HDP oylarını koruyor AKP Kürdistan'da erime yaşıyor

SAMER Yönetim Kurulu Üyesi Yüksel Genç, AKP'nin mevcut politikalarından dolayı Kürt oylarında yüzde 4 ile 6 arasında erime yaşadığını, kalan oylarının kayma olasılığının ise yüksek olduğunu vurguladı.

Saha çalışmalarında HDP'nin oylarını koruduğunu tespit ettiklerini belirten SAMER Yönetim Kurulu Üyesi Yüksel Genç, AKP'nin mevcut politikalarından dolayı Kürt oylarında yüzde 4 ile 6 arasında erime yaşadığını, kalan oylarının kayma olasılığının ise yüksek olduğunu vurguladı.

AKP ve MHP merkezli savaş ittifakı ile Türkiye’de kaos sürekli taze tutulurken, projelerine muhalif kesimler ise zor kullanılarak tasfiye edilmeye çalışılıyor. Bu şer ittifakının en büyük karşıtı Halkların Demokratik Partisi bileşenleri her gün düzenlenen operasyonlarla tutuklanıyor. Gazeteci ve aydınların da nefes alma alanı bırakılmadığı Türkiye’de, dış politikada ise sürekli duvara tosluyor. Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (SAMER) Yönetim Kurulu üyesi Yüksel Genç, siyasal alana ve saha dönük gözlemlerini ajansımıza değerlendirdi.

Meclis’in en büyük üçüncü partisi olan HDP, eş başkanları, milletvekilleri ve yöneticilerinin sürekli tutuklanmasıyla zor günler geçiriyor. Bu operasyonlar HDP’nin potansiyelinde ne gibi değişimlere yol açtı?

HDP’nin Türkiye koşullarında siyaset yapması hep zor oldu. Türkiye’de seçim çalışması en fazlası yaptığı zaman 7 Haziran öncesiydi. Ona rağmen HDP’nin büroları yakıldı, mitinglerinde bombalar patladı. Seçim öncesinde de HDP çok kolay bir siyaset yürütme hakkı ve özgürlüğü doğru dürüst bunlara sahip olma ve yürütme hakkına sahip değildi. Ama darbe girişimin ardından ikinci bir kulvar açıldı, HDP’nin siyaset yapmasının önündeki engelle ilgili. Bu ikinci kulvar neredeyse siyaset yapmayı imkansız hala getirebilecek şekilde işin öznelerine yönelerek, hapsederek siyaset yapabilme koşullarından tümüyle ayrıştırarak yol aldıramama meselesi vardı. Ekim ve Kasım aylarından sonra HDP milletvekilleri, DBP belediye eşbaşkanları, binlerce kişi gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldı. Son bir yılda HDP kapatılmadığı halde eşbaşkanları, milletvekilleri, yönetici ve üyeleri tutuklandı. Dolayısıyla eskiden bu tür durumlarda partiler kapatılırdı, ama şimdi kapatmadan siyaset yapmaları zorlaştırılıyor. Şu an fiili bir yasakla HDP siyaset yapamaz hale getirildi. Ama buna karşı demokratik siyaset yapabilme koşullarına ilişkin yeni şeyler yaratmaya zorlayan bir sistemle karşı karşıya. Hem Kürt hareketi hem de demokrasi bloğu.

Daha yaratıcı yöntemlerle daha yaratıcı demokratik siyasetin yeni kulvarlarını kurmak gibi bir görevle karşı karşıyalar. Nihayetinde son dönemdeki siyasetteki arayışlarında bunu fazlasıyla görüyoruz. Bir taraftan parlamenter sistemin getirdiği bazı olanakları tamamen kapatmamaya çalışma, öte yanda da halkla iç içe olan halkla ilişkileri geliştiren siyasal eğilimlerin öne çıktığını görüyoruz. Sosyal medya üzerinde açığa çıkan kampanyaların etkili olduğunu görüyoruz. Kürt hareketinde ve demokratik kesimlerde siyasetin sadece makro siyasal dille değil de edebi kültürel dinde yapıla bildiğine dair yeni yeni yöntem ve araçları görmeye başlıyoruz. Bunca kötülüğe ve zorluğa rağmen en önemli kazanımı olduğunu görüyoruz.

Kürdistan coğrafyasında yaşayan insanlar sürekli bir dinamizm içindeydi. Demokratik tepkilerini her türlü dile getirirlerdi. OHAL ile birlikte insanların sokağa çıkamıyor olması veya anti demokratik uygulamalara güçlü tepki veremiyor olması, bu politikaların halk tarafından onaylandığı anlamına mı geliyor?

