KJK: Yüzyılımızı baharlaştırıyoruz

25 Kasım’a ilişkin yazılı bir açıklama yapan KJK Koordinasyonu, “Önderliği özgürleştirme hamlesinin ikinci aşamasının kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü ile bütünleştirilmesi, güne yeni bir anlam kazandırmaktadır” dedi.

Yazılı bir açıklama yapan KJK Koordinasyonu, “2017 yılında kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü olan 25 Kasım'ı kadınlar olarak daha uyanmış bir bilinçle, örgütlülükle ve mücadele ile karşılıyoruz. 21. yy’da başkaldıran kadınların özgürleştirici ve güzelleştirici mücadelesi ile yüzyılımızı baharlaştırıyoruz” dedi.

KJK Koordinasyonu mesajında şunları belirtti: “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesi ile, başta Dominik Cumhuriyeti'nde otuz yıl boyunca diktatör Rafael Trujillo'ya ve sistemine karşı mücadele etmiş ve bunun sonucunda da tecavüz edilerek katledilmiş olan üç kız kardeş Mirabel Kardeşler'in, dünyanın her yerinde ve tarih boyunca erkek egemenliğine karşı mücadele etmiş olan kadın kahramanların, Kürdistan'da, Türkiye'de ve Ortadoğu'da derinleşmiş gerici erkek sistemlerine karşı savaşan tüm kadın şehitlerimizin anılarını selamlıyoruz. Yine erkek egemen şiddete karşı her şeyini adayarak, varıyla, yoğuyla, fedakarca mücadele veren, dağlarda, mevzilerde, sokaklarda, mahallelerde, evlerde, işyerlerinde, okullarda, fabrikalarda, tarlalarda mücadele eden her etnik-dini kimlikten, her yaştan kadınları selamlıyoruz. Son olarak savunmasız bir biçimde erkek egemen şiddetin saldırılarına maruz kalıp da tecavüz edilen, yakılan, parça parça edilen, bıçaklanan, işkence edilen katledilen tüm kadınların intikamını almanın, kadın devrimciler olarak bizlerin mücadele kararlılığı ve sözü olduğunu belirtiyoruz.

ERKEK EGEMENLİĞİ KADINA KARŞI ŞİDDETİ HER BOYUTTA ARTTIRIYOR

Erkek egemenliği çağımızda kapitalist modernite ile sistemleşip zirveleşirken, kadına karşı şiddeti her boyutta arttırıyor, yaygınlaştırıyor ve süreklileştiriyor. Bu şiddet yaşamın her anına ve her mekanına sızmış, işgal etmiş durumdadır. Bu anlamda erkek cinsiyetçiliği faşizan bir düzeydedir. Yerelden evrensele doğru, mikro erkeklikten (baba-koca-abi ve diğer bireysel erkek kimlikleri) tutalım makro erkekliğe (devletlere) kadar tam bir egemen erkek ittifakı vardır. Bu nedenle saniyeden daha az zaman dilimlerinde yüzlerce-binlerce kadın cinayetleri, tecavüzleri, intiharları, işsizliği, ucuz emek sömürüsü, fuhuşa sürüklenmesi, zorla evlendirme, küçük yaşta evlendirme, savaşlardan ve yoksulluktan kaynaklı göç ettirme, göç yollarında katledilme, eğitimsizlik gibi birçok şiddet biçimi yaşanıyor. Kadına yönelik şiddet biçimleri ve oranı inanılmaz boyutlardır. Hem de en gelişmiş denilen ülkelerden başlayarak en geri bırakılmış ülkelere kadar yaygın biçimde yaşanıyor. Bu anlamıyla devlet ve erkek terörünün kadın karşı geliştirdiği şiddet politikaları doruğa ulaşmış durumdadır. Devlet ve erkek terörü birbiriyle ayrıştırılamaz, etle tırnak gibi iç içedir. Biri diğerini besler, korur ve güçlendirir. Günümüzde devlet, erkeğin kadına yönelik şiddetini kanunlarla korumakta, aynı zaman da özgürlük isteyen kadınlara da her türlü baskı, işkence, zindan düzeneklerini reva görmektedir. Kadına karşı şiddet devlet tarafından kışkırtılmaktadır.

