Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecride ilişkin yazılı bir açıklama yapan KJK Koordinasyonu, “Tecrit bir insanı duyguda, düşüncede yalnızlaştırmak, kelime dağarcığını kısırlaştırma, diline kelepçe vurma, davranışlarını soyutlama ve ruhsal olarak kilit altına almadır” dedi.
KJK Koordinasyonu açıklamasında şunları belirtti: “Önder Apo’ya yönelik tecrit ve izolasyon politikaları siyasal bir şantaj olarak AKP faşist iktidarı tarafından kullanılmaktadır. Son derece pragmatik yaklaşan faşist hükümet ve şefi Erdoğan Kürt halkını ve demokratik kamuoyunu oyalama-kandırma, ayak oyunları ile kendi kirli icraatlarına karşı sessizleştirmek istiyor. Hukukun kişiselleştirildiği, bir diktatörün iki dudağı arasına sıkıştırılan bir ortamda Önder Apo ve siyasi tutsaklara rehine politikası uygulanmaktadır. Önder Apo da devletin bu karakterini iyi çözdüğünden ötürü dönemsel yumuşama veya sertleşme gibi yansıyan politikalara itibar etmemektedir.
HÜCRE İÇERİSİNDE HÜCRE CEZASI VERİLİYOR
15 Şubat’da uluslararası bir komplo ile İmralı adasına götürülen Önder Apo 20 yılı aşkın bir süredir zaten yoğun bir tecrit ve izolasyon altında tutuluyor. Gerçeklik bu iken her döneme has özel uygulamalarla cezalandırma, intikamcı karakterinden kaynağını almaktadır. Aile ve avukat görüşleri yasaklanmış, mektup alıp göndermesi engellenmiş, kitap, kalem, defter verilmemiş, hücre içerisinde hücre cezası verilmiştir. Aslında zamana yayılmış ölüm koşulları ile cezalandırılmıştır. Tecrit bir insanı duyguda, düşüncede yalnızlaştırmak, kelime dağarcığını kısırlaştırma, diline kelepçe vurma, davranışlarını soyutlama ve ruhsal olarak kilit altına almadır. Önder Apo bütün bu uygulamaları ve politikaları çözümlemiş. Buna karşın tanrısal yalnızlıkta derinleştiğini, iradesini, bilincini özgürlük aşkı ile donattığını, yoğunlaşarak üretimini çoğalttığını ifade etmiştir. Bu sebeple İmralı cezaevi koşullarının kendi şahsında dışarıya uygulandığını esas da dışarının mahkumiyete çarptırıldığını, dışarının bir esir kampına dönüştüğünü ifade etmiştir.
Bu nedenle devletin insanlık onuruna yönelttiği tüm uygulamalara karşı kendini çoğaltarak, üreterek ve kendine yüklenerek yanıt olmuştur. İnsanlık onurunu özgür irade ve düşüncesi ile savunmuştur. Aynısını dışarıda kendisini özgür sanan topluma, Kürt halkına ve kadınlara da önermiştir. Farkında olanın kendini koruma şansı artar ve kendisini tehlikelere karşı ayakta tutabilir. Ancak bu esaretin farkında olmayan milyonların yitip gideceği, kaybolacağı ve teslim alınacağı gerçeği karşısında daha fazla kaygılanmıştır. Bu nedenle beni kurtaracağınıza kendinizi kurtarın, beni özgürleştireceğinize kendinizi özgürleştirin demiştir.
Önder Apo en ağır koşullara karşı halkı, toplumu ve kadınları düşünerek yanıt vermiştir. Halkın, toplumun ve kadınların da eğer kendisini düşünüyor, seviyor ve hissediyorlarsa aynısını yapmasını istemiş ve beklemiştir. İnsanlık onuru işkence koşullarına karşı özgür bir düşünce, ruh ve his ile yanıt olabilir demiştir. Bu nedenle insanın içinde bulunduğu mekan ona ayak bağı olamaz, olmamalıdır demiştir. Önder Apo bu konuda fekadarlık yaparak esas yoğunlaşmanın kendi koşullarının düzeltilmesi yerine, halkın kendi yaşamını örgütlemesi ve özgürlük alanları açarak yanıt olmasını beklemiştir. Bu nedenle her türlü zorbalığa karşın içinde bulunduğu işkence koşullarını hiçbir zaman dile getirmemiş ve üzerinde durmamıştır. Sağlığı sorulduğunda bile gelişmeler iyi ise ben de iyiyim demiştir. Tüm anlarını ve adımlarını doğru bir yaşam ve özgürlük üzerine kurmuştur. Gerisi teferruat demiştir.