Bölgede yaşananlar aslında sadece bir buçuk ile sınırlı değil. 2015’te, çözüm ve diyalog süreci olarak başlamış ama nihayete ermemiş sürecin bozulmaya başlamasından itibaren bölge çok hızlı bir şekilde çok şiddet içeren güvenlik politikaları tavan yaptığı ve hiçbir dönemle kıyaslanmayacak ama bütün dönemleri de kapsayan bir şiddet dalgasına maruz kaldı. OHAL gündelik hayatı militarize edecek şekilde işledi. 2 buçuk yılı aşan bir süreçtir bu. Bölge için güç koşullar yaratıyordu. Politik bir bölge ve Türkiye’nin diğer yerlerinden farklı olarak siyasal bilinç ve eleştirisini koyma, etkinlik, eylem yapma yanlarını uzun süredir korumuştur. Ama 2 buçuk sene içerisinde siyaset yapabilme koşullarını sağlayan tüm mekan ve araçlar yok sayıldı, suç unsuru sayıldı. Örneğin insanlar, mahalle meclisleri, halk evleri ya da gönül verdiği partiye gidiyordu ve yer alıyordu.

Önce siyasal görüşündeki partiden mahrum olmaya başladı. Polisler tarafından gözlenen ve gittiğinde fişlendiği düşündüğü partiye gidemez hale geldi. Halk ve mahalle meclisleri kapandı. İnsanlar kendi siyasal alanlarına özellikle HDP, DTK ve DBP’ye gidemez hale geldiler. Siyaset yapabilecekleri alanlara gitmekte zorluk çektiler. Bu konu bir türlü kendi başına bir eylem, etkinlik yapma haline gelmeye başladı. Örneğin Sur’daki HDP il binasına gitmek ya da DBP ilçe binasına gitmek neredeyse çok radikal siyasal eylemle eş değer mana yüklenmeye başladı. Bütün bunlar bu kadar politik bir coğrafyada, insanları politika yapabilecekleri hem sosyal hem de kültürel bütün alanlardan kopartarak kendi başına bırakmaya, bir biçimde depolitize olmasına, dip yapmasına, toplumsallığa engel olmasına yol açıyor. Oysa politik olmak ve politika yapmak toplumsal olmakla birebir eş değerdir.

Peki bu politikaların sahaya yansımasını nasıl gözlemliyorsunuz?

Evet, bölge halkı kırıldı, yaralandı. Bir araya gelip sorunlarına çözüm bulmakta güçlük çekiyorlar. Ama aynı zamanda bu yönelim ve saldırılara rağmen bölge halkı hiçbir zaman siyaseten tercih ettiği yerin ötesine de gitmedi. Bunu en azından saha çalışmalarımızda çok fazla deneyimledik, ölçmek gibi bir durumla karşı karşıya kaldık. İnsanlar son 2 buçuk yıldır bize ‘Bölgede HDP’nin oyları düştü mü?’ diye soruyorlar. ‘İnsanlar artık HDP’ye oy vermeyecek mi’ diye soruyorlar. ‘Hayır oy veriyorlar’ dediğimizde şaşırıyorlar. Çünkü gördükleri manzaranın hakikat olduğunu sanıyorlar. Oysa bölge insanı birçok nedenle uygulanmış ağır OHAL ve güvenlik politikaları içerisinde siyasal duruşlarını çok daha farklı bir biçimde koruyan ve ifade eden bir halk. Kendi siyasal iradesini bu kadar güç koşullarda eleştirmesini bilmek kadar sahiplenmesini bilen bir dil tutturduklarının farkında değiller.

Bu yüzden yaptığımız çalışmalarda bölgede HDP’nin oylarında sanıldığı gibi bir düşüşle karşılaşmıyoruz. İkincisi bölge halkı OHAL koşullarında bile salt siyasal oydaşlık hallerini değiştirmedikleri gibi siyaseten ideolojik bağlamlarını temsil eden alanları güçlendirecek derecede eleştirel ve çözüme zorlayıcı bir duruşta sergilediler. Bu kendi içerisinde yerelin değişik bir siyaset yapma biçimi olarak aslında karşımıza çıkıyor. Normalde bu tip durumlarda hızlı bir biçimde insanların kendilerini temsil eden siyasal partiyi çözümsüzlükle suçlayıp terk edeceklerini ve hızla farklı bir siyaset arayacakları düz bir değerlendirmeye sahip olurlar. Ama burada yaşanan şey öyle değil. Bu önemlidir.

