Garzan: OHAL koşullarında halkın direnişi zirveleşti

PKK Yürütme Komitesi üyesi Garzan: Demokratik özgürlük anlayışını taşıyan Kürt toplumunu istemeyen anlayış, güçler ve çıkarlar var. Ulusal kongrenin önemi bu açıdan öne çıkıyor. Ulusal kongre tüm bu yönelimleri boşa çıkartacak projeyi açığa çıkartacak.

NewsChannel programında yayınlanan Ülkeden programına konuk olan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Ruken Garzan gündemde öne çıkan konuları değerlendirdi. Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecride karşı geliştirilen eylemleri değerlendiren Garzan “Önder Apo şahsında Kürt halkı, özgürlük değerleri ve toplumsal değerler tecride alınmıştır, baskı altındadır. Soykırım uygulamaları ve politikaları dayatılmaktadır. Buna karşı mücadelemiz geliştikçe ve büyüdükçe İmralı sistemi, tecridi ve uygulamaları da kırılacaktır. Bu nokta da halkımız iddialıdır. Gelişen konsepti, tecridi, işkence yönelimlerini boşa çıkartacaktır” dedi.

Reqa hamlesi ve DAİŞ karşısındaki mücadeleyi değerlendiren Garzan, DAİŞ’in sonunun getirilmesi tartışmalarına değinerek “Rojava’da gelişen devrim karşısında DAİŞ’in gücü kırıldı. Bunu herkes görüyor ve bu bir gerçekliktir de. Ancak bu DAİŞ’in bittiği anlamına da gelmiyor. Egemenlikli sistemler var oldukça DAİŞ türü örgütler, örgütlenmeler hep açığa çıkar ya da örgütlenilir, kullanılır” dedi.

OHAL koşullarında karşı halkın direnişinin zirveleştiğini belirten Garzan 20 Temmuz’a yaklaşırken bir yıllık OHAL uygulamalarını ve toplumun direnişini değerlendirdi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Ruken Garzan’ın röportajından öne çıkan başlıklar şöyle:

HALK TECRİDİ BOŞA ÇIKARACAKTIR

Önder Apo şahsında Kürt halkı, özgürlük değerleri ve toplumsal değerler tecride alınmıştır, baskı altındadır. Soykırım uygulamaları ve politikaları dayatılmaktadır. Buna karşı mücadelemiz geliştikçe ve büyüdükçe İmralı sistemi, tecridi ve uygulamaları da kırılacaktır. Bu nokta da halkımız iddialıdır. Gelişen konsepti, tecridi, işkence yönelimlerini boşa çıkartacaktır.

Önderlik üzerindeki tecride karşı halkımızın, hareketimizin ve dostların önemli girişimleri oldu. Avrupa’dan, Bakurê Kürdistan’a, Rojava’ya, Güney’e kadar uzanan bir yelpazede direnişler gelişti. Bu komplo konseptini kırma ve boşa çıkarma amaçlı önemli eylemler ortaya konuldu. Hatta zindanlara kadar önemli direnişler gösterildi. Elbette bu direnişler kendi cephesinde bir anlam ifade ediyor. Mevcut durumda şu an itibarıyla de yapılan eylemler bunu ifade ediyor. Özellikle Avrupa’da başlatılan yeni bir kampanya var. Yine Bakurê Kürdistan’da, Rojava’da Kürdistan halkının, dostların başlattığı eylemler var. Yapılması gereken bu süreci daha güçlü geliştirerek eylemlerin yöntemini, yönünü çeşitli kılarak; Önder Apo üzerindeki uygulamaları boşa çıkartmaktır. Halk bu konuda kendisini ikna etmiştir. Önder Apo’suz yaşamayacağını, Önder Apo’suz özgür bir yaşamın olmayacağını dosta da düşmana da göstermeyi bilmiştir. Halkın Önder Apo’ya ve onun yarattığı değerlere bağlılığı üzerinden bir kez daha bu duygu hissediliyor. Bu amaçla yapılan eylemler, direnişler ve mücadeleler çok anlamlıdır. Ama daha da büyüterek daha da kapsamlaştırarak sürdürmemiz lazım.

ROJAVA DEVRİMİ PARÇALI KILINMAK İSTENİYOR

Ortadoğu’da yaşanan sorunlar karşısında çözüm gücüne sahip olan, özellikle halkı demokratik bir çözüme ve yaşama sevk eden ve örgütleyen tek güç Rojava devrimi etrafında gelişen güçtür. Dolayısıyla bu gücün, bu projenin ve bu modelin hayat bulması demek uluslararası sistemin, egemen güçlerin ortadan kalkması ya da sönmesi demektir. Mevcut durumda Rojava devrimi bu pozisyonu yaşıyor. Ortadoğu’da yaşanan krizlere bir çözüm alternatifini açığa çıkardı. Bu çözüm alternatifi hem Türk devletinin inkarcı, imhacı siyasetini hem de bölgedeki egemen güçlerin siyasetini boşa çıkartıyor. En önemlisi de kapitalist, egemen ve emperyalist güçlerin yönelimlerini ve saldırılarını boşa çıkartıyor.