Kadın özgürlük mücadelesi de aynı biçimde yerelden evrensele, aile içinden devletlere karşı mücadeleye, sokakta saldıran erkekten yargıya, hükümetlere, güvenlik güçlerine karşı mücadele gücüne ulaşıyor. Kadın bilinci düşmanını daha iyi tanımaya başlıyor ve tanıdıkça kendi öz tarihiyle, öz kimliğiyle ve cinsiyle daha güçlü buluşmaları yaratıyor. Ortadoğu'da, Latin Amerika'da, Afrika'da, Asya'da, Avrupa'da, Amerika'da, dünyanın birçok yerinde evrenselleşen erkek egemen şiddetine karşı kadınlar örgütleniyor, ses çıkarıyor, baş kaldırıyor.

Kadın gücü, örgütlülüğü ve eylemliliği bu anlamda daha büyüyüp yoğunlaşmaktadır. Ancak sistematik bir boyut kazanmış egemen erkeklik karşısında, daha güçlenmiş bir kadın örgütlenmesini ve öz savunmasını geliştirmek hayati bir önemdedir. Tüm siyasi, ekonomik, askeri, ideolojik, bilimsel, kültürel, sanatsal güç birikimi erkek egemenliğinin elinde merkezileşirken, buna karşı kadın mücadelesinin de yeni bir boyut kazanması gerekir. Bir yandan kadın ideolojisini, kadını bilimini (Jineoloji), kadın felsefesini, bakış açısını geliştirirken, diğer yandan bunu politik alana, sanat alanına, öz savunma alanına, ekonomik alanına taşırmalı ve bu anlamda örgütlü olunmalıdır. Bunun için de aileden başlayarak sokaklarda, şehirlerde, köylerde, fabrikalarda, iş yerlerinde, okullarda örgütlülüğümüzü yaygınlaştırmalı ve birleştirerek evrenselleşmeliyiz. Özellikle de yaşanan şiddet karşısında öz savunma yaşamsal bir önemdedir. Her kadın bireysel olarak mutlaka kendi öz savunmasını yapmalı ve bir bütün kadınlar olarak da öz savunma örgütlüklerini sistemleştirmeliyiz. Dağda, şehirde, ovada, silahlı-silahsız, küçük-büyük, yaşlı-genç, her etnik kimlikten ortaklaşa öz savunma örgütlülükleri oluşturmalıyız.

Özelikle Ortadoğu merkezli bir 3. Dünya Savaşı süreci yaşanıyor. Bu savaş bir yandan küresel güçlerle bölgesel ulus devletlerinin, yine bölgedeki ulus devletlerin birbirine karşı savaşı olduğu gibi, diğer yandan da demokrasi güçleri ile iktidarcı, işgalci, soykırımcı güçlerin ve yine kadın özgürlük çizgisi ile erkek egemen çizginin savaşımıdır. Kürdistan'da Rêber Apo ile birlikte doğup büyüyen Kürt kadının özgürlük mücadelesi, kadın partileşmesi, kadın ordulaşması ile yenilmez bir öz savunma gücü olduğunu hem dağlarda hem şehirlerde kanıtlamıştır. 3. Dünya Savaşımı sürecinde partileşen, ordulaşan ve savaşan kadınlar, Kürdistan dağlarında ve yine Rojava’da, Şengal’de şehirlerde DAİŞ'e, ulus devletlere, erkek egemen güçlere karşı savaşarak halklar ve kadınlar açısından umut olmuştur. Kürt kadınları partileşerek, öncü militan gücü yaratarak, örgütlenerek, öz savunma gücünü bu temel de oluşturarak savaşların ve erkek egemen sistemin mağduru değil, kendi kaderini belirleyen bir öznesi, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin öncüsü olmuşlardır. Kürdistan'da gelişen kadın ordulaşma tecrübesi, tüm dünya kadınları açısından önemlidir. Bu tecrübeyi dünyanın değişik alanlarında kendi özgünlüğünde geliştirmek, daha da büyük özgürlükleri ortaya çıkaracaktır.

ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ YAŞAMSAL BİR GÖREVDİR

İçinde olduğumuz süreç yüzyılların kaderinin belirleneceği bir süreçtir. Tam da böylesi bir süreçte İmralı'da Rêber Apo ağırlaştırılmış tecrit işkencesine maruz bırakılmaktadır. Yaşamını halkaların, kadınların özgürlüğüne adamış olan Rêber Apo'nun iki buçuk yıldır tecrit işkencesine tabi tutulması, halkların ve kadınların tecrit edilmesi anlamına gelir. Kürdistan'dan başlayarak Ortadoğu'ya demokrasi, özgürlük ve barış, kadınlara özgür ve eşit yaşam getirmenin çözüm anahtarını elinde tutan Önder Apo'nun özgürleştirilmesi yaşamsal bir görevdir.

Biz KJK olarak önderliğimizin özgürlüğünü çok stratejik bir bakışla ele almaktayız. Bu nedenle 8. KJK Kurultayımız'da ‘Yemin ediyoruz ki: İmralı sistemini parçalayacağız ve Önder Apo'yla özgürce yaşayacağız!’ sloganı ile bir hamle süreci başlattık. Bu hamle sürecinin 1. aşamasını 25 Kasım'da sonlandırmayı planlamıştık. Çünkü kadına yönelik şiddet önderliğimizle görüşmelerin kesilmesi, önderliğimizin mutlak izalosyan sistemi içinde tutulması ile çok paralel bir şekilde gelişmiştir. Bu nedenle kadın özgürlüğü ve önderliğimizin özgürlüğü son derece iç içe gelişmektedir. Bu nedenle Hamlemizin ikinci aşamasını 25 Kasım'da başlayıp 15 Şubat'a kadar sürecektir. Birinci aşamada kadınlar Avrupa'da başta Strasburg yürüyüşü olmak üzere bu alanda ki tüm eylemliliklere, Rojava'da, Güney Kürdistan'da kadınlar günlerce çeşitli eylem biçimleriyle, direniş eylemlerini tavırlarını ortaya koymuşlardır. Yine Rojhılat'ta Merivan'da barış anaları yol kesme eylemi gerçekleştirirken, Bakur'da barış anaları açlık grevi eylemleri, alanlarda çeşitli toplantılar gerçekleştirmiş, en son 11 Kasım'da Amed'de bu tavrı miting alanlarına taşırmışlardır. Yine dünya da önderliğimizin düşünce ve paradigmalarını kabul eden kadın dostlarımız ve yoldaşlarımız da önderlik eylemliliklerine aktif katılmışlardır. Tüm bu eylemselliklerde kadınlar hep öncülük etmiş, birinci aşamada önemli bir rol oynamışlardır. KJK olarak tüm bu eylemselliklerde yer alan, emek veren kadınları, gençleri, tüm eylemcileri saygıyla selamlıyoruz.

21 YÜZYIL KADIN ÖZGÜRLEŞMESİNİN YÜZYILI OLACAKTIR

Önderliği özgürleştirme hamlesinin ikinci aşamasının kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü ile bütünleştirilmesi, güne yeni bir anlam kazandırmaktadır. Çünkü erkek şiddetine karşı kadın ordulaşmasının, kadın partileşmesinin, kadın ideolojisinin, kadın özgürlük sisteminin, kadın biliminin ve özgür eş yaşamların düşünsel ve pratiksel önderliğini gerçekleştiren Rêber Apo'nun özgürlüğü, kadınların özgürlüğüdür. Şiddete son vermenin gücüdür. Bu nedenle Kürdistan'da bu yılın 25 Kasım'ı daha güçlü bir anlam kazanmıştır. Önderliğin özgürlüğü için mücadelemizi daha da büyütmenin kararlığı ile Önder Apo'yu bir kez daha selamlıyoruz.

21 yüzyıl kadın özgürleşmesinin yüzyılı olacaktır. Bu anlamda kadınların özgürlüğünün yükseldiği, kadın muhalefetinin, kadınların alternatif bir sistem yarattığı bir çağda yaşamaktayız. Demokratik konfedaralizim, demokratik ulus paradigmasının kadın özgürlük çizgisi, kadın öncülüğü ile Kürdistan da geliştiği bir çağ içindeyiz. Günümüzde Ortadoğu da kapitalist sistemin, ulus devletlerin Kürt kadınlarına yönelik şiddetti arttıran cinsiyetçi politikalarının sebebi; kadın özgürleşmesinden, örgütlülüğünden en önemlisi alternatif bir yaşam modeli ve sistemi olan demokratik konfederalizmin yapılandırmasına öncülük etmesinden duyulan korkudur.

