KHK ile ihraç edilen kadınlar anlatıyor: Direndikçe güçleniyorum

Kadınlar sadece 8 Mart’ta alanlara çıkmıyor, her günü 8 Mart’a çeviriyor. OHAL KHK’ları ile işlerinden atılan kadınlar direnişlerini anlatıyor…

Türkiye’de OHAL boyunca taciz, tecavüz ve cinayetlere karşı sesini yükselten ve sokakları ısrarla terk etmeyenler kadınlar oldu. Yapılan operasyonlar, tutuklamalar, baskılar toplumun hemen hemen her kesimini sindirirken özellikle örgütlü kadınlar bu ısrarından geri adım atmadı. 25 Kasımlardan 8 Martlara sokakta olmaya da devam ediyorlar. Öte yandan AKP’nin OHAL ve KHK’larla yeniden şekillendirdiği Türkiye’de kadına biçilen elbise gün geçtikçe daraltılıyor. Kahkaha atması, çocuk doğurması, bakire olup olmaması, gece sokakta gezmesi, dolmuşta şort giymesi ve ne giyerse giysin tahrik etmesi her gün gündem oluyor. Kadın anneyse de kardeşse de oğlunu ve kardeşini tahrik edebileceği yönünde fetvalar verilirken sokakta herkesin önünde saldırıya uğrayabiliyor. Bu saldırılarsa ancak kadınların tepki vermesi ile cezalandırılıyor. Kadınlarsa bu saldırılar karşısından ses çıkarmaya devam ediyor.

AKP sadece kadına sokakta saldırmıyor, KHK’larla bugün kamudan 25 bin kadın ihraç edildi. Her gün kadının sokakta olmasına içerlenen hükümet, onu tamamen evine kapatmak için ekonomik özgürlüğünü de elinden alıyor. Ailesine, babasına ya da kocasına muhtaç olup iktidara başkaldırmasın ses çıkarmasın diye... Ama durum hiç de öyle tasarlandığı gibi gitmiyor. Zira kadınlar her gün işlenen cinayetlere, taciz ve tecavüzlere karşı geldiği gibi KHK’lar OHAL ve savaşa da sesini yükseltiyor.

OHAL KHK’ları ile hukuksuz bir şekilde işinden atılan kadınlar İstanbul’da Bakırköy, Kadıköy ile Kartal’da bir yılı aşkındır işlerini geri istiyor ve eylemler yapıyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken 2018’de 8 Mart’ı direnerek karşılayan kadınların hikâyesini dinledik…

EVDE OTURMUYORUZ SESİMİZİ ÇIKARTIYORUZ

Fatoş Çekmen, 29 Ekim 2016’daki 675sayılı KHK ile Adalet Bakanlığı’ndan ihraç edilmiş. O gün bugündür de Bakırköy’de haftanın üç günü KESK tarafından yapılan oturma eylemine katılıyor ve halka neden ihraç edildiklerini anlatıyor: “Aradan bir buçuk yıl geçti. İlk önce bir buçuk aylık bir açığa alınma dönemim oldu ondan sonra ihraç edildim. Ocak’ta da eylemler başladı Bakırköy’de o günden bu yana buradayım. OHAL komisyonuna gerekli başvuruyu ben de bireysel olarak yaptım. Ama yine de bir beklentim yok. Bunu daha çok bir aldatmaca komisyonu olarak görüyorum. Biraz da süreci geçiştirme gibi. Eylemlerimiz oluyor OHAL’e, ihraçlara karşı direniyoruz, evde oturmuyoruz ve sesimi çıkartıyoruz.”

Fatoş birçok arkadaşının iş bulamadığını maddi sıkıntılar çektiklerini fakat yine de direnişi bırakmadıklarını söylüyor. Eylemleriyse haftanın üç günü pazartesi, çarşamba ve cumartesi Kadıköy ve Bakırköy’de Cuma günü de Kartal’da oluyor.

TEK TEK TOPLADIM PARÇALARIMI

Bu 1,5 yıllık sürecin kendisi için zor geçtiğini de anlatıyor Fatoş Çekmen, maddi ve manevi anlamda çok sıkıntı yaşamış. İki tane kızı olduğunu söyleyen Fatoş, onlarla ilgili de çok fazla sorunu olduğunu fakat ailesinin bu süreçte hem maddi anlamda hem de eylemlere katılım konusunda destek verdiğini belirtiyor.

