Kadın ordulaşmasının öncüsü: Berîtan

Berîtan'ı anlatan yoldaşı Zelal Azad, "Deyim yerindeyse çok önemli bir potansiyele sahipti ve PKK bunu ateşleyip harekete geçiren güç oldu" dedi.

Berîtan'ın Öcalan ve PKK'ye bağlılığına dikkati çeken Azad, şunları da aktardı: "Onun direnişi karşısında peşmergeler dahi çok etkileniyor. Peşmergelerden bazıları daha o esnada silahlarını kayalara vurup parçalıyorlar. Onlardan bazıları sonradan partiye katılmıştı."

KDP ile PKK arasında 1992 yılında yaşanan bir çatışmada teslimiyete karşı kendisini uçuruma atarak Kürt Özgürlük Hareketi'nde bir çizgi haline gelen Berîtan'ı (Gülnaz Karataş), yoldaşı Zelal Azad anlattı.

Gülnaz Karataş (Berîtan), 1971'de aslen Dersimli olan memur bir ailenin çocuğu olarak Solhan'da doğdu. İlkokulu Elazığ'da okudu. 1989'da İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisadi Bilimler Fakültesi'ne kaydoldu. Okulun hentbol takımının kaptanı, en çok kitap okuyan öğrencisi, baskıya gelmeyen-katı kurallara karşı dik başlı özellikleriyle öne çıktı. 1989 Newrozu'nda Kürt olduğunu öğrendi. 1990'da nişanlısıyla birlikte PKK saflarına katıldı. Halk içinde örgütlenme çalışmalarında bulunurken tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra yönünü dağlara çevirdi.  

'KENDİ YAŞAMINDA FEODALİTEYİ KIRMIŞTI'

Berîtan'ı gerilla saflarında tanıyan yoldaşı Zelal Azad, şunları anlattı:

"92 ilkbaharında Xakurkê’de karşılaşmıştık. Berîtan arkadaş katılalı henüz bir yıl olmamıştı. Xakurkê’de oluşturulan basın birimine alınmıştık. Orada Güney savaşı başlayana kadar uzun bir süre birlikte kaldık. İlkin tipi dikkatimi çekmişti. Böyle uzun boylu, zayıf, gözlüklü, küt dağınık saçlı, çok entelektüel bir tipi vardı. Tavırları, davranışları, rahatlığı, doğallığı da insanın çok dikkatini çekiyordu. İnsan onda feodalitenin kırıldığını görebiliyordu. Çok rahat kendisini ifade edebilmesi, konuşması, tartışması, coşkusu, iddialılığı hemen dikkati çekiyordu. Bir de çok dikkatli, uyanık özellikleri vardı.

Birçok insanın eğitimle, yıllar süren bir emekle kendisinde gerçekleştirmek istediklerine o doğallığında sahipti. Onun kendi mizacında vardı. Çok fazla bastırılmamış bir kişiliktir. Toplum içerisinde kadın sürekli bastırılır; gücü, enerjisi, düşüncesi bir baskı altında kalır. Onu açığa çıkarmak için çok güçlü bir çözümleme düzeyi gerekir. Bunun çabasını göstermek gerekir. Bu özellikler onda sanki kendiliğinden vardı. Yetişme tarzı, koşullarından kaynaklı çok fazla bastırılmamış olması -ya da buna izin vermemesi- birçok özgürlük ölçüsünü kişiliğinde oturtmak için güçlü bir olanak sunuyordu ona. Deyim yerindeyse çok önemli bir potansiyele sahipti ve PKK bunu ateşleyip harekete geçiren güç oldu. Kendi anlatımlarıyla öyle. Üniversite başlarında ya da lisedeyken biraz anarşist özellikleri varmış. Toplumun kabul edemeyeceği bir şeyi yapıyormuş. O tür şeyleri var. Bunları da cesaretle yapıyor. 'Kirpiklerimi eflatuna boyuyordum. Bir mavi bir yeşil ayakkabı giyiyordum. Şortla bisiklete binip geziyordum' diyordu. O ölçülere karşı da anarşist bir duruşu var."