Bu 25 Kasım;

Kürdistan'da mücadele eden özgürlükten yana olan tün kadınların birleşerek mücadele etme günü olmalıdır. Farklı siyasal partilerden, kesimlerden gelen Kürt kadınları olarak ulusal demokratik birliği yaratmamın öncüsü olmalıyız. Bu anlamı ile Kürt kadınlarının 3. Ulusal konferansını mutlaka başarı ile gerçekleştirmeliyiz. Bu temel de Kürt kadınlarının demokratik ulusal birliğini gerçekleştirmeye çağırıyoruz.

Ortadoğu'da gelişen 3. Dünya Savaşı süreci, topraklarımızı, kimliklerimizi paramparça etmektedir. Milliyetçilik zehri ile halklar birbirine düşman edilirken, cinsiyetçilik ile de kadınlar eşi görülmemiş işkencelere, katliamlara maruz bırakılmaktadır. Yine bin bir emekle elde edilen kadın kazanımlarına küresel düzlemde büyük bir saldırı ve geriletme yaklaşımı ve cinsiyetçiliğin ciddi bir biçimde hortlatılması söz konusudur. Avrupa da Latin Amerika da, Türkiye de, Ortadoğu da kadına yönelik, kadınının kazanımlarına yönelik ciddi bir yönelim vardır. Bu nedenle egemenlerin bu savaşına karşı kadın öz savunmasını, ordulaşmasını hem ortaklaştırmalıyız, hem de yaygınlaştırmalıyız. Bugün Türkiye'de, Ortadoğu klasik erkek kimliği ile kapitalist erkek kimliğinin çirkin bir sentezi olan AKP ve Erdoğan çizgisi, kadınlar tarafından mücadele edilmesi ve yerle bir edilmesi gereken bir çizgidir. Tek adam rejimi ile erkek şiddetini meşrulaştıran, yaşamı yozlaştıran, tecavüz yasası, müftülük yasası, üç-beş derken on beş çocukla kadınları doğum makinesine dönüştürmesi, kadının giyimini, konuşmasını, gülmesini, bir bütün iradesini küçümseyen, aşağılayan ve kadını yok sayan AKP'ye karşı mücadele, Türkiye ve Kurdistanlı kadınların en önemli görevlerindendir. AKP faşizmine kadınlar öncülüğünde ki çalışma ve eylemlerle büyük bir cesaret ruhu ile karşı çıkılmaktadır. AKP faşizmini kadınlar sonlandıracaktır. Yine Irak Parlamentosu’nun kızların küçük yaşta evlendirilmesine ilişkin çıkardığı kanun tasarısı da Ortadoğu’da kadınların özgürlük ruhuna vurulmak istenen büyük bir saldırıdır. Türk devleti kadın düşmanlığının Ortadoğu da öncülüğünü yapmaktadır. Başta İran ve ırak devletleri olmak üzere Ortadoğu’daki devletler kendilerine Türk devletini örnek almaktadırlar.

Bu anlamda erkek egemen zihniyetlerin karşı karşıya getirdiği Kürt, Türk, Arap, Fars, Süryani, Ermeni, Alevi, Êzidî, Şii-Sünni, Hristiyan-Müslüman-Yahudi vd. etnik, dini ve mezhepsel ayrım yapmadan, farklılıklarımızı koruyarak birleşmeli, örgütlenmeli ve mücadelemizi büyütmeliyiz. Ortadoğu’da yaşayan tüm halklardan, inançlardan oluşan demokratik bir kadın birliğini oluşturmanın çalışmalarını ve örgütlülüğünü geliştirmek için çalışmalıyız. Bu temel de Ortadoğulu kadınların birliğini oluşturmaya çağırıyoruz.