Bu cepheden ele alıp baktığımızda; Rojava eksenli gelişen güç ve mücadelenin bu çıkarcı güçlerin hoşuna gitmeyeceğini anlayabiliriz. Bu nedenle Rojava devrimini sınırlandırma, sınırlı tutma, parçalı kılma en temel hedefleridir. Türk devletinin geliştirdiği uygulama, tümden bu paradigmayı ve inisiyatifi ortadan kaldırma amaçlıdır. Efrin’e yapılmak istenen saldırı ve Rojava’nın çeşitli sınır kıyılarında gerçekleşen kimi saldırılar işgal girişimleridir.

EFRÎN PLANINA ULUSLARARASI GÜÇLER DE ORTAKTIR

Ortadoğu ekseninde gelişen devrimi anlamak çok önemlidir. Bu saldırılarla demokratik devrimin önü alınmak isteniyor. Buna uluslararası güçler de belirli düzeyde ortaktır. Rojava’ya yönelik saldırılar başka bir yerde ve zamanda olsaydı, ya da Rojava’da özgürlükçü paradigmaya bağlı böyle bir devrim olmasaydı, belki uluslararası güçlerin Türk işgalci güçlerine karşı yönelimleri çok daha farklı olabilirdi. Ancak şimdi öyle değildir. Uluslararası güçlerin de Türk devletinin işgaline karşı bu noktada özgürleşen halkı sınırlandırma yaklaşımları vardır.

EGEMENLİKLİ SİSTEMLER OLDUKÇA DAİŞ TÜRÜ ÖRGÜTLER DE VAR OLUR

Rojava’da gelişen devrim karşısında DAİŞ’in gücü kırıldı. Bunu herkes görüyor ve bu bir gerçekliktir de. Ancak bu DAİŞ’in bittiği anlamına da gelmiyor. Egemenlikli sistemler var oldukça DAİŞ türü örgütler, örgütlenmeler hep açığa çıkar ya da örgütlenilir, kullanılır.

Onun dönüşmesi, ortadan kalkması lazım. Bu olursa DAİŞ gibi örgütlenmeler anlamsız olur ya da örgütlenemezler. Çünkü egemenlikli sistem sürekli krizler oluşturup, DAİŞ gibi örgütleri de yaratarak bu krizleri daha da derinleştirerek çıkar sağlamaktadırlar. Buna karşın Rojava devrimi ekseninde gelişen kurumsallaşan demokrasi, aslında bu tür krizlere de çözüm getiren temel sistemdir. Bu sistem oturdukça DAİŞ ekseninde DAİŞ’i oluşturan sistemler anlamsızlaşır, ortadan kalkar.

ORTADOĞU DEVRİMİNİ GELİŞTİREN KÜRDİSTAN DEVRİMİDİR

Ortadoğu devrimini geliştiren Kürdistan devrimidir. Bu nedenle Kürdistan devrimi etrafında gelişen özgür insanı, özgür toplumu hedefleyen bir müdahaleyle devrimin bölgesel etkisinin kırılması hedefleniyor. Buna karşı gelişen direniş özgürlük tutumunu sahiplenme temelinde gelişiyor. Efrîn’deki eylemler, halkın başkaldırısı bunu gösteriyor. Halk sisteme ve işgalci güçlere “bizim özgürlüğümüzü, oluşturduğumuz devrimi ve değerleri işgal edemezsiniz. Biz size karşı topyekün savaşacağız, direneceğiz ve kazanacağız!” diyor. O eylemler, etkinlikler ve yürüyüşler bu amaçladır.

DİRENİŞ ZİRVELEŞTİ

Kürdistan’da çeşitli tarihlerde mücadelemize yönelik OHAL uygulamaları oldu. Kürdistan halkı hep OHAL uygulamaları ile iç içe yaşadı. Ancak son bir yıldır Erdoğan ve AKP önderliğinde gelişen OHAL biçimi tamamı ile Kürdistan’da yaşam bırakmama adına oldu. Bütün yönelimler de bu eksende gelişti. Kürdistan’da özgürlük hareketinin siyasi, toplumsal alanda oluşturduğu bütün kurumlar hedef haline geldi. Direnen, yurtsever Kürt halkının evleri dahi baskıların hedefi haline geldi.

