‘Komplo Önderliğimizin ve halkımızın direnişiyle parçalanmıştır’

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen ve 19. Yılını geriden bırakan 9 Ekim uluslararası komplosunun amacına ulaşmadığını söyledi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkının direniş ile bu komployu parçaladıklarını kaydetti.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, 9 Ekim uluslararası komplonun yıldönümüne ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı:

9 Ekim 1998 komplosu Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışı ile başladı. Hareketiniz  daha önce de komplonun tarihsel gerçekliği ile ilgili birçok değerlendirme yaptı. Öcalan’a yönelik geliştirilen komplo süreci nasıl başladı?

Evet, uluslararası komplonun 20. yılına giriyoruz. Herhalde insanlık tarihinde bu kadar alçakça bir komploya pek rastlanmaz. Bu vesileyle 9 Ekim uluslararası komplosunu nefretle kınıyor, komplocuları lanetliyorum.

Komploya karşı ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şiarı altında Önderliğimiz etrafında ateşten çember oluşturan fedai kahraman yoldaşlarımızı ve bu yoldaşlarımızın izinde 19 yıldır efsanevi direnişler geliştirerek şahadete ulaşan büyük özgürlük savaşçılarını saygıyla anıyorum. Yine 19 yıldır fedaice direnen değerli halkımızı ve dostlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bu uğurda yaşamını yitiren her bir canı amaçlarını gerçekleştirme sözümüzü yenileyerek anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

Bu yıl da halkımız kadınlar öncülüğünde Avrupa, Rojava ve Kuzey Suriye Federasyonu başta olmak üzere tüm Kürdistan’da ve dünyada komployu görkemli eylemselliklerle protesto etti. Halkımız sokak sokak, meydan meydan her yerde ‘İmralı işkence sistemini yıkacağız, Önder Apo ile özgürce yaşayacağız’ sloganıyla direniş alanlarını doldurdu. Kadınların, halkımızın ve dostlarımızın bu görkemli ayağa kalkışını sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası komployu iki boyutta ele almak gerekiyor. Bir boyut savaş gladiosunun Türk devletini tamamen ele geçirmesiyle ilgili bir boyuttur. Diğer boyut ise bununla da bağlantılı olarak uluslararası güçlerin Ortadoğu’ya özelde ise Irak’a müdahalesiyle ilgilidir.  O süreci yaşayanlar çok iyi bilirler ki PKK’ye karşı savaş Türk devletini büyük bir siyasi ve ekonomik krizin içerisine sokmuştu. NATO Gladiosu Türk devletini ele geçirmişti. Türkiye’yi savaş lobisi yönetiyordu. Ordu ve siyasi iktidar imhanın dışında bir şey düşünemiyordu. ‘PKK ya bitecek ya bitecek’ sözü devlet siyasetinin tek amacı ve temel sloganı haline gelmişti. Şu anda AKP’de yaşandığı gibi o dönem iktidarı da varlığını PKK’nin tasfiyesine bağlamıştı.

Irak’a müdahale de sıcak bir gündemdi. Irak’a müdahalenin başını çeken ABD, İngiltere ve İsrail, Türkiye ve Güney Kürdistanlı örgütlerin desteğine ciddi ihtiyaç duyuyordu. Bu güçler Irak’a müdahalede Türkiye sahasını kullanmak istiyorlardı. Türkiye’yi kendilerine muhtaç halde tutmanın tek yolu da Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve Kürtlerle çatışma halinin sürmesiydi. Çünkü Türkiye savaş içinde olduğu müddetçe sürekli olarak dış desteğe ihtiyaç duyacaktı. Bu güçler de askeri ve siyasi destek karşılığında Türkiye’yi istedikleri biçimde kullanacaklardı. Uluslararası komplonun Önderliğin siyasi çözüm arayışlarından hemen sonra devreye girmesi bu açıdan tesadüf değildir. Komplocu güçler Kürt sorununun demokratik siyasi yöntemle çözülmesini istemiyorlardı. Savaş ve çatışmalı hal kapitalist çıkarlarına uygun düşüyordu.