Fatoş’un işi için eylemlere geldiği ilk gün ise onun için bir kırılma noktası olmuş. O günü şöyle anlatıyor: “Ben eyleme geldiğim ilk günü hatırlıyorum, arabadan inip buraya yürüyene kadar parça parça döküldüğümü hissettim. Ama eylem bittiğinde dönerken, o döktüğüm her parçayı toplayarak evime gittim. Direndikçe güçleniyorum. Diğer arkadaşlarımız da benden farklı değil...”

BİZİ ONLAR MÜCADELEYE İTTİ SAĞ OLSUNLAR…

Fatoş, AKP iktidarının en başından beri kadınları eve kapatmaya çalıştığını ifade ediyor ve yasalaştırılmaya çalışılan başka bir düzenlemeyi anlatıyor: “Özellikle biz muhalif kesimi işinden attıktan sonra AKP diğer kadınlara da torba yasalarla evde çalışma dedikleri bir sistem getirmeye çalışıyor. Evde çalışma dönemi dedikleri şey de mevcut iktidarın kadınları eve tıkamak için attığı adımlardan sadece bir tanesi. Ama bu medyada gerçek şekliyle yansıtılmıyor ya da kendine yeteri kadar yer bulmuyor. Sanki kadın hem evde çalışıp, ev işini yapıp hem de çocuklarına baktığı için maaş alacakmış gibi gösteriliyor, işi kolaylaşmış gibi. Bu kadını eve kapatmaktan onu kimliksizleştirmekten başka bir şey değil bana göre. Buna da karşı çıkıyoruz ki bizim ihraçlarımızın bir sebebi de buydu. Bu tip şeylere karşı çıkmak bizi ihraçlara kadar getirdi. Evet, artık çalışma alanlarımızda değiliz ama bir direniş alanındayız. Bizi aslında biraz daha mücadele etmeye yönelttiler bilmeden de olsa. Mücadelenin önünü açtılar ve bizi biraz kendimize getirdiler sağ olsunlar.”

EN BÜYÜK ŞİDDET OHAL

8 Mart’a yaklaşırken “Ben en büyük şiddet olarak OHAL’i görüyorum” diyen Fatoş Çekmen baskıların iyice arttığı bir dönemden geçtiğimizi söylüyor ve devam ediyor: “8 Mart’ta hem tacize hem tecavüze, istismara, cinayetlere hem de OHAL’e karşı sesimizi yükselteceğiz. Eşit işe eşit ücret talebimiz olacak her zamanki gibi alanlarda olacağız.”

İHRAÇLAR MUHALİF KİMLİKLERE SALDIRI

Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda direnen diğer kadınlardan biri de Filiz Soylu. Filiz, 7 Şubat 2017’de Milli Eğitim’den ihraç edilmiş bir biyoloji öğretmeni. İhraçların en önemli sebebinin muhalif kimliği sindirme olduğu düşüncesinde “Eğitimin dinselleştirilmesi ve cinsiyetçi bir eğitimin yaygınlaştırılması söz konusu, bizzat tedaviye cezaya tabi tutulması gereken kişilerin Milli Eğitim’de önünü açtılar. Bir noktada başarılı olduklarını düşünüyorum çünkü en direngen unsurları, kurmak istedikleri sistemden ayıklayıp dışarı attılar. Geride kalanların gözü de bu şekilde korkutuldu. Ne yazık ki şimdi kimsenin sesi eskiden bulunduğumuz kurumlarda çıkmıyor. Bunu ayrımsız söylüyorum. Böyle bir emekçi kitlesi yaratıldı.”

İŞİNİ İSTEMEK SUÇ OLMAMALI

Filiz Soylu, KHK ile ihraç edilmenin şu an herhangi bir işten atılmaktan çok daha farklı bir şey olduğunu söylüyor. Çünkü KHK ile toplumsal bir hedef haline getirildiklerini hatta sadece kendilerinin değil, ailelerinin de hedef olduğunu ve linçe maruz bırakıldıklarını belirtiyor. Ve elbette herkes gibi onun için de zor bir süreç olmuş: “Zor bir süreç anneyim, evliyim. Geçmiş yıllarımı alıp götürdü bu KHK. Bu zorlu süreçte toplum da sindirildi bunu kabul etmek gerekli. Evet, biz burada bir yıla yakındır direniyoruz çünkü ekmeğimi geri istiyorum ben. Kimse bana mesleğimi bahşetmedi. Torpil kapılarında biz beklemedik. Bekleyenler bugün çıkamıyor. Yoksa iş, ekmek kavgası o kadar kolay değil. Bir insanı yaşayan ölüye çeviriyorsunuz. Kolay mı? Tavuğu bile keserken çırpınıyor! İşini istemek de suç olmamalı. Biz işimize elbette geri döneceğiz ama bu süreci topluma anlatmak gerekiyor. Aslında anlattığımız şey bu toplumun neyle karşı karşıya olduğudur.”

