katleden, yaşamın tüm zindeliğini ve renklerini öldüren kapitalist sisteme karşı sürekli mücadele içinde olmamız bizleri büyük ve nihai amacımıza kesin ulaştıracaktır.
Özellikle bu süreçte KJK’nin öncülüğünü yaptığı Kürdistan 3. Kadın Konferansının hazırlıkları önemli bir aşamaya gelmiştir. 1. ve 2. konferanslar önemli deneyimleri açığa çıkardı. 3. Konferansın da Kürt kadınları açısında güçlü bir birlik ve örgütleme düzeyini açığa çıkaracağına inanıyoruz. Bu nedenle dört parça Kürdistan’daki kadınların Kürt kadınının ulusal esaslarını ortaklaştıran bir birlik planlaması ve projesi ile hareket etmesi oldukça önemlidir. Böyle bir süreçle oluşacak Kürdistan kadın demokratik birliği hem Kürt halkı üzerindeki soykırım saldırılarını boşa çıkarmada hem de dünya kadınlar mücadelesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Kadınlar olarak böyle bir hazırlık ve mücadele düzeyiyle hareket edersek hiçbir işgalci, faşist güç ve erkek egemen zihniyeti kadınların örgütlü iradesini ve mücadelesini engelleyemez. Bu temelde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nün 21. yılında tüm devrim şehitlerini bir kez daha anıyoruz. Bu anlamda sadece bir gün değil, tüm günlerimizi kölelik ve egemenlik düzenini yaratan erkek egemen zihniyete ve anlayışa karşı direniş ve mücadele günleri haline getirmeliyiz ve diyoruz ki, başarı, zafer ve özgür gelecek kesindir ve yakındır.