Özgürlük mücadelemize karşı Türk devleti her zaman saldırıdadır. İmha ve inkar konseptini her zaman devreye koydu. Bütün yönleriyle de geliştirdi. Kendi faşizan çizgisi için askeri alandan tutalım, ekonomiye, toplumsal yaşama, her türlü katliamı, yönelimi reva gördü ve geliştirdi. Ama son bir yılın yönelimi de ayrı bir ifadeyi, ayrı bir değerlendirmeyi gerektirmektedir. OHAL darbesiyle beraber Türk devleti, 40 yılın en büyük yönelimini gerçekleştirdi. AKP-MHP şahsında oluşan çizgi ve bu çizginin uygulamaları Kürdistan’da hatta Türkiye’de kendisi ile beraber büyük bir tahribatı getirdi. OHAL darbesinin ardından bir yıl geçti. Bu bir yılda halkın 40 yıllık direnişi açığa çıkarttığı değerlere dayanarak zirveleşti.

FAŞİZME TESLİM OLUNMADI

20 Temmuz itibariyle OHAL ilanı kapsamında geriye dönük bir yılı değerlendirdiğimizde bir yılın sonucunda şunu net söyleyebiliriz; AKP-MHP faşizmi gerilla güçlerimiz karşısında boşa çıkmıştır. Zaten bunu hazmedemeyen AKP devleti şimdi de bütün halkımıza yönelerek her gün tutuklamayla, sokaklarda işkenceyle hıncını almak istemektedir. Bu yetmediği gibi yönelimler şimdi Türkiye’ye de sıçradı. Başkaldıran, biraz direnen, bir iki şey söyleyen insanlara karşı ya tutuklama ya işkence yapılarak direnişler bir biçimiyle ortadan kaldırılmak isteniyor.

Ankara’da akademisyenlerin direnişi vardı. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça tutuklanarak cezaevine konuldu. Onların ardılları her gün direnmeye devam ediyor. Onlara da her gün müdahale ediyorlar ancak yönelimin hacmi ne kadar büyük olursa olsun direniş sürekli kılındı. Yüksel Caddesi teslim olmadı. Türkiye toplumu teslim olmadı. Kürdistan teslim olmadı.

CHP, HDP’DEN ROL KAPMAK İSTİYOR

İktidar partisi HDP’yi kendisi için bir tehlike olarak gördü. Fakat diğer muhalif partiler de bundan rahatsız oldular. Özellikle CHP’nin yaklaşımı böyledir. HDP’nin alternatif siyaseti aynı zamanda CHP’nin de alternatifi haline geliyordu. Çünkü CHP geleneği de şu an ki iktidar partisinin geleneğinden çok farklı değildir. Devlet ve iktidar yanlısı yaklaşımları çok daha köklüdür. CHP, AKP ve MHP’ye karşı farklı gibi görünse de özünde onlardan çok da farklı değildir. Devletçi bir geleneğe ve köke sahiptir. En fazla inkarcı politikaların uygulandığı bir geçmişten gelmektedir. Dolasıyla HDP projesi CHP’nin çizgisine de alternatif bir projedir.

Bu açıdan bakıldığında CHP hiçbir zaman HDP projesini benimsemedi. Öz olarak dayandığı çizgiler farklı çizgilerdir. Dolayısıyla HDP’nin duruşu bu partilere muhaliftir. CHP’nin son bir iki yıldır uyguladığı siyaset, kendisini yakınmış gibi gösterse de en kritik konularda uzak durmadır. Bu konularda da devlet anlayışına kayıyor ve bu da inkarcı sistem oluyor. İktidar nasıl olsa HDP’yi tasfiye etmiş gibi düşünüyor ve ortaya çıkan bu boşluktan yararlanıp muhalif kesimlerin öncülüğüne soyunmaya çalışıyor. Kendince HDP’nin rolünü oynamaya çalışarak, sisteme karşı bir direniş duruşunu göstermeye çalışıyor.

ERDOĞAN’IN AVRUPA’DA TEŞHİR OLMASI MÜCADELEMİZİN SONUCUDUR

Avrupa Birliği ile müzakere süreci Erdoğan ile hız kazandı ve bir ilerleme de kaydetti. Ancak giderek Erdoğan’ın gerçek yüzü ortaya çıkınca bu süreç sekteye uğradı. Avrupa Erdoğan’ın Osmanlı’yı canlandırma hayalini fark edince bunu tehlikeli bir durum olarak gördü. Müzakereleri durdurma kararları da buradan geliyor. Avrupa devletleri Türkiye’deki mevcut sistemi değiştirip demokratik bir çizgiyi geliştirmek için değil, kendi çıkarları gereği bunu yapıyorlar.