Bir de PKK Kürdistan toplumunu müthiş etkiliyordu. Kürtler bilinç ve irade kazanıyor, örgütlü bir halk durumuna geliyordu. Muazzam bir kadın uyanışı gelişiyordu. Kadın irade kazanıyor, özgürleşiyordu. Kadındaki bu özgürleşme düzeyi Kürdistan toplumunu etkilediği kadar bölge toplumunu da etkiliyordu. PKK bir nevi Ortadoğu’nun aydınlanma hareketi olarak gelişiyordu. PKK’nin yarattığı bu toplumsal değişim işbirlikçi Kürt geleneğine de büyük bir darbe vuruyordu. Kürt işbirlikçiliğinin darbe alması ve Kürdistan-bölge kadınında-toplumunda yaşanan uyanış, emperyalist-kapitalist güçler açısından tehlikeli gelişmeler olarak değerlendiriliyor, görülüyordu. Bu gelişmeler Büyük Ortadoğu Projesi açısından sorun teşkil ediyordu. Çünkü BOP ile amaçlanan kapitalist moderniteyi Ortadoğu’ya tamamen hakim kılarak, Ortadoğu toplumunu, bölgenin tüm maddi-manevi kaynaklarını kapitalist sermayenin hizmetine koymaktı. Ortadoğu’yu kültürel kırımdan geçirmekti. Yani bölgeyi daha derinliğine sömürmek ve hegemonik sistemin bir köyü haline getirmek istiyorlardı. Önderliğimiz ve PKK Hareketi ise küresel sermayenin bu bölge planları önünde engel olarak görülüyordu.

Kısaca uluslararası komplonun amacını özetlemek istersek şu üç temel noktaya dikkat çekebiliriz: Birincisi; PKK mücadelesiyle Kürdistan’da işbirlikçi-ihanetçi çizgi zayıflamıştı. Komployla işbirlikçi-ihanetçi çizgi güçlendirilmek ve önü açılmak istendi. Böylece işbirlikçi-ihanetçi çizgi tüm Kürdistan’a hakim kılınarak özgürlük eğilimi tasfiye edilecekti. İkincisi; PKK bölgede güçlü bir devrimci ve demokratik eğilim olarak gelişiyor, bölgenin devrimci demokratik dinamiklerini canlandırıyor, harekete geçiriyordu. Önderlik ve PKK şahsında gelişmeye açık hale gelen bölgenin bu devrimci demokratik dinamizmi boğulmak istendi. Üçüncüsü, Türkiye sürekli bir çatışma hali içinde tutularak yüzyıla yayılacak bir iç savaş hedeflendi. Böylelikle hegemonik küresel sermaye güçleri Türkiye’yi bölge politikalarında istedikleri biçimde kullanacaklardı.

KOMPLOCU GÜÇLERİ, BÜYÜK İNSANLIK SUÇU İŞLERDİLER

Komplo geliştiğinde içinde yer alan diğer güçler de tamamen pragmatik ve çıkarcı yaklaştılar. Yunanistan ve Avrupa ülkeleri yine Rusya basit ekonomik ve siyasi çıkarlar uğruna bu korkunç suçun ortağı oldular. Bir halkın özgürlük davasını kendi kirli çıkarlarına kurban etmekten çekinmediler. Hepsi büyük insanlık suçu işledi ve Kürt halkı karşısında suçludurlar.

Şimdi görüyoruz ki komploda rol oynayan bütün güçler komplonun geliştiği yerde Önder Apo çizgisinde mücadele yürüten Kürtlerle yoğun ilişki içindedir. Bu ilişkiyi çok yürekten istedikleri, Kürtleri düşündükleri için değil elbette. Mecbur kaldıkları, çıkarları bunu gerektirdiği için geliştiriyorlar. Komplocu güçlerin bu noktaya gelmesi de tarihin garip bir ironisi olsa gerek. Komplocular yenildi fakat farklı bir yüzle oyunlarını sürdürme peşindeler. Bu defa da Önder Apo’nun etkisini kırarak, Kürtlerde ortaya çıkan bu güçlü özgürlük ve demokrasi potansiyelini etkili bir silaha dönüştürmeye, Kürtleri kontrollerine almaya çalışıyorlar. Ve bir de işin ilginç tarafı bugün Türk devleti bütün bu komplocu güçlerle ciddi bir çelişki ve çatışma içerisindedir.  Kürtler açısından ise komplocu zihniyeti tarihe gömmenin, Önder Apo’yu özgürleştirmenin, özgürlüklerine kavuşmanın tarihi imkanları ortaya çıkmıştır.

