Medya kadın cinayetlerinde faille aynı suçu işliyor

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yaklaşırken medyada kadın haberlerini değerlendiren kadın gazeteciler; şiddet haberlerinde medyanın faille aynı suçu işlediğini dile getiriyor.

Kadına yönelik şiddet haberleri her geçen gün artıyor. Her yıl aylık tutulan istatistikler, cinayet, taciz ve tecavüz oranlarının azalmadığını gösterirken bu şiddet ortamını besleyen birçok yeni yasa ile düzenleme de hayata sokulmaya çalışılıyor.

Peki, medya artan kadın cinayeti haberlerini nasıl görüyor? Medyanın dili şiddet sarmalında neye tekabül ediyor? Öte yandan kadına uygulanan şiddet haberlerini kadın gazeteciler nasıl buluyor ve ne olması gerektiğini düşünüyor?

JIN NEWS'ten Beritan Elyakut, Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan Gülfem Karataş, Artı TV’den Serpil Savumlu ve Artı Gerçek yazarı Candan Yıldız kadına şiddet haberlerinde medyanın etkisini, dilini ve nasıl olması gerektiğini anlattı.

FAİLİN SIRTINI SIVAZLIYORLAR

JIN NEWS'ten Beritan Elyakut, medyadaki şiddet haberlerinin genellikle kadının değil, failin yanında yer alan bir kurguyla yazıldığını söylüyor ve ekliyor “Bu da potansiyel failleri ve toplumdaki erkekliğin ‘sırtını sıvazlar’ bir pozisyona sebep oluyor. Kadının nasıl katledildiğini, katleden erkeğin hangi aracı kullandığını ya da tecavüz sırasında kadını daha da savunmasız kılmak için neler yaptığını açıkça yazan, bunu da gazetecilik başarısı olarak yansıtan bir dil var. Gazetecilik tüm detaylara ulaşıp daha fazla okunmak adına bunu magazinsel bir dille yazmak değildir.”

Elyakut, erkek egemen anlayışın sirayet ettiği bir dille yazılan bu haberlerin kadına yönelik şiddeti artırma noktasında faille beraber aynı suçu işlediği kanısında.

Beritan Elyakut, JIN HABER Ajansı olarak cinsel saldırı haberlerinde ilk olarak bu suçu işleyen erkeği teşhir ettiklerini dile getirirken; havuz medyasında ise hayatta kalan kadının ilk aşama olarak erkek tarafından şiddete maruz kalırken, ikinci aşamada da haberin kamuoyuna ulaştırılmasıyla bir kez daha şiddete uğradığının altını çiziyor. Elyakut, özellikle cinsel saldırı haberinin içeriğinin suçu işleyeni değil de kadını teşhir eden ve magazinsel bir şekilde kurgulandığını ifade ediyor. Bunun da başka erkeklere yol yöntem olarak sunulduğunu belirtiyor.

JINHA VE ŞUJİN BU YÜZDEN KAPATILDI

“Taciz, tecavüz, sözlü tacizlerin tümü kadın ajansı için ‘Cinsel saldırıdır’. Çocuğu dönük işlenen suçların tümü ise ‘Cinsel istismar’ olarak tanım buluyor. Bu iki haberde de kadına şiddet yaşatan erkek ve yargı teşhir ediliyor. Öyle ki OHAL’in ilanıyla birlikte çıkarılan KHK’lar kadını hedef almış, aynı doğrultuda yargı da kadını hedef noktası haline getirmiştir” diyen Beritan Eylakut, kadın muhabirler olarak kadını yaşamın dışına iten, magazinleştiren, yok sayan ve tüm kazanımlarını gasp eden zihniyete karşı; güçlü kadın haberleriyle cevap olmaya çalıştıklarını belirtip JİNHA ve Gazete Şujin’in de bu tarz haberler sonucu kapatıldığını hatırlatıyor. Elyakut, yaptıkları haberlerle toplam olarak erkek egemen devlet anlayışını da teşhir ettiklerini şöyle anlatıyor: “Kadınlar olarak ‘Kadın Odaklı Habercilik’ perspektifiyle çıktığımız bu yolda, tüm kadınların sesi olmaya devam edeceğiz.”

SUÇ UNSURU OLUNCA ‘KADIN’ KULLANILIYOR

Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan Gülfem Karataş da her alanda etkisini gösteren ve 4’üncü kuvvet olarak teorilerde yerini alan medyanın, kadına yönelik şiddetin şekil almasında etkili olduğu düşüncesinde: “Çoğu zaman propaganda aracı olarak kullanılan haberlerin dili toplumun düşünce yapısını da değiştiriyor. Örneğin; kadının annelik rolü üzerinden haberleşmesi, eğer kadın bir şiddetle anılıyorsa ‘anne’ rolüne vurgu yapılıyor, kadına aslında ‘insan’ olarak bakılmıyor. Bir başka sıkıntıysa 'terör' haberleri; kadın terörist, terör diye neyi kastettiği de sıkıntılı ama oraya hiç girmiyorum. Trafik kazası haberleri; kadın şoför gibi...”

Karataş, suç unsuru oluşturabilecek bir durum olduğunda ‘kadın’ın özellikle vurgulandığını söylüyor: “Hiç unutmuyorum IMC'deyken Serpil'le (Savumlu) Mor Bülten’i hazırlıyoruz. Bizim bilgimiz dışında bir haber yapılmış. Haber şu: ‘Suriyeli anne bebeğini bırakıp gitti.’ Birincisi kadının bebeği neden bıraktığı haberde yok. İkincisi bu bebeği kadın tek başına mı yaptı, baba nerde soran yok. Üçüncüsü sen annesin, bir de Suriyelisin. Her türlü ırkçılık ve cinsiyetçilik besleniyor.”