Her ne kadar Avrupa, Erdoğan’ı sınırlamaya çalışıyor olsa da özünde Ortadoğu’da demokrasiyi geliştirmek gibi bir derdi yoktur. Tam tersine Türkiye’de ki krizlerin derinleşmesi onların işine yarıyor. Türkiye ve Ortadoğu’da gerçek demokrasi oluşturacak tek güç özgürlük mücadelemizdir. Bunu zaten Rojava devrimi ile her gün yaşıyoruz ve görüyoruz. Önderliğimizin düşünceleri bir Ortadoğu devrimi haline geldi. Bu, mücadelemizin açığa çıkardığı bir sonuçtur. Erdoğan’a karşı bu şekilde alınan bir tavır da bizim açığa çıkardığımız bir sonuçtur. Özgürlük Hareketi Ortadoğu’da sorunlara çözüm üreten tek güç haline gelen bir pozisyondadır. Dolayısıyla Ortadoğu özgürlüğü gün geçtikçe yaklaşıyor ve tüm kirli politikalar açığa çıkarıyor. Açığa çıkan, deşifre olan güçlerin kirli politikalarına karşı da tavır alınıyor. Bu nedenle Erdoğan’a dönük alınan tavırlar da mücadelemizin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.

14 TEMMUZ RUHUYLA ZAFERE

14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişi özgürlük mücadelemizin kök eylemleri ve direnişleridir. Büyüyen özgürlük mücadelemiz bu tarihine sahip çıkarak, bu tarihi geliştirdi. Dolayısıyla 14 Temmuz eyleminin önemi bizim mücadelemizde her zaman yaşamsal olmuştur ve bundan sonra da yaşayacaktır.

Bu temelde yeni bir yıl dönümüne girerken 14 Temmuz ruhuyla mücadeleye sarılmaya, başarıyı kazanmaya, zafere kilitlenmeye ihtiyacımız vardır. Çünkü 14 Temmuz direnişin amacı ve ruhu budur. Bu amaç ekseninde mücadele etmek, direnmek, başarıya kilitlenmek 14 Temmuz ruhuna denk bir duruş olur. Hareketimiz ve halkımız her zamankinden daha fazla 14 Temmuz ruhunu ve direnişini kendi pratiğinde ve mücadelesinde diri tutarak ve yaşatarak sürece, düşmana ve yönelimlere cevap verecektir.

KÜRT ULUSAL BİRLİĞİNİ İSTEMEYEN GÜÇLER VAR

Bu birliğin oluşturmasını istemeyen güçler var. Demokratik özgürlük anlayışını taşıyan Kürt toplumunu istemeyen anlayış, güçler ve çıkarlar var. Ulusal kongrenin önemi bu açıdan öne çıkıyor. Ulusal kongre tüm bu yönelimleri boşa çıkartacak projeyi açığa çıkartacak. Ama mevcut durumda ulusal kongrenin olmaması açısında da hem Kürdistan içinde hem de Kürdistan dışında birçok yönelimler var. Kürdistan içinde devletten ve devlet anlayışından, iktidardan ve egemenlikten kopmayan çıkarcı kesimler var. Bunu yapanda uluslararası egemen güçlerdir. Ortadoğu’daki sömürgeci güçlerdir.

Aynı zamanda Kürdistan’da bütünlüğe, birliğe, demokrasiye ve özgürlüğe gelmeyen bir kesim var. Özellikle Başur Kürdistan’da tam bu saldırılar etrafında oluşan bir cephe var. Ulusal kongre ve birlik, demokratik ulus mücadelesi ve bilinci bu saldırıları kırma amaçlı yapılıyor. Bu girişimler süreç itibarı ile anlamlı ve tarihidir.

ULUSAL KADIN KONFERANSI

Kürdistan’daki özgür kadın hareketinin öncülüğünde gelişen özgürlük mücadeleleri ve bu kapsamda gelişen demokratik ulus mücadelesi, Kürdistan ulusunu geliştirme ve özgürleştirme, kendini açığa çıkartma çabaları önemlidir. Ulusal kadın konferansı bu çabaların bir sonucudur. 3. Kadın Konferansı oluşturma çabaları önemlidir. Ulusal kadın konferansı çalışmaları Kürdistan’a dayatılan imha ve inkar konseptlerini boşa çıkartma ve egemenlikli zihniyeti aşma noktasında büyük bir role sahiptir. Aynı zamanda erkek egemenliğini kırma, kadın üzerindeki baskıyı, yönelimi, şiddeti kırma amaçlı yapılan çalışmalardır. Toplumsal açıdan bunun büyük bir önemi var. Bu anlamda süreç itibariyle gelişen bu tür mücadeleler ve girişlerin devam etmesi ve sonuç alması uluslararası sistemin müdahale ve yönelimlerini boşa çıkartacaktır.