KOMPLO, ÖZGÜRLÜK EĞİLİMİNİ TASFİYE ETMEYİ AMAÇLADI

Sayın Öcalan ve hareketiniz komployu değerlendirirken bu komplonun Kürt halkına ve insanlığa karşı bir komplo olduğunu dile getiriyor. Komploya karşı Kürt halkının büyük bir direnişi oldu. Sayın Öcalan’ın esaret süreci ile Kürdistan nasıl bir döneme girdi?

Önderliğimiz şahsında geliştirilen komplo Kürt halkına, Türkiye halklarına ve insanlığa karşı geliştirilen bir komplodur. Gerçekten de böyle bir gerçeği ifade ediyor. Bu komployla Kürdistan’da özgürlük eğilimi, yaratılan özgür Kürtlük tasfiye edilmek istendi. Çünkü Önder Apo önderliğinde PKK hareketi Kürtleri bilinçli, iradeli, örgütlü ve özgür bir halk durumuna getiriyordu. Sömürgeci güçler bundan büyük bir rahatsızlık duydular. Bununla da bağlantılı olarak Kürt sorununu çözümsüz bırakarak, onlarca yıla yayılacak çatışmalı bir süreci amaçladılar. Bu noktadan baktığınızda tabii ki bu komplo Türkiye halklarına karşı da büyük bir komplo olmaktadır.

PKK büyük bir insanlık hareketidir. İnsanlık değerlerini koruma ve yaşatma mücadelesi veriyor. Verdiği mücadele özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesidir. Kürt halkının, halkların, ezilen tüm farklı toplumsal kimliklerin özgürce ve demokratikçe birarada kardeşçe yaşamasını öngörüyor.  Kadın erkek özgürlüğünü ve eşitliğini savunuyor, özgür eş yaşamı yaratmaya çalışıyor. Farklılıkların özgür demokratik birliğine dayalı bir toplumsal yaşam sistemi kurmak için kırk yılı aşkındır büyük bir mücadele yürütüyor. Bu anlamda Önder Apo’ya komplo aynı zamanda insanlığa karşı da bir komplo oluyor.

DİRENİŞ KOMPLOYU BOŞA ÇIKARDI

Halkımız ve dostları komploya karşı 19 yıldır amansız bir mücadele veriyor. Kahramanca bir direniş sergiliyor. Halkımızın geliştirdiği bu direniş komplonun sonuca gitmesini engelledi. Halkımız komploculara teslim olmadı, özgürlük yürüyüşünü kesintisiz sürdürerek mücadelesini tüm bölgeye ve dünyaya yaydı.

Önderlik esaretiyle Kürdistan yeni bir sürecin içerisine girdi. Esas olarak komplo ile amaçlanan Önder Apo’nun imhasıydı. Bu başarılamadı, Önderliğimizin yüksek sezgi gücü ve öngörüsü, yoldaşlarımızın fedai duruşu ve halkımızın görkemli direnişi, bu korkunç planı boşa çıkardı. İkinci plan; zamana yaydırılmış bir tasfiyeydi. Bu tasfiyenin adı tecrit politikasıydı. Hareketin ve halkımızın görkemli direnişi bu politikayı geçersiz hale getirse de halen bu politikada ısrar sürmektedir.

Önderliğimizin ve halkımızın komployu nasıl boşa çıkardığı kendi başına büyük bir tarihi olaydır, tarihi değerde bir roman konusudur. Önderliğimizin de ifadesi ile ‘‘1998 Büyük Gladio Komplosu PKK’yi köklü dönüşüme zorladı.’’ Önderliğimiz ulus devlet paradigmasını aşarak devrim mücadelemizde yeni bir tarihsel süreç başlattı. PKK’yi ulus devlet-iktidar paradigmasına dayanan reel sosyalist anlayıştan kurtararak demokratik ulus paradigmasıyla sosyalist anlayışta büyük bir derinlik sağladı.