KADERİMİ BAŞKASINA TESLİM ETMEYECEĞİM

“Okullarda biz yoksak taciz, tecavüz var” diyen Filiz, öğrencilerin cemaatlere peşkeş çekildiğinin altını çiziyor ve biz yoksak okullarda eğitim yok diye de vurguluyor. Ama ona göre bu toplum iyice batağa battıktan sonra işlerine geri dönmelerinin de bir anlamı yok.

Filiz, toplumun özellikle de kadınlar üzerinden sindirildiği görüşünde; çünkü çalışan bir kadının kapı önüne konulması demek, ekonomik özgürlüğünün elinden alınması anlamına geliyor. Bu da geleceğiyle ilgili bütün kaderini başkasına teslim yol açıyor. Filiz Soylu tam da bunu, yani bir başkasının onun hakkında karar vermesini kabul etmeyeceğini ve direneceğini söyleyip bitiriyor konuşmasını.

ÇÜNKÜ ONLARA ENGEL TEŞKİL EDİYORDUK

Alandaki kadınlardan bir diğeri de Fatma Akın. O da 7 Şubat 2017 tarihli KHK ile ihraç edilen bir öğretmen. Konuşmasına “Aslında 15 Temmuz’un hemen ardından 30 bin öğretmenin ihracından sonra bu saldırının sol görüşlü ve demokrat, laikliği savunan öğretmenlere geleceğini bununla birlikte de hedef olabileceğimi az çok kestirebiliyordum. Çünkü hem sendikada aktiftim hem de iş yeri temsilcisiydim. Nitekim beklediğim bir şey gerçeklemiş oldu” diyerek başlıyor.

Fatma da AKP’nin okulları gericileştirmesinde kendilerini engel olarak gördüğünü yineliyor: “Bizler bir bakıma okullarda yapmaya çalıştıkları dinci, gerici ve paralı eğitime engel teşkil ediyorduk. İHH’nın kumbaralarının sınıflara konmasından birçok baskıya maruz kalabiliyorduk ama bunlara göğüs de geriyorduk.”

BİZ DE DEDİĞİMİZİ YAPTIK VE DİRENDİK…

Fatma Akın’a göre KHK’ların AKP iktidarı için iki yönü vardı; bir üzerindeki o kadro yükünü azaltmak. Çünkü 3 bin 500 lira alan öğretmeni ihraç ettikten sonra yerine gelecek kişiyi asgari ücretin çok altında bir parayla çalıştırabilecekti: “AKP dediğini yaptı. Ama biz de kendi dediğimizi yaptık ve direnişe çıktık. Direnişe çıkmamın benim açımdan üç tane nedeni var. Birincisi bize bütün hukuk yolları kapalı, başvurmadığımız yer kalmadı. Şu an bir komisyon kurulmuş durumda ve hangi esaslara göre çalıştığı belli değil. İdare mahkemesinden anayasa mahkemesine kadar başvuruda bulunduk; okullarımıza ve valiliklere defalarca dilekçe verdik. Ama neden ihraç edildiğimize dair hiçbir cevap alamadık. Evet, biz AKP bizden kurtulmak istedi diyebiliyoruz ama bunu esasen ne hukuka, ne ahlaka ne de vicdana sığar bir yanı yok. İnsanlar düşüncelerinden dolayı ya da farklı bir eğitim sistemi önerdikleri için işlerinden, ekmeklerinden edilemez. Çocukluğumuzdan bu yana yerde ekmek görsek alır bir köşeye koyarız. Bu kadar kutsaldır ekmek. Ama bizim emeğimiz ve ekmeğimiz bir gecede çöpe atıldı, terörle iltisak gerekçesiyle. Hangi terör örgütü? Bu bilinmiyor, hiçbir iddianame yok ortada hiçbir yargılama yapılmadı. Ben attım diyor ve sadece bunu söylüyor. O yüzden biz çareyi yaşadığımız bu hukuksuzluğu halka anlatmakta bulduk ve oturma eylemlerine başladık.”