AKP son dönemlerde söylem değişimine gitti. Özellikle Atatürkçü kesimlere hitap eden bir çizgi içinde. 180 derecelik bu dönüşün altında ne sebep yatıyor?

Son bir buçuk yıl içerisinde siyasal konumlanma biçiminde çok büyük değişimler yaşanmadı. HDP, AKP, HÜDA-PAR, CHP bölgede varlığını gösteren partilerin bulundukları yerlerde ciddi bir oy kaybı yaşanmadı. Ama son aylarda en büyük oy kaymasını çok büyük sayılmasa bile AKP içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu şunu gösteriyor; AKP aslında Kürt bölgesinde alabileceği oyların üst limitine ulaştı ve son 2 buçuk yıl içerisinde bu limitin altına iniyor ve bunun ötesine gidemezdi. Şimdi indiği yerden de çıkamaz. AKP’ye oy vermiş olan seçmen son iki yıllık güç politikasına, kayyum uygulamaları, siyasal iktidara yakın olanların yaşam güvencesinin olmasına dair bazı psikolojik etkilerin topluma sıklıkla empoze edilmesine gibi unsurlara rağmen kendini güvende hissetme yaşamını kurabilmenin bir koşulu olarak iktidara yakın olabilmek gibi psikolojisinin çok büyük etkilere rağmen son yaptığımız çalışmada AKP yüzde 4 ile 6 arasında oylarında erime var önceki döneme göre. Fakat aynı zamanda en büyük kararsız seçmeninde AKP içerisinde olduğunu da gördük. Daha önce AKP’ye oy vermiş olup şimdi kime oy vereceği konusunda şimdi fikir beyan etmekten çekinen ve kararsız olan seçmenin ağırlıklı olarak AKP’de olduğunu gördük.

Bölgede AKP oyları kısmi küçük erimeler yaşasa bile kalanını da çok sağlam ve köklü açık olarak yerinde duramayabileceği, bu konuda tedirgin oyları kendisinde barındırdığı, kayma olasılığının yüksek olduğu, hele hele Kürt siyasetiyle ilgili yürütmüş olduğu politikalar nedeniyle büyük bir Kürt kitlesi tarafından bunun bir güvensizlik haline geldiğini çalışmalarımızdan biliyoruz. Bu durumda bölgede yüzde 51’i karşılayabileceği bir ittifakı bulması imkansız hale gelmişken, zorlayabileceği daha büyük kitle Kemalist ya da Atatürk hassasiyeti olan geniş aynı zamanda apolitik kitlelerin AKP siyasetine kanalize olması ile ilgili koşullar aranıyor. Yüzde 51 ile ilgili olarak yapılan son manevra bu oluyor. Daha önce Kürt sorunu ile ilgili söylemleri üzerinde tek başına iktidar olan AKP’nin şimdi çok daha fazlasına ihtiyacı var. Bunun birinci nedeni artık kendisini tek başına iktidar edebilecek bir Kürt oyu meselesinden emin değil hatta düşüş var. Kararsızlık ve tedirgin oylar Kürtlerden doğru AKP içerisinde konumlanmış durumda.

AKP daha şimdiden 2019 yılındaki seçimlerin hesabını yapıyor. Bu kadar erken başlamaları neden kaynaklı? 2019 için ne tür senaryolar önümüze çıkabilir?

Siyasetin hazırlıklarına baktığımızda çok yakında bir erken seçimin olma ihtimali mümkün. Hızla yerel iktidarların el değiştirmesi, güvenmediklerini düşündükleri yerel idarecilerin görevden çektirilmesi, iç dizayn çalışmaları, muhtarla yeninden başlayan toplantılar. Yine il başkanları nezdinde örgütleme çalışmaları yükselmiş olması meselesine baktığımda AKP’nin bir tür seçim hazırlığı içerisinde olduğunu görmek pekâlâ mümkün. Genel kanı şimdiye kadar Temmuz itibari ile bir genel seçimin yerel seçimden önce yapılacağıdır. Yerel seçimde kaybetme olasılığı yüksek olan AKP’nin, başkanlık sistemini içeren yüzde 50 artı 1 oy gerektiren genel seçime gitmeyi cesaret edemeyeceği, bu yüzden de genel seçimi öne alacağı kanaati çokça konuşuluyordu.