Cins çelişkisini-kadının özgürlük sorununu, sınıf çelişkisi başta olmak üzere tüm tarihsel çelişkilerin temeline koyarak özgür eş yaşamı ve demokratik konfederal sistem modelini toplumun özgür demokratik yaşam modeli olarak ortaya koydu. Bu yeni bir mücadele stratejisi ve yaşam paradigmasıydı. Kürt sorunu devleti yıkıp yeni bir devlet kurmakla çözülmeyecek, demokratik özgür yaşam ve demokratik sistem inşasıyla çözülecekti. Bölgesel öz yönetimlere, demokratik özerk bölge sistemlerine dayalı demokratik Türkiye, Suriye, Irak ve İran, Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlayacaktı. Bölge ülkelerinin demokratikleşmesine dayalı Kürdistan’da demokratik özerklik sistemi Kürt sorununun da çözümünü geliştirecekti. Kuşkusuz bu yeni bir mücadele anlayışıydı.

Önderliğimizin geliştirdiği demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma komplocuların planlarını alt üst etti. Bu güçler Önderliğimizden kaba bir direniş ve kör bir savaş anlayışı bekliyorlardı. Bu olmadı. Aksine yeni bir zihniyet ve anlayışla özgürlük mücadelesi yaşanan tüm tıkanmaları aşarak devasa gelişmeler kaydetti. Özgürlük hareketi Kürdistan’da, bölgede ve dünyada etkisini daha fazla arttırdı. Bölgesel ve evrensel bir hareket haline geldi. Komplo boşa çıkarıldı. Rojava devrimi Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini daha üst bir aşamaya taşıdı. Demokratik ulus modeli Rojava somutunda demokratik çözüm seçeneği olarak ortaya çıktı. Ortadoğu devriminin önünü açtı yeni bir sistem alternatifi olmaya başladı.

Önder Apo’nun kadın özgürlük çalışmaları ve yeni paradigma ile bu çalışmalarda sağladığı ideolojik ve felsefi derinlik radikal devrimci demokratik dönüşüme yol açtı. Arap, Asuri-Süryani, Ermeni, Türkmen ve birçok halk kesiminden kadını mücadele içerisine çekti. Bu gelişmeler bölgede kadın devriminin zeminini muazzam güçlendirdi. Kadın, erkek kocanın hakimiyeti altından çıktıkça toplum da erkek devletin hakimiyeti altından çıkmaya başladı. Kadın köleliği üzerine kurulu karılı-kocalı statü paramparça edildi. Böylece kadın cinsel obje olmaktan çıkarak değerli bir insan haline gelmeye başladı. Kuşkusuz kadın köleliğinin derinliğine yaşandığı bu coğrafyada bu gelişmeler muhteşem bir kadın devrimini ve toplumsal devrimi ifade ediyordu, etmeye de devam ediyor.    

Yaklaşık 2 yıldır Sayın Öcalan mutlak bir tecridin içerisinde tutuluyor. Böyle ağırlaştırılmış bir tecrit altında tutmalarının temel nedeni nedir sizce?

19 yıldır Önderliğimize uygulanan tecridin nedenleri uluslararası komplonun nedenleri ile aynıdır. Uluslararası komplonun amacı Önderliğimizi etkisiz hale getirmek, Kürt soykırımını sonuca götürmekti. On dokuzuncu yılına giren tecridin de amacı budur. Özgürlük hareketinin ve halkımızın direnişiyle komplo pek çok defa boşa çıkarılsa da ısrarla komplo zihniyeti kendisini sürdürüyor, sonuç almak istiyor. Önderliğimizin uluslararası komploya ilişkin yaptığı şu çarpıcı tespitler halen geçerliliğini koruyor diye düşünüyorum; ‘‘Önderlik şahsında PKK’nin, Özgürlük hareketinin bitişini sağlamak istiyorlardı.  Önderlikten arınmış bir Kürt hareketi aranıyordu. İğdiş edilmiş, efendilerinin hizmetinde olan geleneksel işbirlikçiliğin modern bir versiyonu oluşturulmak isteniyordu. Özellikle ABD ve AB’nin uzun vadeli çalışmaları bu doğrultudaydı.’’ Komploya ilişkin bu tespitler tecrit açısından da geçerlidir. Çünkü tecrit komplonun devamıdır. Komplo zihniyeti tecrit politikasıyla varlığını sürdürmektedir. Önderliğimize 19 yıldır uygulanan tecrit politikasının nedeni de özgürlük hareketini Önderlikten kopararak teslim almaktır. Tecrit, PKK’yi iğdiş etmeye çalışmanın faşistçe bir uygulama biçimidir. PKK’yi devrimci, özgürlükçü özünden uzaklaştırarak geleneksel işbirlikçiliğin modern bir versiyonu haline getirmeyi tecritle başarmak istiyorlar. Komploda rol oynayan uluslararası güçlerin genelde PKK’ye özelde Rojava üzerinde uyguladıkları politikaya derinliğine bakılırsa bu gerçeklik çok rahatlıkla görülecektir.  