Yine devletçi ve iktidarcı, küresel hegemonik sistemin insanlığı sürüklediği kaos ve kriz bilinmektedir. Kadına yönelik şiddetin düzeyi insanlığın yaşadığı krizin en görünen yüzüdür. Kadına karşı geliştirilen şiddete, egemen ve cinsiyetçi politikalara karşı Kadınlar olarak yerel ve evrensel örgütlenmeleri geliştirmeliyiz. Evrensel düzlemde kadın birlikteliklerini, kadın mücadelelerini, kadın öz savunmasını oluşturmalıyız. Yerel ve evrensel kadın mücadeleleri, birlikleri, örgütlenmeleri geliştirmeden özgürlüğe, eşitliğe, adalete ulaşamayız. Bu anlamı ile dünyadaki tüm kadın hareketlerini birlikte ortak mücadeleye, ortak örgütlülüklere, ortak eylemlilikleri geliştirmeye bu temel de 21 yüzyılda en vahşi halini alan kadına yönelik şiddeti durdurmaya, sonlandırmaya çağırıyoruz. İnsanlık ancak kadınların özgürlük mücadelesi temelinde hakiki kurtuluşunu gerçekleştirecektir.

Kürdistan'da, Ortadoğu'da ve tüm dünyada kadınlar olarak kapitalizmi ve onun üç temel ayağı olan sermaye, ulus devlet ve endüstriyalizme karşı ortak örgütlülükler oluşturarak baş kaldırmalıyız. Çünkü bunlar erkek egemen şiddetin beslendiği can damarlarıdır. Şiddeti ancak buradan vereceğimiz güçlü mücadele ile ortadan kaldırabiliriz. Bütünlüklü, birlikte bir özgürlük mücadelesi ile başarıyı sağlayabiliriz. Dünyanın neresinde olursa olsun kadınlar birbirine karşı duyarlı olmalı, devletlerin erkeklerin kadına yönelik baskı, şiddet ve sömürgeleştirme politikalarına karşı birlikte bir tutum almalı, protesto etmeli ve kabul etmemeliyiz. Ortak ve birlikte kadın mücadelesini geliştirmeliyiz.

Bu nedenle nerede bir şiddet, tecavüz, sömürü varsa, kadınlar olarak hızla bunlara karşı örgütlü durmalı, mutlaka öz savunmamızı yapmalıyız. Özgürleşen kadınlar kadın örgütlülüğünü ve ortak mücadelesini geliştirerek erkeğin, toplumun değişim dönüşümünde büyük bir rol oynayacaktır. Gün vesilesi ile erkeklerin de kadın özgürlük çizgisinde kendisini eğitmesi, kadınların erkekleri eğitmesi de çok önemli olduğunu belirtmek istiyoruz. Erkekler de kadına yönelik şiddet temelinde inşa edilmiş yaşamları kabul etmemeli ve samimi bir özeleştiri ruhu ile kadın özgürlük mücadelesine katılmalı ve desteklemelidir. Erkekler eşit ve özgür bir yaşama kendini açık hale getirebilmelidir. Ayrıca kadın özgürlük hareketleri olarak, tüm kadınları, kız çocuklarını, genç kadınları eğitmeli, öz savunma bilincini mutlaka vermeliyiz. Yaşamın bütün alanlarında örgütlü güç haline gelmeliyiz. İdeolojik, politik, sosyal, ekonomik, kültürel, sanatsal, eğitim, hukuksal, sağlık, ekolojik, diplomatik her alanda gücümüzü ortak örgütlemeliyiz. Medyada kadına şiddeti teşvik eden, meşrulaştıran, erkek egemen dile karşı da güçlü mücadele etmeliyiz. Bunun da bir öz savunma olduğunu bilmeliyiz.

Bu nedenle tüm kadınları, gençleri, tüm toplumu 25 Kasım kadına yönelik şiddeti durdurma, protesto etme, kadına yönelik şiddete son verme amaçlı gelişen tüm eylem ve etkinliklere en aktif ve radikal bir biçimde katılmaya çağırıyoruz. Kadına yönelik şiddet sona erdikçe toplumsal özgürlükler gelişebilecektir. Bu temel de özgür kadın aklını, kadın ruhunu, kadın birliği ve sevgisini geliştirerek büyük bir direniş iradesi ile alternatif, yeni ve özgür bir yaşamı yapılandırmanın çalışmalarını yapmaya çağırıyoruz.”