Ancak bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmaları bu durumu reddeden bir durumdaydı. Siyasettin iktidarını oluşturanların söylemlerinin ne kadar ters olduğunu, akşamdan sabaha varmadan tersini yaptıklarını da biliyoruz. Tüm bunlara rağmen 2019’da seçim olması halinde bile şuandaki hazırlıklarla AKP iktidarı şunu gösteriyor. Seçimlere bir buçuk sene kalmış olsa bile seçime hazır olmayan bir yerel hal var. Yüzde 51’i karşılayamayacak bir yerel örgütleme hali var. Toplumsal psikoloji, güvensizlik sadece bölgede Türkiye’nin her yerinde kaygı, endişe ve güvensizlik kat sayısı yüzde 80’lere vardı. Bu kadar güvensizlik katsayısının olduğu bir memlekette, toplumsal yapıda iktidar partilerinin yüksek oy almaları zor. Dolasıyla toplumun konsolide edilmesi moral ve motivasyon açısından yeniden psikolojik bazı dalgalanmalara tabi olması tabiri yerindeyse sahte iyilikler yayma bir şekilde insanlara normalleşme duygusunu empoze etmesi için bir buçuk yıl o kadar da uzun bir zaman değil. Eğer son birkaç yıldaki tahribatları gözlemlerseniz bu toplumsal mutsuzluğun ortaya çıkardığı kırgınlık ve umutsuzluklar bir buçuk yıl toparlanması için yeterli bir zaman aralığı değil. AKP seçimi kazanacağından emin olduğu zamanda yapacaktır. Bu Temmuz’da olabilir 2019’da olabilir. Hatta 2019 bile yetmeyebilir. Kendilğış kamuoyu yoklamalarını yapıyor sürekli olarak.

MHP birdenbire yüzde 10’luk seçim barajının değiştirilmesi gerektiği açıklaması yaptı. AKP de zaman kaybetmeden bu konuyu tartışmaya hazır olduklarını açıkladı. Ne oldu da AKP-MHP seçim barajını düşürmeyi konuşmaya başladı?

AKP ve MHP arasında 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra, aslında 2015’in sonlarına doğru da oldukça yüzeyde görülebilecek bir ittifak hali var. Rejim değişikliği karşısında birbirlerine karşı verdikleri sözler olduğunu anlıyoruz kamuoyuna yansıyanlardan. MHP aslında AKP ile kurmuş olduğu ittifakta kendi tabanını AKP’ye yedeklemiş olsa bile tümüyle sahneden silinmemek için bir formül ihtiyacı içerisindedir. Son kamuoyu araştırmalarında oylarında ciddi bir düşüş ve baraj problemi olduğunu gösteriyor. Esasen 1 Kasım seçimlerde de baraj sorunu vardı. Sürpriz bir şekilde yüzde 10 barajını aştı. Fakat şimdi ‘İyi Parti’ olanağı ile beraber milliyetçi ve ulusal seçmen açısında üçüncü bir alternatif çıkmış olması sağ oylarda belli bir dalgalanmayı getirme olasılığı var. Bunları MHP’yi ne yaparlarsa yapsınlar barajın üstüne çıkaramama ihtimali ile karşılaşmalarına yol açtı. Bu önemli. Öte yandan barajın düşürülmesi üzerinden tartışmaların kendisi Türkiye’nin demokratikleşme ve normalleşme ile ilgili bir psikoloji algı yaratır hesabı da olabilir diye düşünüyorum. Ama bana kalırsa MHP ikna edilirse, barajı düşürmeden daha başka bir seçim formülasyonu, seçim yasası üzerinden farklı bir anlaşmayı öncelemek isterler. Örneğin dar bölge seçimlerinin öne çıkarılması meselesi ya da bölgesel bazlı ayrıştırıcı yeni seçim formülleri deneyebilirler.

AKP-MHP-Vatan Partisi-HÜDA-PAR, BBP gibi sağ ırkçı partiler ittifak halinde. Peki bu bloka karşı HDP’nin başını çektiği partiler nasıl bir politika izlemeli. CHP, bu kutuplaşma içinde nasıl bir pozisyon takınıyor.

Seçimlerde hayır bloğu olarak ortaya çıkan ve demokratikleşmede büyük misyon üstelenen partiler, Kars’tan Edirne’ye kadar koca bir kucaklaşma çemberi kurdular. Bunlar hayır cephesini bir araya getirebilecek en önemli bir neden ve sorumluluktu. Bu sorumluluğu en fazla yürütebilecek siyaset yapabilme kolaylığı açısından boynunun borcu olan partinin başında CHP geliyordu. Çünkü HDP en büyük üçüncü parti olmakla beraber siyaset yapma koşulları sistem tarafından el konulmuş durumda ve siyaset yapma güçlüğünü büyük oranda HDP taşıyor.