Komplonun ve devamı olan tecridin de amacı tüm Kürtleri Önder Apo’dan uzaklaştırarak kontrole almak ve kendi çıkarları temelinde kullanmaktır. Öcalansız Kürtler yaratma hevesleri halen tamamen son bulmuş değildir. Halkımız bu kirli ve çirkin oyunu gördüğü için Kürdistan’da ve tüm dünyada görkemli bir direniş geliştiriyor. 19 yıldır soluk soluğa Önderliğinin fiziki özgürlüğü için mücadele veriyor.

12 yıl AKP iktidarı son üç yıldır da AKP-MHP faşist iktidarı komplocu güçlerin bu yaklaşımlarından güç ve cesaret alarak soykırım siyasetini sürdürüyor. KDP’yi referanduma teşvik eden AKP’nin referandum sonrası bu kadar yüksek tonda Güney Kürdistan karşıtlığı yapmasının temel nedenlerinden biri de Bakur’da uyguladığı soykırım siyasetine karşı olası gelişebilecek tepkilerin önünü almak içindir. Erdoğan, uluslararası küresel sistemin bölge politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkan ve sistemin korumasında bulunan Güney Kürdistan’a karşı sesini yükselterek herkesi Bakur’da işlediği korkunç insanlık suçuna sessiz ve tavırsız bırakmaya çalışıyor. Erdoğan-Bahçeli-Perinçek faşist üçlüsünün Musul ve Kerkük’e,  1926 yıllarına sık sık atıfta bulunmasının temel nedeni de budur.  Türkiye 1926 Ankara anlaşmasıyla Bakur Kürdistan’ında Kürt soykırımını gerçekleştirme karşılığında Musul ve Kerkük’ü İngilizlere bıraktı. Yeni kurulan Türk devlet yönetimi Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan ve bölgenin en zengin enerji merkezleri olan Musul Kerkük’ü Kürt soykırımı karşılığında sattı. Soykırım politikalarında her sıkıştıklarında tarihin bu dönemine atıfta bulunmaları laf olsun diye sergilenen bir yaklaşım değildir. Özellikle Erdoğan-Bahçeli faşist ikilisi her sıkıştığında dış destek almak ve soykırım uygulamaları karşısında herkesi tavırsız bırakmak için 1926 Ankara anlaşmasını hatırlatmaktadır. Tüm bu söylemler Kürt soykırım politikalarıyla ilgilidir.

Bugün komplonun başladığı diyarda Kürt halkı ve Suriyeli diğer halklar öncülüğünde bir devrim yaşanıyor. Komplonun başladığı yer olması itibari ile bu devrim nasıl bir tarihsel anlam taşıyor?

Önderliğimizin Suriye’den çıkışı NATO gladio operasyonuyla başladı. Önderliğimiz Suriye’den çıkarılmak durumunda bırakıldı. Komplonun başladığı bir yerde şimdi bölgeyi ve dünyayı etkileyen devrimci demokratik halk devriminin gerçekleşmiş olması harika bir gelişmedir. Komplocu güçlere en anlamlı ve değerli karşı bir cevaptır. Komplonun boşa çıktığının da en güzel ve çarpıcı ifadesidir.

Önderliğimizin Suriye’de ve Rojava Kürdistan’ında yıllara dayanan muazzam bir emeği vardır. Önderliğimiz yıllarca Rojava’daki halkımızla doğrudan ilgilendi, halkımızı eğitti. Kürdistan özgürlük mücadelesi Türkiye’ye, Bakur’a ve diğer Kürdistan parçalarına ve ülke dışına buradan yayıldı. Suriye ve Rojava Kürdistan’ı Kürdistan devrim mücadelesine yıllarca beşiklik etti. Bu açıdan Rojava devriminin Önder Apo çizgisinde gelişmesinden daha doğal bir sonuç olamazdı.