KADIN MAĞDUR DEĞİLDİR

Karataş öncelikle ‘mağdur’ kelimesinin değişmesi kanısında. Mağduriyet geliştirmek yerine olayın ciddiyetini gözler önüne sermemiz gerekiyor diyor ve şöyle devam ediyor: “Çünkü mağdur denildiğinde acıma hissi artıyor ve bu kadınları güçsüzmüş gibi gösteriyor. Oysa kadınlar güçlü olmasa, bu kadar gizlenmeye çalışılmasına rağmen bunca olay gün yüzüne çıkmazdı. Şiddete, tacize, tecavüze maruz kalmış kadınların ‘mağdur’ denilmesinden de rahatsız olduğumu belirtmek isterim. Haberlerin de ‘mağdur’ diye değil, ‘maruz kalan’ olarak verilmesi gerekiyor. Çünkü mağdur olsaydı o kadın ne dava açabilirdi, ne de gazeteciler bunu haberleştirebilirdi. Oysa ki kadın sesini olabildiğince çıkarıyor. Duymak istememek toplumun başını kuma gömmesi sadece.”

MEDYA ERKEK AKLIN İKTİDARI İÇİN ÇALIŞIYOR

Artı TV’den Serpil Savumlu medyanın doğrudan olmasa da şiddet olaylarına bakış açısından mutlaka bir etkisi olduğu düşüncesinde: “Medyanın haberden çok öğreten ve yol gösteren dili erkeklerin rehberi konumunda Türkiye’de. Erkeklerin şiddeti kullanmaları değil de kadınların ölümü ‘seçtiği’ algısıyla yapılan; kadınları suçlayan, aşağılayan haberler yaşananların bir devamı aslında.”

Savumlu, bu haberlerin de medyanın dilinin de ‘Erkek akıldan’ bağımsız olmadığını söylüyor ve ekliyor: “Medya erkek aklın iktidarı için kalemini kullanıyor. Haberler yapılırken kadınlar bir kez de medyanın diliyle şiddette maruz kalıyor. ‘Erkeğe selam verdi öldürüldü... Boşanmak istedi bıçaklandı... Sevgilisini eve aldı’ gibi...

Bu başlıklarla şiddeti meşrulaştıran ya da merak uyandırsın diye pornografik tüm unsurların itinayla kullanıldığı haberlerde, kadınların kimlikleri de açıkça belirtiliyor.

Bu dil maalesef en acımasız yüzünü trans kadınlarla ilgili yapılan haberlerde gösteriyor.”

Serpil Savumlu, medyada kadına şiddet haberlerinin nasıl yapılması gerektiği sorusuna yanıt olarak ise kadın gazetecilerin bu yöndeki çalışmalarını örnek gösteriyor ve şöyle diyor: “Kadınları koruyan bir dille yaşananları anlatmak zor değil...”

SADECE HABERLER DEĞİL DİZİLER, REKLAMLAR...

Artı Gerçek’ten Candan Yıldız ise medyanın 90’lardaki ile 2000’lerde kullandığı dilin artık bir nebze olsa da değiştiğini düşünüyor: “Her ne kadar ana akımı baz alsak da orada da artık gelen itirazların ve okur temsilcilerinin varlığının bir veri alışverişi yarattığını düşünüyorum bu alanda.” Yıldız medyayı sadece haberler olarak sınırlamamak gerektiğini söylüyor. Yıldız’a göre gazetedeki ya da TV’deki reklam bile veya bir dizideki sahne de medyadaki bu şiddet biçiminin yeniden üretilmesinde pay sahibi: “Bu elbette normalleştirme dediğimiz şeyin gündelik hayata sirayet etmesidir. Medyanın böyle bir etkisi var. Elbette reklamlar ve diziler gerçek hayatın farklı da olsa bir tür simülasyonu. Öte yandan bu normalleşmenin yanı sıra bir de norm yaratıyor medya. Bu ‘ideal kadın normu’ ya da ‘makbul kadın normu’ olabilir. Ya da ‘itiraz eden kadın normu’ da... Elbette bu normlar, varolan toplumsal ve siyasal atmosferden bağımsız değil. Çünkü medya tek başına bağımsız bir güç değil. Elbette bu bahsettiğim ana akım medya.”

PORNOGRAFİK BİR ŞİDDET ASLA GÖSTERİLEMEZ

Yıldız, medyada şiddet haberleri verirken özellikle failin adının değil de buna maruz kalan kadının adının veya fotoğrafının verilmesine karşı net bir tavır alınması gerektiğini söylüyor: “Şu çok net Habertürk’ün Şefika Etik cinayetindeki kullandığı görsele net bir tavırla hayır dememiz gerekiyor (Habertürk haberde Şefika Etik’in sırtından bıçaklanmış fotoğrafını kullanmış ve tepki çekmişti). Bu tartışma götürmez bir gerçek, pornografik bir şiddet asla gösterilemez. Özellikle failin adının gizlendiği kadının adının ise açık yazıldığı haber dili çok yaygın. Ben editör olarak failin adını açıktan yazılması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü şiddetin iddia olmaktan çıkması gerektiğini savunduğumuz bir habercilik yapmalıyız. Çünkü bu ‘iddia ediliyor, öne sürülüyor’ dili bir taraflılığı da gösteriyor. Çünkü bu aynı zamanda kamusal denetim de getiren bir şey. Failin adını açık yazdığın andan itibaren artık o şiddeti bir daha uygulamayacak. Bu da kadınların ve haklarının korunması açısından önemli diye düşünüyorum.”