ÖNDERLİĞİMİZİN SAĞLIĞI, GÜVENLİĞİ BÜYÜK RİSK VE TEHDİT ALTINDADIR
Ancak bizler biliyoruz ki Önder Apo işkencenin sistematikleştirildiği koşullarda tutuluyor. Sağlığı, güvenliği büyük riskler ve tehdit altındadır. Karşımızda ne ahlak, ne vicdan, ne adalet ne de hukuk tanıyan bir devlet yapılanması var. Bu devlet iki, üç oy fazla alabilmek için İmralı’da bundan sonra avukat görüşü olacaktır, koşullar iyileştirilecektir deyip ardından duymadım, görmedim, bilmiyorum diyen bir devlettir. İkiyüzlü bir maske ile takkiye yapan, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösteren bir şarlatan gibi sürekli yön değiştiren bir devlettir. Sözü ağzında çıkar çıkmaz tükürüğü kurumadan yalanlayan bir devlettir. O nedenle Kürt halkının ve kadınlarının Leyla Güven öncülüğünde başlattığı açlık grevi ve ölüm orucu sonucu İmralı kapılarını açmak zorunda kalan bu devlet kısa süre sonra bu kapıları yeniden kapatmıştır. Kapı benim ister açar ister kapatırım diyen bu devlet en iyi şantajcı rolünde adımlarını çıkarlarına göre atıyor. Bu nedenle tecrit altında olan Önderlik ve siyasi tutsaklar hücre içinde hücre cezalarına çarptırılıyor.
Son zamanlarda yeni disiplin cezalarının verildiğini Önderliğin avukatları tesadüfi öğrendiklerini bir basın açıklaması ile duyurdular. Disiplin emre itaat etmemek, emir altında olanların kuralsızlığı ve ölçüsüzlüğü olarak geçer sözlük de. Peki, İmralı’da esaret altında tuttuğunuz Önderliğimiz ve siyasi tutsaklar sizin hangi kuralınıza uydu ki; emre itaatsizlik yapsınlar. Onlar siyasi kimliği olan siyasi bir davanın önderi ve militanı olan insanlar. Zaten size başkaldırdıkları ve kurallarınızı hiçe saydıkları için devrimci olmuş ve mücadele yürütmüşlerdir. Dolayısı ile bu disiplin suçları denilen oyunun iyice açığa çıkması gerekiyor. Örneğin bu disiplin cezası ile yemeklerini ve sularını mı kestiniz, hastalanma hakkını mı elinde aldınız yoksa düşünmeme ve uyumama cezası mı verdiniz? Zira Önder Apo ve oradaki siyasi tutuklular ne aile ziyareti, ne avukat görüşü yapamıyor, mektup alıp-yazamıyor. Biz demokratik kamuoyunun bu disiplin cezası denilen cezalandırma biçimlerinin açığa çıkartılması gerektiğini düşünüyoruz. İnsan Hakları örgütleri, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi CPT ve Avrupa Konseyi Bakanlar komitesinin bu anlamda kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
VİCDANI OLAN HERKES BU DURUMU KABUL ETMEMELİ
Kürt halkının ve kadınlarının eylemleri sonucu harekete geçen kamuoyu neden sonra kendi görev ve sorumluluğunu bir tarafa atıyor bunu da merak etmekteyiz. Kürt halkı ve kadınları her koşul altında Önderliği için canını ortaya koyar. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bugün işkencehaneye dönüştürülen Türkiye açık cezaevindeki tutsaklar demokratik tepkilerini ortaya koyamıyor, insan hak ihlallerine karşı harekete geçemiyorsa bu durum toplumun mahkum hayatına alışması ile bağlantılıdır. Gardiyana dönüşen devletin görünen ve görünmeyen eli ile hareket eden bir beden, ruh bütünlüğüne dönüşen toplum açık ki faşizmin teslim aldığı bir toplumdur. Bu nedenle gardiyanın insafına bıraktığımız hayatlarımızı savunmak ve özgürlüğümüzü sağlamak için İmralı’dan başlatılarak topluma yayılan bu tecrit politikası, izolasyon ve saldırı dalgasını kıralım. İnsanlık onuru ve vicdanı için; ‘’Herkes İçin Adalet, Herkes İçin Özgür Yaşam’’ hakkını savunalım ve isteyelim.
Kürt kadınları, dostları, demokratik toplum vicdanı bu durumu kabul etmemeli ve harekete geçerek Rebêr Apo’nun özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür, Rebêr Apo’nun yaşamı bizim varlık gerekçemizdir diyebilmelidir. Herkesi bu temelde gelişmelere karşı duyarlı olmaya, örgütlü ve planlı eylemlerle ortaklaşmaya çağırıyoruz.”