Rojava devrimi dört parça Kürdistan açısından Kürt sorununun çözümünde örnek bir çözüm modeli olduğu kadar bölge ülkelerinin demokratikleşmesinde de çok tarihi bir rol oynamaktadır. Demokratik özerk bölgelere dayalı Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu, Suriye’nin demokratikleşmesini sağlayacak kilit modeldir. Demokratik federal Suriye Cumhuriyeti, Suriye’yi birarada, birlik içinde tutacak tek gerçek çözüm yoludur. Bu anlamda Suriye’nin birliği ve bütünlüğü demokratik Kuzey Suriye federasyon modelinin hayat bulmasına bağlıdır. Demokratik ulus modeli Suriye halklarını da çok güçlü etkiliyor. Milliyetçilik ve cinsiyetçilik ideolojisini yıkıyor. Halklar demokratik bir zihniyetle birbirine dostça ve kardeşçe yaklaşıyor, birlikte ortak bir yaşam ve sistem inşa ediyorlar. Tüm bunlar çok önemli ve tarihi gelişmelerdir. Rojava devriminin genel bir Kürdistan ve Ortadoğu devrimine öncülük etme gücü ve potansiyeli vardır. Bunun etkilerini çok yakından görüyor ve yaşıyoruz.       

Ortadoğu’da yaşanan kriz ve kaosun aşılmasında Sayın Öcalan’ın düşünceleri ve projeleri nasıl bir etkide bulunuyor?

Önder Apo’nun fikirleri ve çözüm projeleri 21. yüzyıla ve sonraki yüzyıllara damgasını vuracak çözüm projeleridir. Demokratik ulus modeli, devletsiz ve iktidarsız, dolayısıyla baskısız ve sömürüsüz demokratik, özgür, eşit ve adil yaşam modelidir. Farklılıkların özgür ve demokratik birliğine dayanan bu toplumsal yaşam modeli bölgede yaşanan kaosa ve savaşa son verecek gerçek çözüm projesidir.

Ulus devlet modeli Kürt sorununa ve Ortadoğu sorunlarına çözüm getirmez. Genelde devlet özelde ise ulus devlet sistemi Kürdistan’daki ve Ortadoğu’daki sorunların, savaşların, kaosun temel nedenidir. Bu sistem aşılmadan ve Ortadoğu demokratik ulus anlayışı temelinde demokratikleşmeden savaş ve yol açtığı acılar katmerleşerek devam edecektir. 20. yüzyıl bu konuda büyük tecrübelerle doludur. Önder Apo’nun demokratik ulus paradigması ve demokratik konfederalizm sistem modeli Kürt sorunu ve Filistin sorunu başta olmak üzere tüm sorunların çözüm anahtarıdır. Kuzey Suriye’de pratikleşen bu fikirlerin olumlu etkilerini herkes görebiliyor. Rojava devriminin Suriye ve bölge halkında bu kadar büyük bir ilgi ve heyecan yaratmasının temel nedeni de bu sorun çözücü gücünden kaynaklıdır. İnanıyorum ki etkisi gün geçtikçe çok daha fazla yayılacak, dünya halkları ve kadınları tarafından sevinçle karşılanacaktır. Aslında şu anda yaşanan biraz da budur.            

KJK 8. Kurultayında ‘Önderliği özgürleştirme’ hamle kararını açıkladı. Sloganları ise ‘İmralı sistemini parçalayalım, Reber Apo ile Özgür Yaşayalım’dı. KJK’nin, Kürt kadınlarının ve farklı diğer halklardan kadınların bu slogan altında toplanması ve KJK’nin de ifade ettiği gibi eylemliliklerin daha radikal yapılması ve hamlenin de 9 Ekimde başlatılmasının nasıl bir anlamı var?

