İsviçre'de şiddet ve özgür eş yaşam tartışmaları

İsviçre'nin kentlerinde 25 Kasım vesilesiyle düzenlenen panellerde, toplumsal cinsiyetçilik, şiddet ve özgür eş yaşam tartışıldı.

İsviçre’nin Basel, Winterthur ve Lugano kentlerinde,  25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinlikleri kapsamında üç ayrı panel düzenlendi. Panellerde, Kürt Kadın Hareketi ve çeşitli kadın örgütlerinden katılımlar oldu.
Panellerde, “şiddetin yaşamdaki yeri ve özgür erkek-özgür kadın gerçekliğine ne kadar ulaşıldığına” dönük tartışmalar yürütüldü. Özellikle sosyal hayat içinde halen şiddetin birçok türünün mevcut olduğu, fiziksel şiddetle birlikte en yaygın şiddet türünün psikolojik şiddet olduğu belirtildi. Psikolojik şiddetin daha çok erkek egemen kültürü kutsayan, ataerkilliği yücelten, bir o kadar da kadını kadın olmaktan kaynaklı aşağılayan, küçümseyen, kadının aklıyla ve duygularıyla sürekli kadını vurmaya çalışan ideolojik bir saldırı biçimi olduğu vurgulandı. Psikolojik şiddetin duygusal, sözel ve sosyal şiddeti barındırdığına dikkat çekilen tartışmalarda, alay etme, küfretme, aşağılama, küçümseme, bağırma ve tehdit etme gibi kişinin kendine olan güvenine zarar veren tüm davranış biçimlerinin psikolojik şiddet olarak tanımlanması gerektiği kaydedildi. Gündelik yaşam içinde erkeklerin kadınlar ve çocuklar üzerinde ağırlıklı olarak psikolojik şiddete başvurduğu, bu durumun kadının özgüveninde derin kırılmalar yarattığı, çocuklarda da kişilik bozukluklarına ve erkenden özgüven kaybına yol açtığı vurgulandı. 

TABULAR VE KAPİTALİZMİN ETKİSİ

Yine kapalı ve muhafazakar toplumlarda “ayıp” ve “namus” gibi kavramların pratikteki karşılıklarına değinildi. Cinsel şiddetin ise tabusal yaklaşımlardan dolayı tartışılamadığı, genelde üstünün kapatıldığı, “özel alan” adı altında cinsel şiddetin gizlendiği ve meşrulaştırıldığına dikkat çekildi. Halen kız ve erkek çocukların yetiştirilme tarzlarında ayrımcılığın aşılmadığı, kız çocuklarına kullanılan dille erkek çocuklara karşı gündelik üretilen dilin aynı olmadığı, cinsiyetçiliğin dilde kendini ürettiği ve bunun bir yaşam tarzı haline geldiği belirtildi. 
Tartışmalarda, kapitalist ilişki biçimlerini bir çeşit özgürlük alanı olarak gören zihniyetin mevcut travmaları derinleştirdiği de vurgulandı. Feodal kültürün üstüne giydirilen kapitalist ilişki biçimlerinin çarpık özgürlük anlayışını derinleştirdiği, gerçek özgürlüğün, sürekli mücadele eden ve hayatı değişmesi gereken bir devrim alanı olarak gören zihniyette aranması gerektiği ifade edildi.

AKP TECAVÜZÜ TEMSİL EDİYOR

Panellerde, Kürt Özgürlük Hareketi'nin 40 yıllık deneyiminin muazzam bir toplumsal özgürlükler alanı açtığı, özgür eş yaşam anlayışının ise özgür kadınlar ve özgür erkeklerin eşitliğine dikkat çeken bir toplumsal proje olduğu  vurgulandı. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nin asıl amacının özgür bir toplum yaratmak olduğu, AKP'nin ise tecavüzü meşrulaştıran ve özgür toplumu engellemeyi hedefleyen zihniyeti temsil ettiği kaydedildi.
Panellerde, her ay bu tarz etkinliklerin yapılarak toplumsal duyarlılığın yaratılması gerektiği de belirtildi.