'KORKAKLIĞI AYIPLARDI'

Azad, Berîtan'ın coşkulu kişiliğine de değinerek, şöyle devam ediyor: "Çok coşkulu bir insandı. Mesela coşku bir tanrıça özelliğidir. Yaşam coşkusu, sevinci Berîtan arkadaşta çok içsel, içten gelen bir şey. Sonradan edinilmiş, zorlama kazanılmış bir özellik değil. Bir kadın özelliği. Kadında bastırılmış doğal yönleri yansıtan bir özellik. Coşkusu onun yaşamda engel tanımazlığına neden oluyordu. Hiçbir görev karşısında yılgınlık duymazdı. Girdiği her işi büyük bir zevkle, coşkuyla yapardı. İçinden gelerek yapardı. Zorlama yoktu yani. Salt görev bir zorunluluk gibi algılayıp 'yapayım' demezdi. Mesela Berîtan arkadaş için korkaklık çok büyük bir ayıptı. Onun gözündeki devrimci ölçüler, değerler, 'devrimci bir kadın nasıl olmalıdır' sorusuna verdiği cevaplar, parti ile kendiliğinden bütünleşiyordu. Onda açığa çıkan kadının özü, yani kadının erkekle kıyaslanamayacak kadar güçlü özellikleri doğal bir devrimciliği açığa çıkarıyordu. Devrimcilikle bütünleşiyordu. Parti Önderliğinin kadın üzerine çok ayrıntılı perspektif ve çözümlemeleri onun şehadetinin ardından, ‘93’ten sonra gelişmeye başladı."

'ÖNDERLİĞİ ROMANLAŞTIRMAK İSTİYORDU'

Azad, "Çok erken şehit düştü. Önderliğe karşı büyük bir ilgi ve arayışı vardı" dediği Berîtan'ı anlatmayı şöyle sürdürdü:

"Tüm yaşam amaçları, arayışları, hayalleri, kafasında oluşturduğu sosyalist kişilik, Önderlikte şekilleniyordu. Hep yücelme ve ona layık olma istemi vardı. Önderliği çok yüce bir varlık olarak görüyor ve hep ona layık olmak istiyordu. Ona göre Önderliğe layık olmak, onun ışığında yürümek sosyalist bir kişiliğe ulaşmakla eşti. Mesela Önderlik çözümlemelerini çok okurdu. Hatta Önderliğe yazdığı raporda çözümlemelerin romanlaştırılabileceğinden bahsediyor. Bunu ilk gündemleştiren Berîtan arkadaştı. Önderlik, sanat ve edebiyat üzerine çözümlemeleri onun şehadetinden sonra geliştirmeye başladı. ‘92’den sonra sahaya gitmiştik. O zaman Önderlik bizi Kürdistan’da sanat ve edebiyatın nasıl olacağı üzerine yoğunlaştırıyordu. Orada sık sık Berîtan gerçekliğine vurgu yapıyordu. Önderlik, 'Berîtan bize bir perspektif oldu' diyordu. O, savaşın her iki yönünü de hissediyordu. Kendisine karşı dayatılan her türden köleliğe karşı savaşıyor. Orada açığa çıkarttığı irade ile yakaladığı onur duygusundan haz alıyor.

'PKK'DE ÖZGÜRLEŞME DUYGUSUNU YAŞADI'

Berîtan arkadaş gerçekten savaşmayı çok isteyen bir arkadaştı. Basın birimindeyken sürekli pratik birlikler için önerilerde bulunuyordu. Bir raporunda 'gerillada iddialıyım' diyordu. O dayatmaları sonuç verdi ve pratik birliklere gitti. O zaman bazı kadın arkadaşlarda savaşı tanımadıklarından dolayı ürkeklikler yaşanıyordu. 'Acaba yapar mıyım, gücüm yeter mi, düşmanla karşılaştığımda acaba psikolojim nasıl olur' gibi kaygılar vardı. Bunlar ilk elden yaşanan çelişkilerdir. Çoğunlukla ilk eylemden sonra aşılır. Fakat Berîtan arkadaş bu noktada hiç ikirciklik yaşamadı. Hiç yapar mıyım, yapamaz mıyım demedi. Yani tutuk değildi. O zaman da üzerine çok düşünüyordum. Sanki yüz yılların baskısı onun üzerinde yok gibiydi. Onun amaca bağlılığıyla çok yakından bağlantılı. PKK’deki özgürleşme duygusunun kendisine kazandırdığı bir durum. Savaşa girdiği noktada da güçlü katılıyor. Nitekim iddiasında ısrarı kısa sürede kanıtladı. Aktifliği, cesareti ile cephe komutanlığı yaptı. Rubarok eylemine katıldı. O eylemde yaralanmıştı. M16 mermisi çenesinin altından girip dudağına yakın bir yerden çıkmıştı. Çıktığı yerde hafif bir yara izi oluşmuştu. Gamzeye benziyordu. Sonradan karşılaştığımızda 'Bana yakışmış, ne güzel olmuşum değil mi' diye takılıyordu. 