KJK’nin 8. Genel Kurul’unda aldığı Önderliğe özgürlük hamle kararı son derece önemlidir. Önder Apo’nun özgürlüğü hiç kuşku yok ki kadınların özgürlüğüdür. Komplo Önder Apo şahsında kadına karşı yapılan bir komplodur. Komplonun devamı olan tecrit politikası da Önder Apo şahsında özgür kadın iradesine ve Kürt halkına uygulanmaktadır.  Şu anda İmralı’da uygulanan tecrit Türkiye geneline yayılmış durumdadır. Türkiye toplumu ağır bir tecrit, baskı rejimi altındadır. Türkiye yarı açık, yarı kapalı yirmi dört saat işkence altında tutulan bir cezaevine dönüşmüş durumdadır. Kadınlar, halkımız ve demokrasi güçleri bu işkence rejimine karşı yıllardır büyük bir mücadele veriyor. Bu mücadele kendisiyle birlikte önemli sonuçlar ortaya çıkardı. Kadınların, halkımızın ve dostlarımızın direnişi olmasaydı bugün komplonun boşa çıkarıldığından bahsedemezdik. Uluslararası komplo amacına ulaşmadıysa bu kesinlikle özgürlük hareketinin, kadınların ve halkımızın verdiği mücadele, geliştirdiği fedaice direniş sayesindedir.

Uluslararası komployu boşa çıkaran yıllardır aralıksız devam eden bu görkemli mücadeledir. Komplocu zihniyete karşı bu mücadeleyi yükselterek sürdürmek ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak özgür ve demokratik yaşamın da güvencesidir. Komployu boşa çıkarmayı başaran halkımız komplocu zihniyeti tasfiye etmeyi de başaracaktır.  

Kadınlar öncülüğünde Avrupa’da, Rojava’da, kuzey Suriye’de, Türkiye’de ve Bakur’da, Başure Kürdistan’da ve Rojhılat’ta halkımızın ve dostlarımızın geliştirdiği Önder Apo’ya özgürlük eylemlerini saygıyla selamlıyorum. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 9 Ekim uluslararası komplosunu kadınlar, halkımız, Suriye halkları ve dostlarımız görkemli kitlesel yürüyüşlerle çok güçlü bir biçimde protesto ettiler. Komplonun suç ortağı olan AK önünde halkımız kadınların öncülüğünde oturma eylemine geçti. Aynı yerde yıllardır halkımız nöbet eylemi yapıyor. Bu vesileyle tekrardan nöbet eylemcilerini ve oturma eylemine katılan halkımızı yürekten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Halkımız tarihi bir eyleme daha imza atıyor. Önderliğine layık onurlu bir duruş ortaya koyuyor. Bu değerli çabalar kesinlikle boşa gitmeyecektir, halkımız önderliği ile özgürce yaşayacağı günleri yaratacaktır. İmralı işkence sistemini yıkacak önderliği ile özgürce yaşayacaktır.     

‘‘İmralı işkence sistemini yıkacağız, Önder Apo’yla Özgürce Yaşayacağız’’ sloganı her yerde ortak bir mücadele sloganı haline gelmiştir. Kadınların ve halkların varlık ve özgürlük gerekçesi olan bu anlamlı mücadele sonuç alıncaya kadar sürmeli ve Önder Apo’yla özgürce yaşayacağımız günleri yaratmalıyız.

Son olarak 10 Ekim Ankara katliamının yıldönümüdür, bu konuda neler belirtebilirsiniz? Bu katliamın amacı neydi?

10 Ekim 2015’de Ankara Garı mitinginde AKP-DAİŞ ortaklığıyla korkunç bir katliam gerçekleştirildi. 103 insan yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı, Türkiye toplumu büyük bir travma yaşadı. Ben öncelikle bu katliamı nefretle kınıyor, katliamcıları lanetliyorum. DAİŞ işin kılıfıdır, katliamı AKP yaptı. AKP katliamcı ve soykırımcı faşist bir partidir. 33 sosyalist gencin katledildiği Suruç katliamını da AKP-MİT yaptı. Her iki katliamla da halkların demokratik birliği ve kardeşliği hedeflendi. Bu yıldönümü vesilesiyle 10 Ekim Ankara Garı katliamında ve Temmuz Suruç katliamında yaşamını yitiren bu büyük devrimci, demokrat ve yurtsever insanları saygıyla ve sevgiyle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Bu değerli, yiğit ve onurlu insanların özgür ve demokratik Türkiye hayallerini mutlaka gerçekleştireceğiz. Kürdistan özgür ve özerk, Türkiye demokratik olacaktır. Katliamcı savaş baronları amacına ulaşamayacak, halkların birleşik devrimci demokratik mücadelesi kazanacaktır.