DİRENİŞ BİZİ BİRLEŞTİRİYOR

Fatma da KHK’ların özellikle de kadınları eve kapatmaya yönelik olduğu kanısında ve ‘Kendi hayatlarımıza çekilseydik eğer yapılan bu zulüm unutulacaktı’ diyor. Ama buna müsaade edemeyeceklerinin altını da çiziyor hemen. Fatma Akın direnişe katılmasının ikinci nedeni olarak da bu zulme uğrayan insanlarla yan yana olmamayı gösteriyor: “Bir arada olma şansı elde ediyoruz. Direniş bizi birleştiriyor. Yoksa bir araya gelelim desek bu kadar bütünlüklü ve düzenli olmaz. Öte yandan kendi adıma ihtiyacım olan maddi, manevi dayanışmayı buradan sağlıyorum. Bizimle dayanışmak isteyen insanlar da burada bir araya geliyoruz. Ve en önemlisi iktidar bize ‘sen gözümün önünden kaybol’ dedi ama biz de onun gözünün önünden kaybolmayacağız. Ben buradayım ve doğru bildiğimizi söylemeye devam edeceğim demek için de direnişteyiz.”

İKTİDAR BAŞTAN AŞAĞI ŞİDDET AYGITI

“Bu ülkede kadınlara yönelik saldırıları tepeden tırnağa hepimiz hissediyoruz. En özgür olan bile” diyen Fatma, bir kadının illa ki eşinden, babasından, sevgilisinden şiddet görmesine gerek olmadığını çünkü iktidarın baştan aşağı bir şiddet aygıtı olduğunu ifade ediyor: “Biz o şiddeti her gün hissediyoruz. En basitinden işimden atıldım, açlığa terk edildim, yalnızlaştırılmak istendim bu da bir şiddet biçimi. OHAL koşullarında bu saldırılara karşı çıkmanın tek yolu sokağa çıkmak ve bunu bu dönemde en iyi yapan da kadınlar. Bu saldırıları püskürtmenin başla yolu yok çünkü iktidarın dili erkek ve cinsiyetçi. Yaşanan bu katliamları, tecavüz ve tacizleri neredeyse yasallaştırma düzlemine getirecek durumda. O yüzden sokakları terk etmeyeceğiz.”

İSTANBUL’A GELDİKTEN 3 AY SONRA ATILDIM

Felsefe öğretmeni olan Nuray Şimşek de tıpkı diğer öğretmen arkadaşları gibi 7 Şubat 2017’de Milli Eğitim’den ihraç edilmiş. Ama o ihraç edilme kavramını kullanmaktan özellikle kaçınıyor. Çünkü Nuray’a göre ihraç etmek kavramıyla devlet bunu daha meşru, gerekli bir eylemmiş gibi gösteriyor. Ama bu tamamen yasadışı yöntemlerle yapılmış bir uygulama. Nuray Şimşek’in öğretmenlikten atılması İstanbul’a tayini çıktıktan 3 ay sonra olmuş. Sonrası elbette onun için de zor bir dönem. İlk önce de evini boşaltmış ve başka arkadaşlarının yanına taşınmış: “Çünkü artık kira ödeyebilecek durumda değildim. Sendikanın maddi desteğiyle uzun bir süre ayakta kalmaya çalıştım. Son 3-4 aydır İHD’de çalışmaya başladım.”

Direnişin ilk günden itibaren hep var olduğunu belirten Nuray, 7 Şubat’ta ihraç edilenlerle birlikte KESK Şubeler platformu olarak bir araya geldiklerinde herkesin direnme seçeneğini konuştuğunu söylüyor: “Çünkü ortada devletin kendi hukukuna bile aykırı bir durum var dolayısıyla evlerimizde oturamazdık. Zaten sonrasında 20 Şubat’ta bizler Bakırköy, Kadıköy ve Kartal’da direnmeye başladık. Uzun bir süre, 1 yıldır, haftada 3 gün devam ettik ve ediyoruz da. Dönem dönem maddi sıkıntılar dolaysıyla bazı arkadaşlarımız benim gibi çalışmaya başlıyor ama direnişten kimse kopmuyor. Çünkü başka şansımız da yok.”

ÇÜNKÜ HAYATIN YARISI DA SOKAKLAR DA BİZİM!

Nuray da özellikle kadınların direnmekten başka şansı olmadığını vurguluyor: “Zaten bu toplumda bir kadın için kendi başına ayakta durmak, kendi hayatını hem ekonomik hem de sosyal olarak tek başına kurmak yeterince büyük bir mücadele ve bunların hepsinin senin elinden alınması söz konusu. Ya ailesinin yanına gitme seçeneği var kadının bu durumda ya da evliyse eşinin eline bakmak. Ama şöyle ki bu alanda duran hiçbir kadın bunu düşünmedi. Evli ya da çocukları olanlar da aynı şekilde. KHK çıktıktan sonra benim gibi tek başına yaşayıp da başka geliri olmayanlar da bir şekilde ayakta kalıp direnmeye devam etti. Çünkü bu devletin politikası bu; hem kendine muhalif olan kadınları atmak bir yana hem de kadınlar üzerinde özellikle uygulanan bir yöntem. Çünkü kadını zaten sosyal yaşamdan koparmaya çalışıyor. Bugüne kadar yaptıkları 3 çocuk, 5 çocuk doğur, kahkaha atma, çalışma demelerinin bir sonucu bu.”