Fakat referandum sonrasındaki sürece baktığımızda CHP’nin adalet yürüyüşünü saymazsak sol bloku bir araya getirebilecek bir CHP’den sağa ait değerlerden boşanmaya hazır bir CHP’den bahsetmek çok zor. CHP’yi sol saymak çok güç. CHP daha karma bir yapı. Kendisinden devlet partisi olarak hareket etme reflekslerinin genetik yapısından çok fazla yedirmiş bir parti. Referandum sonrasındaki hayır bloğunu buluşturma başarısızlığından anlıyoruz ki kendi bünyesinde devlet partisi olmaya has olan yapıyı aşmakta güçlük çekiyor. Hatta bu konuyu aşma konusunda kitleleri ikna etmiyor. Bu yanıyla beraber büyük kitleyi, yani ülkenin bir yanını temsil etme gücünü gösteremedi. En büyük hadikaplarından biri olarak Kürt fobisini ve Kürt sorununa yaklaşım fobisini değiştiremedi. Böyle olunca hayır cephesini bir araya getirecek liderlik yapma vasfını yitirdi.

Yerel ve demokratik muhalefet açısından en güçlü parti bugün yaşadıklarına rağmen HDP görünüyor Türkiye açısından. HDP’nin kendisine yasaklanmış sistem araçları dışındaki araçları çok daha yaratıcı kullanarak hayır blokunun bir bütüne ulaşmasının yollarını bulmasında fayda var. Tabii ki de hayır blokunu kendisini HDP yapacak diye bir şey ifade etmiyorum. Bu HDP’ye de haksızlık olur. Ama HDP yüzde 50 hayır bloğunu temsil eden siyasetleri bir araya getirebilecek güçte bir politik duruşu bulabilmesi eminin demokratikleşmenin önünü de açacaktır.

Son dönemde yaptığınız saha çalışmalarında halkta nasıl bir ruh hali hakim?

Saha çalışması yaparken toplumda gözlemlediğimiz bir durum var. 2002 Kasım’ından bu yana iktidarda olan ve 2010 sonrasında 2013 ile 2015 arasındaki olağan üstü çözüm konusunda kimseyi ikna etmeyen ama sevindiren uygulamaları saymazsak 2010’dan sonraki ciddi anlamda tedirginlikler oluşturan esas olarak da 2015, 2016 ve 2017 politikaları ile beraber Türkiye halkları ciddi anlamda korkutan siyasal iktidar var. Yerel halka indiğimizde oy vermiş olsun olmasın AKP iktidarının yapabileceklerinden ve kendilerini götürebilecekleri noktadan kaygı duyan çok büyük bir kitle var. Öte yandan AKP’nin her durumda en yüksek oyu alabilecek olacağına dair kanaatte kurulmuş durumda bütün erimeye rağmen. Böyle düşünmeye en önemli nedenlerinden biri AKP ve AKP’ye liderlik yapan siyasal figürün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aşacak alternatif liderlik yapacak birinin olmaması ya da muhalefetin zayıflığıdır. Bu zayıflık geniş ve yoksul kitlelerde ciddi anlamda üzüntü kaynağı tam olarak. Sahada insanlarla konuştuğumuzda insanlar “Bu iktidar gitmeli ama kim yerine gelecek. En kötüsü daha iyi ama en kötüsü kim?” sorularına muhatap oluyoruz.

Öte yandan şöyle bir kanaatin giderek geliştiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kurmuş olduğu siyasetin ülkeyi, bölgeyi iç savaşın ve bölgesel savaşın eşiğine getirdiği, oldukça riskli ekonomik politikaları ile yoksulluğun uzun süre aşılamayacağı, ekonomik keşmekeşliğin çok derin olduğuna dönük kanaat, toplumda melankoli yaratıyor. Buna rağmen giderek son dönemde gelişen bir inanç var. Evet mevcut durumda Erdoğan’ın yürütmüş olduğu politikalara alternatif politik liderlik ve politik siyasal hattı çıkabilmiş değil. Bu mevcut kötüye gidişi kırabilecek bir güç birliği beklentisi var halkta. Bu güç birliğinin içerisinde sağdan ve soldan mevcut gidişattan rahatsız olan bir kesim var. İkinci bir inanç ise AKP’nin mevcut sorunsuz iktidar hanesini kesebilecek ve onu durdurabilecek en büyük gücün yine AKP içerisinde çıkabilme olasılığına dönük bir beklentinin kurulduğunu da görüyoruz. Mevcut savaş ve istikrarsızlık politikalarını yine kendi içerisinden çıkacak bir gücün durdurabileceği dönük bir eğilimin de yavaş yavaş sahada oluştuğu söylenebilir.