AKP-MİT Türkiye’de devrimci, demokratik toplumsal kesimleri sindirip teslim almak ve Kürtlerden uzaklaştırmak için bu korkunç katliamları yaptı. Dikkat edilirse bu katliamların hepsi Kobanê zaferinden sonra gerçekleşti. AKP DAİŞ ile birlikte Kobani’yi işgal edip ardından tüm Rojava kantonlarını bir bir ortadan kaldırmak istedi. Diktatör Erdoğan bütün umudunu buna bağladı. Kobanê ‘düştü, düşecek’ hayalleriyle yatıp kalktı. 6-7-8 Ekim Kobanê Serhıldanları ve 1 Kasım dünya Kobanê günü faşist Erdoğan’ın hayallerini yerle bir etti. Ne yaptıysa başaramadı. Kobanê zaferi taş gibi yüreğine oturdu. Sonuç alamayınca 30 Ekim 2014 MGK toplantısında çöktürme-soykırım planı yaparak açıktan Kürt katliamlarına başladı. Devrimci, sol-sosyalist ve demokrat insanlara yöneldi. Çetelerini HDP üzerine saldırttı. Onlarca HDP binası yakıldı, yıkıldı, bombalandı. HDP mitinglerinde bombalar patlatıldı. Sokak ortasında insanlar vahşice katledildi. Onlarca çocuk polis kurşunuyla can verdi. Amed’de, Suruç’ta, Ankara’da toplu katliamlar gerçekleştirdi. Kürtlerin evlerine, düğünlerine saldırdı. Yüzlerce uçakla gerilla noktalarını bombaladı, şehitlikleri, halkın ibadet yerlerini, yakıp yıktı. Bu soykırımcı saldırılar karşısında direnen, öz savunmasını geliştirmeye çalışan halkı diri diri yaktı, şehirleri yerle bir etti. Tüm bu vahşet Kobanê şahsında Kürtlere uygulamak istediği soykırım planının boşa çıkmasının intikamı ve Kürt soykırımını açıktan sürdürmek zorunda kalan zihniyetin alçakça bir çaresizliğiydi.

Erdoğan ve partisi şahsında somutlaşan yeni Türkiye gladiosu baktı ki Kürtlerin örgütlü iradesi güçleniyor, özyönetim sistemleri gelişiyor, Türkiye demokrasi güçleri Kürtlerle birlik içinde güçlenerek büyüyor tahammül edemedi demokrasi güçlerine darbe yaptı. 7 Haziran seçimlerini yok saydı, faşist darbeyle birlikte katliamlara başladı.

DAİŞ adına Türkiye’de, Kürdistan’da ve Avrupa’da yapılan katliamların içinde kesinlikle AKP-MİT vardır. Erdoğan soykırımcı faşist politikalarını uygulamak için katliamlara ihtiyaç duydu ve yaptı. Kürtleri ve Türkiye demokrasi güçlerini katliamlarla korkutup sindirmeye çalıştı. Halklar arasında oluşan ruh birliğini zehirlemek istedi. Kürtleri yalnızlaştırıp herkesi Kürtlere düşman hale getirmeyi amaçladı. Bunu sağlayarak soykırım siyasetine meşru zemin yaratmayı hedefledi. Dinciliği ve milliyetçiliği bu kadar kaşıması ve şaha kaldırmasının nedeni buydu. Milliyetçilik-ırkçılık ve dincilikle Halkları birbirinden nefret eder duruma getirmeye çalıştı. Halen de bu çabasını sürdürüyor.

Ancak bu iki üç yıllık mücadele gösterdi ki Erdoğan yenilecek. AKP tüm Kürt düşmanı faşist güç odaklarını yanına almış olsa da kaybedecektir. AKP kaybetme sürecine girmiştir. Er yada geç yaptığı katliamların hesabını tek tek Kürtlere ve Türkiye toplumuna verecek, tarihte hak ettiği çöplükte yerini alacaktır.