Devletin kendilerine ihraçlarla ‘Bak şimdi işin de yok tek başına ne yapacaksın? Git kocanın ya da babanın eline bak’ dediğini dile getiren Nuray Şimşek “Bizden beklenen oydu ama biz dedik ki ‘hayır, buna karşı çıkıyor ve direniyoruz.’ Sokaktayız ve sokakta olmaya devam edeceğiz. 8 Mart’ta da alanlardayız” diyor ve gülerek ekliyor: “Klasik olacak ama hani diyoruz ya hayatın yarısı bizim o zaman sokaklar da bizim geceler de gündüzler de…”

İLK ZAMANLAR BENİM İÇİN HAYATA KARŞI YENİLGİYDİ

Özge Aslan, 5 yıl Mardin’de çalıştıktan sonra İstanbul’da bir okula tayinle gelmiş. Mardin’den buraya geldiğinin birinci günü ise açığa alındığını öğrenmiş. Okulunda sadece bir gün görev yapabilmiş.3 ay açığa alındıktan sonra göreve iade edilmiş fakat daha sonra yaklaşık 2 ay geçince ihraç kararı ile 7 Şubat 2017’de okuldan atılmış. Özge açığa alındığı dönemde, ilk başlarda çok sıkıntı çekmiş. O günleri şöyle anlatıyor: “İlk açığa alındığım süreçte çok kötü etkilendim. Yeni bir şehre taşınmış ev kiralamıştım. Açığa alındığımı öğrenince önce evi boşaltmak zorunda kaldım. Burada kardeşim vardı onun yanına taşındım. Bu benim için çok zordu çünkü yıllarca kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrendim. Elbette yalnız olmadığını bilmek ya da ailenin desteği önemli. Çünkü birçok arkadaşım ailesiyle de mücadele etmek zorunda kaldı ki ben bu konuda şanslıydım. Ama bu benim için yine de hayata karşı bir yenilgidir. Bir kadın olarak tek başıma kendi ayaklarım üzerinde durmayı başarmak ve en kötü zamanda bile ‘hayır ben iyiyim’ demek; ama bunlar olunca her şeyi ta en başa almak gerçekten zor.”

SOKAKTAYIZ, DİRENİYORUZ ÜSTELİK KAHKAHA DA ATIYORUZ

Özge ilk açığa alındığı dönemde hiçbir şey yapmayıp içine kapandığını anlatıyor sebebiyse insanlara kızmış olması: “Ben yıllarca atanamayan bir öğretmendim. Atandım mesleğimi yaparken KHK ile atıldım. Açığa alındığım dönemde atanamayan öğretmenler forumlarında ‘Atın o PKK’lı öğretmenleri, yerlerine bizim gibi vatansever öğretmenler geçsin’ diyen linç edici yorumları okudum. Oysaki ben o dönemde ağır koşullarda dershane öğretmenliği yaptım ve hep mücadelenin içindeydim; herkes atansın, okullarda öğretmen açığı varken neden bunca insan açıkta, ücretli öğretmenlik neden var, kadrolu iş güvencesi herkes için olmalı mücadelesini verirken bu yorumları görmek beni çok yaraladı. İnancımı yitirdim en başında. İşe iade edildim ama dediğim gibi çok da uzun sürmedi.”

İhraç edildikten sonra ise bu defa olaya farklı bir açıdan bakmaya başlamış Özge. Açığa alındığı zaman bir bekleme sürecinde olduğunu ‘döner miyim dönmez miyim’ diye düşündüğünü söylüyor. Ama artık “Diploman geçersiz ama ne hakla? Evet, bu ülkede muhalif olmak, bir şeye karşı çıkmanın bedeli var ama bu kadarına değil, hayır” diyor ve iradi bir duruşla sokağa çıkıp bu alanı kazandıklarını anlatıyor: “O günden bugüne sokaktayız buradan da güç alıyoruz. Her şeyden önemlisi kadınlar olarak sokakta var olmaya da kahkaha atmaya da direnmeye de devam ediyoruz…