Berîtan arkadaş da ölümden korkmaktan ziyade onunla dalga geçerdi. Yaşamı severdi. Hem de çok severdi. Ölümü de küçümserdi. Akşam mı ölsem, sabah mı? Hava kötüyken mi ölsem, iyiyken mi? Bunları sorardı. Yani ölümü de reddetmezdi. Hep haziranda, güneşli güzel günlerde ölmek istediğini söylerdi. 

Onda devrimci romantizm vardı. Yaşamın ufak ayrıntıları karşısında zevk alışı dahi duruşuna yansıyordu. Hiçbir şeyi angarya olarak görmüyordu. Severek yapıyor her şeyi. Fakat bu yalnızca bir duygu değil, bir bilinç durumu. Önderlik 'Benim bir doğruma katılmanız bile sizi atom gibi yapar' diyordu. Arkadaşta gelişen bu. Bir şeyleri anlamanın yarattığı aktiflik, ele avuca sığmazlık."

'DİRENİŞİ DÜŞMANI DA ETKİLEDİ; PARTİYE KATILANLAR OLDU'

Zelal Azad, Berîtan'ın (Gülnaz Karataş) direnişinin düşmanı da etkilediğine vurgu yaparak, şunları ifade etti:

"1992 yılında, KDP ve YNK ile olan savaşımızda Berîtan arkadaşın diğer takım komutanı İsmail arkadaşla sorumlu bulundukları tepeye düşman saldırıyor. 500’e yakın KDP ve YNK peşmergesi birden saldırıyor. İçlerinde Türk subayları da var. Uzun bir çatışmadan sonra tepe düşüyor. Geri çekilme yapmak zorundalar. Ancak İsmail arkadaş yaralandığı için önceden geri çekilmek zorunda kalıyor. Berîtan arkadaş diğer arkadaşları toparlıyor. Geri çekilmeyi planlıyor. Kendisi arkadaşların savunmasında kalıyor. Diğer arkadaşlar tek tek geri çekiliyorlar. O savunmada olduğu için kendisi geri çekilemiyor. Peşmergeler çevresini kuşatıyorlar. Bir uçurumun kenarındadır, yaralıdır. Peşmergeler teslim olmasını söylüyorlar. Berîtan arkadaş, 'Siz Güney’den Kuzey devrimine saldırıyorsunuz. İşbirlikçisiniz' diye bağırıp, 'Bijî Serok Apo' sloganını atıyor. Peşmergeler 'Teslim ol, sana bir şey yapmayacağız' diye neredeyse yalvarıyorlar. Berîtan arkadaş slogan atmaya devam ediyor. Cephanesi bir süre sonra bitiyor. Çıkış olamayacağını anlıyor, Berîtan arkadaş. Ancak düşman eline sağ geçmeyi de devrimci onuruna yediremiyor. Kendisini hemen yanındaki uçurumdan silahıyla beraber aşağı atıyor. Silahını da düşmana bırakmıyor...

Şehadeti büyük bir sarsıntı yarattı. Bizi bırakalım, onun direnişi karşısında peşmergeler dahi çok etkileniyor. Teslimiyettense uçurumla kucaklaşmasını gören peşmergelerden bazıları daha o esnada silahlarını kayalara vurup parçalıyorlar. Onlardan bazıları sonradan partiye katılmıştı. Birisiyle ben de karşılaştım. Gerçekten çok etkilenmişti. Şimdi ismini hatırlamıyorum. Ancak onun gibi onlarcası katılmıştı. Güney illerinde de kahramanlığı dilden dile yayıldı. Arkadaşlar, PKK’li olmayan köylerde bile Berîtan arkadaşın fotoğrafını gördüklerini söylüyorlardı."